Greeanpace tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçları ile başlamak istiyorum bugün.
Ve en mühimi de;
Peki MİKROPLASTİK nedir?
İlk kez 1896 yılında üretilen, 1950 yıllarından itibaren yoğun bir şekilde hayatımıza giren plastikler yok olmuyor sevgili okurlar. Yani “Plastikler dönüşüyor, rahat rahat kullanın” iddiası da oldukça şüpheli. Bu benim yorumum değil, istatistikler bu şüpheyi kanıtlıyor. ‘Science’ dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre 1940’lardan buyana üretilen plastiğin sadece yüzde 9’u dönüştürülebilmiş. Yüzde 91 ‘i plastik atık olarak doğada.
1937 yılında kurulan Plastik Endüstrisi Derneği’ne bir dönem başkanlık yapan Larry Thomas’ın şu sözleri de bu verilere iyi bir destek gibi gözüküyor.
“Halk geri dönüşümün işe yaradığını düşünüyorsa, çevre konusunda o kadar endişelenmeyeceklerdir.” -Larry Thomas
Plastik kirliliği gördüklerimizle sınırlı değil maalesef. Plastikler yüzlerce hatta binlerce yıl sonra yok olabilen organizmalar. Uzun yıllar parçalanarak doğada var olmaya devam ediyorlar. 5mm ve 1 mm arasında parçalanıyorlar, bunları gözle görmek mümkün değil elbette. İşte bunlara Mikroplastik deniliyor.
Mikroplastikler suya havaya karışarak besin zincirine dahil oluyor. Sonra da yukarıda yazdığım gibi yediğimizle içtiğimiz ile kanımızda akciğerimizde ortaya çıkıyor. Nedendir bilinmez; şu ana kadar “mikroplastiklerin insan sağlığı üzerinde nasıl bir etkisi var?” verili bir araştırma yayınlanmadı. Ancak plastiğin hammaddesinin petrol olduğunu düşünürsek araştırmaya bile gerek yok aslında zararını anlayabilmek için.
İnsan sağlığına olumsuz etkilerinin yanında plastikler İKLİM KRİZİNİN de en baş sorumlularından.
Şöyle açıklamaya çalışayım;
İki önemli alan var ki plastiklerden etkilenen, iklim krizine tam 12 den vuruyor. OKYANUSLAR ve MERCAN RESİFLERİ. Bu iki alandaki plastik yoğunluğu iklim krizinin büyük sorumluları arasında.
Okyanuslar, çok önemli yutak alanlardır. Yani atmosfere salınan yıllık emisyonların yüzde 23 ünü emerek iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmekte en etken mekanizmalar. Sağlıklı olmayan bir Okyanus elbette bu görevini yerine getiremeyecektir.
Ve yine ayrıca Okyanuslarda yaşayan balinalar, iklim krizini önlemekte çok ama çok önemliler. Balinalar, her yüzeye çıkıp nefes aldıklarında okyanuslardaki fitoplankton denilen küçük canlıları besliyorlar. Fitoplanktonlar her yıl amazon yağmur ormanlarından 4 kat fazla karbondioksit emiyorlar ve soluduğumuz oksijenin yüzde 85 ini üretiyorlar. Ancak her yıl mideleri plastik atıklarla dolu onlarca balina ölerek kıyıya vuruyor.
Okyanuslarda plastik çöp adaları oluşmuş durumda. Örneğin, Pasifik okyanusu. Pasifikte şu an 1.6 milyon metre kare yani Türkiye’nin 3 katından büyük olan çöp adası bulunuyor. Bir yılda üretilen 300 milyon ton plastiğin yaklaşık 8 milyon tonu rüzgar, akıntı, kanal ve gelgit olayları ile okyanuslara taşınıyor.
İşte tüm dünyaya bunca zararı olan ve geri dönüşüm oranı çok düşük olan plastik atıklarından ülke olarak ayrıca bir sorunumuz daha var. Avrupa’nın plastik atıklarının büyük bir kısmını biz ithal ediyoruz. 2021 yılında en fazla atığı alan 10 ülkenin başında yer alıyoruz. Türkiye geçtiğimiz yıl 14.7 milyon ton plastik çöp ithal etmiş diğer ülkelerden.
Neden yapıyoruz bu ithalatı?
1-Çöpünü veren ülkenin bir de üstüne para veriyor olması
2-İthalatçı firmanın bu çöpleri dönüştürerek ülke ekonomisine katkı sağlaması
AMA şöyle bir sorun var ki; bu çöplerin ancak ve ancak yüzde 9’u geri dönüşüyor. Gerisi toprağa gömülüyor yada yakılıyor.
Geçtiğimiz yıl Adana’da İngiltere’den gelen çöpler büyük yankı uyandırmıştı. Bloomberg muhabirleri ülkelerinden çıkan bu çöplere bir sistem yerleştirmiş, atıkların nereye gittiklerini takip etmişlerdi. İşte o atıkların bir kısmı Adana’ya gelmiş, işin kötüsü çöplerin ulaştığı yerde geri dönüşüm tesisi falan yoktu. Çöpler sağa sola bırakılmış ve bir kısmı da yakılmıştı. Bu maceranın görüntülerini BBC ekranlarına taşıdı, bütün dünyada ciddi bir yankı yarattı. Halen Youtube kanalından izlenmesi mümkün.
Türkiye’de de büyük tepki çekti bu olay ve meclis devreye girdi, dedi ki “hemen bir yasa çıkarıyoruz”…. 18 Mayıs 2021 de “Polimer” grup plastiklerin ithalatı yasaklandı. Bu neredeyse Türkiye’ye giren plastiklerin yüzde 70 engellenmesi anlamına geliyordu.
Ne harika değil mi? Hayır değil, neden mi?
Bir yıl sonra aynı görüntüler yine gündemdeydi, çünkü yasanın yürürlüğe girmesi gereken 45 günlük sürede plastik lobisi boş durmadı ve yasanın devreye girmesinden kısa bir süre sonra
10 Temmuz 2021’de Türkiye’de plastik ithalatına getirilen yasak kaldırıldı. Türkiye hala başka ülkelerin plastik çöplerini toplamada birinci sırada yer alıyor.
En başta da belirttiğim gibi plastiklerin hepsi geri dönüşemiyor. Dönüşebilenler de en fazla bir, bilemediniz iki kez o da geri dönüşüm koşulları sağlanabilirse olabiliyor. Plastiklerin dönüşebilmesi için mutlaka tertemiz ayrıca dönüşemeyen plastiklerle karışmamış olması gerekiyor.
Plastik atık sorunu doğadan toplanmaya çalışılması ile çözülemez maalesef. Bireyler olarak mutlaka yapacaklarımız var, geçen haftaki yazımda “nasıl daha az plastiksiz olabiliriz?” konusuna değinmiş, bazı yapılabilecek olanları sırlamıştım. Ama mutlak yapılması gereken hükümetlerin bu konuda alması gereken önlemler.
Kesinlikle üretim ve tüketim azaltılmalı. Geri dönüşüm sistemleri teşvik edilmeli ve geriye kalan dönüştürülemeyecek olanların da doğaya kaçmayacak şeklide depolanması ülkelerin yapması gerekenler. Plastik atık ithalatını engelleyen yasaların çıkartılması ve tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması da hükümetlerin yapacakları arasında.
“Biz ne yapabiliriz?” derseniz; Greenpace’in başlatmış olduğu “Tek Kullanımlık Plastikler Yasaklansın” kampanyasına destek verebiliriz örneğin. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na çağrıda bulunan bu kampanya için şimdiye kadar toplanan imza sayısı 700 binlere ulaştı. “Bir imzadan ne çıkar?” demeyin lütfen.
Demeyelim ki ;
Avrupa Birliği’nde yasak olan, geçtiğimiz hafta da Hindistan yasaklanan tek kullanımlık plastikler bizim ülkemizde de yasaklansın. Bütün bunlar yapılırsa iyi bir senaryoda 2040 yılına kadar plastik kirliliğinin yüzde 80 azalması öngörülüyor. Bu hiç de küçümsenecek bir sonuç değil.
- Türkiye’de incelenen balıkların yüzde 44’ünün midesinde mikroplastik bulundu.Yani her iki balıktan biri.
- Balıkların midesinden çıkan mikroplastiklerin çoğu tek kullanımlık plastiklerden oluşuyor.
- Balık başına düşen mikroplastik adetleri ise kefalde 2,5, barbunda 1,1, mırmırda 0,6, tekirde ve istavritte 0,4. Buna göre 5 farklı ticari balık türünde ortalama olarak balık başına düşen mikroplastik adedi 1,08.
- Bölgesel bazda bakıldığında en çok mikroplastik sırasıyla Ege, Marmara ve Akdeniz’de bulundu
- Her 10 karidesten ikisinde, midyelerin yüzde 91,2’sinde mikroplastik bulundu.
Ve en mühimi de;
- Son birkaç yılda İtalya, İngiltere ve Hollanda yapılan araştırmalar gösterdi ki mikroplastikler artık plasentada, insan kanında ve akciğerinde.
Peki MİKROPLASTİK nedir?
İlk kez 1896 yılında üretilen, 1950 yıllarından itibaren yoğun bir şekilde hayatımıza giren plastikler yok olmuyor sevgili okurlar. Yani “Plastikler dönüşüyor, rahat rahat kullanın” iddiası da oldukça şüpheli. Bu benim yorumum değil, istatistikler bu şüpheyi kanıtlıyor. ‘Science’ dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre 1940’lardan buyana üretilen plastiğin sadece yüzde 9’u dönüştürülebilmiş. Yüzde 91 ‘i plastik atık olarak doğada.
