sınav kaygısı ve nedenleri?

Yazar

Forum Üyesi
Katılım
28 Ağu 2022
Mesajlar
4,014
Tepkime puanı
17
Puanları
38
Konum
istanbul
Cinsiyet
Erkek
Sınav kaygısının özellikleri nelerdir?

* Kaygı, gelecekteki olaylara tasalanmak olarak kabul edilir. Bir öğrenciyi sınavı için fazladan yarım saat çalışmaya zorlayan da bu kaygıdır. Ancak çok fazla kaygı yaşamı olumsuz etkiler. Yarardan çok zarar getirmeye başladığında ne yapılacağını bilmek, bu güçlü duyguyu kontrol etme konusunda bireylere yardımcı olur.
*Öğrencilerin yeteneklerini dikkate alarak yapılan çalışmalar, az kaygılı öğrencilerin çok kaygılı öğrencilere göre daha başarılı olduklarını göstermektedir.
*Sınav kaygısı, sınavın öncesinden başlayıp sınav anında ve sınav sonrasında devam eden bir süreçtir. Aşağıda bu süreç ele alınmıştır:

Sınav Öncesinde
*Sınav uyaranları koşullu uyaranlar oldukları için anlamları kişinin daha önceki deneyimlerine bağlıdır. Birey "başarılı olsam da olmasam da bu benim için bir tecrübe olacak, kendimi tanıyacağım ve her ne olursa olsun bir şeyler öğreneceğim" şeklinde düşünüyorsa sınava olumlu bir olay olarak yaklaşabilir. Bunun karşıtı olarak birey "başarısız olursam kimse bana saygı duymayacak, ailemin gözünde değerim kalmayacak" biçiminde düşünüyorsa sınava yaklaşımı olumsuz olacaktır. Sınav kaygısı yüksek olan bireyler başka yorumlar yapmak olası olduğu halde, doğruluğunu sınamadan olumsuz düşünceleri temel gerçekler gibi kabul etme eğilimindedirler.
*Araştırmalar yüksek sınav kaygılı bireylerin ifade ettikleri kuruntuların bir kişilik özelliği olmadığını, kişinin sınav konusundaki yetersizliklerinden kaynaklandığı göstermektedir. Bu bireylerin problemi sadece bilgiyi sınav sırasında hatırlamak değil, sınavdan önce bilginin yetersiz öğrenilmesidir. Nitekim araştırmalar yüksek sınav kaygılı öğrencilerin öğrenmeyi sağlayan çalışma alışkanlıklarından ders materyalini öğrenme, okurken önemli yerleri seçme ve bilgiyi kodlamada yetersizlikleri olduğunu göstermektedir. Araştırmalarda düşük sınav kaygılı bireylerin daha etkili çalışma alışkanlıklarına sahip oldukları ve akademik görevleri ertelemekten kaçındıkları da görülmektedir. Buna göre yüksek kaygılı bireylerin sınav performansı bir ölçüde sınav öncesi yanlışlardan kaynaklanmaktadır.
*Yüksek sınav kaygılı bireylerin, çalışma alışkanlıklarındaki yetersizliklerinin yanı sıra sınav becerileri ve akademik yetenekler açısından da düşük sınav kaygılı bireylere göre daha zayıf oldukları saptanmıştır. Akademik yetenek başarıya etki eden bir ortak değişken olarak kullanıldığında sınav kaygısı başarıda bir farklılık oluşturmamaktadır. Diğer bir ifadeyle akademik yetenekleri aynı olan sınav kaygısı düşük ve yüksek öğrenciler arasında başarı açısından fark bulunamamıştır.
*Basit konuların öğrenilmesinde yüksek, karmaşık konuların öğrenilmesinde ise düşük kaygı önemli rol oynamaktadır. Öğrenme karmaşıklaştıkça ve öğrenme süresi uzadıkça yüksek kaygı düzeyindeki kişiler için öğrenme zorlaşmaktayken, düşük kaygı düzeyinde olanların başarısı yükselmektedir. Çünkü öğrenme sırasındaki stres verici şartlar yüksek kaygı düzeyindekilerin başarısını düşürmektedir.
*Öğrencilerin yeteneklerinin üzerinde akademik başarıya ulaşmak istemeleri kaygı düzeylerini arttırmaktadır.
*Öğrenilmiş çaresizlik yaşayan öğrencilerin de başarı seviyelerinin düşük olduğu görülmektedir. Hem sınav kaygısı hem de öğrenilmiş çaresizlik başarıyı oluşturan bilişsel süreçleri içerir. Öğrenilmiş çaresizlik yaşayan kişiler de sınav kaygısı yaşayan kişiler gibi yoğun başarısızlık beklentisi yaşarlar. Kaygılı bireyler başkalarını değil kendilerini, belli bir konuyu değil bütünü, değişmeyen yanlarını değil değişen yanlarını değerlendirirler. Bu durum öğrenilmiş çaresizlik yaşayan kişiler için de benzerdir. Çünkü bu kişiler de başarılarını dışsal faktörlere, özel ve değişmeyen nedenlere bağlarken, başarısızlıklarını içsel, genel ve değişebilir nedenlere bağlamaktadır.

Sınav Esnasında
*Sınav kaygısının performansı aktif olarak düşürdüğü, önceden öğrenilmiş bilgileri bloke ettiği ve performansı geçici olarak engellediği görülmektedir. Yüksek sınav kaygılı öğrencilerin stresi yüksek sınav koşullarında kaygı düzeyleri yükselmekte, yeteneklerine ve sınava olumsuz değer biçtikleri görülmektedir.
*Sınav kaygısında iki farklı unsur söz konusudur. Bunlardan biri duygusallık olarak adlandırılan sınav esnasındaki strese psikolojik tepki vermeyi gösteren, bu nedenle de performans beklentisiyle ilişkili olmayan unsurdur. Diğeri ise nihai başarısızlık beklentisini ortaya çıkaran, başarı performansına ilişkin önyargıları içeren ve kendine güven eksikliği olarak adlandırılan bilişsel unsurdur. İnsanlar değerlendirildikleri ortamlarda dikkatlerini kendi üzerlerine odaklama eğilimindedirler. Kendi üzerine aşırı odaklanma tek başına performansı etkilemez. Performans beklentilere de bağlıdır, birey başarı bekliyorsa kendi üzerine odaklanması sınav ortamının beklentilerini karşılama eğilimini arttırarak performansı yükseltir. Buna karşılık birey başarısızlık bekliyorsa bu durum sınavla ilgili tüm uğraşlardan zihinsel olarak geri çekilip performansının düşmesine yol açar. Kaygının aynı düzeyi bazı bireylerde performansı yükseltirken bazı bireylerde düşürür. Sınav kaygısındaki bilişsel unsurların performansı bozduğunu ve başarısızlık beklentisini ortaya çıkardığı görülmektedir. Sınav üzerinde düşünme ve kendini olumlu değerlendirme, zihinsel performansı arttırıp sınavı kolaylaştırırken, sınav dışı düşünceler, sınavın varolan ipuçlarını kullanamama, kendine odaklanma ve kendini olumsuz değerlendirme performansı geriletir ve sınavı zorlaştırır.
*Sınav kaygısındaki bilişsel ve duygusal unsurlar bazı araştırmalarda kuruntu ve heyecan boyutu olarak tanımlanmaktadır. Sınav esnasında öğrencilerin güven eksikliğini yansıtan zihinsel iç konuşmalar ve düşünceler kuruntu boyutunu, sınavın belirsizliğinden dolayı artan fizyolojik değişmeler ise heyecan boyutunu oluşturur. Yüksek sınav kaygısı ve sınav için yeterince hazırlanmadığını bilme kuruntuya yol açarken, sınav becerisine sahip olma ve sınava iyi hazırlanma kuruntuyu azaltır. Kuruntu yaşayan bireylerin sınavlar hakkındaki düşünceleri, bireyin hata eğilimini arttırıcı niteliktedir. Kuruntu düzeyleri yüksek olan öğrencilerin performansının, düşük olanlara göre önemli derecede azaldığı görülmektedir. Sınav performansı üzerinde heyecan düzeyinin ise kuruntu düzeyi kadar etkisi bulunmamaktadır.
*Yüksek sınav kaygılı öğrenciler sınavda geçen zamanı tahmin ettiklerinde, bu tahminin diğer kişilerin tahmininden önemli derecede uzun olduğu, stres altında zihinlerinin karıştığı, zamanı kötü kullandıkları için performanslarının düştüğü görülmektedir.
*Kaygı düzeyi yüksek olan kişiler, başkalarının bulunduğu ortamda kötü öğrenme performansı göstermektedirler. Bu kişilerin bir gözlemcinin bulunduğu ortamda, basit malzemelerin öğrenilmesinde dahi başarısız oldukları, buna karşılık kaygı düzeyi düşük kişilerin ister başkaları ile birlikte ister yalnız olsunlar başarı düzeylerinin aynı kaldığı bulunmuştur.

Sınav Sonrasında
*Yüksek sınav kaygılı bireylerin başarısızlık nedenlerini içsel faktörlere, düşük sınav kaygılı bireylerin ise dışsal faktörlere yükledikleri bulunmuştur. Bununla birlikte yüksek sınav kaygılı bireyler başarısızlıklarının sorumluluğunu almaktan kendilerini korumak için zaman zaman sınav kaygısına ilişkin yakınmaları kullanmaktadırlar. Yetersiz performansları için sınav kaygısını mazeret olarak kullanmaları engellendiğinde bireyler başarısızlıklarını yeterince çaba göstermemeye bağlayarak mazeret bulmaktadırlar. Çünkü yeterince çaba gösterememiş olmak da, kaygılı olmak gibi kişinin benlik değeri için yeteneksiz olmaktan daha az zarar vericidir.


3.Sınav kaygısının nedenleri nelerdir?
Kişide kaygılı bir kişilik gelişmesine yol açan başlıca unsurlar şöyle sıralanabilir;
*Çocuk adaletsiz ve anlayışsız olan değiştiremeyeceği bir çevreye karşı kendini savunma durumuna düştüğünde ve bu yüzden kendine güvenini yitirdiğinde kaygı ortaya çıkmaktadır.
*Anne babanın reddedici ve küçük düşürücü tutumları, çocukta kaygı ve güvensizlik duygularına yol açar. Yargılamanın ve eleştirinin yoğun olduğu bir çevrenin varlığı kaygı yaratabilmektedir.
*Otoriter anne baba tutumunun sınav kaygısının oluşmasında etkili olduğu, bu anne babaların çocuklarının sınav öncesi durumluk kaygı ve sürekli kaygı düzeylerinin yükseldiği, sınav sonrası durumluk kaygının düştüğü ancak sürekli kaygının azalmadığı gözlenmektedir.
*Kaygı çocuğun yakın çevresinde kaygılı insanların varlığı ile de gelişir. Kendileri kaygılı olan ve farkında olmadan çocuklarına kaygılı olmayı öğreten ana baba tutumları vardır. Bu tutumlar özellikle ergenlik döneminde daha ciddi sorunlara neden olur.
*Ana babanın beklentilerinin çocuk için ulaşılmaz olması çocukta kaygı yaratır. Araştırmalar çocuklarda görülen sınav kaygısının önemli oranda okul çalışmalarında anne babanın yüksek beklentilerine uygun bir başarıya ulaşamama korkusundan kaynaklandığını göstermektedir. Bu çocukların yetişkin yaşamlarında genellikle hırslı, kendine güveni olmayan ve başarılı olmak için sürekli çabalayan insanlar oldukları görülmektedir. Ayrıca güven ve yeterlilik duyguları az olduğundan, en küçük bir yenilgi olasılığında gerçek durumla orantısız bir kaygı gösterirler.
*Bizim kültürümüzde aile içi beklenti düzeyi olması gerekenden daha yüksektir. Özellikle annelerin başarıya yönelik duygusal beklentileri çocukların üzerinde baskı oluşturacak kadar yoğundur. Beklenti odağının ailenin şerefi olması da bir başka önemli noktadır. Çocuğun başarısı ve başarısızlığı ailenin başarısı ya da başarısızlığı olarak görüldüğü müddetçe çocuğun kaygısı artmaktadır.
