Emre ESMER
Moderatör
Ramazan Ayvallı ( 1948) kimdir? Hayat Hikayesi
1948 yılında Yalvaç Isparta'da doğan Ramazan Ayvallı ilk, orta ve lise tahsilini Yalvaç’ta tamamladı. 1965 yılında Yalvaç Lisesi'nden, 1969 yılında da, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinden mezun oldu. Fakülteden mezuniyetini müteakıp, 1969 yılından 1980 yılına kadar (11 sene müddetle), Diyânet İşleri Başkanlığında Din İşleri Yüksek Kurulu Raportör olarak çalıştı. 1972-1973 yıllarında 2 sene Balgat Ortaokulu ve Ömer Seyfettin Lisesi'nde Din Dersleri, 1977-1978 senelerinde ise yine 2 sene T.E.D. Ankara Koleji'nde Din Dersinin yanı sıra Ahlak Dersleri okuttu.
1975 yılı başından itibaren, Mısır'daki Kahire Üniversitesi Dâru'l-Ulûm Fakültesi’nde lisans üstü kısmında 2 sene ilmi çalışma ve araştırmalar yaptı. Bu çalışmalar sırasında, yine Kahire’de bulunan Ayn-ı Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şark Dilleri Bölümünde mukaveleli öğretim üyeliği görevinde bulundu.
1974 yılında Çalışma Bakanlığınca (45 gün müddetle) Almanya'ya, 1979 yılında da Devlet Bakanlığınca (1 ay müddetle) Norveç’e görevli olarak gönderildi. Yine Devlet Bakanlığınca 1977, 1978 ve 1979 yıllarında (1'er ay müddetle) üç defa Suudi Arabistan'da görevlendirildi. 1979 yılında, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde, "İlâhiyat Doktoru" unvanını aldı. 17 Mart 1980 - 4 Ocak 1982 yılları arasında, Yozgat Yüksek İslâm Enstitüsünde Öğretim Üyeliği ve Müdür Muavinliği, 19 Ocak 1982 tarihinden itibaren de Samsun Yüksek İslâm Enstitüsünde öğretim üyeliği görevlerinde bulundu.
01.01.1983 - 18 Temmuz 1984 tarihleri arasında, Samsun (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) İlâhiyat Fakültesinde öğretim görevlisi olarak vazife yaptı. 18 Temmuz 1984 tarihinde Samsun İlâhiyat Fakültesi’nden Konya Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne intikal edip 24.05.1985 tarihinde bir Yardımcı doçentlik kadrosuna "Öğretim Üyesi" olarak tayini tamamlandı. 13 Kasım 1986 tarihinde "Doçent" unvanını alıp 30 Nisan 1993 tarihine kadar Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak vazife gördü ve bazı idari görevlerde bulundu. 9 sene devam eden Konya İlahiyat Fakültesindeki görevinin yanısıra, 4 sene de Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri Bölümünde "Arapça Mükâleme" dersleri okuttu. 01 Mayıs 1993 tarihinde, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesine öğretim üyesi olarak tayin olunan Ramazan Ayvallı 31 Ocak 1995 tarihinde profesör olmuştur.
1969'dan beri pek çok gazete ve dergide çok sayıda ilmi araştırma ve makale yayınlayan, 1970 yılından beri de milli ve beynelmilel çapta birçok ilmi konferans, kongre, panel, sempozyum ve seminere iştirak eden Ramazan Ayvallı 2 Yüksek İslam Enstitüsü ile 3 İlahiyat Fakültesinde Öğretim Üyeliği yapmıştır.
