Ve Aziz Augustinus (Filozof) şöyle yazmış bir yerlere;
‘’Zaman nedir?
Sormazsanız biliyorum.
Sorarsanız bilmiyorum.’’
Başlıyoruz…
Son yazımı yıla ilk merhabamı bu sözler ile bitirmiştim. Neden yazmaya devam etmedim edemedim elbette biliyorum ama ‘’zaman’’ geçti diyelim.
1 asıra çeyrekten de az kalan ömür yaşamış anneme söyle bir soru sordum. İnsanı bir arada tutan en önemli şey nedir? ‘’ Güven’’ dedi. Bense sevgi, saygı der diye düşünmüştüm!
Güven; Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu. Bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma.
Soruda cevap da içinde. Hal böyleyken ben de bir yaşıma girdim, ki bir yaşıma daha girmek üzereyim.
80 ihtilali görmüş, o hepimizin bildiği kuyruklara girmiş, sonrasında da beni bu ülke topraklarında dünyaya getirme cesareti göstermiş bir ailenin çocuğu olarak bu topraklarda büyümüş, okumuş, çalışmış, âşık olmuş halen daha burada yaşamaya, üretmeye ülkem için ne yapabilirim diye düşünen genç bir kadın olarak gerçekten soruyorum ‘’Söz mü? ‘’
Yaşamın en temel ihtiyacı olan barınmanın artık lüks olmadığı bir ülke. Nerdeyse ben de dahil olmak üzere ev sahibi ile kiracısı ile sorun yaşamayan olmadı! Şehirleri terk edenler gün geçtikçe artıyor, daha minimal diye tabir edilen yaşamlara geçen gerçekten onlara, bilgilerine ihtiyacımız olan insanlar tanıyorum. Onları bulundukları yerde yaşama koşullu oluşturmaya Söz mü?
Gelirimizin giderimizle eşit oranda yaşayabileceğimiz makul vergiler ödeyeceğimiz iş veren olarak şunu da faturasız halledelim demeyeceğimiz, kazancımızın vergi olarak ödediğimiz kısmını bile kazanç sayabileceğimiz bir ülkede yaşamaya, Söz mü?
Yani mecburi hırsızlıktan kurtulmaya Söz mü?
İstanbul dendiğinde akla gelen ilk fotoğrafta Ortaköy’de yaklaşık 10 yıldır yaşayan biri olarak sokağa ilk adım attığımda temiz, sahile indiğimde kendimi yabancı hissetmediğim bir şehirde yaşamaya Söz mü?
Ülkemizin 100. Yılını kutlamaya sayılı günler kalmışken üniversiten mezun olacak gençlerin ki son 4 yılda başlarına gelen pandemi, ekonomik kriz, doğal afetleri düşündüğümüzde kapatılarak eğitim aldıkları akademik bilginin yeterliliği ya da daha da önemlisi psikolojilerinin ne durumda olduğunun, sosyolojik olarak bize bırakacakları izlerin kontrolünü yapmaya ya da kontrol altına almaya Söz mü?
Hemen yanı başımda olan yeni iş hayatına atılmış birlikte çalıştığım henüz yirmilerinde olan gence soruyorum. Sana neyin sözünün verilmesini istiyorsun? Özgürlüğümün dedi. Özgürlüğünün tanımı nedir? Dedim. ‘’Düşünce’’ dedi, ayrıştırılmadan düşüncemi özgürce söylemek, eleştirebilirim ama dinlenmesini, düşüncemin bir karşılık bulmasını istiyorum dedi. Ve ekledi iki kişi hani baş parmakları ile işaret parmaklarını birleştirerek bir diğeri ile birleştiriyor ya çok hoşuma gidiyor kalbime dokunuyor ufak mutluklar yaşıyorum dedi. Ufak mutluklar yaşamaya Söz mü?
Telefonum çalıyor, sevdiğim bir dost birçok zaman iki güzel kelam ederek içimizi ferahlatan bir dosta soruyorum, sana neyin sözünün verilmesini isterdin. Demokrasi dedi. Sessizce iç çektik sahip olduğumuz değil miydi? Demokrasi. Kaybetmiş miydik? Söz mü? Bize ait olanı bize vermeye.
Ölüm ile düğün eş sayılır şartlar uygun ise birine davet ile bir diğerine gönülden gidilir. Her ikisinde de veda vardır. Birine yeni hayat bir diğerine ebedi hayat denir. Hatırladığım o kadar düğün iptal oldu ki ve hatırladığım o kadar yas yarım kaldı ki. Uzak zamana gitmeye gerek yok sayısını telaffuz etmekten çekindiğim depremde yaşamını kaybedenlerin yarım kalan yasları, toplumun yasını bile tutmaya halimiz kalmadı. Gerçekten Söz mü? O çekirdek ailede başlayan yani bizden kalabalığı oluşturup toplum yapan bizlerin sevicimizi yaşamaya, yasımızı da tutmaya vakti olan bir ülkede yaşamak istiyoruz. Söz mü?
