• Forumzar.COM Türkçe içerikli genel forum sitesi ve paylaşım platformu olarak eğlenceli ve interaktif bir forum deneyim sunar.

    Foruma üye olmak için BURAYA TIKLAYINIZ

ŞİİRBAZ SULTANLAR(19)-IV.MURAD(Muradî)

Forumcu

Forum Üyesi
Katılım
23 Eyl 2022
Mesajlar
1,217
Puanları
36



ŞİİRBAZ SULTANLAR (19)-IV.MURAD


Mustafa CEYLAN
**************

Sosyal, siyasî ve günük olayları konu edinen şiirler kaleme alan Sultan IV.Murad, Muradî mahlasını kullanmıştır. Şiirlerinde küçük kelime oyunlarına baş vuran şair Padişah, tarih düşürme geleneğine de bağlı bir şairdi. On yedinci Osmanlı Padişahıdır. Temmuz 1611 tarihinde İstanbul'da Kösem Sultan ve I.Ahmed'in oğlu olarak dünyaya gelmiş, yakalandığı böbrek rahatsızlığından kurtulamayarak 8 Şubat 1640'da henüz 28 yaşında iken ölmüştür. “Hem divan hem aşık tarzı şiirler yazmıştır. Döneminde halk edebiyatı büyük gelişme göstermiş, manzumelerine şairler tarafından nazireler yazılmıştır. Yazdığı divan şiirlerini düzenlemesi için Vehbi Osman Çelebi'ye emanet etmiş fakat ölümüyle birlikte bu divan ortadan kaybolmuştur.”

*
Demiştir Ki:

"Hızr gibi geldi yetdi himmet-i kutb-ı zamân
Bî-ta'ab feth eyledüm Bağdâd şehrin râyegân."

*

Bâğ pür-âvâzedür sıyt-u sadâ-yı murg ile
Gûyiyâ her kûşede bir türlü sâz u sûzdur.

*

Bu Murâdun mülket-i aklın alup yagma iden
Bir sitemkâr-ı cefâ-cû dilber-i dilsûzdur."


*
Ahmed’in Mahpeyker (Kösem) Sultan adlı hanımından 27 Temmuz 1612 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelmiş oğludur. 1623 tarihinde 11 yaşını 1 ay 15 gün geçe tahta çıkmıştır. Sultan Mustafa’nın deli olması sebebiyle, Ebâ Eyyub’ül-Ensârî türbesinde, asrın maneviyat reislerinden Aziz Mahmûd Hüdâyî’nin eliyle kılıç kuşanmıştır. “Padişah olduktan beş gün sonra sünnet edilmiştir.”
(Yücebaş, Hilmi; a.g.e.97)

“12 yaşında iken Arapça ve Farsça’yı çok iyi konuşan, İslamî ilimlerde ulema ile sohbet edebilacek düzeyde Sultan, güzel söyleşir, meclislerde sanat adamlarını ve aydınları toplar, onları himaye etmeyi severdi. İçli ve duygulu bir insane olan Padişah, Doğu musikisi hakkında da geniş bir birikime sahipti. Diğer Osmanlı Padişahları gibi hatla da meşgul oluyordu. Bugün Fatih Millet Kütüphanesi’nde çok güzel hatları mevcuttur.

Sert mizacı ile devrinin zorbalıklarına, rüşvetlerine karşı duran, Bağdat Fatihi olarak tanınan IV.Murad’ın şahsiyeti ve devri hakkında doğrudan bilgi veren tek kaynak Evliya Çelebi IV.Murad’ı görmüş, onunla konuşmuş ve kendisine yıllarca hizmette bulunmuştur.

IV.Murad, çok genç yaşta Bağdat Seferi’nden dönüşte yakalandığı böbrek rahatsızlığı yüzünden 8 Şubat 1640 yılında 28 yaşında hayata veda etmiştir.

