Seven ile Sevilenin Buluşması - Makale by Leyla İpekçi
Sadece kul olma sorumluluğunu taşıyanların sevgisine mazhar oluyor değildir En Sevgili. Allah’ın Habibi olmaklığıyla, Onu hayvanlar, bitkiler, madenler; kısacası insana varana dek her unsur, her zerre sevmeye istidatlıdır. Her şeyin sevgisini cem ederek, her varlığın şükrünü eda ederek yücelir Rabbinin katında En Sevgili.
Rivayete göre Hz. Peygamber “Kardeşlerimi ne zaman göreceğim” diye içini çektiğinde çevresindekiler: “Ey Allah’ın Rasûlü! Senin kardeşlerin biz değil miyiz” diye sorarlar. “Sizler benim ashâbımsınız. Kardeşlerim ise henüz gelmemiş olanlardır. Bana, görmeden iman edecekler” buyurur.
“Kardeşlerime selam olsun” diyen Hz. Peygamber’e duyulan sevgiyi en çok mü’minlerin yüzünde görürüz. Efendimiz’in selamını almıştır onlar. Camilerde, türbelerde, kutsal yerlerde, Kâbe’de, Ravza’da... Ya da yeryüzünün herhangi bir yerinde... Hep O’nu sevenlerle canlıdır Efendimiz. O’nu her sevenle, her sevende ‘görünür’ olur.
Sadece kul olma yükümlülüğünü şuurla taşıyanların sevgisine mazhar oluyor değildir En Sevgili. Allah’ın Habibi olmaklığıyla, O’nu hayvanlar, bitkiler, madenler; kısacası insana varana dek her mahlûkat, her unsur, her zerre sevmeye adaydır. Her şeyin sevgisini kendinde cem ederek, her varlığın şükrünü eda ederek yücelir Rabbin katında En Sevgili. O ki, Sevenle Sevilenin buluştuğu vücud...
Zamansız ve mekânsız bir aşktır bu güzelliğimizi tamamlayan. İçinde herkesin ve her şeyin kendi nuruyla yer bulduğu. Hz. Peygamber’i sevmenin ne demek olduğunu anlamayanlar, O’nu sevenlerin haline bakmalılar. O’nun hakikatini sevenlerinde göreceklerdir. Peygamber sevgisini insanın nefsinden kaynaklanan diğer tüm mecazi sevgilerden farklı kılan da bu işte; görmeden iman etme mahareti öncelikle.
Allah Rasûlü (sav)’nü sevmek, bir mü’min için giderek artan, çoğalan, yoğunlaşan bir sevgidir. Bıkılmaz bu sevgiden. Tekrara düşülmez. Kanıksanmaz bu sevgi. Hayretlere, hayranlıklara açıktır. Allah için sevmenin en somut kanıtı olarak kuşatır bizi; sonraki nesilleri. Ki bu bir ibadettir bütünüyle.
Efendimiz’i sevmenin hayata geçirilmiş her hali, imanın canlı kanıtını oluşturur mü’minler için. O’na olan sevginin hayat bulması, imanın insanda nasıl bir cevhere dönüştüğünün de göstergesidir.
Sonraki nesillerin gönlünde oluşan capcanlı sevgi herkeste biriciktir, ama kalbinden bağlar mü’minleri. Çağları ve toplumları aşar bu kalpten kalbe geçişler. Efendimiz’in bizi -sonraki nesilleri- kardeş olarak adlandırmasının inceliğini burada bulabiliriz sanırım. Kardeşlik, selam ile diri olandır.
O selamı, kardeş olmadan önce almıştır mü’minler. Ya da aslında ezelden ebede kardeş olduklarını tasdik etmektedirler. Gönüllerinde açan bu sevgiyle O’na “aleyküm selam” demektedirler.
Her birimizin şu kâinatta biricik olduğundan yola çıkalım, Rabbimizin nezdinde yine daima farklı farklı mertebelerde bulunacağız, öyle değil mi. Kulun zannı üzerine olduğunu bizzat Rabbimiz bize iletir. Ne kadar kalp varsa, o kadar derecesi var aşkın. Kulluk maharetimizin...