22 Nisan 1993 tarihinden itibaren, TGRT Huzura Doğru Programı'nda İslam büyüklerini anlatan Prof. Dr. Ramazan Ayvalı 22 Nisan 1996 tarihinden 1998 yılı sonuna kadar da "Hadis-i Şerif'lerden Seçmeler" başlığı altında Sahih-i Buhari'deki Hadis-i Şerif'lerin açıklamalarını yapmıştır. Ayrıca Ankara’da: Meteoroloji'nin Sesi, TRT-1, TRT-2 ve Ârifân radyolarında, İstanbul’da: TGRT-FM, Moral-FM, Marmara-FM gibi radyolarda, Konya’da: Çağrı TV, Sun-TV, Malatya’da: Ufuk-TV, Kayseri’de: Elif-TV, Erzurum’da: Kanal-25, Yozgat’ta: Bayrak-TV, Amasya’da: Taşova-TV, Beypazarı’nda: Seyelân-TV gibi mahalli televizyonlarda, TGRT, Show-TV, Star-TV, Mesaj-TV ve Meltem-TV gibi ulusal televizyonlarda ilmi, târihi, ahlâki, kültürel ve branşı ile ilgili konularda konuşmalar yapmıştır.
Halen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Hadis Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Ramazan Ayvallı, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini bilmekte olup evli, 3 çocuk ve 2 torun sahibidir.
SÖYLEŞİ
PROF.DR. AYVALLI: “ARVÂSÎ HOCANIN AKIL, ZEKA İLİM VE FEHMİNİN DERİNLİĞİ HEMEN DİKKAT ÇEKERDİ”
Röportaj: Hüdavendigar Onur
1- Merhûm Seyyid Ahmet Arvâsî Hocayla nasıl tanıştınız?
Merhûm Seyyid Ahmet Arvâsî Hocayı, vicâhen ilk olarak, bundan 43 sene önce, ya’nî 1970 yılında, ben Balıkesir Ordu Donatım Okulu’nda Yedek Subay Kursu’nda iken tanıdım. O zaman o da, Necâtî Eğitim Enstitüsü’nde Öğretim Üyesiydi.
“Kendini Arayan İnsan”, “İnsan ve İnsan Ötesi” kitaplarını daha o günlerde alıp âdetâ birer solukta okumuştum. Bu vesîleyle ifâde edelim ki, Türk fikir hayâtına yaptığı önemli katkıları bilinen ve eserleriyle birçok temiz gencin yetişmesini sağlayan merhûm Ahmet Arvâsî hocamızı doğru bir şekilde tanımak ve tanıtmak bir bahtiyârlıktır. Dînimize, dilimize, vatanımıza, târîhimize, kültür ve medeniyetimize, güzel ahlâkımıza, bütün ilim ve adamlarımıza sâhip çıkmalıyız; bunlara ağırlık ve önem vermeliyiz; bunları yeni nesillerimize, çocuklarımıza ve torunlarımıza da doğru bir şekilde aktarmalıyız.
Şimdi, -zaman zaman kendi müşâhedelerimizi de katacak olmakla birlikte- onu, mümkün mertebe, kendi dilinden, kendi kaleminden ve kendisini daha yakından tanıyan dostlarının kalemlerinden ve sözlerinden tanıtmaya çalışacağız.
2- Balıkesir'deki hâtıralarınızdan bir nebze bahsedebilir misiniz?Merhûm, Cumartesi günleri öğleden sonraları, Balıkesir Sâat Kulesi’nin yanındaki Belediye Kahvehânesi’nde gençlere sohbetler yapardı. Bizim, Sâat Kulesi’ne yakın bir yerde bulunan Kasaplar Câmii’nde sivil elbiselerimiz bulunurdu. Biz, Cumartesi günleri, Askeriye’den çıkıp
bu câmiye gelirdik. Orada askerî elbiseleri çıkarıp sivilleri giyerdik; öğle namazlarımızı kılar, sonra doğruca Kahvehâneye giderdik.
Seyyid Ahmet Arvâsî Hoca’nın âhirete intikâlinden bugüne kadar, muhtelif
yerlerde [Amasya, Bağcılar, Güngören, Fâtih, Bâyezîd, Konya, Büyükçekmece ve
Ümrâniye’de] MHP, BBP, Türk Ocakları, Nizâm-ı Âlem Ocakları ve Aydınlar
Ocaklarının davetleri üzerine âcizâne konferanslar verdim, panellerde teblîğler
sundum.
Cihân hâkimiyetimizin ve Türk-İslâm Medeniyeti’mizin temel taşlarından
olan Hoca Ahmed Yesevî’ye benzetilen merhûm Seyyid Ahmet Arvâsî hakkında
gazete ve dergilerde birçok makâle yazdım, röportajlar verdim. Ayrıca bazı kitaplarda onunla ilgili değerlendirmelerimiz de neşredildi.