Sultan Murad, genç yaşta şiirle uğraşmaya başlamış ve Murad-Muradî mahlaslarını kullanmıştır. Ancak bir divanı olduğu yönünde hiçbir kayda rastlanmamıştır. Şiirleri divanda toplanmamış, çeşitli mecmua, tezkire ve tarih kitaplarında kayıtlı kalmıştr. Şiirinin içeriğini sosyal, siyasî ve günlük olaylar oluşturmaktadır. Zaten şiirlerinin yazılış sebebinin de bu gibi olaylar olduğunu kendisi de belirtmektedir. Muradî ayrıca küçük kelime oyunları yapma ve tarih düşürme gibi özelliklere sahipti.”
(Ak, Coşkun; a.g.e.67)

*
“Hususi hayatında içkiye ve kadına düşkün olan bu Padişah, rşd çağına erişince müstebit bir hükümdar olarak sel gibi kan akıttı.”
(Yücebaş, Hilmi; a.g.e.97)
*
Sultan Murad işbaşına geldiğinde, Yeniçeriler çok fazla şımarmışlardı. Padişahın huzuruna kadar giren yeniçeri ağaları ve ocak çorbacıları, Padişahın adamlarını katletmeye kadar işi vardırmışlardı. Memlekette rüşvet ve yolsuzluk aşırı derecelere ulaşmıştı. Dış ve iç hazineler bomboş olduğundan ocaklara cülûs bahşişi bile verilememekteydi. Hatta Enderun’daki altın ve gümüş eşya Darphaneye gönderilerek cülûs bahşişi verilmeye çalışılmıştı.

Devletin itibarı ve siyasi durumu da iyi değildi. Erzurum Valisi Abaza Mehmed Paşa isyan etmiş ve eline geçirdiği yeniçerileri katletmeye başlamıştı. Sultan Osman’ın kanını isterim diyerek Genç Osman olayını bahane edip Devlete kan kusturmaktaydı. Diğer taraftan fırsatı ganimet bilen İran da Bağdad’da isyan çıkartmış ve hatta Bağdad’ı ele geçirmişti. Kısaca içeride celâlî denilen zorbalar ve dışarıda da İranlılar Osmanlı Devleti’ni sarsmaktaydı.

Böyle bir durumda IV. Murad’ın tahta geçmesine vesile olan Sadrazam Kemankeş Ali Paşa da gururlanmış ve suiistimallere başlamıştı. Bunu fark eden ve hakkı söylemekten çekinmeyen Şeyhülislâm Yahya Efendi, 1623 Ramazan Bayramında vâki olan ziyaretinde Sadrazamın rüşvet ve zorbalıklara göz yumduğunu Padişah’a söyleyince, durumu öğrenen Sadrazam hemen onun da aleyhine geçmiş ve dürüst Şeyhülislâm’ı bir kısım yalan ve iftiralarla görevinden aldırmıştı.
*
Osmanlıyı annesi Kösem Sultan yönetmekteydi. 11 yaşında Padişah koltuğuna oturmuş bir kişiden ne beklenebilirdi ki? Şeyhülislâm Yahya Efendi’yi görevden aldıran ve suiistimallere adı karışan Kemankeş Ali Paşa’nın Padişah’tan Bağdad’ın düşmesini yalan söyleyerek saklaması, bardağı taşıran son damla oldu. Verilen idam kararıyla hayatına son verilen Sadrazamın yerine tecrübeli devlet adamı ve Kubbealtı veziri Çerkes Mehmed Paşa getirildi.
*
Kösem Sultan, yaklaşık 10 yıllık saltanatı boyunca 8 veziriazam, 9 defterdar değiştirmiştir. Bunun yanında muhtaçlar için aşevleri açtı, hayır kurumları yaptırdı, borçları yüzünden hapishaneye düşmüş olan mahkumların borçlarını ödeyerek onları hapisten kurtardı ve fakir kızların çeyizlerini düzerek onları evlendirdi. Bu icraatleri ilk döneminde toplum ve bürokrasi çevrelerinde takdir görmüştür.”
“IV. Murat Osmanlı sultanları arasında fiziksel kuvvetiyle ünlüdür. İriyarı olan padişah erken yaşlardan beri güreşe, cirite, biniciliğe ve ağırlık kaldırmaya ilgi duymuştu. Ergenlik döneminde hızla gelişmiş özellikle çalıştığı ağırlıkların etkisiyle de ömrü boyunca eklem ve kas ağrıları çekmiştir.