Yine herbirimiz farklı hiyerarşik sıralamalarda seyretmekteyiz. Bir seyrin diğerinkinden farkını yalnızca Yaratan’ın bildiği, takdir ettiği bir hiyerarşik düzen bu. Böyle bakıldığında ‘En Sevgili’ olmanın imkânlarına açılıyoruz usul usul. Kimse sevmede ve sevilmede eşitlik olamayacağını için için biliyor. Bir gönüle iki aşk sığmıyor ne yaparsak yapalım. Ne de aynı aşk iki gönüle birden yerleşebiliyor. Kısacası; her birimiz için ‘Sevgili’ gibi yaşamanın incelikleri sonsuz. ‘En Sevgili’ye benzeme gayretiyle yaşama üslubumuz ise bizi hem birleştiriyor, bir kılıyor. Hem de biricikliğimiz uyarınca sayısız kez ayrıştırıyor.
Allah Rasûlü (sav)’nü sevmek, bir mü’min için giderek artan, çoğalan, yoğunlaşan bir sevgidir. Bıkılmaz bu sevgiden. Tekrara düşülmez. Kanıksanmaz bu sevgi. Hayretlere, hayranlıklara açıktır. Allah için sevmenin en somut kanıtı olarak kuşatır bizi; sonraki nesilleri. Ki bu bir ibadettir bütünüyle.
Hurma kütüğünün O’na duyduğu özlemle ağlamasını hangimiz işitmeyiz? Hangimiz onun kederini paylaşmayız? Ya O’nun bir hareketiyle ikiye yarılan ayı hangimiz görmeyiz? Allah Habibi’ni sevdiği için, bu vesileyle biz yaratılmışlar olarak varlığa çıkıyor ve o sevgi ilişkisine dahil oluyoruz. Güzel Efendimiz’i severek Allah’ı sevmiş oluyoruz. O’nun Sevgilisi’ni sevmek, Allah’ın bizi sevgili kılması demekse eğer... Bir iman kardeşliğidir bu; zerreden küreye her şeyi kuşatan, esenlik içinde kardeş kılan... Ve ikinci doğuma bizi hazırlayan... Ölmeden önce ölmekle gelen bu kutlu doğumda, her birimizin sancısıyla... Bir övgü de kalemden gelsin o halde:
Seni dinleyip yaklaşan o ağaç gibi itaatkâr
O hurma kütüğü gibi Sensizliğe dayanamayan
İkiye bölünseydim parmağınla yardığın ay gibi
Bir vav; Senin tüm anlamını taşıyan.
Leyla İpekçi
Sadece kul olma sorumluluğunu taşıyanların sevgisine mazhar oluyor değildir En Sevgili. Allah’ın Habibi olmaklığıyla, Onu hayvanlar, bitkiler, madenler; kısacası insana varana dek her unsur, her zerre sevmeye istidatlıdır. Her şeyin sevgisini cem ederek, her varlığın şükrünü eda ederek yücelir Rabbinin katında En Sevgili.
Rivayete göre Hz. Peygamber “Kardeşlerimi ne zaman göreceğim” diye içini çektiğinde çevresindekiler: “Ey Allah’ın Rasûlü! Senin kardeşlerin biz değil miyiz” diye sorarlar. “Sizler benim ashâbımsınız. Kardeşlerim ise henüz gelmemiş olanlardır. Bana, görmeden iman edecekler” buyurur.
“Kardeşlerime selam olsun” diyen Hz. Peygamber’e duyulan sevgiyi en çok mü’minlerin yüzünde görürüz. Efendimiz’in selamını almıştır onlar. Camilerde, türbelerde, kutsal yerlerde, Kâbe’de, Ravza’da... Ya da yeryüzünün herhangi bir yerinde... Hep O’nu sevenlerle canlıdır Efendimiz. O’nu her sevenle, her sevende ‘görünür’ olur.
Sadece kul olma yükümlülüğünü şuurla taşıyanların sevgisine mazhar oluyor değildir En Sevgili. Allah’ın Habibi olmaklığıyla, O’nu hayvanlar, bitkiler, madenler; kısacası insana varana dek her mahlûkat, her unsur, her zerre sevmeye adaydır. Her şeyin sevgisini kendinde cem ederek, her varlığın şükrünü eda ederek yücelir Rabbin katında En Sevgili. O ki, Sevenle Sevilenin buluştuğu vücud...
Zamansız ve mekânsız bir aşktır bu güzelliğimizi tamamlayan. İçinde herkesin ve her şeyin kendi nuruyla yer bulduğu. Hz. Peygamber’i sevmenin ne demek olduğunu anlamayanlar, O’nu sevenlerin haline bakmalılar. O’nun hakikatini sevenlerinde göreceklerdir. Peygamber sevgisini insanın nefsinden kaynaklanan diğer tüm mecazi sevgilerden farklı kılan da bu işte; görmeden iman etme mahareti öncelikle.
