• Forumzar.COM Türkçe içerikli genel forum sitesi ve paylaşım platformu olarak eğlenceli ve interaktif bir forum deneyim sunar.

    Foruma üye olmak için BURAYA TIKLAYINIZ

ATATÜRK ve SAMSUN

miRBey

Forum Üyesi
Katılım
5 Eki 2022
Mesajlar
180
Puanları
16
Uğur DEDE
************

Acemi, Çerkezi, Kürdü, Terekemesi, Lazıyla Türk Milleti, 1. Dünya Savaşında hiç bir milletin gösteremeyeceği fedakarlıkları ve kahramanlıkları göstermiş dört yıl boyunca, Galiçya’ dan Ardahan'a, Çanakkale’den Süveyş’e, cepheden cepheye koşmuş ama yinede mağlubiyetten kurtulamamıştı.

30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Mütarekesiyle yenilgi devlet tarafından resmen kabul edilmişti. Düşman donanması savaşta geçemeyeceği Çanakkale’yi barışta geçerek, Dolmabahçe sarayının önüne demir atacak, 1453 ten beri Devleti Aliye payitahtlık yapan İstanbul, işgalin karargahı olacaktı. Ve işgal sadece İstanbul’la sınırlı tutulmayarak, Anadolu’nun da dört bir tarafında gerçekleşecekti. Vatan toprağı, Türk Milletinin haremi namusu işgalin hüznüyle tanışacaktı.

İşgalin ızdırabını yaşar bütün bir Anadolu. Onca şehit, onca yokluk ve zaruret içinde çekilmiş onca çaba yetmemişti bedel olarak özgünlüğe… Tekrar ve yeniden bir şeyler yapılmalıydı.

Daha Yıldırım Orduları Gurubu Kumandanıyken kendisine Mondros Mütarekesi tebliğ edildiği gün İstanbul Hükümetine mukavemet parolası veren Gazi Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918 de İstanbul’a geldiğinde; İtilaf devletleri donanmaları en arkada Yunan Averof zırhlısı olmak üzere yüze yakın büyük savaş gemisiyle Paşanın Haydarpaşa’da trenden indiği saatlerde Boğazı ablukaya alıyorlardı. Daha dün Çanakkale’de geçit vermediği düşmanı payitahtta gören Mustafa Kemal Paşa, düşman donanmasına döner, Cephede Ölümü emreden yürekle haykırır!

- Geldikleri gibi giderler!

Mustafa Kemal Paşa, Mutareke döneminde İstanbul’da kaldığı 184 gün içinde siyasi teşebbüslerde bulunmuş, dört sefer padişah ile görüşmüş, dost çevrelerle kurduğu ilişkiler, yaptığı çalışmalar süresince vatanı kurtarma çareleri aramış, bağımsızlık ve varlığımızın ancak kanımızı ve canımızı esirgemeyeceğimiz bir savaşla kurtarılabileceğini arkadaşlarına telkin etmişti. Osmanlı Devleti topraklarının işgal edildiği bu dönemde halka kurtuluş için önerilen üç yolu özetleyerek yakınındakilere şöyle sesleniyordu:

-İngiltere himayesine girmek, Amerikan Mandasını kabul etmek ve bölgesel kurtuluş çarelerini aramak… Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve uyuşukluğu kabul etmekten başka bir şey değildir.

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul da Fethi OKYAR, Genelkurmay Başkanı Fevzi ÇAKMAK, Rauf ORBAY, Albay İsmet İNÖNÜ’ lerle sürekli görüştü. İstanbul halkı ve basını ile temasa geçti. Vatanı kurtarma adına artık İstanbul’da yapılabilecek fazla bir şey kalmamıştı. Vatanı kurtarma düşüncesinde olanların umudu Anadolu’daydı artık.

Paşa’nın düşüncesi, Türk Milli varlığı ve İstikbali için ne bölgesel bir kurtuluş çaresi aramayı ne de İngiliz ya da Amerikan himayesine girmeyi kabul etmiyordu. O’na göre tek kurtuluş çaresi: Halka gidilerek, Anadolu’ya geçilerek halkı teşkilatlandırmak, Milli Mücadele’yi başlatmak, Milli Hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız bir Türk Devleti kurmaktı.

Bu sırada Samsunda yaşayan Rumlar, Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla birlikte çeteler kurup Türk Köylerini basmaya, halkın canına, malına ve namusuna saldırmaya başlamışlardı. Rumların asıl amacı, 17-18 Mart 1919 Tarihinde Samsun’a asker çıkaran İngiliz’leri de arkalarına alarak, yaptıkları çete baskınlarıyla kargaşa çıkararak, Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7. maddesi gereği bölgeyi İtilaf devletlerinin işgaline açmaktı. Rumların bu oyunlarına karşı Türk halkı kendini savunmak için teşkilatlanmaya, can ve mal güvenliklerini korumaya çalıştı. Hatta İngilizlerin Samsun’a çıktıkları gün vatansever bazı Türk Subayları da birlikleriyle dağlara çekilmek zorunda kaldılar. Bu olaydan endişe duyan İngiliz Yüksek Komiserliği ve Karadeniz Ordusu Başkumadanlığı, 21 Nisan 1919’da İstanbul Hükümetine bir nota vererek, sıkıştırmaya ve olaylara engel olmaya zorladı. Verilen notada;” Doğu Karadeniz Bölgesinde Rumlara yapılan sözüm ona tecavüzlerin önlenmesi ve bölgedeki asayişsizliğin giderilmesi” talep edilmişti.

Aslında Samsun, Vezirköprü, Merzifon ve dolaylarında Pontus Rum Çetelerinin Müslüman ahaliye saldırıları İngilizlerin limana demir atmalarıyla daha da artmıştı. İtililaf Devletleri, işi tam tersinden ele alarak, bu bölgede meydana gelen olayların sebeplerini Türklerin Hıristiyanlara karşı saldırıları olarak değerlendirmişlerdi. İstanbul Patriğinin İtilaf Devletlerini kışkırtmasıyla, Türklerin Rumları öldürme hazırlığı içinde oldukları yalanlarıyla dolu iddialar “Canik Bölgesi Asayiş Dosyası” adıyla bir raporun hazırlanmasına neden oldu.

Baskılar şiddetlenmiş, İstanbul Hükümeti için tek çıkar yol, olağanüstü yetkilerle donatılmış güvenilir bir komutanı Samsun’a göndermekten başka çare kalmamıştı. Artık merkezi Samsun’da bulunan 9. Ordu Müfettişliğine atama yapılacak ve bunun için güvenilir bir komutan aranacaktı. Güvenilir komutan bulmakta zorlanmayan İstanbul Hükümeti, girdiği hiçbir savaşta yenilmemiş Mustafa Kemal Paşa isminde itirazsız karara vardı. Samsun bölgesindeki güvenliği sağlamak amacıyla 30 Nisan 1919 tarihinde imzalanan yetki belgesiyle 9. Ordu Müfettişliğine atanan ve bu atama ile kendisine askeri ve sivil makamlara emretme yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa’nın da Anadolu’ya geçmek için aradığı fırsat doğmuş oldu.

Kendi ifadeleriyle “İsyan çıkaran ve bölgedeki azınlık Rumlara eziyet eden Türkleri tepelemek” için, Merkezi Sivas’ta bulunan iki tümenli 3. kolordu ve merkezi Erzurum’da bulunan 4 tümenli 15. kolordunun emrine verildiği 9.cu Ordu Müfettişliği (ki 15 Haziran 1919 dan sonra adı 3. Ordu komutanlığı olacaktır) Mustafa Kemal Paşa’nın yeni görevidir artık.

9. Ordu Müfettişliği sıfatıyla, 15 Mayıs 1919’da OSMANLI Hükümet yetkililerini ziyaret ettikten sonra Bab-ı Ali (Hükümet Merkezi)den uğurlanırken orada bulunanlara şöyle sesleniyordu Mustafa Kemal Paşa:

-Celadet (Üstün cesaret) gösteriniz!

İzmir’in işgalinin ertesi günü Mustafa Kemal’i kabul eden Sultan Vahdettin, Boğaziçi’nde bulunan düşman zırhlılarının saraya çevrilmiş toplarını göstererek; “ Görüyorsun, ben artık memleket ve milleti nasıl kurtarmak lazım geleceğini tasavvurda tereddüt ediyorum. İnşallah millet mütenebbih ve müteyakkız olur. Bu kötü durumdan gerek bizi, gerekse kendisini kurtarır.” Dedi. Mustafa Kemal Paşa’da görevinde başarılı olunması için kendisine itimat edilmesini” istedi.

