Ondan Öğrenecek Daha Çok Şey Var
Hazırlayan : Yard. Doç. Dr. Mustafa TARAKÇI
- Ulu önder, büyük komutan, büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 67. yıldönümünde, O'nu bir kez daha minnet ve şükranla anarken, bu tören münasebetiyle;
Subay adayı olarak öğrenime başlamıştır.
1905'de Kurbay Yüzbaşı olan Mustafa Kemal'in ilk görev yeri Şam'dır. Müteakiben O'nu, 1911 'de Trablusgarp'ta 1913 Sofya Askeri Atcşeliğinde 1915'de de 19.Tümen Komutanı olarak Gelibolu'da görüyoruz. 8,5 ay süren Çanakkale Savaşları'nın Kara muharebelerinde Onu, üstün sevk ve idari kabiliyeti, bilgisi, cesareti ve fedakarlığı ile Osmanlı askeri camiası içinde parlayan bir yıldız olarak farkediyoruz. İyi sevk ve idare edildiği taktirde kendisinden çok daha kuvvetli düşman karşısında bile harikalar yaratabilen Mehmetçiği, O'nun sayesinde bir kez daha keşfediyoruz. Çanakkale'deki başarısıyla önce albaylığa çok geçmeden Generalliğe terfi eden Gazi Mustafa Kemal bu kez Doğu Anadolu'da önce Rus orduları sonra İngilizlerle savaşacaktır.
Tüm bu deneyimler Mustafa Kemal Paşa'yı Ulusal Kurtuluş Savaşı'na hazırlayacaktır. Sakarya ve Büyük Taaruzdaki üstün komutanlık yeteneği sayesinde Türk Ulusu zaferden zafere koşarak nihayetinde çağdaş, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti kurulacaktır. Mustafa Kemal yaratılış itibari ile sıradan bir asker değildir. Gerek Harp Okulu gerekse Harp Akademilerinde Türk Tarihi ve Siyasi Konular üzerinde inceleme ve araştırmalar yapar; resmi görevleri dışında çevresine adalet, hürriyet, kötü yönetime karşı muhalefet, istihbat ve gericiliğe karşı mücadele fikri aşılar. 1908'de 2 inci Meşrutiyetin ilanı Mustafa Kemal'i tatmin etmiyordur.
İttihat ve Teraki Partisindeki sığ ve kısır tartışmalar, radikal değişikliklerin habercisi olamıyordu. O'nun için esas olan meşrutiyet değil, milli iradenin hakim olduğu Cumhuriyetti. Yıkılan Osmanlı İmparotorlu'ğunun gövdesi üzerinde ve fakat Türk çoğunluğun yaşadığı bölgelerde Misak-ı Milli sınırları içinde, yeni bir Türk devleti kurmaktı.
Mustafa Kemal Paşa üstün zekası, hitabet gücü ve ülke sorunlarına duyarlılığının yanışını kimi kayıtlara göre okuduğu ve incelediği yerli ve yabancı yazar ve düşünürün 3400'ü bulan eserinden " Kutsal İsyan " doğrultusunda yararlanmasını bilmiştir.
Şimdi de Ulu Önder Atatürk'ün ,
ULU ÖNDER ATATÜRK "ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK" KONUSUNDA ŞUNLARI SÖYLEMİŞTİR.
24/25 Ekim 1919 günü Amasya da Tasvir-i Efkar gazetesi muhabiri Ruşen Eşref Ünaydm'a verdiği demeçte: "Dünya, milletimizin hayatına ya hürmet edip O'nun bağımsızlığını onaylayacak yada son topraklarımızı son insanlarımızın kanı ile suladıktan sonra bütün bir milletin ölüsü üstünde reddolunmuş istila hırsım tatmin etmek mecburiyetinde kalacaktır".
