Geldim işte
Kendimi karanlıktan ışığa vurup da geldim
Birçok hikâyeye,romana kahraman olup
Filme konu olup da geldim
Hasret şiirinin ölçüsü olup da
Nazmın kafiyesi,nesrin seciyesi olup da
Geldim
Kendimi birkaç kez eze eze
Hayallerimi, çocukluğumu
Bana ait ne varsa bir kutuya koyup
Karanlıkları yara yara geldim
Kendimi bir okyanusun sahiline vura vura
Bir yunusun sırtında geldim
Karanlığa bir mum olamadan
Bir mum gibi eriyip de geldim
Güneşe bakıp bakıp ışığını
Gecenin karanlığında ayı
Beklemeyi bırakıp da geldim
Üç bülbülü bir gülü
En güzel anneyi hasret içinde
Bırakıp da geldim
Kargalar, baykuşlar,çıyanlar
Hüküm sürdüğü bahçede
Nice çiçek ,kelebek
Bırakıp da geldim
Nazım gibi şiirlerde hasreti
Ahmet Kaya gibi gerçeğimi
Bırakıp da geldim
Ziya Paşa'nın sürüldüğü
Şehirden hicranla ayrılıp
İçimde bir öfke birike birike
Geldim
Ahmedi Hani, Selmani Farisi misali
Selahattin Eyyubi gibi hüznümü alıp da
Geldim
Şeyh Sait,Börtlüce,Şehzade Mustafa gibi
Anlaşılmadan geldim
Bir bilinmeze yelken açmadan
Rüzgarı arkama almadan
İsyan etmeden geldim
Tarihe bakıp bakıp tarih olmaya
Bir dala yaprak , yaprağa hayat
Yüreğimde birçok insanı alıp
Kendime rağmen geldim
Açık kapıların,kapanıp
Açılan tüm kapıları kapatıp
Bir patikadan geçip de geldim
Gerçeklerle yüzleşip yaşaya yaşaya
Birçok hikayeye , hayalpereste karşı çıkıp
Bir masal gibi geldim
Birçok bağnaz,yobaza teslim olmadan
Çıkıp geldim
Hamasetten , sürekli dinî istismardan
Ayrıştırmadan bıkıp da geldim
Yolları yara yara
Işığın peşinde koşup
Zulümden nefret ede ede
Kaçıp da geldim
Kimliklerin yüceltildiği
Nefretin tohumları saçıldığı
Cahilin galip geldiği
Alimin yorulduğu medreseden
Çıkıp da geldim
Ahlakın, ahlaksızlığa yem olduğu
Güzelin değil de çirkinin revaç gördüğü
Karganın , nağme söylediği
Bülbülün sustuğu
Gülün solduğu bahçeyi bırakıp da geldim
Geldim , eski bahçenin viran olduğu
Renklerin ,hayatın solduğu
Suni bir dünyayı bırakıp da geldim
Çocukluğumu, hayallerimi
Her şeyimi bırakıp da geldim
En önemlisi kendimi bırakıp da
Kendime rağmen geldim
Süleyman Kılıç
Kendimi karanlıktan ışığa vurup da geldim
Birçok hikâyeye,romana kahraman olup
Filme konu olup da geldim
Hasret şiirinin ölçüsü olup da
Nazmın kafiyesi,nesrin seciyesi olup da
Geldim
Kendimi birkaç kez eze eze
Hayallerimi, çocukluğumu
Bana ait ne varsa bir kutuya koyup
Karanlıkları yara yara geldim
Kendimi bir okyanusun sahiline vura vura
Bir yunusun sırtında geldim
Karanlığa bir mum olamadan
Bir mum gibi eriyip de geldim
Güneşe bakıp bakıp ışığını
Gecenin karanlığında ayı
Beklemeyi bırakıp da geldim
Üç bülbülü bir gülü
En güzel anneyi hasret içinde
Bırakıp da geldim
Kargalar, baykuşlar,çıyanlar
Hüküm sürdüğü bahçede
Nice çiçek ,kelebek
Bırakıp da geldim
Nazım gibi şiirlerde hasreti
Ahmet Kaya gibi gerçeğimi
Bırakıp da geldim
Ziya Paşa'nın sürüldüğü
Şehirden hicranla ayrılıp
İçimde bir öfke birike birike
Geldim
Ahmedi Hani, Selmani Farisi misali
Selahattin Eyyubi gibi hüznümü alıp da
Geldim
Şeyh Sait,Börtlüce,Şehzade Mustafa gibi
Anlaşılmadan geldim
Bir bilinmeze yelken açmadan
Rüzgarı arkama almadan
İsyan etmeden geldim
Tarihe bakıp bakıp tarih olmaya
Bir dala yaprak , yaprağa hayat
Yüreğimde birçok insanı alıp
Kendime rağmen geldim
Açık kapıların,kapanıp
Açılan tüm kapıları kapatıp
Bir patikadan geçip de geldim
Gerçeklerle yüzleşip yaşaya yaşaya
Birçok hikayeye , hayalpereste karşı çıkıp
Bir masal gibi geldim
Birçok bağnaz,yobaza teslim olmadan
Çıkıp geldim
Hamasetten , sürekli dinî istismardan
Ayrıştırmadan bıkıp da geldim
Yolları yara yara
Işığın peşinde koşup
Zulümden nefret ede ede
Kaçıp da geldim
Kimliklerin yüceltildiği
Nefretin tohumları saçıldığı
Cahilin galip geldiği
Alimin yorulduğu medreseden
Çıkıp da geldim
Ahlakın, ahlaksızlığa yem olduğu
Güzelin değil de çirkinin revaç gördüğü
Karganın , nağme söylediği
Bülbülün sustuğu
Gülün solduğu bahçeyi bırakıp da geldim
Geldim , eski bahçenin viran olduğu
Renklerin ,hayatın solduğu
Suni bir dünyayı bırakıp da geldim
Çocukluğumu, hayallerimi
Her şeyimi bırakıp da geldim
En önemlisi kendimi bırakıp da
Kendime rağmen geldim
Süleyman Kılıç