3- Ahmet Arvâsî bey nasıl bir kişiliğe sahipti?Geçen yarım yüzyıla damgasını vuran Seyyid Ahmet Arvâsî, cemiyetimizde, gerçek bir fikir adamı ve sağlam bir münevver olarak hâtırlanıyor.
Merhûm Seyyid Ahmet Arvâsî bey, fertlerden başlayarak toplumun bütün alanlarında yeni bir dirilişi öngören yazıları, yaptığı âteşli konuşmaları, kaleme aldığı gazete makâleleri ve kitaplarıyla, yeni bir teorik toplum modeli sunmaktadır.
Seyyid Ahmet Arvâsî (rahimehullah); Osmân Yüksel Serdengeçti, Prof. Dr. Erol Güngör, Nûrettin Topçu, Necîp Fâzıl Kısakürek gibi ilim ve fikir adamlarıyla aynı dönemde, aynı hissiyâtı paylaşarak fikirlerini üretti ve yaymaya çalışmıştır.
Sevgili Peygamberimizin mübârek torunlarından, mütefekkir, ilim ve gönül ehli, büyük eğitimci ve davâ adamı bir şahsiyetti. Merhûmun akıl, zekâ, ilim ve fehminin derinliğini; îmânının kuvvetini; millet ve memleket sevgisinin enginliğini; milletin birliği ve memleketin dirliği için olan büyük gayretlerini; iyi bir gençlik yetişmesi için olan büyük çabalarını, Türk devletinin gelişmesi, bütünlüğü ve kıyâmete kadar devâm etmesi için taşıdığı büyük aşk ve şevkıni, daha o günlerde [1970 yılında], yakînen müşâhede etmiştim.
Merhûm Seyyid Ahmet Arvâsî’nin inancı, fikrî yapısı, düşüncesi, tesbîtleri, fikriyâtı, arzûları, temennîleri, ümîdleri ve hedefleri hakkında kendi kaleminden bir nakil yapalım:
“….Ben, İslâm îmân ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saâdet bilen, Türk milletini iki cihânda azîz ve mes’ût görmek isteyen ve böylece İslâm'ı gâye edinen Türk milliyetçiliği şuûruna sâhibim. Benim milliyetçilik anlayışımda aslâ ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuûruna yer yoktur.
İster azınlıklardan gelsin, isterse çoğunluktan gelsin, her türlü ırkçılığa
karşıyım. Bunun yanında, Şânlı Peygamberimizin "Kişi, kavmini sevmekle
suçlanamaz”, “Kavmin efendisi, kavmine hizmet edendir” ve “Vatan sevgisi
îmândandır" tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım.
Öte yandan İslâm’ın yakından uzağa doğru bir fetih ile bütün beşeriyeti
tevhîd bayrağı altında bütünleştirmeye çalışan İlâhî sistem olduğunu da
unutmuyorum. Yine Şanlı Peygamberimizin “İlim mü’minin kaybolmuş malıdır.
Nerede bulursa almalıdır” tarzında formülleştirdiği mukaddes ölçüye bağlı
olarak, hızla muâsırlaşmak gereğine inanmaktayım. Bu, Türk-İslâm kültür ve
medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır.
İslâm’dan zerre ta’vîz vermeden yepyeni kadrolar ve müesseseler ile
zamanımızın bütün meseleleri, vahyin, Peygamber teblîğlerinin ve sünnet
yoluna bağlı büyük müctehidlerin açıklamalarının ışığında, yeniden bir
tahlîle ve tertîbe tâbi tutulabilir...”
“Arvâsî Hoca, insanı etkileyici konuşurdu” derler; siz bu konudane dersiniz?
Sözleri ve davranışlarıyla, hattâ bakışlarıyla başkalarını etkileyen bazı
insanlar vardır. Merhûm Seyyid Ahmet Arvâsî, öğretmenlik ve öğretim
üyeliği yaptığı okullarda ve Enstitülerde, gerek öğretmen, gerek öğrenci
seviyesinde pekçok insana tesîr etmiş bir kimsedir. Bulunduğu her toplumda
muhakkak te’sîr icrâ eden ve onbinlerce, hattâ yüzbinlerce insanın hayrânlığını
kazanan bir kimse idi.
Onu yakından tanıyan kimle konuşsanız, ona karşı hayrânlığını ifâde
ettiğini görürsünüz. Bunda, onun sevgili Peygamberimizin torunu olması
sebebiyle sâhib olduğu asâlet, haseb-neseb, akıl ve zekânın etkisi olduğu
kadar, aynı zamanda çok okuyan, araştıran, düşünen ve ilmiyle amel eden,
ilim ve edeb sâhibi bir insan olmasının da ciddî tesîri vardır.
Zâten merhûmun büyük dedesi Hazret-i Alî Efendimize âit olduğu da
rivâyet edilen “İnsanın şerefi ilim ve edepledir; mâl ve neseble değildir”
sözünde de sâdece zenginliğin ve haseb-nesebin kâfî gelmediği, bu hasletlere
sâhib olan insanların aynı zamanda ilim ve edeb sâhibi olmaları gerektiği
vurgulanmıyor mu? Evine gelen misâfirlerine, muhtelif okullardaki meslektâşları ve
öğrencilerine, zaman zaman kahvehânelerdeki insanlara ve konferanslarına
gelen kişilere sohbet yoluyla hizmet etmeye çalışırdı. Onlara dâimâ hakkı, ilmi,
fazîleti, hidâyeti, adâleti, nûru, güzeli, iyiyi, doğruyu tavsiye ederdi.
Eğitim hayâtı boyunca pek çok genç yetiştirdi. Güzel Türkiye’mizin
her tarafında pek çok konferans verdi.
Tabîî ki o, bu şifâhî emr-i ma’rûf ve cihâd hizmetlerinin yanı sıra, kütüphânelerimizi tezyîn eden çok kıymetli eserler yazarak, kalemiyle de unutulmaz hizmetler yapmıştır.
Birçok yayınevi tarafından neşredilen, son zamanlarda da Bâbıâlî
Kültür Yayıncılığı tarafından, okurlarıyla buluşturulan, “Kendini Arayan
İnsan”, “İnsan ve İnsan Ötesi”, “Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz”, “İnsanın
Yalnızlığı”, “Şiirlerim”, “Eğitim Sosyolojisi” (Eğitim Enstitülerinde Okutulan
Ders Kitabı), “Doğu Anadolu Gerçeği”, “Emperyalizmin Oyunları”,
“Devletin Dîni Olur mu?”, “Kadın-Erkek Üzerine”, “Türk-İslâm Ülküsü”
(3 cilt), “İlmihâl” gibi kitaplarından başka, Seyyid Ahmet Arvâsî, her biri
bir kitap mesâbesinde yüzlerce makâle kaleme aldı.
5- S. Ahmet Arvâsî, Türk milletine niçin bu kadar önem verirdi?Kendisi bizzât diyor ki: “Kesin olarak îmân etmişimdir ki, Müslümân-Türk milleti ve onun
devleti güçlü ise, İslâm dünyâsı da güçlüdür. Aksi bir durumda, bütün
Türk dünyâsı ile birlikte İslâm dünyâsı da sömürülecektir.
Gâlibâ bu durumu en iyi idrâk edenler de düşmânlarımızdır. Onun için
bütün İslâm dünyâsını esîr almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi, Türk
devleti ve Türk milleti olmuştur. Târihten ibret almasını bilenler, bunu ayân-
beyân göreceklerdir. Durum günümüzde de aynıdır.
Onun için diyorum ki; Türk devletini yıkmak ve Türk milletini
parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslâm'a da ihânet
etmektedirler....”
“Türk-İslâm kültür ve medeniyetinin yılmaz savunucusu olacağız.
İslâm Âleminin yeni bir uyanış ve diriliş işâreti verdiği bu günlerde, ısrârla Türk
Milletine ve onun azîz gençliğine “târihî misyonunu” hâtırlatmaya çalışacağız.
