Vesayetlerden kurtulma başarısının başka vesayetlere yol açmasını engellemenin yolu, bu başarıyı adaletli bir kurumsallık oluşturarak sağlamaktan geçer..
Bir önceki vesayetin adaletsizliğini tersine çevirmek,kurumları ve kuralları onların değil diğerlerinin menfaatine kullanmak sorunu çözmek değil değiştirmek anlamına gelir.
AK Parti iktidarının en çok övündüğü askeri ve bürokratik vesayeti yıkmış olma 'başarısı'nın aslında vesayetin devredilmesi olduğu gerçeği bir türlü görülmedi. Bundan 15 yıl öncesine dayanan ve sivilleşme adına yapıldığı söylenen vesayetin devri paralel bir devlet yapılanmasına ve bir terör örgütünün uzun yıllara dayanan yatırımlarını hayata geçirmesine neden oldu.
Yaşanan dava süreçlerini, oradaki hukuksuzlukları, devletin kurumlarının, rakip siyasilerin FETÖ örgütünün devleti ele geçirdiği uyarılarını hep bu sivilleşme iddiası üzerine kulak arkası etti yöneticiler. Yetinmediler açıkça destek verdiler. Rövanşist bir duygusallık hissi birçok şeyin layıkıyla görülmesini engelledi.
Çok kimse bedel ödedi o süreçte, her ne kadar o bedellerin karşılığı hiçbir şekilde geri ödenemez ise de diyelim ki olan oldu. Hadi kapatalım o eski defterleri.
Ama unutmayalım ki tabiat boşluk kabul etmez.
Yine bir 15 Temmuz seneyi devriyesinde biz yine üzerimize düşeni yapalım ve uyaralım, bugün eğer vesayet sisteminden FETÖ de çıkarılmış ise orası yine boş kalmamalıdır, yani vesayet gereksizleşmeli, anlamsiz olmalıdır. Olmazsa yerine yine başka yapılar oraları doldurur.
Olması gereken ise sivilleşmenin kurallarının ve kurumlarının adalet rehberliğinde meri hale gelmesidir. Bu şahıslarla, gruplarla, sınıflarla değil sistemle yapılmalıdır
Aynı sistemin öngörülebilir bir ülke oluşturması da şarttır.
Aksi takdirde FETÖ'nün boşalttığı alan benzeri yapıların, kandırma yeteneklerine müsavi olarak ellerine pekâlâ geçebilir.
Bu endişe verici durum şu an dedikodu seviyesinde kulislerde zaten konuşuluyor. Ağırlıklı olarak yine dini cemaatlerin adları geçiyor elbette.
Bugün gelinen noktada ise ne yazık ki ders alınmadığına dedikoduları aşan emareler herkesin endişesi olmaya devam ediyor.
15 Temmuz'un hemen akabinde olanları hatırlayalım
İtirafçılık diye bir müessese oluşmuştu. Bu meslek erbabının aslen belli bir dönemde o suçun failllerinden olduğu unutulmuş seviyede itibar gösterildi kendilerine...İstisnalar dışında bu insanların pişmanlıkları ölüm anındaki firavunun pişmanlığı gibidir aslında. Hatta bazıları varki bahsi gecen terorist yapının devlete çöreklenmesini organize eden insanlardı. Bazıları primer dairenin has adamları, o zamanlar illegal yapıdaki seviyede muteberler bu gün de, muhakkak istihbari açıdan söyledikleri değerlendirilmeli ancak kendileri birer medya yıldızına da dönüşmemeliydi ama oldu.
Dahası 15 temmuz akabinde öyle "ben biliyordum" seklinde cümleler kuruluyordu ki insanın "keşke 14 Temmuzda söyleseydin de 15 Temmuz yaşanmasaydı " diyesi geliyordu.
Şükür bugün o günlerdeki kadar muteber değiller ama her biri diğerinden nefret eden başka gruplar, cemaatler, yapıların devlet içinde kurumların işleyişini kemirmeye devam ettiğine dair yeni iddialar ortada dolaşıyor.
Çok ilginç isimlerden de son dönemde oldukça enteresan çıkışlar geliyor. Belki bu açıklıkla söylemiyorlar ama yine de bir şeyler söylüyorlar. 15 Temmuz'un yıl dönümünden hemen önce Cemil Çiçek ve Cübbeli Ahmet'in içeriden uyarıları çok enteresan. Çözümü Hanefi, Maturidi çizgide işaretlemeleri de
Mesela Cemil Çiçek FETÖ meselesini anlatırken şöyle diyor "Normal şartlarda 1 kilogram eşittir 1000 gram değil mi? Ama… Ne diyorlar, ne öneriyorlar? “Falanca zat biliyor” diyorlar ama İmam Matüridi'yi bilmiyorlar. 15 Temmuz sürecindeki en büyük eksiklik dini eğitim! Dini eğitim şart. Çoğu, rüyalar üzerinden konuşuyor. Yahu din rüyalar üzerinden anlatılır mı? İlahiyatçılarımız var, imam hatipler var ama Matüridi anlatılmıyor! Mehmet Görmez, Ali Bardakoğlu gibi isimlerle görüşün" Bugün hala rüyalar üzerinden zatlar üzerinden yürüyen din anlayışının itibar gördüğünü de söylüyor aslında Benzer şeyleri Cübbeli Ahmet dahi söylüyor. Neticede tehlike orta yerde duruyor.
Sonuç olarak o gün sokağa çıkıp kendisini siper eden bir halkın anılarına sunulabilecek en büyük saygı. Bir daha bu milletin iradesine karşı legal yada illegal hiçbir gücün müdahale zemini bulamamasını sağlamak tan geçer.