*Geleneksel aile yapısında yüksek beklenti anneden geldiğinde çocukta kaygı ve kendine güvensizlik duyguları oluşurken, yüksek beklenti otoriteyi temsil eden babadan geldiğinde çocuğun benliğini tehdit edici bir unsur olmakta ve çocuğun kendisini çaresiz hissetmesine yol açmaktadır.
*Aile içi beklentilerin bir özelliği kıyaslamalı örneklere açık olmasıdır. Tanınan birisinin, çocuğun bir arkadaşının, başarılı bir ağabey ya da ablanın model seçilip onunla karşılaştırma yapılması önemli bir baskı oluşturabilir.
*Araştırmalar benlik saygısı yüksek kişilerin düşük olanlara kıyasla, daha düşük kaygı düzeyine sahip olduklarını göstermektedir. Özellikle zorluğa karşı koyma ve onunla baş edebilme konusunda kendine güvenli kişiler daha az kaygılanmaktadır.
*Sınav kaygısı yüksek olan bireyler herhangi bir sınav ya da değerlendirme durumunda özvarlıklarının tehdit edildiği korkusuna kapılırlar. Yalnızca sınavda değil, grup içinde konuşma, soru sorma, sorulara cevap verme ve tartışmalara katılma gibi etkinliklerde de kaygılı ve heyecanlı olurlar. Bu bireylerin kendilerine dönük olumsuz düşünceleri dikkatlerinin kolayca dağılmasına neden olur.
*Zaman zaman öğrencide aşırı kaygı meydana getirerek onun başarısız olmasını sağlayan etken, öğrenilecek materyalin çok zor olması değil, o olayın öğrenci için taşıdığı anlamdır. Kaygılı öğrenciler öğrenmenin ölçüldüğü sınavlarda kendi kişiliklerinin değerlendirildiğini düşünür. Bu şekilde yapılan bir değerlendirme beden kimyasında bir takım değişikliklere yol açar. Ortaya çıkan kaygı akıl yürütme ve soyut düşünme yönündeki zihinsel faaliyetleri bozar. Bu etkileri nedeniyle de öğrencinin sınava yüklediği anlam başarısızlığa yol açan en önemli faktörlerden biridir.
*Yapılan araştırmalarda yüksek sınav kaygılı öğrencilerin genelde dıştan denetimli oldukları, kendileri ile ilgili daha fazla olumsuz düşünce belirttikleri görülmektedir. Diğer yandan dıştan denetimlilerle karşılaştırıldıklarında içten denetimli öğrencilerin akademik becerilerde daha fazla zaman harcadıkları, okul başarılarının daha yüksek olduğu, toplumsal olaylarda daha aktif davrandıkları görülmektedir. Denetim odağının oluşumunda anne ve babanın çocuk yetiştirme davranışlarının önemli bir etkisi vardır. Bu etkinin bireyin iç denetimli olmasıyla, çocuklukta ana babanın ilgi ve şefkat göstermesi, amaçlarına ulaşmada yardımcı olması ve tutarlı bir disiplin uygulamasıyla olumlu yönde, ana babanın gerek fiziksel gerekse duygusal olarak cezalandırması, başarı için baskı yapması ve aşırı koruyucu tutumu ile olumsuz yönde ilişki gösterdiği görülmektedir.
*Tutarsız anne baba ya da öğretmen davranışları kaygıyı arttırır.
*Arkadaşları tarafından reddedilme korkusu kaygı yaratan bir diğer önemli faktördür.
*Öğrenilmiş çaresizlik yaşayan öğrencilerin daha çok sınav kaygısı yaşadıkları görülmektedir.

4.Sınav kaygısında neler önerebilirsiniz?
* Kaygıyı çok hafif hissetme ya da hiç duymama insanı çabasız kılarak üretken olmasını engelleyebilir. Kaygısız bir girişimin başarı şansının düşük olduğu unutulmamalıdır. Çok şiddetli kaygı ise kişinin fonksiyonlarını bozarak çaresizliğe yol açabilir. Oysa kaygının bireyi yaratıcı ve üretken kılması da mümkündür. Bu da ancak kaygıyı anlamak ve onu kontrol altına alabilmek ile mümkündür.
*Çocuklarının her sorununu çözmeyi kendi sorumluluğu sanan anne babalar aslında çocuklarının sorun çözme gücünü engellemektedirler. Sonra da çocuklarının hiçbir sorununu çözemediğinden yakınmakta ve kendi yanlışlarını görememektedirler. Aileler çocukları için yaptıklarını bir yükümlülük haline sokmak yerine, geleceğin onların sorumluluğu olduğunu söyleyerek uyarı görevlerini yerine getirdiklerinde onlara daha iyi destek olmaktadırlar.
*Anne babalar kendilerini kaygılandıran sorunlarla etkili bir şekilde nasıl başa çıktıklarını göstererek bu konuda çocuklarına model olabilirler.
*Çocuk kendisini kaygılandıran konular hakkında açıkça konuşmaya teşvik edilebilir. Çocuğun hissettiği çaresizlik çoğu zaman kaygının temel nedenlerinden biridir ve en zor problemlerin bile çözümü olduğunu bilmek bu çaresizlik duygusunu yok etmek için iyi bir adım olabilir.
*Çocuk konuşurken konuşması asla bölünmemeli ve onun adına konuşulmamalıdır. Çocuk söylediği veya hissettiği şeyler için sorgulanmamalı, "bu şekilde hissetmemelisin" diyerek duyguları düzeltilmeye çalışılmamalıdır.
*Çocuğa, sınavların onun kişiliğini değerlendiren bir ölçü olmadığı, kazanmak kadar kaybetmenin de hayatın bir parçası olduğu anlatılmalıdır.
*Çocuğun alıştığı çevre koşullarının ortadan kalkması ya da yaşanan belirsizlikler kaygılanmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle ister evde ister okulda olsun çocuğun kestiremeyeceği tutum farklılıklarından ve sürekli olumsuz eleştiri, ceza tehdidi gibi davranışlardan kaçınılmalı, çocuğun kendini güvende hissetmesi için çaba sarfedilmelidir.
*Çocuğun olumsuz yanları kadar olumlu yanlarını görmek, onun kendisine böyle bakmasını kolaylaştırır. Olumlu düşüncenin başarıyı, olumsuz düşüncenin de başarısızlığı arttırdığı unutulmadan pozitif düşünmenin yararları aile tarafından çocuğa hissettirilmelidir.
*Çevreye ilişkin olumsuz algı kaygıyı yükseltirken, güven verici algılanan çevre kaygıyı azaltabilmektedir. Çocuğun kendine huzur veren insanlarla vakit geçirmesine, kaygılandıran, tedirgin eden insanlardan uzak durmasına dikkat edilmelidir. Böylece çocuğun başkalarının olumsuz telkinleriyle kaygıya kapılması ya da kaygısının daha da artması bir dereceye kadar engellenebilir.
*Aileler sınav endeksli eğitim karşısında çaresiz kalmaktadırlar. Bu yolun doğru olmadığını bilen aileler bile sonuçta çocuklarını sınava hazırlamayarak onların geleceklerini tehlikeye atmanın sorumluluğu nedeniyle aynı kulvara girmek zorunda kalmaktadır. Önemli olan beklentilerin her sonuca açık olması, kıyaslamalardan uzak olması ve çocuğun çabasına odaklı olmasıdır. Aile içi beklentiler gerçeğe uygun olduğu zaman güç verici olmaktadır. Hiç beklenti olmaması ise çocuğun motivasyonunu düşürmektedir.
*Sınav öncesinde beklentilerin önceliği düzenlenmelidir. En çok strese yol açan beklentiler aile beklentileridir. Anne babaların yüksek bir beklenti içinde olması çocukların stresini arttırarak başarıya yönelik performanslarını düşürmektedir. Öğrenci bilişsel ve duygusal olarak aileye karşı sorumluluk hissetmektedir. Bu elbette doğru bir sorumluluktur. Ancak bu sorumluluğun dozunu yükseltip "kazanamazsam ailemin yüzüne nasıl bakarım" gibi bir kaygı, stresi arttırır. Bu yüzden beklentiler yeniden düzenlenmelidir. Öncelikli sorumluluk öğrencinin kendine karşı sorumluluğudur. Öğrenci önce kendisiyle başbaşa kalarak durumu değerlendirmelidir.
*Sınav kaygısını yenmenin en önemli yollarından biride okumaktır. Okumak kendine olan güveni artırdığı için kaygıyı azaltır. Anne babanın çocuğun okuma davranışını kazanmasında birinci derecede model olarak önemli bir etkisi vardır.


Yaşar KUZUCU Psikolojik Danışman
 
Üst Alt