Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri Teknoloji Öngörü Projesi, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Paneli Vizyon ve Öngörü Raporu için
hazırlanmıştır (Ekim, 2002)
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: TÜRKİYE - İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ
İLİŞKİLERİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI
Doç. Dr. Murat Türkeş
İklimbilimci
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, PK 401, Ankara
Yerküre iklimi, fosil yakıtların yanması, arazi kullanımı değişikliği ve ormansızlaştırma,
çimento üretimi, sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının doğal
sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda ısınmaktadır. Farklı sera gazı emisyon (salım)
senaryolarına dayanan iklim modelleri, gelecek yüzyıl için önemli iklim değişikliklerinin
olacağını öngörmektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler’in küresel iklim değişikliği konusundaki
uzman kuruluşu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2001 yılında yayımlanan 3.
Değerlendirme Raporu’na göre (IPCC, 2001a ve 2001b), küresel ortalama yüzey sıcaklığı, 20.
yüzyılda 0.4-0.8 °C arasında (yaklaşık 0.6 °C) artmıştır. IPCC’nin son raporundaki gelişmiş iklim
modellerinin sonuçları, küresel ortalama yüzey sıcaklığının 1990-2100 döneminde 1.4-5.8 °C
arasında yükseleceğini öngörmektedir.
Bu yüzden, uluslararası toplum, sera gazı salımlarındaki artışla bağlantılı iklim riskini
önlemeye yönelik önemli bir görevle karşı karşıya bulunmaktadır. Öngörülen iklim
değişikliklerini ve bu değişikliklerin, sosyoekonomik sektörler, doğal ekosistemler ve insan
sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmanın en önemli yolu ise, insan kaynaklı sera gazı
salımlarını azaltmak ve ormanlar gibi karbon tutucu ortamları (yutakları) çoğaltmaktır.
1. TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Türkiye ve İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Bugün için, sera gazlarının atmosferik birikimlerini insanın iklim sistemi üzerindeki
olumsuz etkilerini en aza indirecek bir düzeyde durdurmayı sağlayabilecek en önemli ve tek
hükümetlerarası çaba Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir (İDÇS).
İDÇS’nin nihai amacı, “Atmosferdeki sera gazı birikimlerini, insanın iklim sistemi üzerindeki
tehlikeli etkilerini önleyecek bir düzeyde durdurmaktır” (UNEP/WMO, 1995). Haziran 1992’de
Rio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Zirvesi’nde imzaya açılan İDÇS, 21 Mart 1994
tarihinde yürürlüğe girmiştir. İDÇS’ye, bu güne kadar, Türkiye, Afganistan, Andora, Bruney
Sultanlığı, Vatikan, Irak, Liberya, Filistin ve Somali hariç, 186 ülke ve Avrupa Birliği (AB) taraf
olmuştur.
İDÇS, küresel iklimi korumaya ve sera gazı salımlarını azaltmaya yönelik genel ilkeleri,
eylem stratejilerini ve yükümlülükleri düzenlemektedir. Gelişmiş ülkelerin İDÇS altındaki
yükümlülüğü, insan kaynaklı sera gazı salımlarını 2000 yılına kadar 1990 düzeylerinde tutmaktır
(Türkeş, 1995).
Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri Teknoloji Öngörü Projesi, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Paneli Vizyon ve Öngörü Raporu için
hazırlanmıştır (Ekim, 2002)
Türkiye, İDÇS’nin eklerinde gelişmiş ülkeler arasında değerlendirildiği için ve bu
koşullar altında özellikle enerji ilişkili CO2 ve öteki sera gazı salımlarını 2000 yılına kadar 1990
düzeyine indirme, gelişme yolundaki ülkelere mali ve teknolojik yardım vb. konulardaki
yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği gerçeğiyle, İDÇS’yi Rio’da imzalamamış ve sonrasında
da taraf olmamıştır (Anonim, 2000).
Türkiye, 1992-1995 döneminde katıldığı hemen tüm İDÇS Hükümetlerarası Görüşme
Komitesi toplantılarında, özellikle enerji ilişkili CO2 ve öteki sera gazı emisyonlarını 2000 yılına
kadar 1990 düzeyinde tutmasının olanaksız olduğunu ve İDÇS’nin iki Ekinden de çıkarak, ya da
özel koşulları dikkate alınarak kendisine bazı kolaylıklar sağlanması koşuluyla Eklerde kalarak,
Sözleşme’ye taraf olabileceğini resmi olarak bildirmiştir (Türkeş, 2001a). Aralık 1997’de
Kyoto’da yapılan 3. Taraflar Konferansı’nda (TK), Türkiye isminin İDÇS’nin eklerinden
silinmesi için Pakistan ve Azerbaycan tarafından verilen değişiklik önergeleri, esas olarak ABD
ve AB’nin etkisiyle kabul edilmemiştir. O aşamada Türkiye’den, sera gazı salımlarına ilişkin
gönüllü bir yükümlülüğü kabul etmesi beklenmiştir. Türkiye’nin tüm çabalarına ve beklentilerine
karşın, İDÇS’nin 1998 yılında Buenos Aires’de yapılan TK-4 ve 1999’da Bonn’da yapılan TK-5
toplantılarında, Türkiye’nin Sözleşme’nin Eklerinden çıkma istemi esas olarak yine ABD ve
AB’nin karşı çıkması sonucunda kabul edilmemiş ve Kasım 2000’de yapılan TK-6’ya (Lahey
Konferansı’na) ertelenmiştir (Türkeş, 2001a). Türkiye, Lahey Konferansı’na, Ek-II’den çıkmayı
ve İDÇS’ye özel koşullarının dikkate alınması koşuluyla, bir Ek-I Tarafı olarak kabul edilmek
istediğini içeren yeni bir öneriyle katılmıştır. Ancak, Türkiye’nin bu değişiklik istemi, Pakistan
ve Kazakistan tarafından desteklenmesine karşın bir kez daha kabul görmedi (Türkeş, 2001a) ve
bir sonraki TK’ye ertelendi.
Lahey Konferansı’nda alınan karar gereğince, Türkiye’nin Ek II’den çıkarak İDÇS’ye bir
Ek I ülkesi olarak taraf olma isteği, 29 Ekim-6 Kasım 2001 tarihlerinde Fas’ın Marakeş kentinde
yapılan 7. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Türkiye’ye ilişkin kararda, özetle
(FCCC/SBI/2001/L.8):
• Tarafların, eşitlik temelinde ve ortak ama farklılaştırılmış sorumlulukları ve bunu
karşılayan olanaklarına uygun olarak, insanoğlunun bugünkü ve gelecek kuşaklarının yararı için
iklim sistemini korumak zorunda olduklarının altı çizilerek; ve
• Türkiye’nin isteği, özellikle TK-6/1. Bölümde (Lahey’de) isminin Ek II’den silinmesi
amacıyla sunduğu yeni önergesi gözetilerek:
TK’nın, Türkiye’nin isminin Ek II’den silinmesini kararlaştırdığı ve Tarafları, Türkiye
Sözleşme’ye taraf olduktan sonra, onu Ek I’deki öteki Taraflardan farklı yapan özel koşullarını
kabul etmeye davet ettiği, açıklanmıştır.
Alıntı yazı.
hazırlanmıştır (Ekim, 2002)
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: TÜRKİYE - İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ
İLİŞKİLERİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI
Doç. Dr. Murat Türkeş
İklimbilimci
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, PK 401, Ankara
Yerküre iklimi, fosil yakıtların yanması, arazi kullanımı değişikliği ve ormansızlaştırma,
çimento üretimi, sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının doğal
sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda ısınmaktadır. Farklı sera gazı emisyon (salım)
senaryolarına dayanan iklim modelleri, gelecek yüzyıl için önemli iklim değişikliklerinin
olacağını öngörmektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler’in küresel iklim değişikliği konusundaki
uzman kuruluşu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2001 yılında yayımlanan 3.
Değerlendirme Raporu’na göre (IPCC, 2001a ve 2001b), küresel ortalama yüzey sıcaklığı, 20.
yüzyılda 0.4-0.8 °C arasında (yaklaşık 0.6 °C) artmıştır. IPCC’nin son raporundaki gelişmiş iklim
modellerinin sonuçları, küresel ortalama yüzey sıcaklığının 1990-2100 döneminde 1.4-5.8 °C
arasında yükseleceğini öngörmektedir.
Bu yüzden, uluslararası toplum, sera gazı salımlarındaki artışla bağlantılı iklim riskini
önlemeye yönelik önemli bir görevle karşı karşıya bulunmaktadır. Öngörülen iklim
değişikliklerini ve bu değişikliklerin, sosyoekonomik sektörler, doğal ekosistemler ve insan
sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmanın en önemli yolu ise, insan kaynaklı sera gazı
salımlarını azaltmak ve ormanlar gibi karbon tutucu ortamları (yutakları) çoğaltmaktır.
1. TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Türkiye ve İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Bugün için, sera gazlarının atmosferik birikimlerini insanın iklim sistemi üzerindeki
olumsuz etkilerini en aza indirecek bir düzeyde durdurmayı sağlayabilecek en önemli ve tek
hükümetlerarası çaba Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir (İDÇS).
İDÇS’nin nihai amacı, “Atmosferdeki sera gazı birikimlerini, insanın iklim sistemi üzerindeki
tehlikeli etkilerini önleyecek bir düzeyde durdurmaktır” (UNEP/WMO, 1995). Haziran 1992’de
Rio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Zirvesi’nde imzaya açılan İDÇS, 21 Mart 1994
tarihinde yürürlüğe girmiştir. İDÇS’ye, bu güne kadar, Türkiye, Afganistan, Andora, Bruney
Sultanlığı, Vatikan, Irak, Liberya, Filistin ve Somali hariç, 186 ülke ve Avrupa Birliği (AB) taraf
olmuştur.
