Zeki Müren kimdir
Sanatımızın Güneşi, Müziğin Paşası, yaşarken efsane olmayı başarmış sanatçı, Zeki Müren’in hayat hikâyesidir.
Geçen sene Sanat Güneşimiz, Paşamız Zeki Müren'i hafızamın bana oynadığı oyunlarla gecikmeli olarak kutlamış, bir sonraki cümlede okuyacağınız girişle başlamıştım. Bugünün gerçekten 6 Aralık olduğuna şükürler olsun ki eminim. O zaman gönülden, "İyi ki doğdun Zeki Müren!"
Ve tabii, doğumunla anlam kazanan Türk Sanat Müziği Günü'müz kutlu olsun. Bugün en sevdiğiniz Zeki Müren şarkıları ile kendinizi ödüllendirmeyi ihmal etmeyin.
Sevgimle...
*
Hafızamın bana oynadığı küçük oyunlarla bugünü 6 Aralık olarak kabullenmişim. Yani bana göre bugün Zeki Müren’in doğum günü; nasıl bir kendine inanmaktır belli değil
İçimde bir yerlerde, çocukluğumdan beri hissettiğim bir sevgi ona duyduğum. Adının ve sesinin geçtiği yerde yüzüne bir gülümseme yayılmayanınız, sevgisini içinde hissetmeyeniniz var mı?
Öyle işte, çok zaman sonra bugünün 6 Aralık değil de 7 Aralık olduğunu kabullendiğime göre, “İyi ki doğdun Zeki Müren”.
Ve bu vesileyle “Türk Sanat Müziği Günü” de tabii.
Keyifli okumalar…
Çocukluğu
Zeki, 6 Aralık 1931’de, Bursa’nın Hisar semtinde Hayriye Hanım ve Kaya Bey’in tek çocuğu olarak dünyaya geldi.Müren ailesi, Üsküp’ten Bursa’ya yerleşmişti. Ortapazar Caddesi’ndeki 30 numaralı ahşap evde yaşamaya başlamışlar; aralarına katılan Zeki ile çekirdek aile tamamlanmıştı. Kaya Bey, İnşaat Mühendisiydi, ayrıca kereste tüccarlığı da yapıyordu.
Zeki, ufak tefek, çelimsiz bir çocuktu. Hani şu bir kadının diğer kadına “Aa, sen bu çocuğu hiç yedirmiyor musun?” diye annelik mertebesinde üstünlük sağlatacak bir görünümdeydi. Ayrıca fazlasıyla da duygusaldı. Daha çocuk zamanlarından duygusallığını her durumda hissettirirdi.
Bütün bunların dışında en önemlisi Zeki’nin musikiye yeteneği vardı ve babası bunun farkına şükürler olsun ki çok erken varmıştı. Aslında bu fark ediş, Zeki’nin yıllar sonra bir “Sanat Güneşi” olacağının ilk adımıydı.
Eğitim hayatı
Zeki, eğitim hayatına Bursa Osmangazi İlkokulu’nda başladı. Zeki’nin müziğe olan yatkınlığı öğretmenlerinin de dikkatinden kaçmamıştı. Müzikli okul müsamerelerinde oynamaya başladı. İlk rolü, çobanlıktı daha sonra hep başroldeydi. Onda bir ışık vardı; parlıyordu.Babası oğlunun ayrıca müzik eğitimi alması gerektiğini biliyordu. Zeki, Tamburi İzzet Gerçeker’den solfej ve sanat müziği usul dersleri aldı. Kişisel yetilerini geliştireceği becerileri için bilgilenmişti.
Ortaokulu da yine Bursa’da tamamladı. 1946’da ilk bestesini yapmış; gözünü daha fazlasına dikmişti. Bundan sonrasında notalar onu İstanbul’dan çağırmaya başlamıştı. Büyük musiki üstatlarından ders almak, onları yakından dinlemek istiyordu. Bu isteğini babasıyla paylaştı; Kaya Bey’in onayından geçmişti. Sadece lise hayatının değil birçok şeyin daha başlangıcıydı bu. Zeki, İstanbul Boğaziçi Lisesi’nden birincilikle mezun oldu.
Musiki eğitimi
1949’da lise eğitimini sürdürürken, bir yandan da sinema yönetmeni ve senaryo yazarı olan Arşavir Alyanak’ın babası ünlü Musiki Üstadı Agopos Efendi ve Udi Kirkor Efendi’den ders almaya başladı. Sonraki yıllarda Refik Fersan ve Şerif İçli’den Fasıl Musikisi, Klasik Türk Müziği makamlarında eğitim aldı.Şükrü Tunar’la da beste yapmak üzerine çalıştı. 1949’da, ilk şarkısı ve akrostişi “Zehretme bana hayatı cananım”ı besteledi. İstanbul Radyosu’nda Suzan Güven, şarkıyı “Bursalı Zeki Müren’in Acemkürdi Şarkısı” anonsuyla sundu ve Zeki, henüz 17 yaşındaydı.
