SENİ ANDIM EFENDİM…*
I.
Rahmân ve Rahîm olan bir Allah’ın adıyla;
Başladığım bu sözde seni andım Efendim!..
Ney misâli dağlandım ayrılığın oduyla;
Düştüm o gül rengine yandım yandım Efendim!..
II.
Âdemden gelen bir nûr kararıp nasıl söner?
Şirkle nasıl örülür bir ömrün itibârı?..
Nefsin o saf edâsı, inkâra nasıl döner?
Kalpten nasıl sökülür bir adalet damarı?..
Yedi kat göğü tutu çiçeklerin çığlığı…
Kan kokan o karanlık, hangi putun isyânı?..
Dinsin, dursun, durulsun umudun hıçkırığı;
Kumlara inen nûrun şavkı aldı dört yanı!..
Kisra’nın temelinde çöktü bir bir sütunlar;
Söndü ateşgedeler tarihe düştü külü!..
Silindi ne şerefler, dağıldı nice şanlar;
Hilkâtin ateşinde kurudu Sava gölü!..
Sende ihlâs, metânet, sendedir izzet, azim;
Rahmet ile donandı, aşk ile döndü âlem!..
Âdil sensin, Emin sen, sen ey öksüz, ey yetim;
Seninle aşka düştü aşk ile levh-ü kalem!..
III.
Sen kuşandın Hirâ’da sabır yüklü çileyi;
Çektiğin her acıda bin derdin dermânı var!..
Sen yardın himmet ile o gökteki şûleyi;
Taif’te şafaklara akseden gül kanı var!..
Canında doğan nûru, kalp gözünle okudun;
Bir içli çölde verdin en ağır imtihanı!..
Takvânın tezgâhında bir sevdâyı dokudun;
Uyardın, müjdeledin, şahit tuttun zamanı!..
Tevhît ile yoğurdun kaç yüreğin özünü;
Elif elif nakşoldu nabzına inen fermân!..
Ömrün hüzün yılında hasret yakan izini;
Vuslâtın nûru ile Mir’âç’ta buldu cihân!..
Açtı hicret gülleri ensârın gülzârında;
Sen canlara bir cansın, cânânsın sen Efendim!..
Gül gül ile kaynaştı kardeşlik kararında;
Okunan gül kokulu Kur’ân’sın sen Efendim!..
IV.
Bedir’de bir vaattir Mevlâ’dan inen çağrı;
Melekler, ashâp ile iç içe aynı safta!..
Yağdı rahmet bulutu, yeşerdi çölün bağrı;
Âlem âlem içinde tesbih eder tavafta!..
Uhut’da gül matemi damladı dağdan taşa;
Eğildi edep ile gül üstüne âsuman!..
Hayber’de hamd sancağı dikildi arzdan arşa;
Al tüllere büründü güle döndü gülistân!..
Varlığın sırrı sende, sendedir aşk iksiri.
İrâdenle dağıldı idrâki ezen efkâr!..
Kırıldı şirk zinciri ikbâle erdi esir;
Açıldı gül kapısı Kâ’be’ye geldi bahar!..
Kaynayan parmağından kaç ensar suya kandı?
Sen damlada bir deryâ, ummansın sen Efendim!..
Hem yer ehli gök ehli, melekler seni andı;
Âlemleri şerh eden lisânsın sen Efendim!..
V.
O derin duâlarda titreyen her dileğin;
Şefâat nağmesidir merhâmet pınarında!..
Bir kulluğun yükünü canda eler eleğin;
Kaç mahşeri yaşadın o gönül diyârında?..
Beyaz, sarı, al güller senden aldı rengini;
Seninle vecde geldi başımda dönen rüzgâr!..
Dilim nasıl anlatır bu aşkın ahengini?
Mâ’rifet ikliminde kızardı, açtı gülzâr!..
Sen, canını Mevlâ’ya kalbini kula verdin;
Bağladın gök ipini sonsuz olan bir sona!..
Sen özünde âlemi, âlemde özü gördün;
Ötenin ötesinden haber sundun dört yana!..
Melekler salat eder, selâm eder şânına;
Devrân içinde dönen devrânsın sen Efendim!..
Takdirin tedbir anı, şahittir imânına;
Sen gönül sahibine mihmânsın sen Efendim!..
VI.
Âh bu âlem içinde, ne oldu bende bana?
Sana hangi hâlimle, hangi yüzle geleyim?..
Od almış bir yüreği açmışım senden yana;
Dinmeyen gözyaşımı bir umut ver, sileyim!..
Bir bir kalktı hudutlar mülküm, malım kalmadı;
Her secdede değişti renk, ahenk, biçim, edâ!..
Sınandım nefes nefes tende hâlim kalmadı;
Aşkınla yanan canım uğruna oldu fedâ!..
Her sözün bir diriliş, bir kâinat kitabı;
Sen ezeli bağladın ebedîn menziline!..
Sezdin inceden ince bir ilâhî hesabı;
Hakkı teslim eyledin o hakkın Vekil’ine!..
Zamanı arla süzdün, aşkla sundun âleme;
Sen mü’minin nabzında mîzânsın sen Efendim!..
Âh bu aşkın ahvâli nasıl yansır kaleme?
Bir Sultan’a can sunan Sultan’sın sen Efendim!..
Rıfat ARAZ
*Bu şiir Kuba Camii vakfınca Türkiye genelinde “Peygamber Efendimize Övgü Şiirler” adıyla 26 Nisan 2008 tarihinde düzenlenen şiir yarışmasında, 995 şiirin arasında birinci olmuştur.