İDÇS, küresel iklimi korumaya ve sera gazı salımlarını azaltmaya yönelik genel ilkeleri,
eylem stratejilerini ve yükümlülükleri düzenlemektedir. Gelişmiş ülkelerin İDÇS altındaki
yükümlülüğü, insan kaynaklı sera gazı salımlarını 2000 yılına kadar 1990 düzeylerinde tutmaktır
(Türkeş, 1995).
Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri Teknoloji Öngörü Projesi, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Paneli Vizyon ve Öngörü Raporu için
hazırlanmıştır (Ekim, 2002)
Türkiye, İDÇS’nin eklerinde gelişmiş ülkeler arasında değerlendirildiği için ve bu
koşullar altında özellikle enerji ilişkili CO2 ve öteki sera gazı salımlarını 2000 yılına kadar 1990
düzeyine indirme, gelişme yolundaki ülkelere mali ve teknolojik yardım vb. konulardaki
yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği gerçeğiyle, İDÇS’yi Rio’da imzalamamış ve sonrasında
da taraf olmamıştır (Anonim, 2000).
Türkiye, 1992-1995 döneminde katıldığı hemen tüm İDÇS Hükümetlerarası Görüşme
Komitesi toplantılarında, özellikle enerji ilişkili CO2 ve öteki sera gazı emisyonlarını 2000 yılına
kadar 1990 düzeyinde tutmasının olanaksız olduğunu ve İDÇS’nin iki Ekinden de çıkarak, ya da
özel koşulları dikkate alınarak kendisine bazı kolaylıklar sağlanması koşuluyla Eklerde kalarak,
Sözleşme’ye taraf olabileceğini resmi olarak bildirmiştir (Türkeş, 2001a). Aralık 1997’de
Kyoto’da yapılan 3. Taraflar Konferansı’nda (TK), Türkiye isminin İDÇS’nin eklerinden
silinmesi için Pakistan ve Azerbaycan tarafından verilen değişiklik önergeleri, esas olarak ABD
ve AB’nin etkisiyle kabul edilmemiştir. O aşamada Türkiye’den, sera gazı salımlarına ilişkin
gönüllü bir yükümlülüğü kabul etmesi beklenmiştir. Türkiye’nin tüm çabalarına ve beklentilerine
karşın, İDÇS’nin 1998 yılında Buenos Aires’de yapılan TK-4 ve 1999’da Bonn’da yapılan TK-5
toplantılarında, Türkiye’nin Sözleşme’nin Eklerinden çıkma istemi esas olarak yine ABD ve
AB’nin karşı çıkması sonucunda kabul edilmemiş ve Kasım 2000’de yapılan TK-6’ya (Lahey
Konferansı’na) ertelenmiştir (Türkeş, 2001a). Türkiye, Lahey Konferansı’na, Ek-II’den çıkmayı
ve İDÇS’ye özel koşullarının dikkate alınması koşuluyla, bir Ek-I Tarafı olarak kabul edilmek
istediğini içeren yeni bir öneriyle katılmıştır. Ancak, Türkiye’nin bu değişiklik istemi, Pakistan
ve Kazakistan tarafından desteklenmesine karşın bir kez daha kabul görmedi (Türkeş, 2001a) ve
bir sonraki TK’ye ertelendi.
Lahey Konferansı’nda alınan karar gereğince, Türkiye’nin Ek II’den çıkarak İDÇS’ye bir
Ek I ülkesi olarak taraf olma isteği, 29 Ekim-6 Kasım 2001 tarihlerinde Fas’ın Marakeş kentinde
yapılan 7. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Türkiye’ye ilişkin kararda, özetle
(FCCC/SBI/2001/L.8):
• Tarafların, eşitlik temelinde ve ortak ama farklılaştırılmış sorumlulukları ve bunu
karşılayan olanaklarına uygun olarak, insanoğlunun bugünkü ve gelecek kuşaklarının yararı için
iklim sistemini korumak zorunda olduklarının altı çizilerek; ve
• Türkiye’nin isteği, özellikle TK-6/1. Bölümde (Lahey’de) isminin Ek II’den silinmesi
amacıyla sunduğu yeni önergesi gözetilerek:
TK’nın, Türkiye’nin isminin Ek II’den silinmesini kararlaştırdığı ve Tarafları, Türkiye
Sözleşme’ye taraf olduktan sonra, onu Ek I’deki öteki Taraflardan farklı yapan özel koşullarını
kabul etmeye davet ettiği, açıklanmıştır.
Alıntı yazı.