Dönemin ruznameleri başta olmak üzere padişahın gücüyle ilgili özellikle sözlü kültürde abartılı ifadeler göze çarpar. IV. Murat'ın bir askeri atıyla beraber ikiye bölmesi, yola devrilen yüzlerce kiloluk ağaçları tek başına kaldırıp atması, kale kapılarını koç başıyla kırması, güreşte yenilmezliği bunlardan bir kaçıdır. Padişahın tek kolla 60 kilogramlık gürzleri ve 50 kilogramlık yayları ustalıkla kullandığı, sinirlendiği zaman devlet adamlarını kuşaklarından tutup kaldırdığı, Revan seferinde top güllelerini tek başına topa sürdüğü, İran'dan gelen ve kendisine kırılmaz olarak takdim edilen bir yayı kimsenin kıramaması üzerine 2 kez kırdığı söylenir. Bir gece Bağdat'ta onu öldürmek için odasına giren 4 cellatı kendisinin öldürdüğü iddia edilir. Konya'da Abisi Genç Osman'ın infazında rol oynadığı iddia edilen iki eski Yeniçeriyi kalabalığın arasında tanımış ve gürzüyle öldürmüştür.

Hindistan'dan gelen bir elçi heyeti IV. Murat'a çok sağlam ve her darbeye karşı dayanıklı bir kalkan hediye etmiştir. Kalkanın sağlamlığını denemek isteyen Padişah adamlarına kalkanı bir yere asmalarını söyler, kalkan asıldıktan sonra bu kalkana ok atışları yapmış bu kalkanı defalarca delmiştir. IV. Murat'ın gürzü ve yayı şu an Topkapı Sarayı'nda sergilenmektedir. Bağdat kuşatması esnasında da yüzlerce kiloluk bir topu kaldırıp Fırat nehrine attığı sonra da tek başına onu nehirden çıkardığı Musul ve Kerkük Türkmenleri tarafından anlatıla gelen kendisiyle ilgili birçok efsaneden birisidir. Padişahın bu abartılı sayılacak fiziksel kuvveti onun otoriter ve genç imajıyla birleştiğinde ortaya sıra dışı, korkutucu ve karizmatik bir padişah figürünün doğmasına neden olmuştur.”
(Wikipedia.org)
*
-19 Receb isyanı diye bilinen bir isyan neticesinde Hafız Ahmed Paşa, Padişah’ın gözü önünde isyancılar tarafından öldürüldü.
-Padişah, Tokat’taki Hüsrev Paşa’nın ele geçirilmesini istedi; Paşa teslim olmadı ve sonunda öldürülüp halka cesedi teşhir edildi.

-Receb Paşa yeniden kapıkulu askerlerini tahrik ederek 20 Şaban ihtilali diye bilinen ikinci isyanı çıkarttı. IV. Sultan Murad, ipleri ele almaya başlamıştı, devleti tehlikeye sokan Recep Paşa’yı 18 Mayıs 1632 tarihinde idam ettirdi. Bunun üzerine Sultanahmed Meydanına toplanan isyancı askerler yeniden anarşi çıkarmak istediler.