İstanbul Radyosu Sanatçısı, Zeki Müren
Zeki, dolu dolu bir lise dönemi geçirdi. 1950’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Üniversitesi) Yüksek Süsleme Bölümü, Sabiha Gezen Atölyesi’nde yepyeni bir eğitim sürecini başlatmıştı. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarında başlayarak çok kez sergiledi.Her şey bir yana, müzik bir yanıydı Zeki’nin dünyasında. Akademiye başladığı yıl İstanbul Radyosu’nun açtığı bir sınava girdi. 186 kişinin katıldığı sınavda Zeki birinci oldu ve İstanbul Radyosu Sanatçıları arasına katıldı.
Artık bir radyo sanatçısıydı; inanamıyordu. Ama inanamayacağı daha pek çok güzel şey yaşayacaktı. İlki için çok beklemedi. 1 Ocak 1951’de radyonun sanatçılarından Perihan Altındağ Sözeri aniden rahatsızlandı ve onun yerine konsere çıkması için Zeki çağırıldı. Bir filmin sahnesini gerçekten yaşıyor gibiydi. Programa çıktı; 45 dakikalık nefis bir canlı performans sergiledi.
Herkes mest olmuştu. Konser bitiminde radyonun telefonu çalıyordu. Arayan Hamiyet Yüceses’ten başkası değildi. Zeki Müren’i tebrik etmek için aramıştı. Musiki kariyeri yükselişe geçmeye başlamıştı bile.
Radyo programları
O dönemlerde TRT Ankara Radyosu, Anadolu’da en çok dinlenen radyoydu. İstanbul Radyosu, Anadolu’dan pek dinlenemiyordu.Çıktığı şu enfes konserin haftası dolmadan ünlü klarnet sanatçısı Şükrü Tunar, Zeki’yi sahibi olduğu Yeşilköy’deki plak şirketine götürdü ve kendi eseri “Muhabbet Kuşu”nu plağa doldurttu. Bu plak, Zeki Müren adını Anadolu’ya tanıttı.
Bu küçük ama etkili iki güzel adımdan sonra Zeki, Türkiye radyolarında düzenli olarak, çoğu canlı yayında, eserlerini icra etmeye başladı ve bu program 15 yıl devam etti. Bundan sonra daha çok sahneye çıkacak ve daha çok plak çalışmalarında bulunacaktı.
Artık Zeki Müren ismini altın harflerle yazma günleri uzak değildi.
Zeki Müren beyaz perdede
Müzikallerde çok başarılıydı Zeki. Ama elbette daha yolun başındaydı. 1954’te dönemin sinema ilahesi ile başrolü paylaştı. O ilahe Cahide Sonku’ydu ve “Beklenen Şarkı” filmi ile beyaz perdedeydi.Henüz hiç sahneye çıkmamıştı; insanlar onun sadece sesini duymuştu. İlk kez yüzünü göreceklerdi. Görünmeyene duyulan tarifsiz merakla insanlar sinemaya akın etti. Zeki Müren’in on bestesinin yer aldığı müzikal niteliğindeki film, gişe rekorları kırmıştı.
Müziğe duyduğu aşkın gücüyle kameranın önünde daha da parladı Zeki Müren; bir güneş gibi parladı, bir yıldız gibi. Gündüz, gece parladı. Yapabileceklerinin listesine sinema oyunculuğu da eklenmişti işte.
17 filmde daha başrol oynayacak; filmlere de kendi bestelediği şarkıların ismini verecekti: “Berduş, Altın Kafes, Bir Yaz Yağmuru, Hayat Bazen Tatlıdır…"
Zeki Müren ilk kez sahnede
Zeki Müren, mükemmel bir sanatçı olma yolunda sağlam adımlarla ilerliyordu. Şarkı söylemenin yanında bir de mezuniyetinden doğan mesleği vardı; bunu da hep kullandı. Hayatında her şey nizami bir düzende, yakıştığı gibi olmalıydı.26 Mayıs 1955’te ilk kez sahnedeydi. Genellikle kendi tasarladığı kıyafetleri giyiyordu. Saz heyetini de tek tip giydirmek konusunda titizdi. İlerleyen süreçte “T podyum” kullanmak gibi çeşitli yenilikler de getirecekti.
Maksim Gazinosu sahnelerinde de hiç ara vermeden 11 yıl boyunca Behiye Aksoy ile dönüşümlü sahne alarak parladı.
Geçen yıllar, başarılı yüzlerce çalışmadan sonra 1976’da Londra’daki Royal Alber Hall’da konser verdi. Bu sıradan gibi görünen değerli bir eylemdi. Çünkü Zeki Müren bu mekânda sahne alan ilk Türk Sanatçıydı.
İlk “Altın Plak” sahibi, Zeki Müren
1955, Zeki Müren için her açıdan bereketli ve emeklerinin karşılığını aldığı bir yıldı.Müzik kariyerinde önemli bir yol kat etmişti. “Manolyam” adını verdiği kürdilihicazkâr makamındaki eseri, 1955’te Türkiye’de ilk defa verilmeye başlanan “Altın Plak Ödülü”ne layık görüldü.
Bu ödülle sanatını taçlandıran Zeki Müren, yaşadığı dönemin aranan yüzü olmuştu. Öyle ki gazinolar adeta peşinden koşuyor; birbirleriyle yarışıyorlardı. Nasıl koşmasınlar, nasıl yarışmasınlar efendim; o mekânlar cumhurbaşkanları mı ağırlamadı, bakanlar mı görmedi…