Unutmadan sayılar ile tabir ettiğiniz pandemi boyunca yeşil sayfalardan günlerce takip ettiğimiz, kırmızı alt yazı ile geçtiğiniz her insan! İnsanın sayısı olmaz 1 insan gelir dünyayı kurtartır. Bir insan çok şeydir, bir insan çok emekle büyür, emekleyerek büyür. Yaşamanın da ölmenin de bir usulü vardır.
***
Etrafımda ben dahil birçok kişi seçimi bekleyerek yaşamaya, çalışmaya, sevmeye, sevilmeye hatta hayatta kalmaya çalıştık.
Bu sözler uzar gider…
Eksilmez artar.
Elbette ülkenin doğusundan batısına, coğrafyasına, kültürüne, ihtiyaçlarına göre çok çeşitli Sözlere ihtiyacımız var ama bu sebeple Demokrasi ilkelere bağlı olarak çok renkli çok fikirli ülkenin her toprağından olacak bizi temsil edecek Türkiye Büyük Millet Meclisimiz var.
Ben tek bir şeye söz veriyorum oyumu kullanmaya.
Oy kullanmayacağını söyleyen insanlar tanıyorum. Yaklaşık 1 m olacak oy pusulası içinde 1 tane bile fikir ile söz ile örtüşmeyen yepyeni bir fikir demek bu! Bu insan çoğunluğunun da dinlenmesini, anlaşılmasını, hatta mümkün ise sosyoloji ile de ilişkili olan bu durumun toplumsal bir yara olduğunu düşündüğüm konunun da araştırılmasını istiyorum.
***
Anlayış, hoşgörü ve fikir özgürlüğünün olacağı refah içinde bir ülkeye uyanmak istiyorum.
Bugün kalemim elimdeyken karşıma çıkan herkse sordum. Size neyin sözünün verilmesini istiyorsunuz?
Özgürlük ile başladı çok ses.
Bir gün özgürlük tanımını konuştuğumuz entelektüel tanımının karşılık bulduğu eğitmen, öğretmen , sanatçı, zanaatçının bir arada olduğu Mimar Sinan Üniversitesin kampüsündeki sohbetten aldığım notları bırakıyorum buraya.
1 asıra çeyrekten de az kalan ömür yaşamış anneme söyle bir soru sordum. İnsanı bir arada tutan en önemli şey nedir? ‘’ Güven’’ dedi. Bense sevgi, saygı der diye düşünmüştüm!
Güven; Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu. Bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma.
Soruda cevap da içinde. Hal böyleyken ben de bir yaşıma girdim, ki bir yaşıma daha girmek üzereyim.
80 ihtilali görmüş, o hepimizin bildiği kuyruklara girmiş, sonrasında da beni bu ülke topraklarında dünyaya getirme cesareti göstermiş bir ailenin çocuğu olarak bu topraklarda büyümüş, okumuş, çalışmış, âşık olmuş halen daha burada yaşamaya, üretmeye ülkem için ne yapabilirim diye düşünen genç bir kadın olarak gerçekten soruyorum ‘’Söz mü? ‘’
Yaşamın en temel ihtiyacı olan barınmanın artık lüks olmadığı bir ülke. Nerdeyse ben de dahil olmak üzere ev sahibi ile kiracısı ile sorun yaşamayan olmadı! Şehirleri terk edenler gün geçtikçe artıyor, daha minimal diye tabir edilen yaşamlara geçen gerçekten onlara, bilgilerine ihtiyacımız olan insanlar tanıyorum. Onları bulundukları yerde yaşama koşullu oluşturmaya Söz mü?
Gelirimizin giderimizle eşit oranda yaşayabileceğimiz makul vergiler ödeyeceğimiz iş veren olarak şunu da faturasız halledelim demeyeceğimiz, kazancımızın vergi olarak ödediğimiz kısmını bile kazanç sayabileceğimiz bir ülkede yaşamaya, Söz mü?
Yani mecburi hırsızlıktan kurtulmaya Söz mü?
İstanbul dendiğinde akla gelen ilk fotoğrafta Ortaköy’de yaklaşık 10 yıldır yaşayan biri olarak sokağa ilk adım attığımda temiz, sahile indiğimde kendimi yabancı hissetmediğim bir şehirde yaşamaya Söz mü?
Ülkemizin 100. Yılını kutlamaya sayılı günler kalmışken üniversiten mezun olacak gençlerin ki son 4 yılda başlarına gelen pandemi, ekonomik kriz, doğal afetleri düşündüğümüzde kapatılarak eğitim aldıkları akademik bilginin yeterliliği ya da daha da önemlisi psikolojilerinin ne durumda olduğunun, sosyolojik olarak bize bırakacakları izlerin kontrolünü yapmaya ya da kontrol altına almaya Söz mü?