İşgal Kuvvetleri komutanlığından Önceden İstanbul’dan Çıkış izni alınmış 16 Mayıs 1919 tarihi itibariyle de Mustafa Kemal Paşa, Cuma selamlığından sonra padişaha veda eder. Sevinçten kuşlar gibi uçacak haldedir. Anadolu’ya, Türk Kurtuluş Destanını yazmaya gidiyordu. Ancak bu sevinci Rauf ORBAY Bey aldığı bir istihbarat üzerine kesmek zorunda kalır. Pek güvenilir kaynaktan, Mustafa Kemal Paşa’nın bineceği geminin İngilizler tarafından batırılacağı haberini verir. Mustafa Kemal Paşa bu durum karşısında şunları söyler:

-Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimden bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıklı idi. Ancak benim için yakalanmak, hapsolmak, sürülmek, düşündüklerimi yapmaktan men edilmek, hepsi ölmekle aynı idi. Hemen karar verdim, Otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim. Baktım ki rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur, uzaklardadır. Sandallarla vapura gittik. Kaptana yola çıkmak için emir verdimse de Kızkulesi açıklarında muayeneye tabi tutulduk. Birkaç ecnebi subay bizi yoklayacaktı. Muayene uzun sürdü. Gelip gidildiğine göre acaba bunlarla şehirdekiler arasında bir muhabere mi vardı? Maksat beni tutuklamaksa, bütün bu şeylere gerek yoktu, sıkılıyordum. Bir kararsızlıkta olabilir, diye düşündüm. Bundan istifade edebilmek için kaptana hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söyledim. 27 yılık ihtiyar kaptan demir almaya başladı. Ben kaptan köşkünde idim. Subay ve Askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik. Karadeniz boğazından çıkarken, kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Cevap verdi: “Ne aksi, dedi, bu denizi pekiyi tanımam, pusulamızda biraz bozuk… “ Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek isteğim, Anadolu’nun bir kaya parçasına ayak basmaktan ibaretti…

16 Mayıs akşamı tarihsel görevini yerine getirmek üzere Karadeniz’e açılan BANDIRMA VAPURU, eski bir vapurdur ve saatte ki hızı yalnızca 7 Deniz Mili ve de pusulası bozuktu. Gemi, 1878 yılında İskoçya’nın Paisley Bölgesindeki Macintyre şirketi tarafından Houston and Cardett tezgahların da 21 sıra numarasıyla 279 grostonluk, küçük bir yolcu vapuru olarak inşa edilmiştir. Geminin ilk sahibi Dussey and Rabinson adlı İngiliz şirketi, gemiyi “Torocader” adıyla 5 yıl çalıştırmış ve 1883 yılında Yunanlı armatör Psicha tarafından satın alınarak “Kymi” adı verilir. Bir süre sonrada İstanbullu bir Rum tarafından satın alınarak gemi Rama Derosimo İstanbul adlı şirkete devredilir. 1894 yılında Pire Limanındaki kaydı alınarak İdare-i Mahsusa ya nakledilerek “Panderma” adını verilir. 1910 Yılında İdare-i Mahsusa, Osmanlı Seyrüssefain İdaresi yani Osmanlı Denizcilik İşletmeleri adını alır ve geminin adı da “Bandırma” olarak değiştirilerek posta vapuru olarak hizmet vermeye başlar. 19 Mayıs 1919’daki kutlu seferinden sonra da posta hizmetine devam eden gemi, 1925 yılında İlhami SÖKER adlı şahsa satılır. 4 Ay içinde Haliç tersanelerinde sökülür. Bu gün Samsunumuzda Valiliğimizce aslına uygun olarak Taşkınlar Gemi Sanayi Tic. A.Ş. ye yaptırılan Bandırma Vapuru, 47,7 m. Boyunda, 6,83 m genişliğinde ve 4,27 m yüksekliğindedir. Yapımı 15 Nisan 2001 yılında tamamlanan gemi, Samsun’umuzda Doğu Park sahilindedir.

Şimdi bu yolculuğu, Bandırma Vapurunun yaşlı kaptanı İsmail Hakkı DURUSU’dan dinleyelim:

-Mustafa Kemal Paşa’yı ilk defa görüyordum. Üzerinde resmi üniforması vardı. Kordonlu, nişanlı olan bu üniforma mirlivarlık yani Korgenerallik ve Fahri Yaver-i Hazreti Padişahı üniforması imiş Yaşından daha çok genç görünüyordu. Samimi bir konuşması, hürmet telkin eden ve insanı ister istemez tesiri altına alan ses tonu ve tavrı vardı. Anladım ki, artık geminin kaptanı ben değilim, O… Bana mümkün olduğu kadar sahilden gitmenin imkanı olup olmadığını sordu. Eyvah ki, ben ilk defa Karadeniz’e çıkıyordum. Nerelerin kayalık ve sığ olduğunu bilemiyordum. Bunu samimiyetle söyledim. Başını sallayarak güldü,“Pusula ile gideriz” dedi. Pusula mı? Felakete bakınız ki, geminin sağlam bir pusulası da yoktu. Bunu da şahsi kabahatim olmadığı halde yüzüm kızararak söyledim. Dudaklarındaki tebessüm kaybolmadan, Paşa “ Ziyanı yok… Allah büyüktür… Siz yine mümkün olduğu kadar sahili takip ediniz.” Emrini verdi. Deniz dalgalı da değildi. Hava sakindi. Neden kıyıyı tercih ettiğini anlayamadım. Fakat o dakikadan itibaren kendimi, memleket için çok, pek çok kıymetli, paha biçilemez bir değeri taşıyan emin el olarak telakki ettim. Aradan seneler geçti. İtimat ediniz ki, hayatım denizlerde geçmiş olmasına rağmen hiçbir seferde böylesine vazife mesuliyeti duymamıştım. Samsun’a vardığımız zaman, Mustafa Kemal Paşa’nın rotayı değiştirmekte ne kadar isabet etmiş olduğunu anladık. Çünkü hakikaten bizi takibe çıkarılmış olduğu anlaşılan İngiliz Torpidosu da bizden 1 saat sonra Samsun’a geldi.

Bu 3 günlük yolculuk Paşanın hayatında geçirdiği en sıkıntılı günlerdendir. Bandırma Vapuru el verişsiz şartlarda Samsuna açılmış ve her an batırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmıştı. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a büyük bir özenle seçtiği, aralarında Sivas’ta ki 3. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet BELE, Kurmay Albay Kazım DİRİK, Doktor Albay İbrahim Tali ÖNGÖREN gibi bir çok kıymetli subay ve diğer görevlilerden oluşan 9. Ordu Müfettişliği karargah personeliyle beraber çıkmıştı bu yolculuğa…

Masmavi gözleri Karadeniz’in ender maviliğine karışmış, 38 yaşında ki genç Türk Paşası Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 da pazartesi sabah saat 08:00 sularında Samsun Sahilindedir. Özgürlüğün, işgalden kurtuluşun ilk adımları atılacaktır. Ordusuna ölümü emreden, ölümüne savaşan ve beraberinde ölüme düğüne gidilir gibi gidilen, “Hürriyet benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemalle tanışacaktır Samsun! Her Güneş battığında nasıl yeniden doğuyorsa öylece doğacağı ana şahit olmakta Türk Tarihi! Cepheden cepheye koşmaktan bıkmamış usanmamış bir milletin; özgürlük savaşına, şehadet arzularına sarı saçlı mavi gözlü önderine kavuşacağı anı yaşayacaktır Samsun!

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 da Samsun’a ayak bastığında biliyordu ki, milleti ancak yine milletin azim ve kararı kurtarabilirdi. Bunun için her şeyden önce Türk Milletinin birlik ve beraberlik içinde harekete geçmesi gerekiyordu. Hiçbir zorluk, Türk Milletinin kurtuluş azmini kıramaz ve yok edemezdi. İstanbul’daki hükümet, İtilaf devletlerinin baskısı altında olduğundan vatanın kurtuluşu için herhangi bir şey yapacak güce sahip değildi. Hükümet esir durumda, vatan toprakları ise işgal altındaydı. Vatanı kurtaracak yeni bir anlayışa ve plana ihtiyaç vardı. Mustafa Kemal, “Nutuk” ta Samsun’a çıkışını şöyle ifade ediyordu:

-1919 Yılı Mayıs’ın 19 uncu Günü Samsun’a çıktım, durum ve genel görünüm şöyleydi. Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu gurup, genel savaşta yenilmiş; Osmanlı ordusu her yönden zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes imzalamıştı. Büyük savaşın uzun yılları zarfında millet, yorgun ve yoksul bir durumda. Ordunun elinden silahları alınmış, alınmakta iken milleti ve memleketi genel savaşa sokanlar, kendi hayatlarının endişesine düşerek memleketten kaçmışlar…

19 Mayıs 1919, günlerden Pazartesi… Saat 08:00…Ordu Komutanlığı forsu çekilmiş olarak, Samsun Limanı açıklarında bekleyen Bandırma Vapuruna motorla birileri yanaşmaktadır… Motorda bulunanlardan biri Kurmay Binbaşı Mahmut EKREM Beydir. O tarihlerde liman ve iskele olmadığından, vapur açıklarda demir atmış ve Paşa ve silah arkadaşlarını vapurdan almak için gelmiştir. Vapura çıkar, paşa ve silah arkadaşlarını selamlandıktan sonra motora davet eder. Mustafa KEMAL Paşa, motora doğru yönelir ve Samsun sahiline doğru harekete geçerler. Mustafa KEMAL Paşa karaya çıkmak için bindiği motor kıyıya yaklaşırken motorcu Mustafa’dan karşı dağları göstererek; “Bu dağlarda Pontusçular var mı?” diye soru sordu ve ilk bilgileri almaya başladı.

Motorcu Mustafa, “Paşam Havzaya kadar 750 kadar efradı olan Pontus çeteleri var. Birkaç mislide dağlarda, dağların arkasında… Halk bu yüzden sizi karşılamaya çıkamadı, paşam. Haftalardan beri korku içinde yaşıyoruz. İnanın ki, İskele Polisi Gürünlü Rıza Efendiyle şu tekneyi hazırlamak için neler çektik.”

Mustafa Kemal’in motorla geldiği, tahta basamaklarına adım attığı ahşap yapılı merkez iskelesi Fransızlara ait Reji (Tütün) İskelesidir. 1. Dünya Savaşında Ruslar tarafından tüm iskeleler bombalanmış, sadece Fransızlara ait olan bu Reji İskelesi ayakta kalmıştı.