Ancak Sultan Murad zeki davrandı ve açık bir divan yaparak âlimler, devlet ricâli ve askerlerin huzurunda, halkın da duyabileceği şekilde tarihî bir nutkunu îrâd eyledi.
Anarşinin devletin temellerine girdiğini, ordunun savaşamaz hale geldiğini, askerin siyâset ile uğraşmaktan işini yapamadığını, devleti bir avuç zorba ve hırsıza yedirmeyeceğini, şerî’ata, kendisine ve kanuna itaat etmeyen kim olursa olsun hakkından geleceğini bildirdi.
Padişah, “Allah’a, O’nun Peygamberine ve sizden olan ülü’l-emre itaat ediniz” mealindeki âyeti okudu ve tefsir etti. Arkasından “Habeşli bir köle dahi olsa başınızdaki âmirlere itaat ediniz” anlamını taşıyan hadisi zikredip şerh etti. Ve şununla bağladı: “Sizin sadakatiniz şu vakit doğrudur ki, aranızda tefrikaya mahal vermeyesiniz. Aranızdaki müfsidleri barındırmayasınız. Allah’ın emrine ve Resûlüllah’ın hadisine aykırı hareket edenleri desteklemeyesiniz. Ben ki, halifeyim, bana itaat etmeyip celâliler ve haricîler mesabesindeki eşkıyaları desteklerseniz, memleketin hali ne olur?”.

Bu fevkalade ikna edici konuşmayı dinleyen halk ve devlet ricali, Padişah lehine çok büyük tezâhürât yaptılar ve IV. Murad’ın asıl saltanat yılları başlamış oldu.

Son sekiz yıl Sultan Murad’ın asıl saltanat yıllarıdır. Zira, IV. Murad 21 yaşına gelmiş ve çocukluk devresini bitirerek devleti idare edecek tecrübeye sahip olmuştu. Devletin idaresini ele alır almaz, Tabanı yassı Mehmed Paşa’yı sadrazamlığa getirdi. Evvela devlet toprakları üzerindeki emniyet ve asayişi temin etmeye başladı; sonra da Devleti tehdit eden başta İran olmak üzere dış tehlikelere yöneldi. Şimdi bunları da çok kısa olarak özetleyelim:

-IV. Murad’ın ilk yaptığı icraat, Ağabeyi Genç Osman’ın ölümüne yol açan ve memlekette huzuru bozan zorbacıların elebaşılarını teker teker temizlemek oldu.
-Gerçekten Saka Mehmed, Gürcü Rıdvan, Cadı Osman ve benzeri eşkıya reisleri hemen idam edildi. Bunlardan Beyşehri, Seydişehri ve çevresini kasıp kavuran Deli İlâhî, İstanbul’a getirilerek katl olundu.

-Balıkesir çevresinde Solakoğlu diye bilinen İlyas Paşa, Küçük Ahmed Paşa’nın gayretleriyle ele geçirildi ve ortadan kaldırıldı.
-Yine Lübnan ve Suriye taraflarında zulüm rüzgarları estiren Dürzi lider Maanoğlu Fahreddin ve oğlu Mes’ud da İstanbul’a celb olunduktan sonra 1635 yılında idam edildiler.
-İstanbul’da 1633 yılında çıkan ve İstanbul’un yaklaşık beşte birini yakıp yıkan büyük yangın üzerine, bunu da bahane eden IV. Murad, zamanın Şeyhülislâmı Ahi-zâde Hüseyin Efendi’den de fetva alarak, tütün ekmeyi ve tütün içmeyi yasaklamıştır. Ancak Şeyhülislâmdan aldığı
fetvâyla bununla kalmamış ve çıkarılan yasağa uymayanları, devlete isyan etmiş kabul edip katl etmeye başlamıştır. Solak-zâde, tütün yüzünden katle şer‘î cevaz veren Şeyhülislâm sonradan idam edilince, kendisi hakkında “Cezây-ı sezâsını buldu” ifadesini kullanmıştır.

-IV. Murad, tütün yasağı ile yetinmemiş ve o devirde zorbaların, işsizlerin ve de eşkıyanın toplantı yerleri haline gelen kahvehaneleri de hem kapatmış ve hem de yasağa rağmen içki içip sarhoş olanları gerekli cezalarla cezalandırmıştır. Sultan Murad, bazı tarihçilere göre, bütün Osmanlı arazilerinde yaklaşık 20.000 eşkıyayı ortadan kaldırmıştır.

