Tasavvuf Konusunda Kafa Karışıklığı

SheLa

Moderatör
Bayan Üye
Katılım
7 Ağu 2022
Mesajlar
3,430
Tepkime puanı
16
Puanları
38
Konum
Ankara
Cinsiyet
Bayan
Bismillahirrahmanirrahim.

Selamın aleyküm sevgili arkadaşlarım. Sizlere anlatmak ve danışmak istediğim bir kaç konu var. Allah'tan dileğim odur ki tecrübeli ve iyi niyetli din kardeşlerim fikirleriyle benim yolumu aydınlatacak ve bir hayra vesile olacaklardır. Allah'ın üzerine yemin ederim ki bu yazacaklarım sadece kendi düşüncelerim, yaşadığım buhranlar ve ikilemler olup ne kimseyi etki altına almak ne de gizli örtük mesaj vermek için yazılmamıştır. Vaktini ayırıp okuyan arkadaşlardan Allah razı olsun.

35 yaşındayım. Çocukluğum İslami değerleri benimsemiş bir aile içersinde geçti elhamdülillah. Yine bu yıllarda TGRT'nin dağıttığı Rehber İnsanlar Serisi kasetleriyle Bişr-i Hafi Hz. gibi evliyaullahın menkıbeleriyle büyüdük. Evliyaullah'a her zaman büyük hayranlık ve sevgi duymuşumdur. Tasavvufa da her zaman hak yol gözüyle baktım. Ancak çağımızda da mürşidi kamillerin bulunduğunu, seyrü sülük kavramlarını ve tasavvufun inceliklerini öğrendiğimde 33 yaşındaydım. Sırasıyla Behcetüs Seniyye, Mektubat-ı Rabbani ve Avarif-ül Mearif gibi kitapları okudum. İçimde bir mürşide bağlanma isteği fazlasıyla vardı ancak kime bağlanmak gerek bilmiyordum.

Allah'ım benim gibi değersiz önemsiz bir kuluna rüyasında Evliyaullah'ın büyüklerinden olan İmam-ı Rabbani (ks) Hz.'nin mürşid-i kamili olan Muhammed Baki Billah (ks) Hz.'ni görmeyi nasip etti. Mübarekle bir yer sofrasındaydım. Daha sonra kendisi bulunduğumuz evin içersinden çıkarak merdivenlere yöneldi ve merdivenlerden çıkmaya başladı ben ise orda kaldım. Çıkışını izledim. Arkasından ne yürüyebildim ne de o merdivenlere çıkabildim. Bu rüyayı bir işarete yorarak tasavvuf içinde bulunma aşkım iyice arttı.

Burda şu tarikat bu tarikat diye isim vermiyeceğim, Allah rızası için kimse de şuraya gel, buraya gel, senin yerin şurasıdır demesin. Bu yazı bu amaçla yazılmamıştır.
Sonrasında bana bu kitaplardan bazılarını ulaştıran yakınım bir arkadaşım bir gün beni bir mürşidi kamil ziyaretine götürmek istedi. Allah dostlarının hepsinin ayaklarının tozları başımız üzerinedir diyerek davete icabet ettim. Orada tarikat biatı oldu ve ben de Şeyh Hz'lerini kendime şeyh kabul edip verilen talimatları gerçekleştirdim. Ancak bu yolda bir işaret, bir değişiklik beklediğimden midir nedir en başta pek içime sinmedi. Hatta her halde nasibimiz bu kapı değil diye düşündüm. Beni götüren arkadaşım beni mübareğin vekiline yönlendirdi, -vekil abiyle hala görüşürüz Allah kendisinden razı olsun- beni ikna etti ve ben tarikat yolculuğuna başladım. Şeriatın gerektirdiklerinin yanında elimden geldiğince aksatmadan hatme, vird, rabıta, mürşid ziyaretlerini gerçekleştiriyordum. Vekillerin ve sofilerin bazılarına öyle yakın muhabbet duyuyordum ki anlatamam.
Lakin ben mürşidime bu denli bir muhabbeti ne kadar kendimi zorlarsam zorlayayım duyamıyordum. Duyan sofilere o kadar özenmeme ve gerçekten de kalpten sevgi istememe rağmen olmuyordu. Okuduğum tüm tasavvuf kitaplarında ise mürşid sevgisinin bu yolda olmazsa olmaz bir şey oldugunu biliyor o yüzden de çok üzülüyordum.
Bunun en önemli sebebi hem okuduğum hem bildiğim dolayısıyla da beklediğim mürid - mürşid ilişkisinin bu şekilde olmamasıydı. Yanlış anlaşılmasın kimseyi eleştirmiyor kendi hakikatimi ve hislerimi yazıyorum. Mübareğin etrafı ve irşad halkası o kadar geniş ki bir kere mübareğin yanına yaklaşmak bir kelam etmek imkansız gibi, etrafı adeta binlerce kalabalık. Tabi vekiller manevi yakınlığın maddi yakınlıktan daha onemli oldugunu telkin etseler de ve ben bunu bilsem de kendi nasipsizliğimden tam bir sevgi yakınlık duyamıyordum. Bunun sonucu hakkıyla rabıta da yapamıyordum.
Ben Yunus Emre'nin, Aziz Mahmud Hüdayi'nin, Akşemseddin'in mürşidleriyle olan ilişkilerini ve menkıbelerini bildiğim ve kafamdaki tasavvufu da bu minvalde tasarladığım için içten içe üzülüyordum. Tabiki ben bu saydığım mübareklerin kestikleri tırnak olamam bunu da biliyorum ama Allah rızası için insan birine nasıl neden yakınlık duyar? Bir ortak nokta, bir sohbet, belki bir bakış, belki bir sırt sıvazlama ya da rüyaya teşrif gibi bir şey olmadığı için ben bu yakınlığı, sevgiyi hissedemiyordum. Etrafımda mürşidimizi görünce kendinden geçen, cezbelenen, sayhalar atan sofileri gördükçe kedinin kasaptaki ete bakıp yalanması gibi yalanıp "Allah'ım bana da nasip et" diyordum. Vekillere durumu anlattım, sen takılma bunlara gerekenleri yap bak herşey yoluna girecek minvalinde konuşmalar gerçekleşti. Böylece tarikatte yaklaşık 2 yıl gibi bir süre geçirdim.