*Aynı kapsamda 4 Nisan 1920 günü, Anadolu'ya geçen gazeteci Yunus Nadi'yi kabullerinde de şunları söylemiştir: "Milletimiz çok büyüktür hiç korkmayalım, O esir olmayı ve hor görünmeyi asla kabul etmez! Milletin bağımsızlığını vatanın son kaya parçası üzerinde savunacağız kurtaracağız veya -eğer mukadderse - öleceğiz! Fakat eminim ki ölmeyeceğiz ve kurtulacağız"
*Gazi Mustafa Kemal 22 Nisan 1921 günü TBMM'nin açılışının birinci yıldönümü münasebetiyle: " Hürriyet ve Bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığı oluşması ve yasaya bilmesi mutlak o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür" demişlerdir.
*Nihayet Ulu Önder 1927 yılındaki büyük Nutku'nun sonunda gençliğe hitap ederken; " Ey Türk Gençliği Birinci vazifen Türk istiklalini ve Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mcvcudiyet'nin ve istikbalinin yegane temeli budur" diyeceklerdir.
ULU ÖNDER ATATÜRK'ÜN MİLLİYETÇİLİK MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK KONUSUNDAKİ DÜŞÜNCELERİNİ DE ŞU İFADELERİNDEN ÖĞRENİYORUZ.
*1930 yılında Afet İnan'a yazdırdığı şu cümle ile "Türk Milleti" tanımına acılık getirmiştir. "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir."
*1931 yılında Vakit Gazetesi muhabirinin bir sorusuna karşı şunları söyler:
"Milletin çok belirgin vasıflarından biri dildir. Türk Milletindenim diyen insan herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır."
Atamızın, Türk milleti hakkında onuncu yıl nutkundaki o veciz ifadesini bir kez daha hatırlayalım " Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişimiyle geleceğin yüksek medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğacaktır."
Nihayet Atatürk'ün Türk Milliyetçiliği konusunda söylediği en önemli ifadelerden biri de şudur: "Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı, Makedonyalı hep bir ırkın evlatları hep aynı cevherin damarlardır. " Bu yaklaşım milli birlik ve beraberliğimiz için çok önemlidir. Atatürk bu ifadeleri ile İstanbullu ne kadar Türkse, Diyarbakırlı da o kadar Türk'dür demektedir.
ATATÜRK'ÜN LAİKLİK VE DİN KONUSUNDA ÖZGÜN İFADELERİNİ DE ŞU ŞEKİLDE ÖZETLEMEK MÜMKÜNDÜR.
*Atatürk 1923 yılında din hakkındaşunları söylüyor:
"Bizim dinimiz, en makul ve en tabii bir dindir. Bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur "demişlerdir.
*Kendisine aynı yıl hediye edilen küçük boy Kuran-ı Kerim için şu teşekkür iadelerini kullanmıştır. " Bence kıymetini taktire imkan olmayan bu hediyeyi, en derin ve hürmetkar din duygularımla muhafaza edeceğim"
*Atatürk'ün 1930 yılında Kılıç Ali'ye ifade ettiği şu iki cümlede çok önemlidir: "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur."
*Aşağıdaki ifadelerde Ulu Önder'e aittir. Bizim, dinin gereklerini öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile bize dinimizin esaslarını anlatmaya kafidir."
Şu ifadelerde Atatürk' e aittir.
" Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir, hürdür. Biz dine saygı gösteririz. Ancak biz din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz."
SON OLARAK ULU ÖNDERİN EKONOMİYE BAKIŞINI ŞU İFADELERİYLE ÖZETLEMEMİZ MÜMKÜNDÜR.
Cumhuriyeti ilan etmeden İzmir İktisat Kongresini toplayan Atatürk bu önceliği ile, ekonomiye ne denli önem verdiğini en çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Atatürk çeşitli vesilelerle:
" Ekonomi demek her şey demektir"
" Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir."
"Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır." Demişlerdir.
" Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa elde edilen zaferler önemi olmaz, kısa zamanda söner"
ifadeleri Ulu Önderimize aittir.