Allah Rasûlü (sav)’nü sevmek, bir mü’min için giderek artan, çoğalan, yoğunlaşan bir sevgidir. Bıkılmaz bu sevgiden. Tekrara düşülmez. Kanıksanmaz bu sevgi. Hayretlere, hayranlıklara açıktır. Allah için sevmenin en somut kanıtı olarak kuşatır bizi; sonraki nesilleri. Ki bu bir ibadettir bütünüyle.
Efendimiz’i sevmenin hayata geçirilmiş her hali, imanın canlı kanıtını oluşturur mü’minler için. O’na olan sevginin hayat bulması, imanın insanda nasıl bir cevhere dönüştüğünün de göstergesidir.
Sonraki nesillerin gönlünde oluşan capcanlı sevgi herkeste biriciktir, ama kalbinden bağlar mü’minleri. Çağları ve toplumları aşar bu kalpten kalbe geçişler. Efendimiz’in bizi -sonraki nesilleri- kardeş olarak adlandırmasının inceliğini burada bulabiliriz sanırım. Kardeşlik, selam ile diri olandır.
O selamı, kardeş olmadan önce almıştır mü’minler. Ya da aslında ezelden ebede kardeş olduklarını tasdik etmektedirler. Gönüllerinde açan bu sevgiyle O’na “aleyküm selam” demektedirler.
Her birimizin şu kâinatta biricik olduğundan yola çıkalım, Rabbimizin nezdinde yine daima farklı farklı mertebelerde bulunacağız, öyle değil mi. Kulun zannı üzerine olduğunu bizzat Rabbimiz bize iletir. Ne kadar kalp varsa, o kadar derecesi var aşkın. Kulluk maharetimizin...
Yine herbirimiz farklı hiyerarşik sıralamalarda seyretmekteyiz. Bir seyrin diğerinkinden farkını yalnızca Yaratan’ın bildiği, takdir ettiği bir hiyerarşik düzen bu. Böyle bakıldığında ‘En Sevgili’ olmanın imkânlarına açılıyoruz usul usul. Kimse sevmede ve sevilmede eşitlik olamayacağını için için biliyor. Bir gönüle iki aşk sığmıyor ne yaparsak yapalım. Ne de aynı aşk iki gönüle birden yerleşebiliyor. Kısacası; her birimiz için ‘Sevgili’ gibi yaşamanın incelikleri sonsuz. ‘En Sevgili’ye benzeme gayretiyle yaşama üslubumuz ise bizi hem birleştiriyor, bir kılıyor. Hem de biricikliğimiz uyarınca sayısız kez ayrıştırıyor.
Allah Rasûlü (sav)’nü sevmek, bir mü’min için giderek artan, çoğalan, yoğunlaşan bir sevgidir. Bıkılmaz bu sevgiden. Tekrara düşülmez. Kanıksanmaz bu sevgi. Hayretlere, hayranlıklara açıktır. Allah için sevmenin en somut kanıtı olarak kuşatır bizi; sonraki nesilleri. Ki bu bir ibadettir bütünüyle.
Hurma kütüğünün O’na duyduğu özlemle ağlamasını hangimiz işitmeyiz? Hangimiz onun kederini paylaşmayız? Ya O’nun bir hareketiyle ikiye yarılan ayı hangimiz görmeyiz? Allah Habibi’ni sevdiği için, bu vesileyle biz yaratılmışlar olarak varlığa çıkıyor ve o sevgi ilişkisine dahil oluyoruz. Güzel Efendimiz’i severek Allah’ı sevmiş oluyoruz. O’nun Sevgilisi’ni sevmek, Allah’ın bizi sevgili kılması demekse eğer... Bir iman kardeşliğidir bu; zerreden küreye her şeyi kuşatan, esenlik içinde kardeş kılan... Ve ikinci doğuma bizi hazırlayan... Ölmeden önce ölmekle gelen bu kutlu doğumda, her birimizin sancısıyla... Bir övgü de kalemden gelsin o halde:
Seni dinleyip yaklaşan o ağaç gibi itaatkâr
O hurma kütüğü gibi Sensizliğe dayanamayan
İkiye bölünseydim parmağınla yardığın ay gibi
Bir vav; Senin tüm anlamını taşıyan.
Leyla İpekçi
Moderatör tarafında düzenlendi: