• Forumzar.COM Türkçe içerikli genel forum sitesi ve paylaşım platformu olarak eğlenceli ve interaktif bir forum deneyim sunar.

    Foruma üye olmak için BURAYA TIKLAYINIZ

Cumhuriyetimizin 80.Yılında Atatürk İlkeleri - AB ve Temel Sorunlar

SiyahLi

Süper Moderatör
Bayan Üye
Katılım
24 Ağu 2022
Mesajlar
4,474
Puanları
38
Konum
Forumzar
Cinsiyet
Bayan
CUMHURİYETİMİZİN 80. YILINDA
ATATÜRK İLKELERİ - AB VE TEMEL SORUNLAR

Ahmet ÖZER

E. Vali

GİRİŞ

2003 yılında Cumhuriyetimiz 80 yaşında. 2023 yılında yaşayanlar yüzüncü yılı kutlayacaklar. Acaba önümüzdeki 20 yıl içinde ülkemiz nasıl bir konumda, hangi olaylarla karşılaşacak? İyi bir yönetimle sorunlarını çözerek yüzüncü yılında bölgesinde güçlü, gelişmiş, dostluğu aranan bir ülke olarak yoluna devam edecek mi? Yoksa beceriksiz kötü yönetimlerle sorunlarına yeni sorunlar eklenen, mutsuz, umutsuz insanların yaşadığı bir diyar mı olacak?

İşke sekseninci yılda birinci olasılık için tüm gücümüzü birleştirip, çok dikkatli ve kararlı olarak ülkemizi çağdaş uygarlığın nimetlerine kavuşturmak için çok çalışmaya mecbur değil, mahkum olduğumuzu unutmamalıyız.

Çok zor bir coğrafyada, 80 yılda azımsanamayacak güçlüklerle boğuşa boğuşa bugünlere geldik. İçten ve dıştan bu güzel ülkenin insanlarına huzuru ve mutluluğu çok gören yıkıcı güçler hiç eksik olmadı.

Eşsiz kahraman, büyük devlet adamı, Ulu Önder Atatürk’ümüzün engin dehası ile kurulan genç Cumhuriyetimiz demokratik, laik bir hukuk devleti olarak yapılandırılmış, çağdaş uygarlık yolunda ilerlemeye devam etmiştir.

Bu 80 yıla damgasını vuran en çarpıcı olaylar özetle, Atatürk ilke ve devrimleri ile başarılan hukuksal ve toplumsal değişim ve gelişmeler yanında yıkıcı ve bölücü terörün 15-20 yılı bulan ve yüz milyarlarca dolar maddi zarar yanında 30-40 bini bulan masum vatan evlatlarının yitirilmesine yol açan büyük acıların yaşanması olmuştur.

Son yıllarda gözü dönmüş çıkarcıların yasalardaki boşluklardan yarar-lanarak ülke kaynaklarını yağmalamadaki cüret ve hünerleri ülkemizde kit-lelerin yoksullaşmasına, ekonominin daha da dışa bağımlı hale gelmesine, aşırı borçlanmaya neden olmuştur. Maliye Bakanı 2004 yılı bütçesi verilerini açık-lamıştır. 2004 yılında giderler 160,9 katrilyon, gelirler 114,5 katrilyon, bütçe açığı 46,4 katrilyondur. Borç faizlerine ödenecek para ise 66,2 katrilyondur. Bu ağır ekonomik yük altında yığınlar ezilmiştir.

Yönetilenlerde yönetenlere karşı güven duygusunun hayli zayıflamasıyla mutsuz, huzursuz insanların sayısı artmıştır. Yaygınlaşan karamsarlığın yok edilmesi, ışıklı, aydınlık dolu günlerin yeniden yaşanması için artık kay-bedilecek bir tek saatimiz kalmamıştır. Zaman kendini toparlama ve hamle zamanıdır, peki çözüm nedir?

Bu soruya yanıt vermek için bir durum değerlendirmesi yapmak istiyoruz. Bu nedenle önce Atatürk ilkeleri, Avrupa Birliği ve temel hedefler ve stratejiler üzerinde kısaca bir hatırlatmada bulunmak yerinde olacaktır.