Paşa, karaya çıktığında karşılayan heyette; Mutasarrıf adına Samsun Hususi Muhasebe Müdürü Yanyalı Osman Bey, Belediye Reisi adına, Belediye Meclis üyesi Hacı Molla, 15. Fırka Levazım memuru Yaşar Bey, 15. Fırka Yaveri Üsteğmen İsmail Hakkı Bey, Samsun Polis Müdürü Refik Koraltan Bey ve İskele Komiseri Said Efendi, ile Şehrin ileri gelenlerinden Boşnakzade Süleyman Bey, Nemlizadelerden Mehmet Bey, Termeden Hacı Kuzu, Çarşambadan Selim ve Kavaktan Aziz Beyler hazır bulunur. Bunların dışında az sayıda meraklı bir halk topluluğu da karşılama törenini izler.

Şehir adına, “Hoş geldiniz” diyerek Paşanın elini sıkan ilk şahıs da Samsunun TBMM’nde ilk Mebusu olacak olan Boşnakzade Süleyman Bey olmuştur. Paşanın Samsun ilk çıktığı günlerde henüz 20 yaşında olan Gazilerin Recep’i, Ferruh Çetin ile yaptığı mülakatta, o günden hatırda kalanları şöyle anlatır:

“ Biz şehzade gelecek diye bekliyorduk. Sabah namazından sonra saat 7:30 sıralarıydı. Kahveye geldim. Arkadaşlara;

“Şehzade çıktı mı?” diye sordum. “Hayır, gelen şehzade değil, Mustafa KEMAL Paşa imiş” dediler. Gemi yanaştı arkadaşlarla birlikte limana gittik. Nemlizadelerin tütün deposunun yanına 5-6 arkadaş dizilerek bekledik. Paşayı Bandırma Vapurundan alan motor iskeleye yanaştı. Gazinin yanında 10-15 kişi vardı. Nemlizadelerin Mehmet Bey, Gazinin elinden tuttu, kendisini karaya çekti. O gün Gazi hazretlerinin üzerinde boz bir kaput, başında ise kalpak vardı. Liman dairesinin arasından faytonla birlikte Mıntıka Palas’a gittiler.”

Kendisi için hazırlanan Mıntıka Palas Otelinde kısa bir süre dinlenen M. Kemal Paşa, Hükümet konağına gelerek, binanın üst katındaki mutasarrıfın odasına girdi. Mutasarrıf Ethem Bey, M. Kemal’in Türk-Rum Kavgası üzerine sorduğu sorulara, bir Türk’ten ziyade Rum yanlısı cevaplar veriyordu. Paşa daha bu ilk görüşmede Samsun gibi önemli bir merkezde bu adamın zararlı olacağı kanısına vararak, görüşmeyi kısa kesip orada bulunan Samsun eşrafından Namıkzade Galip Bey ve Avukat Kemal Hikmet Beylerden memleketin tehlikeli vaziyeti hakkında bilgiler aldı. Samsunun ileri gelenlerini büyük bir dikkatle dinledi. Hükümet Konağındaki bu ilk girişimden sonra, Askeri makamları ve Belediyeyi ziyaret etti. Belediye meclis üyelerinden de şehrin asayişi hakkında bilgiler aldı. Her fırsatta herkesten bilgiler almaya çalışan M. Kemal Paşa, Türk Ocağında görevli olan ve Kasaplar şirketinin başkanlığını yapan, bu arada da Mıntıka Palas’a da hizmet eden Cevat Beyden de mütarekeden bu yana Samsun’da gelişen olaylar hakkında bilgi aldı.

M. Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü akşamüzeri, 15. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay MUSTAFA Asım ile Mutasarrıf İbrahim Ethem Beyi, beceriksizlikleri ve özellikle de İngiliz temsilcisinin emirlerini harfiyen yerine getirmeleri, depolardaki silahların mekanizmalarının İngilizlere teslimi yüzünden, yetkilerine dayanarak görevden aldı. Daha önceden tanıdığı ve güvendiği, Valilik ve Dahiliye Müsteşarlığı da yapmış Hamit Beyin Samsun Mutasarrıflığına atanması için girişimde bulundu. Bu atamanın gerçekleşeceği süreye kadar yanında bulunan ve aynı zamanda iyi bir jandarma subayı olan 3. Kolordu Komutanı Refet Beyi geçici olarak Mutasarrıflığa atadı. Refet Bey aynı zamanda 15. Fırka Komutanlığına da vekalet edecektir.

Akşam yemeğinden sonra, Samsun ve ilçelerinden gelen askeri ve mülki yöneticilerle Kefeli Apartmanında toplantı yapılır. Paşa, orada bulunan herkesi dinler. Pontus eşkıyasına karşı ne gibi tedbirler alınabileceğini, herkesin bu mücadeleye ne gibi yardım yapabileceğini öğrenir. Bu toplantılar bir hafta süreyle kaldığı ve Müfettişlik Karargahı olarak kullandığı Mıntıka Palas Otelinde devam eder. Paşanın bütün amacı, Müdafaa-i Hukuk Teşkilatının güçlenmesini sağlamaktır. Termeli Hacı Kuzu, Samsun ve çevresinin ileri gelenleriyle yapılan bir toplantıyı şöyle anlatır:

Hacı KUZU;“Komşu kazalardan da gelen temsilcilerle bir gece yapılan toplantıda bazı kararlar alınmış ve Milli Teşkilatın Kurulmasına çalışılmıştır. Sabaha kadar süren görüşmelerden sonra, Rum çetelerle savaşılması, bölgedeki İslam çetelerinin kazanılması, sahillerin kontrol altında tutularak muhacir ihracı ve silah çıkartılmasına engel olunması kararı alınmıştır. Bu temsilciler toplantıda yemin etmişlerdir. Toplantı bittiğinde sabah namazı olmuştu.”

Mustafa Kemal Paşa bir hafta kaldığı Samsunda, zamanın çoğunu Mıntıka Palas’ ta masa başında çalışmak ve askeri birliklerle telgraf muhaberesi yapmak ve İstanbul’a raporlar yazmakla geçmiştir.

Paşanın Samsuna ayak basar basmaz meşgul olduğu ilk mesele; Samsun’a ve Anadolu içlerine kadar işgal derecesine varan bir tarzda yerleşmiş bulunan İngilizleri, ne yapıp yapıp bertaraf etme meselesidir. Bunun için daha ilk günden planlar yaptı. Geldiği ilk gün, kendisine bağlı sorumluluk bölgesi olan Sivas, Van, Trabzon Ankara, Kastamonu, Elazığ, Diyarbakır illeri valileri ile Erzincan Mutasarrıfına ve ayrıca Erzurum’daki 15. kolordu, Ankara’daki 20. kolordu komutanlıklarına bölgelerinin asayiş durumu hakkında şu telgrafı çekmişti: “Samsunda birkaç gün kalacağım. Ülkenin asayişi hakkındaki bilgilerle yüksek görüşlerinizi, varsa eşkıyalığın derece ve sebepleri, önlenmesi için alınan son tertipler hakkında ivedi ve özet olarak aydınlatılmamı rica ederim.”

Mustafa Kemal Paşa, 20 Mayıs 1919 günü İstanbul’a ilk raporunu yazdı. Damat FERİT Paşanın hükümeti kurması üzerine taşraya gönderdiği genelgeye de cevap verme niteliğindeki bu raporda Mustafa Kemal Paşa; Mondros Mütarekesinden sonra ikinci plana itilen ve siyaset sahnesinden çekilen orduyu, milletle birlikte ve ulusal amaçların yanında ağırlığını koyan bir unsur olarak öne çıkarıyordu.

22 Mayıs 1919 Çarşamba gününde ise önemli ve asli iş olarak bütün ordu ile temasa başladı. En güvendiği arkadaşı, Erzurum’daki 15 Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşaya gönderdiği telgrafta ilk irtibatını kurdu ve bir an önce görüşmek isteğini belirtti. Aynı gün Samsundaki İngiliz subayları ile yörenin asayiş problemlerini tartışmış, bu görüşmede asayişsizliğin Türkler tarafından değil, Pontus Devleti hayalindeki Rumlar olduğunu İngilizlere kabul ettirmişti. Görüşmelerden sonra İstanbul Sadaret makamına gönderdiği ikinci rapor, Anadolu’da başlayacak bir Milli Mücadelenin ilk ipuçlarını vermesi bakımından oldukça önem taşıyordu. Bu raporda özet olarak:

*Samsun Bölgesi Rumları, siyasi emellerinden vazgeçerlerse asayiş kendiliğinden düzelir.

*Türklüğün yabancı yönetime tahammülü yoktur.

*Yunanlıların İzmir’de hakkı olamaz. Yunanlılar oradan mutlaka çıkarılacaktır.

*Millet birlik olup, milli hakimiyet esasını ve Türklük duygusunu kendisine rehber edinmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır.” İfadeleri yer alıyordu.

Mustafa Kemal Paşa, 23 Mayıs 1919 Perşembe günü merkezi Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya:” Samsun’a geldiğini, kendisiyle daha sık temasta bulunmak istediğini ve İzmir bölgesine dair alabileceği malumattan haberdar edilmesini…” bildiren telgraf çekti. Paşa, Samsunda ki ilk günlerinden itibaren önce merkezi Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa ve ardından 20. Kolordu komutanı Ali Fuat Cebesoy Paşayla irtibata geçerek, onlarla başlatacağı eylem için görüş birliğine varmış oluyordu. 3. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bele Bey ise zaten yanındaydı. Böylece ilk başlarda bu 3 kolorduyla Milli Mücadelenin çekirdeği oluşturulmuştu.

