Kimileri bayram tatilinde kapı kapı gezdi, kimileri kendilerini imkanları ölçüsünde en yakın / ya da en uzak sahil kasabasına attı.
Kimileri aradaki 2 günü de ekleyip tatillerini 9 güne uzattı, kimileri aradaki 2 günde çalışıp kısa bir süreliğine de olsa gerçek dünyanın fani mesaisini yeniden hatırladı.
Sizi bilmem ama ben tüm tatil boyunca şehrin nöbetini devralmış misali, İstanbul’un boş, kalabalıksız halinin tadını çıkardım. Kapı kapı bayram gezmeleri yaptım, arada 1 günlüğüne yazlık eve kaçamak yaptım, evde aylardır listede üzeri çizilmemiş her işin hakkından geldim. Oğlumla doya doya zaman geçirdim. Netflix listemde ne zamandır izlenmeyi bekleyen Kulüp ve Fatma dizilerini izledim. (Eğer izlemediyseniz ikisi de şiddetle tavsiye edilir) Mutfağımda telaşsız yemekler yaptım, uzun sofralar kurdum. Tatilde olanların deniz kokulu sosyal medya paylaşımlarını izledim.
Çantamda gezdirmeyi çok sevdiğim kitabımdan aheste satırlar okudum. Pencereden bakıp rüzgarın yüzüme çarpmasını hissettim amaçsızca. Bütün gardırobumu yere serip hepsini tek tek düzenledim, aramıza soğukluk girenleri ayırdım hemen. Eski ajandalarımı karıştırdım. Yeni tarifler denedim.
Aşırı dozda hayal kurdum bir de, elbette her zamanki gibi nasılına, “olur mu” suna takılmadan düşledim yine.
Velhasıl, bana çok iyi geldi bu ara ama, eminim hepimizin akıllarında bugün aynı soru var.
Bu kadar uzun bir tatil sonrası, şimdi işe nasıl döneceğiz?
Ben pazartesi sendromuna inanmam. Bana göre bu mesleğini ya da çalışmayı sevmeyen kişilerin arkalarına sığındıkları bir bahanedir pazartesi sendromları.
Böylesi uzun bir tatil sonrasında konsantrasyon güçlüğü yaşamak çok olası, bu nedenle güne mutlaka tok olarak başlamanızı öneriyorum. Zira konsantrasyon güçlüğüne bir de kan şekeri düşüklüğü eklenirse, durum biraz sarpa sarabilir.
Kahvaltı demişken su böreği, zeytinli açma ya da mide yakan sade poğaçalardan bahsetmediğimi bu köşenin okurları artık çok iyi biliyor. Bunlar kahvaltı değil, sadece kısa bir süreliğine mideyi meşgul etmesi için alınabilecek yağ bombaları. Benim kahvaltıdan kastım
2 hatta 3 yumurtadan menemen,
sebzeli omlet,
tahıllı ekmek ile hazırlanmış rokalı maydanozlu bol peynirli bir sandviç,
söğüş domatesli, salatalıklı, zeytinli, haşlanmış yumurtalı Türk kahvaltısı,
Kuru meyveli granola,
Yoğurtlu Çılbır,
Pişmiş yulaf ve taze meyve; hatta severim derseniz 1 kase çorba bile olabilir. (Kışın kahvaltı yerine kıtır ekmekli tarhana çorbası çok iyi bir alternatif, yazın da çorba içerim derseniz nohutlu, bulgurlu soğuk ayran aşı aşı çorbası neden olmasın)
İyi bir kahvaltı size gereken enerji ve konsantrasyonu sağlar. Sıra geldi en önemli tüyoya!
Uzun tatil sonrasında mutlaka güne sizi en çok zorlayacağını düşündüğünüz, en yüksek stres faktörü içeren işinizle başlayın. Bu işi ötelemeyin, ilk onunla başladığınızda her şeyin çok daha kolay aktığını göreceksiniz.
En verimli saatleri kaçırmayın!
Çalışma günlerinin en verimli saatleri 11.00 – 14.00 saatleri arasındadır. Sabah kahvenizi bu saatin başlangıcına denk getirerek alacağınız kafein ile enerji ve dikkatinizi maksimum seviyeye getirebilirsiniz.
Ayrıca güne en zor işle başladıktan sonra diğerleri arkasından çok daha kolay ve pratik bir şekilde gerçekleşecek ve gününüzün akışında tüm ipler sizin elinizde olacaktır.