Bir önceki vesayetin adaletsizliğini tersine çevirmek,kurumları ve kuralları onların değil diğerlerinin menfaatine kullanmak sorunu çözmek değil değiştirmek anlamına gelir.
AK Parti iktidarının en çok övündüğü askeri ve bürokratik vesayeti yıkmış olma 'başarısı'nın aslında vesayetin devredilmesi olduğu gerçeği bir türlü görülmedi. Bundan 15 yıl öncesine dayanan ve sivilleşme adına yapıldığı söylenen vesayetin devri paralel bir devlet yapılanmasına ve bir terör örgütünün uzun yıllara dayanan yatırımlarını hayata geçirmesine neden oldu.
Yaşanan dava süreçlerini, oradaki hukuksuzlukları, devletin kurumlarının, rakip siyasilerin FETÖ örgütünün devleti ele geçirdiği uyarılarını hep bu sivilleşme iddiası üzerine kulak arkası etti yöneticiler. Yetinmediler açıkça destek verdiler. Rövanşist bir duygusallık hissi birçok şeyin layıkıyla görülmesini engelledi.
Çok kimse bedel ödedi o süreçte, her ne kadar o bedellerin karşılığı hiçbir şekilde geri ödenemez ise de diyelim ki olan oldu. Hadi kapatalım o eski defterleri.
Ama unutmayalım ki tabiat boşluk kabul etmez.
Yine bir 15 Temmuz seneyi devriyesinde biz yine üzerimize düşeni yapalım ve uyaralım, bugün eğer vesayet sisteminden FETÖ de çıkarılmış ise orası yine boş kalmamalıdır, yani vesayet gereksizleşmeli, anlamsiz olmalıdır. Olmazsa yerine yine başka yapılar oraları doldurur.
Olması gereken ise sivilleşmenin kurallarının ve kurumlarının adalet rehberliğinde meri hale gelmesidir. Bu şahıslarla, gruplarla, sınıflarla değil sistemle yapılmalıdır
Aynı sistemin öngörülebilir bir ülke oluşturması da şarttır.
Aksi takdirde FETÖ'nün boşalttığı alan benzeri yapıların, kandırma yeteneklerine müsavi olarak ellerine pekâlâ geçebilir.
Bu endişe verici durum şu an dedikodu seviyesinde kulislerde zaten konuşuluyor. Ağırlıklı olarak yine dini cemaatlerin adları geçiyor elbette.
Bugün gelinen noktada ise ne yazık ki ders alınmadığına dedikoduları aşan emareler herkesin endişesi olmaya devam ediyor.
15 Temmuz'un hemen akabinde olanları hatırlayalım
İtirafçılık diye bir müessese oluşmuştu. Bu meslek erbabının aslen belli bir dönemde o suçun failllerinden olduğu unutulmuş seviyede itibar gösterildi kendilerine...İstisnalar dışında bu insanların pişmanlıkları ölüm anındaki firavunun pişmanlığı gibidir aslında. Hatta bazıları varki bahsi gecen terorist yapının devlete çöreklenmesini organize eden insanlardı. Bazıları primer dairenin has adamları, o zamanlar illegal yapıdaki seviyede muteberler bu gün de, muhakkak istihbari açıdan söyledikleri değerlendirilmeli ancak kendileri birer medya yıldızına da dönüşmemeliydi ama oldu.
Dahası 15 temmuz akabinde öyle "ben biliyordum" seklinde cümleler kuruluyordu ki insanın "keşke 14 Temmuzda söyleseydin de 15 Temmuz yaşanmasaydı " diyesi geliyordu.
Şükür bugün o günlerdeki kadar muteber değiller ama her biri diğerinden nefret eden başka gruplar, cemaatler, yapıların devlet içinde kurumların işleyişini kemirmeye devam ettiğine dair yeni iddialar ortada dolaşıyor.
Çok ilginç isimlerden de son dönemde oldukça enteresan çıkışlar geliyor. Belki bu açıklıkla söylemiyorlar ama yine de bir şeyler söylüyorlar. 15 Temmuz'un yıl dönümünden hemen önce Cemil Çiçek ve Cübbeli Ahmet'in içeriden uyarıları çok enteresan. Çözümü Hanefi, Maturidi çizgide işaretlemeleri de
Mesela Cemil Çiçek FETÖ meselesini anlatırken şöyle diyor "Normal şartlarda 1 kilogram eşittir 1000 gram değil mi? Ama… Ne diyorlar, ne öneriyorlar? “Falanca zat biliyor” diyorlar ama İmam Matüridi'yi bilmiyorlar. 15 Temmuz sürecindeki en büyük eksiklik dini eğitim! Dini eğitim şart. Çoğu, rüyalar üzerinden konuşuyor. Yahu din rüyalar üzerinden anlatılır mı? İlahiyatçılarımız var, imam hatipler var ama Matüridi anlatılmıyor! Mehmet Görmez, Ali Bardakoğlu gibi isimlerle görüşün" Bugün hala rüyalar üzerinden zatlar üzerinden yürüyen din anlayışının itibar gördüğünü de söylüyor aslında Benzer şeyleri Cübbeli Ahmet dahi söylüyor. Neticede tehlike orta yerde duruyor.
Sonuç olarak o gün sokağa çıkıp kendisini siper eden bir halkın anılarına sunulabilecek en büyük saygı. Bir daha bu milletin iradesine karşı legal yada illegal hiçbir gücün müdahale zemini bulamamasını sağlamak tan geçer.