Paşa, bir yandan olayları değerlendirip rapor ederken bir yandan da teşkilatlandırma çalışmalarını yürütmektedir. Tüm amacı eldeki mevcut kuvvetleri azaltmamak, aksine mümkün olduğunca artırmaktır. Asker Mevcudunu artırmak planı kapsamında 24 Mayıs 1919 tarihli Genel Kurmay Başkanlığına bir yazı gönderir. Bu yazıda Mondros Mütarekesinin 5. maddesini yorumlayarak, “Samsun Livası ile havali-i cenubiyesindeki jandarma ve nizam kıtatını takviye etmek üzere birkaç bin neferin taht-ısilaha alınması ve bunlar meydanında jandarmaya Salih bir kısmın kuvvetinde tefriki pek ziyade mühimdir…” diyerek asker çoğaltma planını hızlandırır.

Aynı gün Genel Kurmay Başkanlığına bir telgraf daha çeker. “Ermenilerin siyasi emellerini elde etmek için Doğuda asayişin kalmadığını göstermek maksadıyla Rusya sınırından içeriye çeteler sokabileceklerini, 15. kolordu tarafından gerekli tedbirlerin alındığını ancak İngilizlerin 15. Kolordu mevcudunun azaltılmasını istediklerini” hatırlatarak, isteklerini şöyle belirler; “Kolordunun mevcut halinin muhafazası zaruri olduktan başka, ıcab-ı hal artırılmasının da gerekeceği marudur”

Mustafa Kemal Paşa, Samsunda kaldığı bu en sıkıntılı günlere adeta ayları günlere sığdırmış, gelecek için çok önemli işleri buradan başlatmış, milli mücadelenin planlarını burada, Samsunda yapmıştı. Artık Anadolu’nun içlerine girme zamanı gelmiş, 24 Mayıs 1919 da Harbiye Nezaretine çektiği telgrafta;” Bazı şikayetleri yerinde tetkik ve tedbir almak üzere karargahını geçici olarak Havza’ya nakledeceğini” bildirdi. 25 Mayıs sabahı erken saatlerde, Samsundan ayrıldı. Mustafa Kemal Paşanın Samsunda ki ilk günlerinde yaşadığı bir olay, “Neden Samsun?” sorusunun aslında cevabı gibidir.

Samsun sokaklarında dolaştığı esnada, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir nefer görünür. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, bir deri bir kemik kalmış ve ağlıyordu… Memlekete gidecek parası olmadığı belliydi. Nerden terhis edilmişse orada ortada bırakılmış sayısız neferlerden birisiydi. Paşa O’na dönerek sordu: “Asker ağlar mı? Niye ağlıyorsun Çocuk?”

Nefer irkildi. Bu sesi tanıyordu ve bu çehre ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar’da ki Kumandanını çelik yay gibi selamladı. Paşa, “ Söyle çocuk, neden ağlıyorsun?”

Kumandanına cevapta gecikmeyen nefer, “Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağımıza giren düşmanı ne ile öldüreceğim Paşam!” Paşa neferin omzuna elini koyarak devam etti: “Üzülme Çocuğum.Gel benimle !”

Samsun Levazım deposundan giydirilip silahlandırılarak yanına aldığı ilk nefer bu Mehmetçik oldu.

Mustafa Kemal Paşa, Samsunda bulunduğu ilk günlerde ziyaret ettiği Badırlı Köyünde Türk çetelerle görüşmüş ve onların Milli mücadele saflarına katılmalarını sağlamıştı. Köyün büyükleri o günlerden hatırlarında kalanları şöyle nakletmişlerdir:

Köylümüz, “Bir gün köye atla yüksek rütbeli subaylar geldi. İçlerinden birisi bize Mustafa Kemal Paşayı tanıttı. Çanakkale savaşlarında ününü duymuştuk. Hayranlıkla kendisini seyrettik. Mavi mavi çakmak çakmak gözleri vardı. Kendisine kahve ikram ettik. Bu sırada karşı köylerde bazı evler yanıyordu. Devlet otoritesinin zayıflığı, hatta yokluğu sebebiyle Rum çeteler, mala, cana, ırza, namusa tasalluttan geri kalmıyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, bu yanan evler hakkında bilgi istedi. Anlattık. Gözleri ağlamaklı oldu. Köy meydanındaki bu konuşmalar sırasında köyün ileri gelenlerinden Osman Ağa Gaziye dönerek şöyle dedi:” Paşam, Rum çeteler köyümüzü yıkacaklar. Görüyorsunuz karşı köyü de yakıyorlar. Bize 8-10 jandarma verseniz de köyümüzü koruyalım.” Paşanın gözleri alevlendi ve dedi ki; “Mesele köyleri değil, vatanı koruma meselesidir. Anam var demeyeceksin, karım var demeyeceksin, çocuğum var demeyeceksin, vatanın imdadına koşacaksın. Çünkü vatan elden giderse, bunların hepsini kaybedersin”

Öte yandan Paşa’nın Samsunda olduğu günlerde, faaliyetlerinden korkan Rum Pontus çeteleri, çeşitli Suikast planları hazırladılar. Ayrıca Paşanın Samsunda kaldığı günlerde düşmanı sadece İngiliz ve Rum Çeteciler değildi. Paşanın Padişahın emirlerine itaat etmeyeceğini, yeni bir mücadele başlatacağını sezen, O’nu çekemeyen bir gurup sürekli paşanın peşindeydi. Paşanın Mıntıka Palas’ta çalıştığı saatlerde bir suikast girişi daha yaşanır. Ancak suikasta yollanan genç Paşaya “ Sen vurulacak adam değilsin. Sen baş tacı olmaya layıksın” diyerek cebindeki tabancayı göstererek “İşte Paşam, bana verdikleri tabanca. Git o vatan, millet haini, padişahımızın düşmanı olan paşayı vur dediler.3 gündür arkanızda dolaşıyorum. Meğer beni aldatmışlar!”diyerek derin bir pişmanlık yaşar.

Mustafa Kemal Paşa, Havza’ya ilerlerken Kavak ilçesine uğradı. Burada da vatandaşlarla görüştü ve ardından karargahı taşıyacağı Havza’ya hareket etti. Kafile Havza ilçesine bağlı Karageçmiş Köyüne kadar yaya yürüdü.

Mustafa Kemal Paşayla Samsun’a çıkanlardan Emekli General Dr. İbrahim TALİ, Samsun-Havza arası yolculuğu için şu anısını yazar: “Samsundan Havzaya geliyorduk. Altımızda 1. Dünya Savaşından kalma ve tekerleklerinin içi hava yerine lastik dolu eski bir Benz otomobil vardı. Şoförümüz Türk değildi. Yolda durmadan arıza yapan otomobilimiz, bir an geldi ki iyice bozuldu… Bir müddet inerek bekledik. Fakat otomobil bir türlü tamir edilemiyor ve zaman geçtikçe Paşa sinirleniyordu. Şoför acemi; yollar berbattı ve otomobil eskiydi. Nihayet, kendileri müdahale etmek istediler fakat bu köhne makineyi bir türlü işletemedik. Mecburen yolculuğa başka bir arabayla devam edebildik. Mustafa Kemal Paşa o gün bana şunları söylemişti: (Doktor, nihayet 20 yıl sonra bu yollar düzelecek. Türk şoförlerin kullandığı otomobillerimizle rahat rahat seyahat edeceğiz. Buralardan belki demir yolu da geçireceğiz.) Aradan yıllar geçti. Ben 1. Genel Müfettiş olarak Diyarbakır’dayım. Bir seyahatte Atatürk Diyarbakır’a geldi. Altında yeni bir otomobil ve Türk Şoför vardı. Birlikte bir ilçeye gidiyorduk. Tesadüf bu ya, yolda otomobil yine bozuldu. Fakat bu kez şoför birkaç dakika içinde aracı tamir etti. Ben 1919 olayını çoktan unutmuştum. Fakat O bana döndü; “Doktor, Havza yolunda size bir şey vaat etmiştim. O sözlerimden yapılanları hatırlatayım. Demiryolunu Samsun’a kadar döşedik. Görüyorsunuz ki, Türk çocukları bütün makine ve motorları da rahatlıkla kullanıyor. Şimdi size bir şey daha söyleyeyim; 20 yıla varmadan memleketimizde motor ve lokomotif yapacağız. Eğer yaşarsak, bu söylediklerimi de o zaman konuşuruz.”

Aynı gün, yani 25 Mayıs 1919’da Havza’ya varan Mustafa Kemal Paşa ve heyeti, o zamanki adı ile Ali Baba Oteli olan Mesudiye Oteli’ne yerleşti. Havza, Milli Mücadele tarihimizde önemli bir konuma sahiptir. Vatanın kurtuluşu için ilk çalışmalar Samsun’dan sonra Havza’da gerçekleştirilmiştir. Sahilden 80 Km içeride olan Havza güvenlik açısından daha rahattı. İlçede İngilizler yoktu ve denizden her an yapılabilecek bir yabancı müdahalesinden nispeten uzaktı.

Paşa Samsun’a geldiği günlerde hakkında övgü dolu bilgiler edindiği, Rum Çetelerle mücadelesi dilden dile dolaşan Topal Osman’ı Havza’ya davet etti. Topal Osman yanına yakın arkadaşlarını da alarak 25 adamıyla Paşa’yla görüştü. Paşa, görüşme esnasında; eşkıyayla mücadelesinden son derece memnun olduğunu, bundan sonra el ele çalışacağını, çetesini derme çatma bir kuvvet olmaktan kurtararak bir alay teşkili ve bu alayın başına komutan olarak görmek istediğini ve Belediye reisliğini eline alması emrini bildirmiştir.