" Bugünkü savaşlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca, o devletin hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. Biz, memlekette bayındırlığı, üretimi ve halkın refahını temin edecek, gelir kaynaklarımızı geliştirecek verimli borçlanmalara taraftarız."
Keza Atatürk; devletin bağımsızlığı, milletin egemenliği korunmuş olmak şartı ile yabancı sermayeye de karşı değildir. Nihayet Atatürk'ün şu ifadeleri ekonominin ne denli önemli olduğunu en güzel şekliyle ifade etmektedir:
"Kılıç ile zafer kazananlar sabanla zafer kazananlara mağlup olmaya mecburdurlar"
- "Az zamanda çok ve büyük , işler yapan, yaptıran" Atamızdan günümüzde de alınacak pek çok ders mevcuttur. O'nu Türk gençlerine en doğru ve en kapsamlı bir şekilde anlatmak bizlerin en kutsal görevi olacaktır.
" Atam sana minnettarız."
Muhtaç olduğumuz kudretin damarlanınızdaki asil kanda mevcut olduğunun bilinciyle; daha çok çalışacak, daha çok üretecek ve sana layık yurttaşlar olacağız. Müsterih ol Aziz Atam. Haliç Üniversitesi sana layık olmanın şevk ve heyecanını taşımaktadır.
Ruhun şad olsun.
Hazırlayan : Yard. Doç. Dr. Mustafa TARAKÇI
- Ulu önder, büyük komutan, büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 67. yıldönümünde, O'nu bir kez daha minnet ve şükranla anarken, bu tören münasebetiyle;
- O'nun ulusal kurtuluş savaşına kadar ki özgeçmişini hatırlamayı;
- Bağımsızlık, Milliyetçilik
- Milli Birlik ve Beraberlik, Laiklik ve din ile Ekonomi konusundaki özgün görüş ve düşüncelerini bir kez daha hatırlamanın uygun olacağını değerlendirdik.
- O'nu anmanın en güzel yolunun onu daha iyi anlamaktan geçtiğine inanıyoruz.
- Atamızın biyografisinin 1919 a kadar olan bölümünü arz ediyorum:
- 1881'de Selanik'te dünyaya gelen Atamız, ilkokulu müteakip 1894'te askeri ortaokula, 1896'da askeri liseye başlamıştır. 1902'dc KHO'nu basan ile bitirip mezun olan Mustafa Kemal aynı yıl Harp Akademilerinde Kurmay
Subay adayı olarak öğrenime başlamıştır.
1905'de Kurbay Yüzbaşı olan Mustafa Kemal'in ilk görev yeri Şam'dır. Müteakiben O'nu, 1911 'de Trablusgarp'ta 1913 Sofya Askeri Atcşeliğinde 1915'de de 19.Tümen Komutanı olarak Gelibolu'da görüyoruz. 8,5 ay süren Çanakkale Savaşları'nın Kara muharebelerinde Onu, üstün sevk ve idari kabiliyeti, bilgisi, cesareti ve fedakarlığı ile Osmanlı askeri camiası içinde parlayan bir yıldız olarak farkediyoruz. İyi sevk ve idare edildiği taktirde kendisinden çok daha kuvvetli düşman karşısında bile harikalar yaratabilen Mehmetçiği, O'nun sayesinde bir kez daha keşfediyoruz. Çanakkale'deki başarısıyla önce albaylığa çok geçmeden Generalliğe terfi eden Gazi Mustafa Kemal bu kez Doğu Anadolu'da önce Rus orduları sonra İngilizlerle savaşacaktır.