-Sultan Murad’ın eski Osmanlı Padişahlarından farklı olarak yaptığı bir icraat da, o zamana kadar
“Görevden azl olunur ve nefy olunabilir; ancak katl olunmaz” diye bilinen kuralı çiğneyerek, ulemâ sınıfından bazı insanları da idam ettirmesidir. 1633 yılında İzmit, İznik ve Bursa taraflarına doğru düzenlediği teftiş seyahatinde, rüşvet iddiaları ve yolsuzluk ithamları yüzünden İznik Kadısını idam ettirdi.

-Şeyhülislâm Ahi-zâde Hüseyin Efendi’yi Padişaha isyan hazırlığı suçundan idam ettirdi.

-Osmanlı Devleti’nin iç ahvâlindeki bu karışıklıktan istifade eden İran Şah’ı, yeniden Bağdad’a saldırmış ve Bağdad’ı ele geçirmiştir. Padişah, sadrazamları tarafından yapılan hareketler netice vermeyince, bizzat kendisi İran üzerine iki ayrı sefer düzenlemiştir. Birinci İran Seferi, Revan Seferi diye meşhurdur. 1635 yılında yapılan bu sefer neticesinde, Revan (Erivan) alınarak Tebriz taraflarına da akın yapılmıştır. On ay sürmüştür.

İkinci İran seferi ise, Bağdad Seferi diye bilinmektedir. İranlıların Revan’ı yeniden ele geçirmeleri üzerine 1638 yılında Padişah Bağdad’a yürümüştür. Uzun süren bir muhasaradan sonra 1639 yılında Bağdad yeniden Osmanlı Ülkesine katılmıştır.

Bu savaşta Osmanlı Sadrazamı Tayyar Mehmed Paşa şehid olmuştur.

-Daha sonra Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın başkanlığında yürütülen sulh müzakereleri neticesinde İranlılarla Kasr-ı Şirin Andlaşması yapılmış ve savaşlara son verilmiştir. Bu antlaşma ile Erivan ve Azerbaycan İran’da; Bağdad ve havalisi ise Osmanlı Devleti’nde kalmıştır. Artık, IV. Murad, Fatih-i Bağdad ünvanını kazanmıştı.”
*
“Bağdat’ın fethine şiirle tarih düşmüş, demiştir ki:

Fetheyleyerek diyar-ı bağdat’ı
Şâhı âlemde askeri İslâm…
Didi Sultan Murad’ı âlişan
Fethi Bağdat’a tarih oldu (gazâm).”

“H.1648”
(Yücebaş, Hilmi, a.g.e. 98)
*

“Sultan Murad, büyük bir karşılama ile İstanbul’a döndü. Ancak nikris hastalığına müptelâ idi. Tedaviler netice vermeyince, Ramazan Bayramının 2. günü yatağa düştü. 8.2.1640 tarihinde vefat etti. Cenaze merasiminde gazalarda bindiği üç atının eğerleri ters takılarak cenazenin önünde yürütülmüştür.
(Kaynak: Osmanlı Araştırmaları vakfı-osmanli.org.tr/)

*
Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi
' nin uçuş denemeleri bu dönemin en dikkat çeken bilimsel gelişmeleri olmuştur.