O hataya düşmeyin!
Şimdi burada size yazacağım ama aslında bu benim en çok düştüğüm hata. Maalesef sosyal medya tam bir çukur ve o çukura her düştüğünüzde iş yapmak için çok fazla zaman ve dikkatinizi burada harcıyorsunuz.
Önemli işlerinizi hallederken İnstagram, Youtube ve online alışveriş siteleri gibi vaktinizi hortumla çeken mecralarla olan ilişkinizi kontrol altında tutun. Hele ki en verimli saatlerinizi burada harcamaktan kaçının.
Oksijen alabileceğiniz fırsatlar yaratın.
Gönül isterdi ki, yemyeşil uçsuz bucaksız bir parkın tahta masasına oturup bilgisayarı alıp kuş cıvıltıları arasında çalışalım. Ama bu elbette her zaman hayata geçebilecek bir durum değil. Yine de çalışma ortamınızı sık sık havalandırarak kendinize temiz hava soluyacağınız ve oksijen alacağınız fırsatlar yaratın.
Hiç imkan yoksa pencereden dışarı bakacağınız kısa molalar verin. Özellikle havasız, kasvetli, duman altı olmuş mekanlarda çalışma isteğinizin azalabileceğini unutmayın.
En önemli şeyin kendiniz olduğunu unutmayın!
Bazen işler yolunda yürümeyebilir. Canın sıkılabilir, moralin bozulabilir. Durduk yere ortalık karışabilir. İnsan bazen bağıra bağıra ağlamak da isteyebilir, karşısındakine ağız dolusu söylenmek de, ya da masadaki herşeyi devirip fırlatmakta.
Yaptığın iş ne olursa olsun makine olmadığını ve bir ruh taşıdığını hatırla.
Hatalar insanlar için, ve sen de insansın.
Hata yapmaktan korkma. Hata yapmayanlar “hiçbir şey yapmayanlardır”
Hayatta her günün sayılı olduğunu gerçeğini göz önüne alırsak, günün en önemli detayı sensin ve lütfen tüm bu yoğun işlerin arasında kendini de mutlu etmek için cömertçe bir şeyler yapmayı da unutma. İnsanın kendi kendini ödüllendirmesi için “varlığından öte” başka bir bahane bulmasına gerek yok.
Kimileri aradaki 2 günü de ekleyip tatillerini 9 güne uzattı, kimileri aradaki 2 günde çalışıp kısa bir süreliğine de olsa gerçek dünyanın fani mesaisini yeniden hatırladı.
Sizi bilmem ama ben tüm tatil boyunca şehrin nöbetini devralmış misali, İstanbul’un boş, kalabalıksız halinin tadını çıkardım. Kapı kapı bayram gezmeleri yaptım, arada 1 günlüğüne yazlık eve kaçamak yaptım, evde aylardır listede üzeri çizilmemiş her işin hakkından geldim. Oğlumla doya doya zaman geçirdim. Netflix listemde ne zamandır izlenmeyi bekleyen Kulüp ve Fatma dizilerini izledim. (Eğer izlemediyseniz ikisi de şiddetle tavsiye edilir) Mutfağımda telaşsız yemekler yaptım, uzun sofralar kurdum. Tatilde olanların deniz kokulu sosyal medya paylaşımlarını izledim.
Çantamda gezdirmeyi çok sevdiğim kitabımdan aheste satırlar okudum. Pencereden bakıp rüzgarın yüzüme çarpmasını hissettim amaçsızca. Bütün gardırobumu yere serip hepsini tek tek düzenledim, aramıza soğukluk girenleri ayırdım hemen. Eski ajandalarımı karıştırdım. Yeni tarifler denedim.
Aşırı dozda hayal kurdum bir de, elbette her zamanki gibi nasılına, “olur mu” suna takılmadan düşledim yine.
Velhasıl, bana çok iyi geldi bu ara ama, eminim hepimizin akıllarında bugün aynı soru var.
Bu kadar uzun bir tatil sonrası, şimdi işe nasıl döneceğiz?
Ben pazartesi sendromuna inanmam. Bana göre bu mesleğini ya da çalışmayı sevmeyen kişilerin arkalarına sığındıkları bir bahanedir pazartesi sendromları.
Böylesi uzun bir tatil sonrasında konsantrasyon güçlüğü yaşamak çok olası, bu nedenle güne mutlaka tok olarak başlamanızı öneriyorum. Zira konsantrasyon güçlüğüne bir de kan şekeri düşüklüğü eklenirse, durum biraz sarpa sarabilir.