Hemen yanı başımda olan yeni iş hayatına atılmış birlikte çalıştığım henüz yirmilerinde olan gence soruyorum. Sana neyin sözünün verilmesini istiyorsun? Özgürlüğümün dedi. Özgürlüğünün tanımı nedir? Dedim. ‘’Düşünce’’ dedi, ayrıştırılmadan düşüncemi özgürce söylemek, eleştirebilirim ama dinlenmesini, düşüncemin bir karşılık bulmasını istiyorum dedi. Ve ekledi iki kişi hani baş parmakları ile işaret parmaklarını birleştirerek bir diğeri ile birleştiriyor ya çok hoşuma gidiyor kalbime dokunuyor ufak mutluklar yaşıyorum dedi. Ufak mutluklar yaşamaya Söz mü?
Telefonum çalıyor, sevdiğim bir dost birçok zaman iki güzel kelam ederek içimizi ferahlatan bir dosta soruyorum, sana neyin sözünün verilmesini isterdin. Demokrasi dedi. Sessizce iç çektik sahip olduğumuz değil miydi? Demokrasi. Kaybetmiş miydik? Söz mü? Bize ait olanı bize vermeye.
Ölüm ile düğün eş sayılır şartlar uygun ise birine davet ile bir diğerine gönülden gidilir. Her ikisinde de veda vardır. Birine yeni hayat bir diğerine ebedi hayat denir. Hatırladığım o kadar düğün iptal oldu ki ve hatırladığım o kadar yas yarım kaldı ki. Uzak zamana gitmeye gerek yok sayısını telaffuz etmekten çekindiğim depremde yaşamını kaybedenlerin yarım kalan yasları, toplumun yasını bile tutmaya halimiz kalmadı. Gerçekten Söz mü? O çekirdek ailede başlayan yani bizden kalabalığı oluşturup toplum yapan bizlerin sevicimizi yaşamaya, yasımızı da tutmaya vakti olan bir ülkede yaşamak istiyoruz. Söz mü?
Unutmadan sayılar ile tabir ettiğiniz pandemi boyunca yeşil sayfalardan günlerce takip ettiğimiz, kırmızı alt yazı ile geçtiğiniz her insan! İnsanın sayısı olmaz 1 insan gelir dünyayı kurtartır. Bir insan çok şeydir, bir insan çok emekle büyür, emekleyerek büyür. Yaşamanın da ölmenin de bir usulü vardır.
***
Etrafımda ben dahil birçok kişi seçimi bekleyerek yaşamaya, çalışmaya, sevmeye, sevilmeye hatta hayatta kalmaya çalıştık.
Bu sözler uzar gider…
Eksilmez artar.
Elbette ülkenin doğusundan batısına, coğrafyasına, kültürüne, ihtiyaçlarına göre çok çeşitli Sözlere ihtiyacımız var ama bu sebeple Demokrasi ilkelere bağlı olarak çok renkli çok fikirli ülkenin her toprağından olacak bizi temsil edecek Türkiye Büyük Millet Meclisimiz var.
Ben tek bir şeye söz veriyorum oyumu kullanmaya.
Oy kullanmayacağını söyleyen insanlar tanıyorum. Yaklaşık 1 m olacak oy pusulası içinde 1 tane bile fikir ile söz ile örtüşmeyen yepyeni bir fikir demek bu! Bu insan çoğunluğunun da dinlenmesini, anlaşılmasını, hatta mümkün ise sosyoloji ile de ilişkili olan bu durumun toplumsal bir yara olduğunu düşündüğüm konunun da araştırılmasını istiyorum.
***
Anlayış, hoşgörü ve fikir özgürlüğünün olacağı refah içinde bir ülkeye uyanmak istiyorum.
Bugün kalemim elimdeyken karşıma çıkan herkse sordum. Size neyin sözünün verilmesini istiyorsunuz?
Özgürlük ile başladı çok ses.
Bir gün özgürlük tanımını konuştuğumuz entelektüel tanımının karşılık bulduğu eğitmen, öğretmen , sanatçı, zanaatçının bir arada olduğu Mimar Sinan Üniversitesin kampüsündeki sohbetten aldığım notları bırakıyorum buraya.
‘’Yapamadıklarımız özgür olduğumuzu sınırlıyor.
Yapamadıklarımıza bakarsak özgür olduğumuzu sınırlıyoruz.
Özgürlük; kanunlara uymak demektir. Yasa olmaksınız özgür olursan deli olursun.
Doğanın yasalarına uyarsan özgürsün.
Yasaların ve doğanın karşısında aldığın tedbirdir özgürlük.’’
Yapamadıklarımıza bakarsak özgür olduğumuzu sınırlıyoruz.
Özgürlük; kanunlara uymak demektir. Yasa olmaksınız özgür olursan deli olursun.
Doğanın yasalarına uyarsan özgürsün.
Yasaların ve doğanın karşısında aldığın tedbirdir özgürlük.’’
Verdiğiniz tüm sözlere güvenmek istiyorum.
Yazmaya devam etmek istiyorum.
‘’Söz uçar yazı kalır.’’
Sevgiler
Özlem Algül
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.