IV. Murat'ın devrinde Nef'i, Hezarfen Ahmet Çelebi, Lagari Hasan Çelebi, Bekri Mustafa, Evliya Çelebi, Şeyhülislam Yahya gibi kişiler yaşamıştır. Şair Nef'i hicivleriyle ünlü divan şairidir, döneminin devlet adamlarını çarpık düzenini hicvetmektedir. Bazen hicivleri yüzünden başı derde giren Nef'i padişah tarafından defalarca uyarılmıştır ancak padişaha söz vermesine rağmen hiciv yazmaya devam edip Vezir Bayram Paşa hakkında hiciv kaleme alınca IV. Murat'ın emriyle 1635 yılında boğdurularak idam edilmiştir.(Bakınız : Ceylan; Mustafa,Öldürülen 101 Şair )
*
“Hattattır. Talik yazıda kendi geliştirmiştir. İcazetini Hat hocası Tulumcuzade Abdurrahman Efendi'den almıştır. Güzel yazıya ve musikiye ilgi duymuştur. Mehter müziğinin önde gelen bestekarları arasında sayılan IV. Murat'ın sözlü eserleri yanında saz eserleri de bestelediği bilinmektedir. Yılmaz Öztuna onun bestelediği 15 eserinin listesini vermiştir. Sözleri de kendisine ait olan "Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan" ilahisi de bu bestelerden birisi olarak kaydedilir. (Bazı araştırmacılar bu ilahinin IV. Murat'a değil III. Murat'a ait olduğu ileri sürer.) Dönemin önemli simalarından Evliya Çelebi, onun huzurunda yapılan edebiyat ve musiki cemiyetlerinden genişçe söz etmektedir. Bunlar arasında Kör Hasanoğlu Mehmet Çelebi'nin haftada iki gece padişahın huzurunda hayal oyunu sergilemesi de vardır. İtalyan düşünürü Machiavelli'nin "Prens" adlı eserini Türkçeye çevirtmiştir. Okçuluğa ve topçuluğa ilgi duymuştur. Hobi olarak yay ve kiriş imal eder, seferlerde kendisi top atışları yapardı. Cirit atardı. Matrak oyununa (eski bir savaş sporu) ilgi duyar ve iyi bir icracısı (matrakbaz) sayılırdı. At tutkunuydu ve iyi bir biniciydi. Saray ahırında 300'den fazla seçme binek, 50'ye yakın da yarış atı bulundurmuştur. Kendi şahsına mahsus 9 atı vardı. Bu atlar öldüğü zaman gelenek icabınca cenazesinde ters bir şekilde eğerlenerek kortejde yürütülmüştür. Revan ve Bağdat seferleri boyunca gördüğü vakıf eserlerini tamir ettirmiştir. Fırat nehrinin Elazığ'ın kuzeyinde kalan bölümü bugün onun adını taşır. Topkapı Sarayı'na Revan ve Bağdat köşklerini yaptırmıştır. Kabe'nin tarihi boyunca en büyük ve kapsamlı tamirlerinden birisi olan ve on birinci tamiri sayılan restorasyon ve genişletme işi onun emriyle 1629-30 yıllarında yapılmıştır.(Wikipedia.org)

*
Acemlerin Bağdat’a taarruzu üzerine Sadrazam Hâfız Paşa’ nın yolladığı “yok mudur” redifli şiirine verdiği sert ve haklı cevap, onun şiirdeki gücünü göstermeye yeterlidir. Şiir şöyledir :

“HAFIZ PAŞA’YA

Hâfızâ Bağdâda imdâd itmege er yok mıdur
Bizden istimdâd idersün sende asker yok mıdur?

Düşmânı mât itmege ferzâneyüm ben dir idün
Hasma karşı şimdi at oynatmaga yer yok mıdur?

Gerçi lâf urmakda yokdur sana hem-pâ bilürüz
Lîk senden dâd alur bir dâd-güster yok mıdur?

Merdlük da’vâ idersün bu muhanneslük nedür?
Havf idersün bâri yanında dilâver yok mıdur?

Rafizîler aldı Bağdâdı tekâsül eyledün
Sana hasm olmaz mı hazret rûz-I mahşer yok mıdur?

Bu Hanife şehrin ihmâlünle vîrân itdiler
Sende âyâ gayret-I dîn-i Peygamber yok mıdur?

Bî-haberken saltanat ihsân ider Perverdigâr
Yine Bagdâdı ider ihsân mukadder yok mıdur?

Rüşvet ile cünd-i İslâmı perişân eyledün
İşidilmez mi sanursun bu haberler yok mıdur?