Tüm bu deneyimler Mustafa Kemal Paşa'yı Ulusal Kurtuluş Savaşı'na hazırlayacaktır. Sakarya ve Büyük Taaruzdaki üstün komutanlık yeteneği sayesinde Türk Ulusu zaferden zafere koşarak nihayetinde çağdaş, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti kurulacaktır. Mustafa Kemal yaratılış itibari ile sıradan bir asker değildir. Gerek Harp Okulu gerekse Harp Akademilerinde Türk Tarihi ve Siyasi Konular üzerinde inceleme ve araştırmalar yapar; resmi görevleri dışında çevresine adalet, hürriyet, kötü yönetime karşı muhalefet, istihbat ve gericiliğe karşı mücadele fikri aşılar. 1908'de 2 inci Meşrutiyetin ilanı Mustafa Kemal'i tatmin etmiyordur.
İttihat ve Teraki Partisindeki sığ ve kısır tartışmalar, radikal değişikliklerin habercisi olamıyordu. O'nun için esas olan meşrutiyet değil, milli iradenin hakim olduğu Cumhuriyetti. Yıkılan Osmanlı İmparotorlu'ğunun gövdesi üzerinde ve fakat Türk çoğunluğun yaşadığı bölgelerde Misak-ı Milli sınırları içinde, yeni bir Türk devleti kurmaktı.
Mustafa Kemal Paşa üstün zekası, hitabet gücü ve ülke sorunlarına duyarlılığının yanışını kimi kayıtlara göre okuduğu ve incelediği yerli ve yabancı yazar ve düşünürün 3400'ü bulan eserinden " Kutsal İsyan " doğrultusunda yararlanmasını bilmiştir.
Şimdi de Ulu Önder Atatürk'ün ,
- Özgürlük ve Bağımsızlık
- Milliyetçilik, Milli Birlik ve Beraberlik,
- Laiklik ve Din ile
- Ekonomi konularındaki görüş ve düşüncelerini özet olarak arz etmek istiyorum. Amacım; o günlerden bu günlere ışık tutmak, yol haritaları yapmada doğru esasları bulmaya yardımcı olmaktır.
ULU ÖNDER ATATÜRK "ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK" KONUSUNDA ŞUNLARI SÖYLEMİŞTİR.
24/25 Ekim 1919 günü Amasya da Tasvir-i Efkar gazetesi muhabiri Ruşen Eşref Ünaydm'a verdiği demeçte: "Dünya, milletimizin hayatına ya hürmet edip O'nun bağımsızlığını onaylayacak yada son topraklarımızı son insanlarımızın kanı ile suladıktan sonra bütün bir milletin ölüsü üstünde reddolunmuş istila hırsım tatmin etmek mecburiyetinde kalacaktır".
*Aynı kapsamda 4 Nisan 1920 günü, Anadolu'ya geçen gazeteci Yunus Nadi'yi kabullerinde de şunları söylemiştir: "Milletimiz çok büyüktür hiç korkmayalım, O esir olmayı ve hor görünmeyi asla kabul etmez! Milletin bağımsızlığını vatanın son kaya parçası üzerinde savunacağız kurtaracağız veya -eğer mukadderse - öleceğiz! Fakat eminim ki ölmeyeceğiz ve kurtulacağız"
*Gazi Mustafa Kemal 22 Nisan 1921 günü TBMM'nin açılışının birinci yıldönümü münasebetiyle: " Hürriyet ve Bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığı oluşması ve yasaya bilmesi mutlak o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür" demişlerdir.
*Nihayet Ulu Önder 1927 yılındaki büyük Nutku'nun sonunda gençliğe hitap ederken; " Ey Türk Gençliği Birinci vazifen Türk istiklalini ve Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mcvcudiyet'nin ve istikbalinin yegane temeli budur" diyeceklerdir.
ULU ÖNDER ATATÜRK'ÜN MİLLİYETÇİLİK MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK KONUSUNDAKİ DÜŞÜNCELERİNİ DE ŞU İFADELERİNDEN ÖĞRENİYORUZ.
*1930 yılında Afet İnan'a yazdırdığı şu cümle ile "Türk Milleti" tanımına acılık getirmiştir. "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir."