1937 yılında kurulan Plastik Endüstrisi Derneği’ne bir dönem başkanlık yapan Larry Thomas’ın şu sözleri de bu verilere iyi bir destek gibi gözüküyor.
“Halk geri dönüşümün işe yaradığını düşünüyorsa, çevre konusunda o kadar endişelenmeyeceklerdir.” -Larry Thomas
Plastik kirliliği gördüklerimizle sınırlı değil maalesef. Plastikler yüzlerce hatta binlerce yıl sonra yok olabilen organizmalar. Uzun yıllar parçalanarak doğada var olmaya devam ediyorlar. 5mm ve 1 mm arasında parçalanıyorlar, bunları gözle görmek mümkün değil elbette. İşte bunlara Mikroplastik deniliyor.
Mikroplastikler suya havaya karışarak besin zincirine dahil oluyor. Sonra da yukarıda yazdığım gibi yediğimizle içtiğimiz ile kanımızda akciğerimizde ortaya çıkıyor. Nedendir bilinmez; şu ana kadar “mikroplastiklerin insan sağlığı üzerinde nasıl bir etkisi var?” verili bir araştırma yayınlanmadı. Ancak plastiğin hammaddesinin petrol olduğunu düşünürsek araştırmaya bile gerek yok aslında zararını anlayabilmek için.
İnsan sağlığına olumsuz etkilerinin yanında plastikler İKLİM KRİZİNİN de en baş sorumlularından.
Şöyle açıklamaya çalışayım;
İki önemli alan var ki plastiklerden etkilenen, iklim krizine tam 12 den vuruyor. OKYANUSLAR ve MERCAN RESİFLERİ. Bu iki alandaki plastik yoğunluğu iklim krizinin büyük sorumluları arasında.
Okyanuslar, çok önemli yutak alanlardır. Yani atmosfere salınan yıllık emisyonların yüzde 23 ünü emerek iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmekte en etken mekanizmalar. Sağlıklı olmayan bir Okyanus elbette bu görevini yerine getiremeyecektir.
Ve yine ayrıca Okyanuslarda yaşayan balinalar, iklim krizini önlemekte çok ama çok önemliler. Balinalar, her yüzeye çıkıp nefes aldıklarında okyanuslardaki fitoplankton denilen küçük canlıları besliyorlar. Fitoplanktonlar her yıl amazon yağmur ormanlarından 4 kat fazla karbondioksit emiyorlar ve soluduğumuz oksijenin yüzde 85 ini üretiyorlar. Ancak her yıl mideleri plastik atıklarla dolu onlarca balina ölerek kıyıya vuruyor.
Okyanuslarda plastik çöp adaları oluşmuş durumda. Örneğin, Pasifik okyanusu. Pasifikte şu an 1.6 milyon metre kare yani Türkiye’nin 3 katından büyük olan çöp adası bulunuyor. Bir yılda üretilen 300 milyon ton plastiğin yaklaşık 8 milyon tonu rüzgar, akıntı, kanal ve gelgit olayları ile okyanuslara taşınıyor.
- MERCAN RESİFLERİ’ne gelince. Ben onlara balıkların evleri diyorum. Deniz canlılarının, dinlenme ve üreme alanları. Yaşam döngüsünde önemli bir rol oynar, mercan resifleri. Dünyadaki en kalabalık ekosistemleri arasındadır ve bunların ortadan kalkması sayısız balık türünü ve su canlısını tehdit ederken, besin zincirinin de kırılması olasılığı var. Ve ayrıca Mercan resifleri, kıyı şeritlerini fırtınalardan ve erozyondan korudukları için dünyanın varlığı için hayati önem taşımaktadır. Yani mercan resiflerindeki her olumsuzluktan insanlar doğrudan etkilenecektir.
- Hayalet ağlar olarak adlandırılan denizde unutulmuş veya terk edilmiş balıkçılık malzemeleri, mercanların boğulmasına, kırılmasına ve aşınmasına hatta bazen tüm resif sisteminin ölümüne neden olabiliyorlar. Ve ayrıca mercanlarda biriken mikroplastiklerin, hem mercanları, hem ortak yaşam sürdükleri algleri, hem de resiflerdeki topluluk yapılarını değiştirdiği tespit edilmiş. Asya Pasifik bölgesinde, 2010 yılında bölgedeki mercan resiflerine 11,1 milyar plastik parçanın dolaştığı ve bu kirliliğin 2025 yılına kadar %40 artacağı öngörülüyor.