BİRİNCİ BÖLÜM

ATATÜRK İLKELERİ

1) Laiklik

Laiklik ilkesi, Atatürk ilkelerinin kilit taşıdır ve çağdaş Cumhuriyetin vazgeçilmez, geri dönülmez ilkesidir.

Laik devletin koruduğu ve gözettiği vicdan ve din hürriyeti çağdaş de-mokrasilerde temel insan haklarından biridir ve demokratik anayasalarda gü-vence altına alınmıştır. Laiklik asılında bir batı kurumu olup, batıda uzun yıllar süren şiddetli, hatta kanla mücadeleler sonucu ortaya çıkmıştır.

Türklerde din ve vicdan hürriyeti batılı düşünürlerin ve bilim adamlarının da doğruladığı gibi Türkler ve Osmanlı Türkleri egemenlikleri altına aldıkları ülkelerdeki halkların dinlerine, dillerine, örf ve adetlerine kavuşmasıyla, kiliselere herhangi bir müdahalede bulunmamışlar ve yabancı kökten ve dinden gelen insanlara geniş bir din ve vicdan hürriyeti tanımışlardır. Osmanlı Türklerinin İspanya’da engizisyon zulmüne uğrayan Yahudileri 15. ve 16. asırlarda gemiler göndererek Türkiye’ye getirdikleri, bunlara Türkiye’de yer ve iş verdikleri herkes tarafından bilinmektedir.

Fakat ne gariptir ki, Hıristiyan ve Yahudiler hakkında bu kadar hoşgörülü olan Müslüman ülkelerinde ve Osmanlı İmparatorluğu’nda, uygulamada Müs-lümanlar, Hıristiyan ve Yahudiler kadar geniş bir din ve vicdan hürriyetine sahip olamamışlardır. Şöyle ki ilk dört halife döneminden başlayarak, daha sonra Emeviler ve Abbasiler zamanında ve 16. yüzyılda Osmanlı İmpa-ratorluğu’nda devlet bazı dini akımlara, inanış ve tarikatlara karşı amansız bir mücadele sürdürmüştür.

Atatürk İlkeleri ve Din Hürriyeti:

Atatürk devrimi ile birlikte Türkiye’de din ve vicdan hürriyeti konusunda yeni bir yaklaşım gelmiştir. Bugün günümüzde Atatürk ilkelerinin ve laiklik hareketinin dini ortadan kaldırmak, din ve vicdan hürriyetini yok etmek için yapıldığını ileri sürenler vardır. Türkiye’de ulusal egemenliğin amacı iktidarın kaynağını halkta görmek ve bu iktidarı bir kişi hakimiyetinden kurtarıp topluma mal edildiği demokratik bir cumhuriyet kurmaktır. Günümüzde çoğulcu, katılımcı bir demokraside din, laiklik ve din hürriyeti elbette yeni koşulların ışığında yeniden değerlendirilecektir. Ancak bu yeniden değerlendirme Atatürk ilkelerinin, Atatürk devrimlerinin özünü teşkil eden bir düşünceyi korumak ve halk egemenliğini pekiştirmek, millet iradesinin üstünlüğünü savunmak amacından uzaklaşmayacaktır. Ayrıca dine değil, cehalete ve din adına ileri sürülen safsatalara, dinle hiç bir ilgisi olmayan hurafelere ve dini siyasal amaçlara alet ederek egemenlik sürdürmek isteyenlere karşı yapılmış olan devrimlerin bir amacının da her yönden geri kalmış Türk toplumuna taassuptan uzak gelişme yollarını açmak olduğunu hiç unutmayalım.

2) Atatürk ve Demokrasi

Atatürkçü düşünce sistemi, temel amaç olarak Türkiye’de milli, laik, güçlü ve çağdaş devleti aynı zamanda demokratik bir devlet olarak düşündüğünde kuşku yoktur. Demokrasi ilkesi, Atatürkçü düşünce sisteminin, Cumhuri-yetçilik, milli egemenlik ve halkçılık gibi diğer temel ilkeleriyle de çok yakın ilişki içindedir.