Avn-i Hakla intikâm almaga a’dâdan meger
Bende-i dîn bir vezir-i dîn-perver yok mıdur?

Bir Âlî-sîret veziri şimdi serdâr eyledün
Hızr peygamber mu’în olmaz mı rehber yok mıdur?

Şimdi hâli mi kıyâs eylersün âyâ âlemi
Ey Murâdî pâdişâh-ı heft kişver yok mıdur?”


“Bir gün gözdelerinden bir nevcivan için şu muammayı söylemişti:

Direhşan oldu gördüm beş hilâl üstünde bir hurşid!..”
Mecliste hazır bulunan Şair Nef’I, padişahın gözdesinin başını avuçları içine koyarak düşündüğünü görünce şu mısra ile muammayı çözmüştür :
Meğerkim pençei simine ol mehpâre yaslanmış!..

Günlerden bir gün şair Padişah IV.Murad şu muammayı söylemiş:

"Bir kal'a-i mu'allak içinde oldı deryâ
Ol kal'anın içinde balık eylemiş câ

Tutar ağızda balık bir gevher-i yegâne
Durdukça gevher anda balıgı eyler ifnâ

Atdı Murâd bu nazmı meydân-ı şâ'irâna
Her kim dilerse mansıb feth ide bunı ra'nâ


Evet, Padişahın bu muammasını saraydakiler veya saraya yakın ne kadar şair varsa çözmeye çalışmışlarsa da başaramamışlar, sonunda Enderundan Cihadî Bey, bu muammayı şu şekilde çözmüş ve Padişaha sunmuştur.

"(Kandil)kal'a şâım(rugân)içinde deryâ
(Balık) fitil olupdur içinde eylemiş câ

Oldı (alev) ağızda bir gevher-i yegâne
Durup yanınca her şeb balıg eyler ifnâ

Va'd eylemişsin en şâh kâşiflere inâyet
(Çavuşluk) u (ze'âmet)ister(Cihâdî)Şâhâ."

(Yücebaş, Hilmi; a.g.e.98)

Demiştir Ki:

"Ol saçı Leylâ umaram bana Mecnûnum diye
Gezmesün gelsün belâ tâgında mahzûnum diye

Umaram şi'ri güher-bârum işitdükte o mâh
Kandedür gelsün berü ol dürr-i meknûnum diye"



BEKTAŞİ TEKKESİNİ ZİYARET

IV.Murad tahta çıktıktan sonra, içki içilmesini menetmişti. Yasağına ne dereceye kadar riayet edildiğini anlamak için de sık sık kıyafet değiştirir ve şehrin muhtelif yerlerini gezerdi.
Yine bu seyahatlerden biri esnasında bir Bektaşi tekkesine gitti. Dervişler bu Tanrı misafirini iyi karşıladılar. Biraz hoş beşten sonra IV.Murad etrafa bakındı ve dervişlerden birine:
-Bu üzümleri ne yaparsınız? Diye sordu.
Zira tekkelerin bağında, nazarı dikati celbedecek kadar çok üzüm vardı. Her karış toprak üzüm kütükleriyle kaplıydı. Derviş:
-Ne yapacağız, yeriz, diye cevap verdi.
-Bu kadar üzümün hepsini de yemesiniz ya. Gerisi ne olur?
-Hiç saklarız.
-Nasıl saklarsınız?
-Sıkar öyle saklarız.
-Şişelerin içine koyup dam ı ?..
-….Evet!
Derviş son cevabı biraz tereddütlü söylemişti. Zira yavaş yavaş karşısındakinin kim olduğunu anlamağa başlıyordu. IV.Murad yine sordu:
-Peki, ya üzüm suları tahammür edip şarap olursa…
-Vallahi biz Allah’ın işine karışmayız. O ister şarap yapar, ister sirke…”
(Yücebaş, Hilmi; a.g.e.99)
*
EŞLERİ
Ayşe Sultan
KIZLARI
1-Kaya Sultan :