I.
Rahmân ve Rahîm olan bir Allah’ın adıyla;
Başladığım bu sözde seni andım Efendim!..
Ney misâli dağlandım ayrılığın oduyla;
Düştüm o gül rengine yandım yandım Efendim!..
II.
Âdemden gelen bir nûr kararıp nasıl söner?
Şirkle nasıl örülür bir ömrün itibârı?..
Nefsin o saf edâsı, inkâra nasıl döner?
Kalpten nasıl sökülür bir adalet damarı?..
Yedi kat göğü tutu çiçeklerin çığlığı…
Kan kokan o karanlık, hangi putun isyânı?..
Dinsin, dursun, durulsun umudun hıçkırığı;
Kumlara inen nûrun şavkı aldı dört yanı!..
Kisra’nın temelinde çöktü bir bir sütunlar;
Söndü ateşgedeler tarihe düştü külü!..
Silindi ne şerefler, dağıldı nice şanlar;
Hilkâtin ateşinde kurudu Sava gölü!..
Sende ihlâs, metânet, sendedir izzet, azim;
Rahmet ile donandı, aşk ile döndü âlem!..
Âdil sensin, Emin sen, sen ey öksüz, ey yetim;
Seninle aşka düştü aşk ile levh-ü kalem!..
III.
Sen kuşandın Hirâ’da sabır yüklü çileyi;
Çektiğin her acıda bin derdin dermânı var!..
Sen yardın himmet ile o gökteki şûleyi;
Taif’te şafaklara akseden gül kanı var!..
Canında doğan nûru, kalp gözünle okudun;
Bir içli çölde verdin en ağır imtihanı!..
Takvânın tezgâhında bir sevdâyı dokudun;
Uyardın, müjdeledin, şahit tuttun zamanı!..
Tevhît ile yoğurdun kaç yüreğin özünü;
Elif elif nakşoldu nabzına inen fermân!..
Ömrün hüzün yılında hasret yakan izini;
Vuslâtın nûru ile Mir’âç’ta buldu cihân!..
Açtı hicret gülleri ensârın gülzârında;
Sen canlara bir cansın, cânânsın sen Efendim!..
Gül gül ile kaynaştı kardeşlik kararında;
Okunan gül kokulu Kur’ân’sın sen Efendim!..
IV.
Bedir’de bir vaattir Mevlâ’dan inen çağrı;
Melekler, ashâp ile iç içe aynı safta!..
Yağdı rahmet bulutu, yeşerdi çölün bağrı;
Âlem âlem içinde tesbih eder tavafta!..
Uhut’da gül matemi damladı dağdan taşa;
Eğildi edep ile gül üstüne âsuman!..
Hayber’de hamd sancağı dikildi arzdan arşa;
Al tüllere büründü güle döndü gülistân!..
Varlığın sırrı sende, sendedir aşk iksiri.
İrâdenle dağıldı idrâki ezen efkâr!..
Kırıldı şirk zinciri ikbâle erdi esir;
Açıldı gül kapısı Kâ’be’ye geldi bahar!..
Kaynayan parmağından kaç ensar suya kandı?
Sen damlada bir deryâ, ummansın sen Efendim!..
Hem yer ehli gök ehli, melekler seni andı;
Âlemleri şerh eden lisânsın sen Efendim!..
V.
O derin duâlarda titreyen her dileğin;
Şefâat nağmesidir merhâmet pınarında!..
Bir kulluğun yükünü canda eler eleğin;
Kaç mahşeri yaşadın o gönül diyârında?..
Beyaz, sarı, al güller senden aldı rengini;
Seninle vecde geldi başımda dönen rüzgâr!..
Dilim nasıl anlatır bu aşkın ahengini?
Mâ’rifet ikliminde kızardı, açtı gülzâr!..
Sen, canını Mevlâ’ya kalbini kula verdin;
Bağladın gök ipini sonsuz olan bir sona!..
Sen özünde âlemi, âlemde özü gördün;
Ötenin ötesinden haber sundun dört yana!..
Melekler salat eder, selâm eder şânına;
Devrân içinde dönen devrânsın sen Efendim!..
Takdirin tedbir anı, şahittir imânına;
Sen gönül sahibine mihmânsın sen Efendim!..
VI.
Âh bu âlem içinde, ne oldu bende bana?
Sana hangi hâlimle, hangi yüzle geleyim?..
Od almış bir yüreği açmışım senden yana;
Dinmeyen gözyaşımı bir umut ver, sileyim!..
Bir bir kalktı hudutlar mülküm, malım kalmadı;
Her secdede değişti renk, ahenk, biçim, edâ!..
Sınandım nefes nefes tende hâlim kalmadı;
Aşkınla yanan canım uğruna oldu fedâ!..
Her sözün bir diriliş, bir kâinat kitabı;
Sen ezeli bağladın ebedîn menziline!..
Sezdin inceden ince bir ilâhî hesabı;
Hakkı teslim eyledin o hakkın Vekil’ine!..
Zamanı arla süzdün, aşkla sundun âleme;
Sen mü’minin nabzında mîzânsın sen Efendim!..
Âh bu aşkın ahvâli nasıl yansır kaleme?
Bir Sultan’a can sunan Sultan’sın sen Efendim!..
Rıfat ARAZ
*Bu şiir Kuba Camii vakfınca Türkiye genelinde “Peygamber Efendimize Övgü Şiirler” adıyla 26 Nisan 2008 tarihinde düzenlenen şiir yarışmasında, 995 şiirin arasında birinci olmuştur.