Bu desteği aldıktan sonra Topal Osman: Siz hiç merak etmeyin paşam! Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi mağaralarda eşek arıları gibi boğulup gidecekler” karşılığını verir.

Mustafa Kemal Paşa, Havzada Müdafa-i Hukuk teşekkülünün kurulmasından sonra, bunun çevre il ve ilçelerde yaygınlaştırılması için girişimlerde bulundu. Yine O’nun istek ve teşvikleriyle, 30 Mayıs 1919 Cuma Günü Yörgüç Paşa Mustafa Camii’nde, Cuma namazı sonrası İzmir Şehitleri için mevlit okutulup, ardından Belediye önünde miting yapıldı. Milli Mücadelede Mustafa Kemal Paşa’nın düzenlediği bu ilk miting öncesi halk mescidi hınca hınç doldurur. Cemaat dışarıya taşar. Mustafa Kemal Paşa silah arkadaşlarıyla birlikte mescittedir. Mevlitte şeker yerine, İzmir’in hatırası olarak halka İzmir üzümü dağıtılır. Yapılan mitinde ise Havza’nın ileri gelenlerinden Zübeyir Zade Fuat Bey şu konuşmayı yapar: “İşte, Yunanlının yaptığı mezalimi görüyorsunuz. Bizde burada bir istila tehlikesiyle karşı karşıyayız. İhtiyatlı, tedbirli, uyanık bulunmak ve hemen silahlanıp düşmana karşı koymak lazımdır… İzmir den sonra Samsun ve Havza’nın da işgal felaketine uğraması muhtemeldir. Varımız yoğumuzla silahlanıp iç ve dış düşmanlara karşı koyacağız.”

Mustafa Kemal Paşanın günleri telgraf muhaberesiyle, ordu, valilikler, bağımsız mutasarrıflıklar ve İstanbul ile görüşerek geçer. 12 Haziran 1919 Perşembe günü, ikinci bir miting tertiplenir. Olağan üstü büyük bir coşkuyla geçen mitingde konuşmacı, halkın yakından tanıdığı ve saydığı Sıtkı Hocadır. Sıtkı Hoca bu mitingde yapılması gerekenleri halkın anladığı bir dilde vaaz verir gibi anlatır. “Yangın saçaklığı sardı. Yanıyoruz!. Tek çaremiz, silaha sarılmaktır. Derhal silahlarınızı temizleyiniz! Silahı olmayan baltasını, baltası olmayan sağlam bir odunu eline alsın, derhal saldıracağız! Önce içimizdeki ekmek bilmez hainleri, sonrada vatanımızı işgal eden düşmanları temizleyeceğiz!...”

Paşa, Havzadaki faaliyetlerinden biri de, 07 Haziran 1919 da Diyarbakır bölgesindeki ordu birliklerinden toplanan ve samsun üzerinden İstanbul’a götürülerek İngilizlere teslim edilecek olan silahlara el koymasıdır. 31.333 Tüfek mekanizması, 198 Makineli Tüfek ve 26 Top kamasına Mustafa Kemal Paşa tarafından el konularak, Kuva-yı Milliyecilere dağıtılır.

SES:- Tarih 12 Haziranı gösterdiğinde Gazi Mustafa Kemal Paşa, Amasya’ya gitmek üzere Havza’dan ayrılır. Havzada geçen günlerde önce Havza’da sonra civar il ve ilçelerde, daha sonrada bütün bir yurtta Müdafaa-i Hukuk Teşkilatları vücuda getirmenin mücadelesi verilmiş ve bu mücadele Türk Milletine bu günkü hürriyetini armağan etmiştir.

Amasya’yla başlayan kongreler ve emsalsiz Kurtuluş mücadelesi gerçekleşmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşanın inandığı özgürlük bütün bir yurtta karşılık bulmuş ve bütün bir vatan O’nun etrafında toplanmıştır. İstanbul ise rahatsızdır. Gidişatın farklılığı karşısında tedirginlik git gide artmış, Milletin öz kaderi öz çırpınışıyla mümkün olacağı ve özgürlüğün, saltanatla yer değiştireceği inancı yaygınlaşıyordu. Gerek İtilaf devletlerinin baskıları gerekse sarayın içinde bazılarının gelecek endişeleri Anadolu’da başlatılan bu mücadeleyi engelleme yoluna götürüyordu. Milletin kaderiyle hükümetteki bazılarının kaderi birbirinden oldukça uzaklara düşmüştü. İstanbul hükümeti ile bütün bağlar kopma noktasına gelmişti. Mustafa Kemal İstanbul’a geri çağrılmış gitmeyince de Daha da ileri gidilerek 7 Temmuz da Gazi Mustafa Kemal Paşanın bütün resmi görevleri iptal edilmiş ve artık rütbesiz sivil bir insan olarak özgürlük mücadelesine devam etmişti. Şahısların değil, Vatanın ve tam bağımsız Türk Milletinin İstiklali çoktan başlamıştı. Önderinin etrafında toplanan Türk Milleti tarihe tekrar bir not daha düşerek, Hürriyetini kendi elleriyle kazanmış ve İstikbalini İstiklaliyle taçlandırmıştır. Fakru zaruret içinde bir milletin, görevlerinden el çektirilmiş Gazi Mustafa Kemal Paşa ve diğer komutanlarının birlik ve bütünlük içinde ve ölümüne diri tuttuğu dirayetleri bu aziz milletin nesline “özgürlüğün beldeli ne olur?” Sorusuna cevap teşkil etmiştir. Hürriyete aşık bir milletin, karın tokluğundan daha çok arzu ettiğidir özgürlük! Samsun’da ilk adımlarının atıldığı Türk Kurtuluş Mücadelesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin özgürlüğe atılan ilk adımlarıydı…

SES:- Vatan, düşman işgalinden kurtulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütünleşen Türk Milleti Cumhuriyetini ilan etmiş, sıra vatanın yeniden imarına gelmişti. Memleketin ahvalini yerinde görmek isteyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Yurt gezilerine başlamıştı. Cumhuriyetin ilanın dan 1 yıl sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk tekrar kurtuluş mücadelesini başlattığı Samsun’umuzdadır. 1919 Temmuzunda İstanbul Hükümetince görevlerinden el çektirilen Mustafa Kemal Paşa, Eylül 1924 yılında Reis-i Cumhur olarak Samsun’a teşrif etmişlerdir.

Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 20 Eylül 1924 Cumartesi öğleden sonra saat bir buçukta Hamidiye zırhlısı ile yanlarında eşi Latife Hanımla birlikte Samsun’a geldiler. Samsunlular, sahile doğru, Gazi’yi biran önce görmek için sabırları taşmış olarak akıyordu. Gazinin sahile çıkacağı Tophane İskelesi, meşe ve defneyapraklarıyla süslenmişti. Burada defneyapraklarıyla sarılmış, büyük bir takın üzerinde şu sözler yer alıyordu:“ Samsunlular; Kurtuluş Yolunda Parlayan Deha Yıldızı, Minnet ve Şükran Çelenkleriyle Haleler”

Hamidiye zırhlısı henüz açıklarda iken Samsun Valisi ve 15. Tümen Komutanı Gazi7yi gemide karşılamak üzere iskeleden hareket ettiler. Hükümet erkanı, mebuslar ve mülkiye gurupları, fen ve bilim heyeti, esnaflar, basın üyeleri, baro heyeti, idman ocakları üyeleri, yabancı kuruluş temsilcileri ile mahşeri bir kalabalık oluşturan Samsun Halkı iskeleyi bayram yerine çevirmişti. Gemiden atılan selam topları, karşılayanları daha da heyecanlandırıyordu. Gazinin Hamidiye zırhlısından inerek bindiği motor iskeleye yanaşırken, bütün çevreyi derin bir sessizlik kaplamıştı. Gazi, Samsun’a ikinci kez ayak basıyordu. O’nun ayak bastığı nokta da kurbanlar kesildi. O günlerde yayınlanan Samsun Haber Gazetesinin deyişiyle; “Halk gözlerine inanamıyor ve sanki pek tatlı bir efsanenin titretici dakikalarını yaşıyordu”

Atatürk, düzgün bir sıra halinde protokolde bulunanların elini teker teker sıktı. Yanında bulunan eşi Latife Hanımla birlikte merasim bölüğüne yaklaştı ve askeri selamladı. Bir süre şehir içine doğru halkın arasında yürüdü. Ancak, İstiklal Ticaret Mektebi önlerine gelindiğinde, halkın coşkusu karşısında artık yol alınamıyordu. İzdihamın artması üzerine zorunlu olarak arabalara binildi. Saathane Meydanında halkı selamlayarak geçen Gazi, küçük sokak üzerinden belediye meydanına girdi. Belediyeye insan seli içinde büyük bir zorlukla varabildi. Belediye meydanı, okul öğrencileri, askerler ve halk tarafından, iğne atsan yere düşmemecesine doldurulmuştu. Belediye Binasının yakınına kurulmuş bir takın üzerinde şu ibare yer alıyordu:

“Ey Zafer Nuru, Büyük Gazi,

Bugün Bastığın Her Yer;

Beş Yıl Evvel Bize Bahşettiğin İlham İli Titrer”

Belediye heyeti, öğretmenler heyeti ve diğer guruplar, arabadan inen Gazi’yi selamlarken; kız mektebinden iki kız öğrenci heyecan dolu kısa konuşma yaptı ve Gazi ile Latife hanıma birer buket verdiler. Belediye Binası içinde mermer merdiven üzerinde kordon teşkil eden kız mektebi öğrencileri, teker teker Gazi’yi ve eşini selamladılar. Belediye Başkanının odasında bir süre dinlenen Gazi, Vali Fahri Bey tarafından kendisine takdim edilen heyetleri karşıladı. Gazi halkın yoğun tezahüratı üzerine bir ara binanın balkonuna çıkıp, halkı tekrar selamladı. Belediyeye yapılan bu ziyaret sonrası, kendilerini misaf1ir eden Şahinzade Remzi Bey’in Konağına hareket ettiler. Bu gün 19 Mayıs Lisesi karşısında bulunan binanı balkonundan Samsunlulara hitap eden Gazi’nin başında, siyah, kıvırcık bir kalpak, üzerinde de siyah bir elbise vardı. Samsunun yerli ailelerinden Kansızoğlu Osman Bey’in hanımı ile Piyanist Pakize hanımda Latife hanımın beraberinde bulunan Türk Hanımlardı.

Gazi’nin Samsuna geldiği bu günün akşamı, fener alayları şehrin içinde geçit yaptılar. Havai fişekler atıldı. Gazi, Samsun Belediyesinin onuruna verdiği akşam yemeğine katıldı. Belediye Başkanı İbrahim Veysi Beyin Samsun halkı adına yaptığı duygulu konuşmasına cevap olarak Gazi ayağa kalktı ve bir konuşma yaptı...



Bu sözlerden sonra Belediye Başkanı ayağa kalkarak, Gazinin hemen arkasında duran bir koltuğu göstererek şu sürprizi yaptı: “Bu koltuk, Reis-i Cumhur hazretlerinin Samsuna ilk geldiklerinde Belediye dairesinde oturdukları koltuktur. Teberrüken buraya getirilmiştir.” Bundan son derece duygulanan Atatürk, birden 5 yıl öncesi Samsunda geçirdiği sıkıntılı günleri hatırladı ve şu konuşmayı yaptı:

“Memleket namına konuşan arkadaşımız ve şimdi Belediye Reisi Beyefendi, 5 sene evvel Samsun’a ayak bastığım günlere ait anıma değindiler. Gerçektende düşmanların İzmir’e çıktıkları ve bütün vatanı parçalamaya karar verdikleri günlerde idi ki İstanbul’dan çıkarak Samsuna gelmiştim. Bu güzel ve kıymetli şehirde yabancı askerler ve zabitler dolaşıyordu. Bu güzel şehir ahalisinin dahil ile irtibatı Merzifon’da bulunan yabancı askerlerle kesilmişti. Karadeniz’e açık olan bu şehir ve onun vatanperver halkı, hasım donanmanın toplarıyla tehdit altında bulunuyordu. Fakat bütün bunlara rağmen ben Samsunu ve Samsun halkını gördüğüm zaman memleket ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın herhalde yerine getirilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle kani oldum. Samsunluların hal ve vaziyetlerinde gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanperverlik, fedakarlık, ümit ve tasavvurlarımı müspet kanaate ulaştırmaya kafi gelmişti. Bu kanaatimi o zaman İstanbul ricalinin en büyüklerine ulaştırmakta gecikmedim. Fakat onlar memlekete ve millete atfı kıymet etmekte çoktan düşmanların gerisinde kalmışlardı. Muhterem Samsunlular hakkında ilk müşahademin verdiği fikir ve kanaatteki bir isabetimi, 5 seneyi aşan bir devrin bütün hadiseleri ve neticeleri bariz bir surette ispat etmiştir. Bu kıymetli memleket ve bu temiz şuurlu fedakar halk, zaman zaman ve layık olduğu derecede temsil edilmemiş bulunmakla beraber, Samsun’u ve Samsunluları daima gördüğüm gibi ve bugün tekrar gördüğüm gibi tasavvur etmekte asla tereddüt etmedim.”

Saat 24:00’te ziyafete son verildi. Atatürk ve eşleri Latife Hanım ve maiyeti, belediyeden gecenin o saatine kadar bina dışından ayrılmayan kalabalık içinden alkışlarla ikamet edecekleri Şahinzadelerin konağına uğurlandı. Ertesi gün 21 Eylül 1924 Pazar günü Samsun-Çarşamba Demir Yolu inşasının başlama törenine katıldı. Bu hattın bir özelliği de Türkiye’de yerli sermaye ile yapılan ilk demir yolu olmasıdır. Tören coşkun kalabalığın alkışları içinde gerçekleşti. Atatürk, Gümüş bir kazma ve kürekle temele ilk harcı koyarak inşaatı başlattı. Demir yolunu yaptıran Nemlizade Galip Beye teşekkür ederek bir konuşma yaptı: “…Filhakika merkezi Anadolu’nun iskelesi olan Samsun’u Sivas’a raptedecek olan demir yoluna başlanırken, Nemlioğulları’nın hakiki programa fiilen tevessülleri ne kıymetli bir misal olmuştur. Samsun- Çarşamba demir yolunun ne kadar feyiz ve refah yolu olacağını düşünerek iftihar edebilirler.”

Törenden sonra Hükümet konağını, Askeri ve Mülki hastaneleri ve Samsun İdman Kulübü’nü ziyaret etti. Akşam üzeri ise ilk kez Samsuna geldiklerinde kaldıkları ve karargah olarak kullandıkları Mıntıka Palası ziyaret etti. Mıntıka Palas’a geldiklerinde kendilerini bir sürpriz bekliyordu. Otelin sahipleri, Gazi için güzel anılarla dolu bu binayı kendilerine armağan ettiler. Takip eden yıllarda bina, Atatürk’ümüzün Samsuna ilk gelişlerinde kullandığı eşyaların sergilendiği bir Müze haline getirildi. Bu gün Gazi Müzesi olarak hizmete sunulan Mıntıka Palas, Türk Tarihi için ne kadar önemli ise her Türk evladı içinde o kadar öneme haizdir. Milli Mücadelenin ilk karargahı bu müze bugün genç nesli beklemekte ve o genç neslin içinde bulunacağı Milli heyecanı aşılamaktadır.

Mıntıka Palasta eski günlerini yad eden Atatürk, daha sonra ikamet ettiği Şahinzade Remzi Beyin konağına geçti. Konakta bir müddet dinlenen Gazi, daha sonra otomobille İstiklal Tiyatro Binasına gitti. Ertesi sabah 22Eylül 1924Pazartesi günün bir kısmını Remzi Beyin konağında ziyaret edenlerle geçirdi, Latife hanımda gruplar halinde gelen Samsunlu hanımlarla ilgilendi. Bir müddet sonra Gazi, 15. Tümen karargahını da ziyaret ederek teftiş ve incelemelerde bulundu. Aynı günün Akşamı ise Samsun İstiklal Ticaret Mektebinde Samsunlu öğretmenlerin akşam çayına davet edildiler. 2 saat devam eden bu çay da bir bayan öğretmen, iki erkek öğretmen ve bir müfettiş konuşma yaptı. İlk önce Nemci Terakki Kız Okulu Başöğretmeni Sabiha Hanım heyecanlı bir hitabede bulunur ve şu konuşmayı yapar: “ Gazi Özbabamız, Lütfen sevgili yuvamıza teşrif tenezzülünde bulunmanız hasret hisleriyle çarpan kalbimizde derin ve sonsuz bir şükran duygusu yarattı. Bu gün sizin huzurunuzda hayatımızın en mutlu saatlerini yaşadıkça bu samimi ve değerli dakikalar bizleri ihya ediyor…. Ulu Dayanağımız, Size olan minnettarlıklarımızı ispat ve aziz vatanımızı ihya için bizler, bu irfan yuvalarında düzenli bir çalışmaya girerek bütün varlığımızla çalışacak, yarınlara erdemli yüksek ruhlu anne, geleceğe faydalı elemanlar yetiştirmek için uğraşacağız. Çünkü bundan böyle milletimizin kadınlarının hayatı mükemmel olmazsa, ruhsal eğitim, milli eğitim ve fedakarlık duygusu asla yüksek ve bol olamaz. Çünkü beşiği sallayan eller cihana hüküm eyler.”

Sabiha Hanımın konuşmasından sonra Orta Okul Müdür Muavini Mustafa Mümtaz Bey, öğretmenler adına Canik İlköğretim Müfettişi Hamdi Bey de bir konuşma daha yapar. Genç Cumhuriyet öğretmenlerinin arzu ettikleri muasır medeniyet ile ilgi düşünce ve heyecanlarının İktisadi ve Sosyal konularda tezahürü şekliyle cereyan eden konuşmalar bitince Atatürk heyete dönerek hitapta bulunur:

Bu konuşmalarıyla genç Cumhuriyetinin rotası anlatır aydın topluluğuna. İlmin ve fennin dışında rehber aramanın gaflet, cehalet hatta doğru yoldan sapma olduğunu bildirir. Milletimizin derin, köklü bir geçmişe sahip olduğunu, bu kökleri unutmamamız gerektiğini hatırlatır ve onuruna verilen çay partisinden ayrılırken, okul hatıra defterine şu notları yazar. “…Bütün Türkiye’ye şamil muallimler birliğinin bütün milleti münevver birlik haline getirdiği zaman, Türk milletinin nasıl bir demir kütle olacağını düşünmek cidden büyük bir zevk ve saadettir.”

23 Eylül 1924 Salı günü Atatürk şehrin ihtiyaçları ve sorunları hakkında belediye başkanı ile uzun bir görüşme yaptı. Aynı gün, Batı Trakya’dan, Drama ve Kavala’ dan getirilip Samsuna yerleştirilen muhacirlerin ziyaretini kabul etti. Onların durumları hakkında bilgi alarak, istek ve ihtiyaçlarını dinledi.

Gazi, boş vakitlerini Samsunda eşi ile birlikte kaldığı Şahinzade Remzi Beyin evinde Samsun Kütüphanesinden getirttiği tarih kitaplarını inceleyerek geçirdi. Son gün Remzi Beyin aile albümüne hatıra olarak teşekkürlerini bildiren bir not yazdı. Samsunda geçirdiği bu dört günün sonunda Gazi,24 Eylül 1924 Çarşamba günü sabah saat 10:00 da Erzurum’a gitmek üzere şehirden ayrıldı. Tıpkı Samsuna çıktıkları gibi Yine Havza yolundaydılar. Genç Cumhuriyetin Reis-i Cumhuru 5 yıl önce milli mücadele adına çekilen onca sıkıntının hatıralarıyla dolu duygusal bir yolculuk daha yaptı. Aynı gün saat 13:00’te Havza’ya gelen Atatürk mahşeri bir kalabalıkla karşılanmıştı.

Havzaya gelişleri de tıpkı Samsuna gelişleri gibiydi ve ikinci kezdi. Hatıralarla, gözyaşlarıyla doluydu o gün Havza! Heyecan içindeki kalabalıktan çığlıklar çığlıkları kamçılıyor, O’ nu tekrar görmenin O’nun la o günleri tekrar yaşamanın duygusu, heyecanı kat kat artırıyordu. Havzalılarla hasret gideren Ulu Önder, aynı duygu ve heyecana kapılıyor ve gizliden gizliye halkının dökülen gözyaşlarına eşlik ediyordu. Neden sonra Havza Kaymakamı ve İskan Müdüründen şehrin sorunları hakkında bilgiler aldı Ulu Önder! Havzası hakkında ki meselelerin görüşmelerinden sonra Mesudiye Oteline geçti ve bir müddet dinlendiler. Burada karargah olarak kullandığı odayı gezerek anılarını tazeliyor, hissiyatı doruklara yükseliyordu...

“ Bu Oda Çocuk! Bu Oda! Milletin bir birine sımsıkı bağlandığına şahit olan bir oda! Bu Oda Çocuk! Bu Oda! ”

Binlerce Havzalının “Yaşa! Varol! Sedalarıyla inleyen caddeden Belediyeye gidişlerinde, belediye ve cemiyet Erkanını kabul ederek Belediye namına irad olunan nutka cevaben demişlerdi ki;

“Havzalılar! Sizinle en elemli ve yeisli günlerde tanıştım. Aranızda günlerce kaldım. Bana mazinin hatıralarını hatırlatan şu daire içinde kıymettar mesai ve muavetinizden pek müstefit oldum….Eğer Havzalıların o samimi ve metin hüsnü kabulleri olmasa ve eğer Havza’nın nafi ve şifalı kaplıcaları ahval-i sıhhiyem üzerinde müspet bir tesir bırakmasaydı emin olunuz ki; İnkılap için çalışamayacaktım. Havza’ya ve Havzalılara çok şey borçluyum, Kalbi Rabıtamı ebediyen saklayacak, sizi hiç unutmayacağım. Kahraman Havza’lılar! İlk cüreti ilk cesareti gösteren ve ilk teşkilat yapan siz oldunuz. İnkılap ve Cumhuriyet tarihinde kahraman Havza’nın ve Havza’lıların büyük yeri vardır.”

Havzada kalamamanın üzüntüsüyle yola çıktığında tıpkı karşılamadaki mahşeri kalabalık eşlik ediyordu. İlk geldiğinde Mustafa Kemal Paşa’larını uzunca misafir etmiş ama bu sefer çok kısa görüşmüşlerdi. Çünkü o’nu bekliyordu Başkent Ankara… Çünkü Onu bekliyordu bütün bir memleket. Çünkü onu bekliyordu vatanın dört bir yanında şehid kanlarıyla sulanmış her bir vatan parçası…

Aradan tam 4 yıl geçmiştir. Genç Cumhuriyet devrimlerle tanışmış muasır medeniyet için bütün bir vatan seferberlik halindedir. En büyük Devrimlerden biri olan Harf Devrimi, bütün bir yurtta büyük bir heyecan içinde yürütülmektedir. Yeni alfabeyi halka öğretmek yine kurtuluş mücadelesini öğreten Gazi Mustafa Kemal’e düşmüştür. Bu amaçla, 23 Ağustosta Tekirdağ ‘da başlattığı yurt gezisini sürdürmektedir. Bursa, Çanakkale, Eceabat, Gelibolu ve Sinop’ tan sonra sıra yine Samsun’dadır. Tarih 16 Eylül 1928 günlerden Pazar. Yüce Ata’mızı taşıyan İzmir Vapuru Sinop’tan yola çıkarak saat 15:00’te Samsun’a geldi. Çok muhteşem bir karşılama töreni düzenlendi. Ata’yı karşılamak üzere 9. kolordu ve Garnizon Komutanı Salih Paşa, milletvekilleri, belediye başkanı, Samsun Valisi Kazım Paşa motorla İzmir Vapuruna çıktılar. Gazi’nin İzmir Vapurundan karşılanışını Cumhuriyet Gazetesi

Muhabiri şu sözlerle anlatır: “Sevgili gazimizi taşıyan İzmir vapuru, aheste aheste fener burnundan göründü. Bu esnada halkın sevincine payen yoktu. Tertip edilen karşılama programı mucibince kolordu komutanı, mebuslarımla Vali Paşayı taşıyan motorla diğer motorlar, derhal Gazi İskelesinden hareket ettiler…

…Bizde gazetemiz namına Sıhhiye motoruna atlayarak karşılamaya koştuk. Büyük halaskarımızı buraya getiren İzmir Vapuruna ilk olarak çıkmak şeref fırsatını bulduk. Karşılama görevine memur zevatın kabulleri esnasında bizde Gazimizin şerefli huzurunda bulunmak saadetine mazhar olduk. Gazi hazretleri beyaz çizgili gömlekli, lacivert renginde bir kostümle, aynı renkte çoraplar ve rugan iskarpin giymişlerdi. Huzurlarında sağ taraflarında kolordu komutanı Salih Paşayı sol taraflarına Samsun Valisi Kazım Paşayı aldılar. Her ikisinin nezaketlerine mukabele iltifat buyurdular. Karşılama heyeti içinde bulunan Tokat Mebusu Mustafa Beye bizzat yanlarına davetle ayrıca iltifatta bulunarak hatırlarını sordular. Ve bilhassa “ Tokatta yeni harflerimizi öğretiyor musunuz? Mustafa Bey diye ayrıca sordular. Gazi hazretleri biraz sonra vapurdan çıkmak emirlerini verdiler. Bej rengindeki pardöselerini giyerek, Çankaya motoruyla Gazi İskelesine çıktılar. Bu esnada bütün fabrikalar, limandaki bütün gemiler düdük çalarak ve top atışları yapılarak resmi selam ifa olundu.”

Gazi Parkı iskelesinden Samsuna çıkan Gazi, halkın büyük coşkusu eşliğinde Hükümet Konağına geçti. Hükümet konağında bir müddet dinlendikten sonra binanın balkonuna çıkarak halkı selamladı. Daha sonra Hükümet Konağı Genel Meclis salonunda başta Vali Kazım Paşa olmak üzere bütün daire müdürlerini yeni Türk Alfabesinden imtihan etti ve yazım kuralları hakkında bilgiler verdi. Hükümet konağında 3 saat kadar süren bu çalışmalardan sonra, buradan ayrılarak parkın ve ziraat, Osmanlı, İş Bankalarının bulunduğu caddeden, Saathane Meydanı yoluyla belediyeye gitti. Atatürk belediyede bir süre kaldıktan ve yine Türk Harfleri ile yazım kurallarından söz ettikten sonra, o tarihlerde Cumhuriyet Halk Fırkası binası olarak hizmet gören İlk çıktıklarında kaldıkları ve karargah olarak kullandıkları Mıntıka Palas Oteline gitti. Samsunda kaldıkları süre içinde bu binada oturdular. Atatürk Samsun halkının kendilerine gösterdiği yoğun ilgiden pek memnun oludu ve bu husustaki teşekkürlerinin halka tebliğini Belediye Başkanı Rahmi Beyden özellikle rica etti. Atatürk, Mıntıka Palasta akşam dinlenirken bir kağıt üzerine yazdığı notu, bugün bu gün Gazi Müzesi olan Mıntıka Palasta sergilenmektedir. Atatürk, her zamanki üslubuyla, günün tarihini atarak başlattığı bu yazının altını, o günlerde henüz kullanmaya başladığı, Gazi Mustafa Kemal ibaresini temsil eden yeni Türkçe imzasıyla imzaladı. Bu belge, Türkiye’de resmen yeni yazıya geçiş tarihi olan 01 Kasım 1928 öncesi, Ata’nın yeni yazısıyla elimizde olan birkaç belgeden biridir.