*1931 yılında Vakit Gazetesi muhabirinin bir sorusuna karşı şunları söyler:
"Milletin çok belirgin vasıflarından biri dildir. Türk Milletindenim diyen insan herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır."
Atamızın, Türk milleti hakkında onuncu yıl nutkundaki o veciz ifadesini bir kez daha hatırlayalım " Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişimiyle geleceğin yüksek medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğacaktır."
Nihayet Atatürk'ün Türk Milliyetçiliği konusunda söylediği en önemli ifadelerden biri de şudur: "Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı, Makedonyalı hep bir ırkın evlatları hep aynı cevherin damarlardır. " Bu yaklaşım milli birlik ve beraberliğimiz için çok önemlidir. Atatürk bu ifadeleri ile İstanbullu ne kadar Türkse, Diyarbakırlı da o kadar Türk'dür demektedir.
ATATÜRK'ÜN LAİKLİK VE DİN KONUSUNDA ÖZGÜN İFADELERİNİ DE ŞU ŞEKİLDE ÖZETLEMEK MÜMKÜNDÜR.
*Atatürk 1923 yılında din hakkındaşunları söylüyor:
"Bizim dinimiz, en makul ve en tabii bir dindir. Bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur "demişlerdir.
*Kendisine aynı yıl hediye edilen küçük boy Kuran-ı Kerim için şu teşekkür iadelerini kullanmıştır. " Bence kıymetini taktire imkan olmayan bu hediyeyi, en derin ve hürmetkar din duygularımla muhafaza edeceğim"
*Atatürk'ün 1930 yılında Kılıç Ali'ye ifade ettiği şu iki cümlede çok önemlidir: "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur."
*Aşağıdaki ifadelerde Ulu Önder'e aittir. Bizim, dinin gereklerini öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile bize dinimizin esaslarını anlatmaya kafidir."
Şu ifadelerde Atatürk' e aittir.
" Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir, hürdür. Biz dine saygı gösteririz. Ancak biz din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz."
SON OLARAK ULU ÖNDERİN EKONOMİYE BAKIŞINI ŞU İFADELERİYLE ÖZETLEMEMİZ MÜMKÜNDÜR.
Cumhuriyeti ilan etmeden İzmir İktisat Kongresini toplayan Atatürk bu önceliği ile, ekonomiye ne denli önem verdiğini en çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Atatürk çeşitli vesilelerle:
" Ekonomi demek her şey demektir"
" Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir."
"Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır." Demişlerdir.
" Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa elde edilen zaferler önemi olmaz, kısa zamanda söner"
ifadeleri Ulu Önderimize aittir.
" Bugünkü savaşlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca, o devletin hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. Biz, memlekette bayındırlığı, üretimi ve halkın refahını temin edecek, gelir kaynaklarımızı geliştirecek verimli borçlanmalara taraftarız."
Keza Atatürk; devletin bağımsızlığı, milletin egemenliği korunmuş olmak şartı ile yabancı sermayeye de karşı değildir. Nihayet Atatürk'ün şu ifadeleri ekonominin ne denli önemli olduğunu en güzel şekliyle ifade etmektedir:
"Kılıç ile zafer kazananlar sabanla zafer kazananlara mağlup olmaya mecburdurlar"
- "Az zamanda çok ve büyük , işler yapan, yaptıran" Atamızdan günümüzde de alınacak pek çok ders mevcuttur. O'nu Türk gençlerine en doğru ve en kapsamlı bir şekilde anlatmak bizlerin en kutsal görevi olacaktır.
" Atam sana minnettarız."
Muhtaç olduğumuz kudretin damarlanınızdaki asil kanda mevcut olduğunun bilinciyle; daha çok çalışacak, daha çok üretecek ve sana layık yurttaşlar olacağız. Müsterih ol Aziz Atam. Haliç Üniversitesi sana layık olmanın şevk ve heyecanını taşımaktadır.
Ruhun şad olsun.