Kahvaltı demişken su böreği, zeytinli açma ya da mide yakan sade poğaçalardan bahsetmediğimi bu köşenin okurları artık çok iyi biliyor. Bunlar kahvaltı değil, sadece kısa bir süreliğine mideyi meşgul etmesi için alınabilecek yağ bombaları. Benim kahvaltıdan kastım
2 hatta 3 yumurtadan menemen,
sebzeli omlet,
tahıllı ekmek ile hazırlanmış rokalı maydanozlu bol peynirli bir sandviç,
söğüş domatesli, salatalıklı, zeytinli, haşlanmış yumurtalı Türk kahvaltısı,
Kuru meyveli granola,
Yoğurtlu Çılbır,
Pişmiş yulaf ve taze meyve; hatta severim derseniz 1 kase çorba bile olabilir. (Kışın kahvaltı yerine kıtır ekmekli tarhana çorbası çok iyi bir alternatif, yazın da çorba içerim derseniz nohutlu, bulgurlu soğuk ayran aşı aşı çorbası neden olmasın)
İyi bir kahvaltı size gereken enerji ve konsantrasyonu sağlar. Sıra geldi en önemli tüyoya!
Uzun tatil sonrasında mutlaka güne sizi en çok zorlayacağını düşündüğünüz, en yüksek stres faktörü içeren işinizle başlayın. Bu işi ötelemeyin, ilk onunla başladığınızda her şeyin çok daha kolay aktığını göreceksiniz.
En verimli saatleri kaçırmayın!
Çalışma günlerinin en verimli saatleri 11.00 – 14.00 saatleri arasındadır. Sabah kahvenizi bu saatin başlangıcına denk getirerek alacağınız kafein ile enerji ve dikkatinizi maksimum seviyeye getirebilirsiniz.
Ayrıca güne en zor işle başladıktan sonra diğerleri arkasından çok daha kolay ve pratik bir şekilde gerçekleşecek ve gününüzün akışında tüm ipler sizin elinizde olacaktır.
O hataya düşmeyin!
Şimdi burada size yazacağım ama aslında bu benim en çok düştüğüm hata. Maalesef sosyal medya tam bir çukur ve o çukura her düştüğünüzde iş yapmak için çok fazla zaman ve dikkatinizi burada harcıyorsunuz.
Önemli işlerinizi hallederken İnstagram, Youtube ve online alışveriş siteleri gibi vaktinizi hortumla çeken mecralarla olan ilişkinizi kontrol altında tutun. Hele ki en verimli saatlerinizi burada harcamaktan kaçının.
Oksijen alabileceğiniz fırsatlar yaratın.
Gönül isterdi ki, yemyeşil uçsuz bucaksız bir parkın tahta masasına oturup bilgisayarı alıp kuş cıvıltıları arasında çalışalım. Ama bu elbette her zaman hayata geçebilecek bir durum değil. Yine de çalışma ortamınızı sık sık havalandırarak kendinize temiz hava soluyacağınız ve oksijen alacağınız fırsatlar yaratın.
Hiç imkan yoksa pencereden dışarı bakacağınız kısa molalar verin. Özellikle havasız, kasvetli, duman altı olmuş mekanlarda çalışma isteğinizin azalabileceğini unutmayın.
En önemli şeyin kendiniz olduğunu unutmayın!
Bazen işler yolunda yürümeyebilir. Canın sıkılabilir, moralin bozulabilir. Durduk yere ortalık karışabilir. İnsan bazen bağıra bağıra ağlamak da isteyebilir, karşısındakine ağız dolusu söylenmek de, ya da masadaki herşeyi devirip fırlatmakta.
Yaptığın iş ne olursa olsun makine olmadığını ve bir ruh taşıdığını hatırla.
Hatalar insanlar için, ve sen de insansın.
Hata yapmaktan korkma. Hata yapmayanlar “hiçbir şey yapmayanlardır”
Hayatta her günün sayılı olduğunu gerçeğini göz önüne alırsak, günün en önemli detayı sensin ve lütfen tüm bu yoğun işlerin arasında kendini de mutlu etmek için cömertçe bir şeyler yapmayı da unutma. İnsanın kendi kendini ödüllendirmesi için “varlığından öte” başka bir bahane bulmasına gerek yok.