Bakınız, insanlık olarak iyiye gitmiyoruz ama iyiye gittiğimizi sanarak yolumuzu asla değiştirmiyoruz, kendimizi de sorgulamıyoruz. Velâkin, gel gelelim, hangi anlamda iyiye gidiyoruz denilse diyeceğimiz nedir acaba? Kendimizi sorgulayamadığımız için, hayatı sorgulayabilecek çapımız da yok. Zaten insan hayattır, hayatta insan, öyleyse birini sorgulayamayan diğerini nasıl sorgulasın, zaten anlamadığın şeyi nesiyle, neresiyle sorgulayacaksın ki, önce hissedip anlayasın ki, sonra sorgulayabilesin, hissedilmeyen anlaşılabilir, anlaşılmayan sorgulanabilir mi? Bizim silahımızla bizi vuruyorlar ama biz uyuyoruz. Emperyalizmin aynı eli hem orada hem burada, oradaki el buradaki gövdeyi eziyor, buradaki elin gün gelip oradaki gövdeyi ezmesi için bunu yapıyor. İhsas edebiliyor musunuz tezgâhı? Emperyalizm her tarafımızda, beni senden, seni benden nefret ettiren odur; seni bana beni sana boğduran odur; beni seninle, seni benimle bozan odur; seni benden, beni senden uzak tutan odur; benim seni kalbimle dinlememi, senin beni kalbinle dinlemeni engelleyen odur, birbirimize ellerimizi uzatmamızı engelleyen odur. Ne kadar farkındayız bu gerçeğin? Farkında olsaydık, tamda bu düzlemde yaşıyor olur muyduk? Biz akıllıyız öyle mi? Benden olanın kalbinde benim kurşunum var ama oralı bile değilim. Ortak dille terennüm ettiğimiz tek bir türkümüz bile yok ve bu çok acı ama bu acının bile fevkinde değiliz. Var mı birlikte terennüm ettiğimiz, birlikte ağlayıp, birlikte gülüp, birlikte oynadığımız bir türkümüz? Zaten bir kez durup; ben nerdeyim, gittiğim yol hangi yol diye sorsaydık belki de her şey değişecekti ama buna cesaret edemiyoruz. Çünkü emperyalizmin cellâtları her yerde ve onların sadece yüzleri değişiyor ama ruhları hep aynı. Ve biz, onları bizden sanıyoruz. Biz kimiz, burası neresi, olan bitenler neyin nesi, karşımdaki duranlar kimler diye sorgulama yapmıyoruz ve üzerinde düşünmüyoruz. Adeta helakimize doğru son sürat koşuyoruz. Niye helak olmadığımızı bile sorgulayacak zekâya malik değiliz. Helak olanların niye helak olduklarını, nasıl helak olduklarını bilmiyoruz. Kirli, basit, ucuz menfaatlerimizin kurbanlarıyız. Gerçeği menfaatlerimize kurban ediyoruz. Sonra da sahtekârca ağlaşıyoruz. Son tövbenin fayda etmeyeceğinin ve hesap günü, merhametin, adaletin önüne geçmeyeceğinin farkında bile değiliz. Ürettiğimiz dinin kurbanlarıyız. Gerçek dinin kaçkınlarıyız. Çünkü bizler yolunu kaybetmiş, doğruluktan inhiraf etmiş sapkınlarız, müşrikleriz.