Lafı uzatmayayım. İşim icabı o bulunduğum ilden başka bir ile taşınmak durumunda kaldım. Sonra yavaş yavaş bozulmaya başladım. Vird gitti, hatmeler gitti, rabıta gitti. Namazlar yavaş yavaş kazalarla telafi ediliyordu derken namaz da gitti. Şeytana oyuncak oldum. Bu durum nefsimin de hoşuna gidiyordu. Allah razı olsun bu zaman süresinde vekillerden bir tanesi -ki Allah ondan razı olsun, ailemden sonra dinim adına benimle en çok uğraşan odur- sürekli beni arayıp halimi soruyordu. Yaşadığım değişim onu üzüyordu, sürekli tövbe telkin ediyor eski yaşantıma dönmemi istiyordu. Bir kaç kere utancımdan telefonlarına bile çıkamadım. Benden en az 20 yaş büyük bir abimizdir. Bu vekil abi bu aramalarının, konuşmalarının mürşidi kamil'in tasarrufu oldugunu söyleyip "sadat seni bırakmadı, merak etme bırakmaz da, sadece sen gayret göster" minvalinde konuşmalar yapıyordu. Kendisinin teslimiyeti tamdı, lakin bende bu hal hiç bir zaman olmamıştı.

Şimdi Allah'a şükürler olsun ramazanın ortasında bir hal oldu. İçimden tekrardan ibadet isteği, huşu ve haramlardan kaçma isteği doldu. Anamın babamın, kardeşimin, hanımın ve bu vekil abi gibi eski sofilerin dualarıyla destekleriyle namazıma başladım. Orucu tutuyor ama namazları kılmıyordum. Şimdi tarikat konusunda ise büyük ikilem içindeyim.

Benim derdim tasavvuf değil, hangi mürşide bağlanmalıyım noktasında. Büyüklerin bile zaman zaman mürşid değiştirdikleri bazen de kendilerine gelen müridi baka mürşidlere havale ettikleri olmuş.

Acaba nasibim başka bir kapıda mı diye rabbime dua ettim. 7 gün boyunca istihare yaptım. Etrafımdaki insanlardan dualar istedim. Peygamber efendimizden istimdat ve dua talebim oldu. Silsiledeki her mübareğin ruhuna bir fatiha gönderip ayrı ayrı istimdat ve dua talebinde bulundum. Duam şuydu:

"Allah'ım ben seni daha iyi tanımak ve nefsimi terbiye etmek niyetiyle ve eğer dinim ve dünyam için de hayırlıysa tasavvuf yoluna girmek istiyorum ancak hangi şeyhe intisab edeceğimi bilemiyorum. Benim ilmim o mübareği bulmaya yetmez. Beni irşad edecek, seyrü sülükumu gerçekleştirecek şeyhe emir buyrun. Beni bulsun ya da bana kendini buldursun. Ki ben onu bulup eteğine yapışıp kendinden tarikat dersi alayım."

Beklentim kalbimde zerre şüpheye yer kalmayacak bir işaretti. Ki bu bir rüya olabilirdi. Düşünsenize mübareği bir kere görsem "Evladım sen bu kapının bekçisisin, ne başka yerlerde geziyorsun." ya da sadece "gel" dese benim kalbimde zerre şüphe kalmayacak. Ama malesef ne yaptımsa net bir cevap alamadım. Ya ben nasipsizim bu konuda dedim, ya da çok günahkar olduğum için benim gibi kötü insanların yeri yok böyle mübarek yollarda diye düşündüm. Yine de korku ile ümit arası kalmak gerektiğinden şimdi beklemedeyim. Konuştuğum eski sofilerin mesajları açık "beklentin işaret, keramet gibi bir şey. bu her zaman olmaz, zaman kaybetme eski tarikatına geri dön" Allah şahidimdir ki benim beklediğim acaba hakikaten eski tarikatımdaki kişi mürşid mi değil mi gibi bir şey değil. Benim ne haddime. Ben sadece nasibim olan ekolü ve hocasını şeksiz şüphesiz ve tam bir itminan halinde bulmayı istiyorum. Bu din kardeşinize dua edin. Rabbim bir yol göstersin. Bu süphelerle tekrar intisab etsem sanki aynı senaryoyu bir daha yaşayacağım gibi geliyor. Ne yapacagımı bilemiyorum.

Dinlediğiniz için teşekkürler.
 
Üst Alt