Malatya gezisinde olan Başbakan İsmet Paşa da, aynı günün akşamı, Gazinin Yeni Türk Harflerini öğretmek yolundaki gezisine katılmak üzere Samsun’a gelmişlerdi. Akşamı Samsun Muallimler Birliği tarafından İstiklal İlkokulu binasında, Atatürk şerefine bir balo verildi. Bu baloda öğretmenlerle birlikte Samsunun aydın zümresi de hazır bulundu. Atatürk burada da yeni Türk Harfleri ile ilgili konuşmalar yaptı. Bu baloda:”Sarık ve cübbe ile muvaffak olmanın imkanı yoktur. Artık medeni bir millet olduğumuzu cihana ispat ettik” şeklindeki konuşmaları öğretmenler tarafından dakikalarca alkışlandı. Sabaha kadar devam eden balodan Atatürk gece saat 02:00 de, İsmet Paşa da saat 02.30 da ayrıldılar. 17 Eylül Pazartesi gününün büyük kısmını geçirdiği Mıntıka Palas’ta kendilerine İtalya Devlet Başkanı Musolini’den bir telgraf

geldi. İstanbul’a gelen İtalyan İzci çocuklarına gösterilen ilgiden memnunluğunu dile getiren Musolini, minnettarlığını ve şükranlığını sunuyordu…

18 Eylül 1928 Salı günü sabah saat l0:00 da yanlarında Başbakan İsmet Paşa, Sıhhiye Bakanı Refik Bey ve maiyetiyle Amasya’ya gitmek üzere Samsundan ayrıldı.

Makinist Hakkı Efendinin idare ettiği özel bir trenle samsundan ayrılan Gazi’ye, pek gösterişli bir uğurlama töreni yapıldı. Özel tren Samsunu terk edinceye kadar fabrikaların, limandaki vapurların düdük ve siren sesleriyle halkın yoğun tezahüratıyla uğurlandılar...

2 Yıl sonra Atatürk, son fırka tartışmalarının memlekette yarattığı tepkileri yakından görmek, aynı zamanda ölçüsüz çatışmalar yüzünden halk arasında belirmiş olan heyecanı yatıştırmak maksadıyla, İçanadolu, Karadeniz Kıyıları, Güney ve Güney Batı Bölgelerini içeren uzun bir yurt gezisine daha çıkmıştı. Demokrasiyi Türk halkına tanıtmak ve benimsetmek amacını güden bu gezi kapsamında, 17 Kasım 1930 da Ankara’dan hareket etti.

Gazinin Samsuna yaptığı son üç seyahatin Samsun-Havza-Amasya güzergahının aksine bu defa Ankara’dan hareketle, Kayseri, Tokat, Amasya üzerinden geliyordu. Amasya’dan, özel bir trenle Samsuna gelmeye hazırlanan Büyük Gazi’yi Samsun Valisi Kazım Paşa Amasya’da karşıladı. Özel Tren, 22 Kasım 1930 Cumartesi günü saat 17:00 de Samsuna gitmek üzere Amasya’dan hareket etti. Samsun istasyonuna ise saat 21:00 de gelen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, istasyonda bekleyen halkın coşkun alkışlarıyla karşılandı. Karabalığı selamlayarak resmi karşılama törenine geçildi. Tören sonrası istasyondan otomobile binerek tekrar Mıntıka Palasına geldi. İlk Karargahına! Halk Mıntıka palasın önüne yığıldı. Sokakları dolduran bu coşkun halka hitap etmek üzere gecenin o vakti Mıntıka Palasın balkonunda görüldü Ulu Önder. O dakikalarda halk, adeta çılgına dönmüş, sevinç gösterileri an be an artmıştı. Atatürk içeri girdi ama halkın coşkusu dinmiyordu. Kendileri tekrar balkona çıkarak teşekkürlerini ve dağılmalarını rica etti. Halkı aynı coşku ve heyecanla selamlayarak içeri girdi.

Ertesi gün yani 23 Kasım 1930 Pazar günü, önce belediyeyi ziyaret etti. Ancak belediye başkanı yerinde yoktu. Yeni kurulan ve 3 aylık bir mazisi olan Serbest Cumhuriyet Fırkası, yapılan mahalli idareler seçimine katılmış, çoğu Ege bölgesinde olmak üzere birçok ilçede belediye başkanlığı kazanmıştı. SCF, Türkiye’de tek bir İlde belediye başkanlığı kazanmıştı. O ilde Samsun’du. SCF Adayı olarak seçimi kazanan Boşnakzade Ahmet Resai Beydi.

Atatürk, Belediye Başkanı Boşnakzade Ahmet Resai Beyin huzuruna çağırılmasını emreder. Belediye başkanı derhal gelir ve konuşmalarında söz Serbest Fırkadan açılır. Gazi, bu fırkanın kendisinden beklenen işleri göremeyeceği, memlekette gericiliğin ve İnkılap dışı akımların bundan yararlanacağı düşüncesiyle Serbest Fırkanın kapatıldığını anlatır. Sonunda Belediye başkanına dönerek;

“Şimdi başkan bey, siz de artık kapatılmış olan partinin Belediye Başkanı olarak görevinizi sürdürmek istemezsiniz, değil mi? İstifa ediniz.”

Şeklinde çağrıda bulunur. Ama Belediye başkanının yanıtı ilginçtir: “Paşam, ben Serbest Fırka’yı temsil etmiyorum. Bu seçim halkın bana karşı bir güveni şeklinde ortaya çıkmıştır. Eğer bu görevden istifa edersem, halkın gösterdiği yakınlığa ve güvene karşı gelmiş olurum.”

Belediye başkanının bu sözlerine Atatürk sakin ve nazik bir ses tonuyla cevap verir.

“Düşündüğünüz doğru, dilediğiniz gibi olsun”

Görüşmeden sonra Atatürk, Cumhuriyet Halk Fırkası Samsun teşkilatı üyelerini kabul ederek bir müddet görüştü. Ardından, Samsunda bulunan Trabzon mebusu Hasan, Rize Mebusu Fuat Beylerle birlikte Vali Kazım Paşayı kabul ederek memleket meseleleri hakkında uzun uzadıya görüşmeler yaptı.

Gazi Samsuna bu son teşriflerinde karargahı Mıntıka Palasın ilk katının Kütüphane yapılması emrini verir ve “Gazi Kütüphanesi “ adıyla 23 Kasım Pazartesi günü açıldı.

Akşama doğru İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile otomobille sahili takiben yarım saatlik bir gezinti yaptılar. Bu gezinti dönüşünde Bakanın misafir olarak kaldığı Sigara Fabrikasına uğrayarak bir müddet istirahat ettiler. Oradan tekrar Mıntıka Palas’a döndüler.

Samsunda bulundukları 3. gün 24 Kasım 1930 da Çarşamba ilçesini ziyaret ettiler. Çarşambalılar büyük sevinç gösterileriyle karşıladılar Ata’sını. Yol güzergahının sağı ve solu insan kalabalığı ile dolup taşmıştı. Gazi önce belediyeyi ziyaret etti, oradan Cumhuriyet Halk Fırkası binasını ve sonrada Hükümet Konağına gitti. Akşama doğru Çarşamba Türk Ocağını ziyaret eden Atatürk, burada genç öğretmenler, kaymakam mazhar bey ve diğer misafirlerle sohbet etti. Ocağın faaliyetleri ve üye durumu hakkında bilgiler alan Atatürk, Çarşamba Türk Ocağından ayrılırken, ocağın hatıra defterine şu cümleyi yazdı: “Çarşamba Türk Ocağında tanıştığım kıymetli gençlik iftihara layıktır.”

Çarşamba gezisinden memnun ayrılan Atatürk ve beraberindekiler saat 18:00 de Samsun’a dönerler. Dönüşte köylü, şehirli çiftçi, memur, partili veya bağımsız her sınıf vatandaşla temas ediyor, önüne çıkan herkesi dinliyordu. Bir taraftan da inkılap, demokrasi, kültür ve ekonomi meseleleri üzerinde düşüncelerini açıklayan çok özlü konuşmalar yapıyor, halkı bu konuda aydınlatmaya çalışıyordu.

Samsun’a döner dönmez istirahata çekildi Gazi. Kendileri için istirahat ise okumaktı. Atatürk okumayı seven, ciddi anlamda çok çok okuyan örnek bir aydındı aynı zamanda. Öyle ki her istirahat in de okumadan duramaz ve üstelik okuduklarının okunmasını tavsiyeden de geri kalmazdı. 25 Kasım günün büyük kısmını, kaldığı Mıntıka Palas’ta kitap okuyarak geçirdi. Bu gelişlerinin ilk gününde Samsun Gazi Kütüphanesinden üç kitap istemişti. Bu kitaplar şunlardır:

-Wels’in “ Cihan Tarihi”

-Büyük Adamlar Serisi

-Şair Mehmet Enis Behiç Koryürek tarafından 1925 te yazılan ve Cihan Kütüphanesi sahibi Mihran Efendi tarafından yayınlanmış olan “Tarihte Güzel Kadınlar” adlı 128 sayfalık kitap ilgisini çekmiş ve okumuştu. Öyle ki, ayrılacağı gün, kütüphane memuruna kitapları iade ederken bu kitabı göstererek şöyle
 

Genel Forum Sitesi

Forum Sitesi - Forumzar.COM

Forumzar.COM olarak, Türkçe forum sitesi denildiğinde akla gelen ilk adres olarak, geniş kapsamlı genel forum platformumuzda buluşuyoruz. Türkiye'nin en büyük Türkçe forum siteleri arasında yer almanın gururunu yaşıyoruz. Çeşitli konu başlıklarında aktif bir şekilde paylaşımların yapıldığı, her konuda interaktif ve bilgilendirici tartışmalara katılmak için bizi takip edin! ve bir dakikanızı ayırarak forum sitemize üye olun!

Forum Siteleri

Bilgi paylaştıkça çoğalır sloganı ile ilerleyen forum sitesi platformumuza, siz de üye olarak forum sitemizde açılan konulara katılabilir ve ilgi alanınıza uygun konular açarak siz de paylaşımda bulunabilirsiniz.