“IV.Murad’ın kızıdır. 1632 veya 1633 yılında doğdu. Bülûğa ermeden Melek Ahmet Paşa ile evlendirildi. Babası IV.Murad, Kaya Sultan’ı sofra arkadaşı ve çok sevdiği Silahdar Mustafa Paşa ile evlendirmek istediyse de veziriazam Kara Mustafa Paşa, buna razı olmadı(1644). Evlenme esnasında Kaya Sultan 13, Melek Ahmed Paşa ise tahminen 40 yaşlarında idiler. Gerdek gecesi, çocuk Sultan babasından yaşlı bir adamı karşısında görünce korkmuş, günlerce Melek Ahmet Paşa’ yı yanına yaklaştırmamıştır. Sonraları Kaya Sutan ile Melek Ahmed Paşa’ nın çok mesut yıllar yaşadıklarını Evliya Çelebi yazar. Kaya Sultan’ın Melek Ahmed Paşa’dan 1654 yılında bir kızı olmuş fakat çok yaşamamış ölmüştür.” “Şehzadebaı Camii haziresine gömülmüştür. Kaya Sultan 1659 yılında Fatma Hnım Sutan’ı doğururken cahil ebelerin bilgisizliğine kurban gitmiştir; cahil ebeler, içerde son kaldı diye ellerini bileklerine kadar Kaya Sultan’ın rahmine sokarak körpe lohusanın bağırsaklarını deşiyorlar, zavallı Kaya Sultan bu suretle rahim kanamasından ölüyor. Cenaze töreni çok hazin olmuştur ve Sultan ibrahim’in yanına gömülmüştür. (Asırlar Boyunca İstanbul, 159)”
Cenaze töreni esnasında eşi Melek Ahmed Paşa, Kaya Sultan’ın tabutu üzerine kapanıp hüngür hüngür ağlamış, onun bu hali veziriazam Köprülü Mehmed Paşa’yı öfkelendirmiş, Melek Ahmed Paşa’yı tabutun üzerinden kaldırarak şöyle konuşmuştur : “Behey Adem! Ayıp değil mi? Bir avert için böyle ağlarsın? Elem çekme sana bir Sultan daha veririm, ahdım olsun”. Buna Melek Ahmed Paşa çok kızmış, Köprülü’nüm yüzüne şöyle gürlemiş : “İnşallah ahdına yetişme!” Fakat Köprülü Mehmed Paşa bu sözünde durdu. Melek Ahmed Paşa, Erdel Seferinde iken I.Ahmed’in kızı Fatma Sultan’ı ona nişanladı. Ama Köprülü bu evlenmeyi görmeden öldü.(Naci, Elif; Cumhuriyet Gazetesi 14.06.1964, sayı: 14324, Adnan Giz, Tarih Dünyası I. 75)
2-Safiye Sultan

3-Rukiye Sultan

ERKEK ÇOCUKLARI :

1-
Şehzade Süleyman

2-Şehzade Ahmet

3-Şehzade Mehmet

4-Şehzade Alaaddin
 

Genel Forum Sitesi

Forum Sitesi - Forumzar.COM

Forumzar.COM olarak, Türkçe forum sitesi denildiğinde akla gelen ilk adres olarak, geniş kapsamlı genel forum platformumuzda buluşuyoruz. Türkiye'nin en büyük Türkçe forum siteleri arasında yer almanın gururunu yaşıyoruz. Çeşitli konu başlıklarında aktif bir şekilde paylaşımların yapıldığı, her konuda interaktif ve bilgilendirici tartışmalara katılmak için bizi takip edin! ve bir dakikanızı ayırarak forum sitemize üye olun!

Forum Siteleri

Bilgi paylaştıkça çoğalır sloganı ile ilerleyen forum sitesi platformumuza, siz de üye olarak forum sitemizde açılan konulara katılabilir ve ilgi alanınıza uygun konular açarak siz de paylaşımda bulunabilirsiniz.