Örneğin, Sanskritçe, Yunanca ve Latince birbirine öylesine benzemekteydiler ki, bu üçünden farklı bir lisan konuşan biri, hepsinin aynı dil olduğu konusunda kolayca aldanabilirdi. Oysa Latince konuşan birinin Sanskritçeyi anlaması beklenilemezdi. Zaten günümüzün modern lisanlarının da bu üç temel dilden türemiş olduğu sanılıyor.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) profesörlerinden ünlü dilbilim uzmanı Noam Chomsky’ye göre; “Dünya üzerinde konuşulmuş veya konuşulmakta olan her bir lisan, mutlaka kendisinden bir önceki başka bir lisanın türevi.” Lisanların tam olarak hangilerinden türemiş olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, böyle bir yapıda tüm insanların aynı dili konuştukları bir zaman diliminin de olamayacağını açıkça görebiliriz.
Herhangi bir zaman diliminde dünya üzerinde kaç farklı dilin konuşulduğunu açığa çıkarmak, dilbilimciler için oldukça zorlu bir görev. Çünkü her bir dilin kendi içinde de lehçe dediğimiz türevleri var. Bu nedenle dillerin geriye dönük takibi ve orijininin tespit edilebilmesi hiç kolay değil. En çok kabul gören tahminler, şu ana dek toplam 6.909 adet temel dilin konuşulduğu yönünde.
Fakat tüm dilbilim uzmanlarının üzerinde hemfikir olduğu tek bir konu var: Zaman içinde, konuşulan dillerin sayısında büyük bir düşüş gerçekleşmiş olduğu. Hatta bazı uzmanlar, 2100 yılına gelindiğinde şu an kullanılan lisanların yarı yarıya azalacağını öngörüyorlar. Bu açıdan değerlendirildiğinde, çok uzak bir gelecekte tüm dünyadaki insanların tek bir dili konuşması mümkün olabilir. Özellikle küreselleşme etkilerinin hızla yayılması ve internetin tüm dünyada aktif bir iletişime olanak tanıması, bu senaryoyu daha da güçlendiriyor.
Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek daha var; lisanlar aslında kültürel kimliklerle yakından alakalı. Dolayısıyla kültürel ve politik yönelimler ya da güç dengelerinin değişimi, kullanılan dilleri koruyup güçlendirebilir. Ama tamamen yok olmaya da mahkum edebilir.
Eğer gelecekte bir gün tüm dünyada sadece tek bir lisan konuşulursa, bu çok büyük bir değişimin başlangıcı olur. Herkesin, herkesle dil gibi temel bir düzeyde anlaşabildiği bir dünyada duyguların ifadesi kolaylaşacağından, kişisel ve kültürel farklar da büyük ölçüde azalacaktır. Sonuç olarak böyle bir senaryo, farklılıklar yerine, ortak noktaların öne çıktığı küresel bir birliğini de beraberinde getirebilir.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) profesörlerinden ünlü dilbilim uzmanı Noam Chomsky’ye göre; “Dünya üzerinde konuşulmuş veya konuşulmakta olan her bir lisan, mutlaka kendisinden bir önceki başka bir lisanın türevi.” Lisanların tam olarak hangilerinden türemiş olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, böyle bir yapıda tüm insanların aynı dili konuştukları bir zaman diliminin de olamayacağını açıkça görebiliriz.
Herhangi bir zaman diliminde dünya üzerinde kaç farklı dilin konuşulduğunu açığa çıkarmak, dilbilimciler için oldukça zorlu bir görev. Çünkü her bir dilin kendi içinde de lehçe dediğimiz türevleri var. Bu nedenle dillerin geriye dönük takibi ve orijininin tespit edilebilmesi hiç kolay değil. En çok kabul gören tahminler, şu ana dek toplam 6.909 adet temel dilin konuşulduğu yönünde.
Fakat tüm dilbilim uzmanlarının üzerinde hemfikir olduğu tek bir konu var: Zaman içinde, konuşulan dillerin sayısında büyük bir düşüş gerçekleşmiş olduğu. Hatta bazı uzmanlar, 2100 yılına gelindiğinde şu an kullanılan lisanların yarı yarıya azalacağını öngörüyorlar. Bu açıdan değerlendirildiğinde, çok uzak bir gelecekte tüm dünyadaki insanların tek bir dili konuşması mümkün olabilir. Özellikle küreselleşme etkilerinin hızla yayılması ve internetin tüm dünyada aktif bir iletişime olanak tanıması, bu senaryoyu daha da güçlendiriyor.
Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek daha var; lisanlar aslında kültürel kimliklerle yakından alakalı. Dolayısıyla kültürel ve politik yönelimler ya da güç dengelerinin değişimi, kullanılan dilleri koruyup güçlendirebilir. Ama tamamen yok olmaya da mahkum edebilir.
Eğer gelecekte bir gün tüm dünyada sadece tek bir lisan konuşulursa, bu çok büyük bir değişimin başlangıcı olur. Herkesin, herkesle dil gibi temel bir düzeyde anlaşabildiği bir dünyada duyguların ifadesi kolaylaşacağından, kişisel ve kültürel farklar da büyük ölçüde azalacaktır. Sonuç olarak böyle bir senaryo, farklılıklar yerine, ortak noktaların öne çıktığı küresel bir birliğini de beraberinde getirebilir.