- SEVİNDİRİCİ BİR HABER; vereyim biraz da. Marmara denizinde mercan resifleri transplantasyonu yapılıyor bu sıralarda. Bunu ayrı bir günde anlatmak istiyorum çünkü müthiş bir proje; Deniz Yaşamını Koruma Derneği’nin yaptığı kendi deyimleri ile”organ nakli” projesi Türkiye’nin ilk ve tek mercan transplantasyonu projesi.
İşte tüm dünyaya bunca zararı olan ve geri dönüşüm oranı çok düşük olan plastik atıklarından ülke olarak ayrıca bir sorunumuz daha var. Avrupa’nın plastik atıklarının büyük bir kısmını biz ithal ediyoruz. 2021 yılında en fazla atığı alan 10 ülkenin başında yer alıyoruz. Türkiye geçtiğimiz yıl 14.7 milyon ton plastik çöp ithal etmiş diğer ülkelerden.
Neden yapıyoruz bu ithalatı?
1-Çöpünü veren ülkenin bir de üstüne para veriyor olması
2-İthalatçı firmanın bu çöpleri dönüştürerek ülke ekonomisine katkı sağlaması
AMA şöyle bir sorun var ki; bu çöplerin ancak ve ancak yüzde 9’u geri dönüşüyor. Gerisi toprağa gömülüyor yada yakılıyor.
Geçtiğimiz yıl Adana’da İngiltere’den gelen çöpler büyük yankı uyandırmıştı. Bloomberg muhabirleri ülkelerinden çıkan bu çöplere bir sistem yerleştirmiş, atıkların nereye gittiklerini takip etmişlerdi. İşte o atıkların bir kısmı Adana’ya gelmiş, işin kötüsü çöplerin ulaştığı yerde geri dönüşüm tesisi falan yoktu. Çöpler sağa sola bırakılmış ve bir kısmı da yakılmıştı. Bu maceranın görüntülerini BBC ekranlarına taşıdı, bütün dünyada ciddi bir yankı yarattı. Halen Youtube kanalından izlenmesi mümkün.
Türkiye’de de büyük tepki çekti bu olay ve meclis devreye girdi, dedi ki “hemen bir yasa çıkarıyoruz”…. 18 Mayıs 2021 de “Polimer” grup plastiklerin ithalatı yasaklandı. Bu neredeyse Türkiye’ye giren plastiklerin yüzde 70 engellenmesi anlamına geliyordu.
Ne harika değil mi? Hayır değil, neden mi?
Bir yıl sonra aynı görüntüler yine gündemdeydi, çünkü yasanın yürürlüğe girmesi gereken 45 günlük sürede plastik lobisi boş durmadı ve yasanın devreye girmesinden kısa bir süre sonra
10 Temmuz 2021’de Türkiye’de plastik ithalatına getirilen yasak kaldırıldı. Türkiye hala başka ülkelerin plastik çöplerini toplamada birinci sırada yer alıyor.
En başta da belirttiğim gibi plastiklerin hepsi geri dönüşemiyor. Dönüşebilenler de en fazla bir, bilemediniz iki kez o da geri dönüşüm koşulları sağlanabilirse olabiliyor. Plastiklerin dönüşebilmesi için mutlaka tertemiz ayrıca dönüşemeyen plastiklerle karışmamış olması gerekiyor.
Plastik atık sorunu doğadan toplanmaya çalışılması ile çözülemez maalesef. Bireyler olarak mutlaka yapacaklarımız var, geçen haftaki yazımda “nasıl daha az plastiksiz olabiliriz?” konusuna değinmiş, bazı yapılabilecek olanları sırlamıştım. Ama mutlak yapılması gereken hükümetlerin bu konuda alması gereken önlemler.
Kesinlikle üretim ve tüketim azaltılmalı. Geri dönüşüm sistemleri teşvik edilmeli ve geriye kalan dönüştürülemeyecek olanların da doğaya kaçmayacak şeklide depolanması ülkelerin yapması gerekenler. Plastik atık ithalatını engelleyen yasaların çıkartılması ve tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması da hükümetlerin yapacakları arasında.
“Biz ne yapabiliriz?” derseniz; Greenpace’in başlatmış olduğu “Tek Kullanımlık Plastikler Yasaklansın” kampanyasına destek verebiliriz örneğin. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na çağrıda bulunan bu kampanya için şimdiye kadar toplanan imza sayısı 700 binlere ulaştı. “Bir imzadan ne çıkar?” demeyin lütfen.
Demeyelim ki ;
Avrupa Birliği’nde yasak olan, geçtiğimiz hafta da Hindistan yasaklanan tek kullanımlık plastikler bizim ülkemizde de yasaklansın. Bütün bunlar yapılırsa iyi bir senaryoda 2040 yılına kadar plastik kirliliğinin yüzde 80 azalması öngörülüyor. Bu hiç de küçümsenecek bir sonuç değil.