Gerçekten halkçılık ilkesi, çoğu zaman siyasal demokrasi ile anlamdaş olarak kullanılmıştır. Gerçi halkçılığın kanun önünde eşitlik, hiç bir kişi veya zümreye ayrıcalık tanınmaması, sınıf mücadelelerinin reddi ve devletin sosyo ekonomik hayata müdahaleleriyle sosyal gruplar arasındaki denge ve daya-nışmanın korunması (dayanışmacılık, solidarisme) gibi ek anlamlarla da kul-lanıldığı görülmektedir.

Denilebilir ki halkçılık, Atatürkçü düşünce sisteminin, milliyetçilik, mille egemenlik ve tam bağımsızlık ilkeleriyle birlikte, daha Milli Mücadelenin ilk günlerinden beri en çok vurgulanan unsurlarından biridir. Halkçılık, Atatürk’ün Milli Mücadele yıllarında yeni rejimin temel yönlendirici ilkelerinden biri olarak yer almıştır. Mesela, “Bugünkü mevcudiyetimizin asli mahiyeti, milletin genel eğilimlerini ispat etmiştir. O da halkçılıktır ve halk hükümetidir. Hü-kümetlerin halkın eline geçmesidir. İradeyi halka teslim etmek için çalışalım. O zaman bütün güçlüklerin ortadan kalkacağına kaniim.”

İç siyasetimizde şiarımız olan halkçılık, yani milleti bizzat kendi mukad-deratına hakim kılmak esası Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzla tespit edilmiştir. “Bizim sıdıtai nazarımız- ki halkçılıktır- kuvvetin, kudretin, hakimiyetin, idare-nin, doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulunmasıdır. Kısaca Türkiye halk devletidir, halkın devletidir.”

“Halkçılık” (veya Demokrasi) ilkesi ile “Milli Egemenlik” arasında çok yakın bir ilişki olduğunda şüphe yoktur. Daha doğrusu halkçılık, milli egemen-lik ilkesinin tabii ve zorunlu sonucudur.

Atatürkçü düşünce sistemi içinde demokrasi ile eşanlamlı olarak kullanılan halkçılık, milli mücadele yıllarının ve özellikle TBMM’nin demokratik atmos-feri içinde gelişmiştir. Milli Mücadelenin en dikkate değer yönlerinden birisi, bu ölüm kalım savaşının, hukuk açısından herşeye yetkili, uygulamada da devletin yetkilerinin titizlik ve kıskançlıkla kullanan demokratik bir meclis eliyle yürütülmüş olmasıdır. Prof. Feyzioğlu’nun belirttiği gibi, “Bağımsızlık savaşı, milli egemenlik ilkesinden güç alınarak, bu konuda hesap soran, kıya-sıya eleştiren, milletin haklarına titizlikle sahip çıkan bir Meclisle kazanıl-mıştır.” Büyük bir savaşın, millet adına, bir parlamento tarafından yöneltilip yürütülmesi, dünya tarihi açısından da üzerinde durulmaya değer bir olaydır.

İsmet İnönü de bu konuda şunları söylemiştir. “Milli mücadelenin askeri safhada idaresi kadar, siyasi idaresi de nazikti. Hatta daha nazikti denilebilir. Atatürk, siyasi safhanın idaresinde de aynı derecede maharetli, daha maharetli olmuştur. Mesela benim kanaatimce Milli Mücadelenin bir Millet Meclis’i tarafından kurularak onunla beraber yürütülmesi son derece güç, fakat harikulade isabetli bir karar olmuştur. Askeri sahada, idari sahada, iç ve dış siyaset sahasında bu harikulade bir buluştur. Emsali de hemen hemen yok gibidir.

Atatürk tek parti sisteminin Türkiye için sürekli bir ideal değil, Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmelerinin belli bir aşamasında, zorunlulukların ortaya çıkardığı geçici bir dönem olarak görmüştür.

Serbest Fırka denemesinin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra da demokrasi yolunda bazı girişimlerde bulunulmuştur. Türkiye, bir tek parti sisteminin savaş, işgal, ihtilal, darbe olmaksızın, kendi evrim kanunları uyarınca bir çoğulcu demokrasiye dönüştüğü pek az örnekten biridir.(2)

3) Atatürk ve Milliyetçilik

“Milliyetçilik” Atatürkçü düşünce sisteminin başlıca ilkelerinden biridir.

Milli Mücadele, Türk milliyetçiliğine ve Türk milletinin bağımsız yaşama azmine dayanılarak kazanılmıştır.

Tam anlamıyla inançlı bir milliyetçi olan Atatürk, fikir ve devlet adamı olarak, acı günler yaşayan Türk Milletini yeniden güven duygusuna kavuş-turmuş; Osmanlı Devletinin çöküş dönemlerinde bir kısım yazı aydınların yüreğini kaplayan aşağılık duygusunu yok edip bütün millete Türk olmanın mutluluğunu ve gururunu duyurmuş; Türk milliyetçiliğini şahlandırmış ve doğru bir çizgiye yerleştirmiş olan önderdir.

Atatürk’ün birleştirici, toplayıcı, yüceltici ve çağdaş ve medeni milliyet-çilik anlayışı, bugün de milli beraberlik ve bütünlüğümüzü her türlü saldırıya karşı korumak, Atatürkçülüğe aykırı çeşitli totaliter ideolojiler karşısında ve başka milletlerle ilişkilerimizde doğru yolu bulmak için sağlam bir rehberdir.

Hemen belirtelim ki, bazı yabancı dillerden farklı olarak, Türkçemizde “Milliyetçilik” sözcüğü daima olumlu bir anlam taşır. Milletini canından aziz bilmek yüce bir duygu, asil bir davranıştır. Milliyetçi olmak, değerler hiye-rarşisinde, millet gerçeğine ve milleti oluşturan unsurlara gereken yeri ver-mektir. Çağımızın en büyük gerçeklerinden biri olan “millet” gerçeğini red-detmeğe kalkışan, milli bilinci ve beraberliği yok edip onun yerine sadece sınıf bilincini, sınıf kavgasını geçirmek isteyen, onun anlamını çarpıtarak ona aşırı ve ters anlamlar vermek isteyenler vardır.

Atatürk’ün temel ilkelerinden olan “milliyetçilik” Türk dilinde taşıdığı olumlu ve güzel anlamıyla; “bütün başka milletleri hor görmek, millet bağı dışındaki bütün manevi, ahlaki ve insani değerleri hiçe saymak, aşırı şovenliğe kapılmak, saldırgan olmak” gibi çarpık yorumlara elverişli değildir.

Milletini sevmek, ailesini sevmek kadar tabii ve asil bir duygudur. Mensup olduğu milletin her alanda yücelmesine, ilerlemesine, güçlenmesine hizmet etmek, hem yurttaşlık hem de insanlık görevidir. Yakın aile mensuplarına karşı sevgi duygusu beslemeyi bilmeyen bir kişinin başkalarına karşı böyle bir duygu besleyebilmesi, kendi milletini sevmeyenin insanlığı sevmesi kolay değildir.

Milli birlik ve beraberlik duygusu, aralarındaki bütün ayrılıklara rağmen millet fertlerini sımsıkı birbirine bağlar. Milleti teşkil eden birimlerin doğum yerleri, büyüdükleri yurt köşeleri, eğitim düzeyleri, meslekleri, mezhepleri, siyasi parti rozetleri ayrı olabilir. Fakat, doğum yerleri ayrı da olsa, vatan birdir. Parti kaynakları ayrı da olsa, ayyıldızlı bayrak birdir. Meslekler, mezhepler ayrı da olsa millet birdir.

Bir milletin mensuplarının aynı gemide yolculuk eden insanlar oldukları; gemi su alırsa, mürettabatıyla, yolculuklarıyla, herkesin tehlikeye düşeceği unutulmamalıdır.

İlk bakışta ayrı gibi duran parmaklar nasıl aynı ele, aynı kola bağlı iseler, doğum yerleri, geçim kaynakları, meslekleri, siyasi tercihleri ayrı olan yurttaşlar da aynı millete bağlıdırlar. Nasıl ayrı duran parmaklar kazmayı, küreği, kalemi beraberce tutuyor ve gerektiğinde birleşip tek bir yumruk oluyorsa, bir milletin fertleri de milletin kalkınması veya savunulması uğrunda el ele vermeyi bilmelidir. Gerektiğinde tek bir yumruk gibi birleşebilmek için, parmakların arasına düşmanlık dikenleri yerleştirilmesine fırsat verilmemelidir.

Yüzyıllar boyunca aynı bayrak altında aynı inançları paylaşarak yaşamış, ortak vatanlarını omuz omuza savunmuş, “kaderde, kıvançta ve tasada ortak olmuş” aynı büyük milletin şerefli evlatları olarak yaşamaya kararlı insanların arasına ayrılık tohumları ekilmeye çalışılması, Atatürk’ün toplayıcı, birleştirici Türk milliyetçiliği anlayışıyla bağdaşmaz.

Irkçı olmayan, laiklik esasından ayrılmayan sınıf kavgası değil, sosyal dayanışmayı hedef tutan Atatürkçü milliyetçilik anlayışı, büyük Türk milletini ırk, mezhep kavgalarıyla bölmeye kalkışacak olanlara karşı en sağlam savunma aracıdır. Türkiye Cumuhuriyeti’nin devlete sadakatlı, millete sevgi ile bağlı bütün yurttaşları, rahatlıkla ve içtenlikle “ben Türk’üm” diyebilmelidir.

Van’dan, Diyarbakır’dan Edirne’ye, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar yur-dumuzun her köşesindeki memleket evlatlarını “hep aynı cevherin damarları” olarak vasıflandıran Atatürk, ırk, mezhep, sınıf ayrılıklarını körükleyenlere karşı çıkmış, milli birlik ve bütünlüğü sarsmaya çalışanların “düşmana alet olmuş beyinsizler” dışında kimseyi etkileri altına alamayacaklarını söylemiştir. Tarih potasında kaynaşmış, birlikte sevinip, birlikte ağlamış insanları ırk veya mezhep kavgalarını körükleyerek birbirine düşürmek ihanettir. Türkiye’de “Türk halkları” değil bir millet vardır.(3)

4) Atatürk ve Türkiye’nin Modernleşmesi

1922’de Lozan Konferansına delegelerimiz eşsiz bir zaferle gittiler. Fakat orada müzakereler açıldığı zaman batılı devletler Türkiye’ye eşitlik hakkı tanımak istemiyorlar, bilhassa Türkiye’nin geri bir memleket olduğu noktası üzerinde duruyorlardı. Kapitülasyonların ıpkası için Ryan “Medeni Kanun İslam mevzuatından alınmadır”, Galli ise “Kanuni Esasi, kanunların daima fıkıh mevzuatına uygun olmasını ister. Muhtelif mahkemelerde bile Mecelle ihticac olunur” diyordu. Başdelegemiz İsmet Paşa Türk adliyesini övdüğü zaman da Gurzan, “Yazık ki, bütün alemin bildiği üzere mesele böyle değildir” diye bunu istihza ile karşılıyordu. İşte o zaman Rıza Nur ve Münir Beyler Türkiye’nin umumi ve asri bir kanun neşredeceğini Barış Konferansı’na bildirdiler.

Aynı tarihte Mustafa Kemal Türk milletine şu sözlerle hitap ediyordu. “Memleket behemahal asri, medeni, müteceddit olacaktır. Bizim için bu bir hayat davasıdır. O günden beri, modernleşme, Türkiye için bir hayat davası, mücadelemizin ana meselesi olmuştur.

Türkiye’de modernleşme hareketi asırlarca gerilere uzanır. Türkler tarihleri boyunca ileri medeniyetleri benimsemekte daima büyük kabiliyet göster-mişlerdir.

Modernleşmede Atatürk ihtilali topyekun bir ihtilaldir. O Batıyı hayat felsefesi ve onun bütün sembolleri ve değer hükümleriyle benimsiyor ve şöyle diyordu: “ Dünyada her şey için maddiyat için, maneviyat için, maneviyat için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde bir mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.”

“Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi içinde bu yegane medeniyete iştirak etmek lazımdır.”

1923 İzmir İktisat Kongresi’nde söylenmiş şu sözler onundur:

“Bence halk devri, iktisat devri mefhumu ile ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki, onda memleketimiz mamur olsun, milletimiz müreffeh olsun ve zengin olsun. Fakrı fazilet bilmek felsefesine de iktisat devri hitam versin.”

1937’de daha açık olarak “büyük davamız en medeni, en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu teşebbüste başarı ancak töreli bir planla ve rasyonel tarzda çalışmakla olur.”

“Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız”. (1933)

Türkiye hala gelişmemiş memleketler arasındadır. Modernleşme gerçek-leşmemiştir. Bugün bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyoruz. Durum şudur:

İktisadi problem, modernleşme buhranının esas konusu olmakta devam ediyor. Türkiye gelişmemiş memleketleri tehdit eden kısır döngü içindedir. Rekor seviyede bir nüfus artışına karşılık gelir yeter derecede bir kalkınmayı sağlayacak miktarda artmamakta, daima bir fakirleşme ve bundan doğacak içtimai ve siyasi tehlikeler memleketi tehdit etmektedir. Son kalkınma pla-nımıza göre Türkiye’de nüfus başına gelir modern cemiyetlerden on defa düşüktür. Okuma yazma bilmeyenlerin oranı %61’dir. Şehirlerde meskenlerin % 30’u oturulamayacak seviyededir. Bunun sebebi nedir?

Modernleşme, Batıda uzun bir tekamül neticesinde aşağıdan, kitlenin geleneksel cemiyeti değiştirmesi şeklinde olmuş; Türkiye’de ise devletin ve aydın bir zümrenin devrim hareketi olarak yukarıdan gelmiştir. Eğitim nimetlerinden mahrum, mistik zihniyete sahip, gelenekçiliğin hakim olduğu kitlede, modernleşmeye karşı bir direnme kendini göstermiş ve kitlenin oy sahibi olduğu siyasi iktidar mücadelesi devrinde ise, siyesetçiler bu cereyandan istifade etmeyi denemişlerdir. Gelenekçilik teşvik olunmuş, kitlenin muhafa-zakar hisleri aydınlara karşı bir düşmanlık haline getirilmeğe çalışılmıştır.

Son Anayasamız ve iktisadi kalkınma hamlemiz, Atatürk’ün milli demokratik refah devleti yolunda bir atılımdır. Bu hamlenin başarıya ulaşması, hiç şüphesiz bu devletin kudret kaynağı olan milli dava heyecanını beraber duymakla ve bütün milletin bu hedefe doğru birlik halinde yürümesi ile mümkün olacaktır.(4)

Alıntı yazı.
 

Genel Forum Sitesi

Forum Sitesi - Forumzar.COM

Forumzar.COM olarak, Türkçe forum sitesi denildiğinde akla gelen ilk adres olarak, geniş kapsamlı genel forum platformumuzda buluşuyoruz. Türkiye'nin en büyük Türkçe forum siteleri arasında yer almanın gururunu yaşıyoruz. Çeşitli konu başlıklarında aktif bir şekilde paylaşımların yapıldığı, her konuda interaktif ve bilgilendirici tartışmalara katılmak için bizi takip edin! ve bir dakikanızı ayırarak forum sitemize üye olun!

Forum Siteleri

Bilgi paylaştıkça çoğalır sloganı ile ilerleyen forum sitesi platformumuza, siz de üye olarak forum sitemizde açılan konulara katılabilir ve ilgi alanınıza uygun konular açarak siz de paylaşımda bulunabilirsiniz.