Biz, inanıyor ve târihin şehâdeti ile de idrâk ediyoruz ki, Türk Devleti güçlü
ve Türk Milleti birlik ise, İslâm Dünyâsı da mutludur ve ayaktadır. Aksine,
milletimiz zayıflamışsa veya bir “fetret devri” yaşamışsa, İslâm Dünyâsı da
perîşân olmuş, ya tâm veya yarı sömürge statüsüne mahkûm olmuştur. Nitekim,
Selçûklu ve Osmânlı denemeleri bunu ispâtlamıştır.”
Yine merhûm diyor ki:
“Türk milleti, en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuş,
İslâmiyeti en doğru tarzda anlayan, yaşayan ve bu sâhada söz sâhibi olan
bir millettir. Bağrından İmâm-ı A’zam’lar, İmâm-ı Mâtürîdî’ler, İmâm-
ı Gazâlî’ler, İmâm-ı Birgivî’ler, Ahmed İbn-i Kemâl Pâşâ’lar, Mollâ
Fenârî’ler, Ebussuûd Efendi’ler gibi [sayfalarca sayabileceğimiz] daha
nice dîn âlimlerini çıkarmıştır.
Yine Türk milleti, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Hoca Ahmed
Yesevî, Hâcı Bektâş-ı Velî, Hâcı Bayrâm-ı Velî, Yûnus Emre gibi nice
tasavvuf büyüklerini yetiştirmiştir. Milletimiz, büyük ve târîhî bir kitaplığa ve bid’âtsız bir dîn
kültürüne sâhiptir. İslâm dünyâsının bütün kaynakları en sağlam
belgeleriyle elimizdedir”
“İnanıyorum ki, hem Türk, hem Müslümân olmak, hem de muâsır dünyâya öncülük etmek mümkündür. Ecdâdımız, bütün târihleri
boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O hâlde, bizler niye bu târihî
misyonumuzu yerine getirmeyelim?”
Şimdi de onun "İlm-i Hâl" adlı kitâbına yazdığı “İthâf”ını nakledelim.
Merhûm Ahmet Arvâsî bey orada diyor ki:
“Bu kitâbımızı, Hicrî 15. Asrın başlarında, sayıları bir milyara
yaklaşmakla birlikte [bugün itibâriyle 1,5 milyar], kara ve kızıl emperyalizmin
pençesinde inleyen, kendi arasında parçalanan “fırka fırka” olan, iç
boğuşmalarla ve dış taarruzlarla harâp düşen, bütün bu felâketlere rağmen,
bir türlü kendine gelemeyen, düşmân reçetelerinde “şifâ” arayan, Allah ve
Resûlü’nün çizgisine giremeyen, ideolojik maddî ve ma’nevî zenginliğine
ve kültür mîrâsına rağmen, kendi vatanında esîr ve parya statüsü içinde
yaşayan, muzdarip ve çâresiz İslâm Dünyâsı’nın -her şeye rağmen- kurtuluş
ümîdini kaybetmeyen ve yepyeni bir heyecânla yeniden “Kurtuluş İslâm’da”
diyerek silkinip ayağa kalkmaya çalışan îmânlı ve azîz gençliğine ve muzdarip
münevverine ithâf ediyoruz. İslâm îmân ve ahlâkına sarılanlara müjdeler olsun.”
İşte o, bunlardan dolayı dâimâ Türk milletine ve devletine sâhip çıkmaya
çalışmıştır.
6- S. Ahmet Arvâsî’ye “Asrın Yesevî’si” deniliyor, bu konuda ne dersiniz?
Evet, merhûm Seyyid Ahmet Arvâsî hoca, birçok kimse tarafından Türk-İslâm Medeniyetimizin temel taşlarından olan ve bir mekteb (ekol, yol)
meydâna getiren Hoca Ahmed Yesevî’ye benzetilmektedir.
Merhûmun akrabâsı, yakın dostu, sırdâşı, Dış Politika Yazarı, Avukat, Emekli Albay Yeşilay Eski Genel Başkanı Mustafâ Necâtî Özfatura
bey, onun hakkında:
“…..O sıradan bir kişi değildir. Son asırlarda ender rastlanan mütefekkir, pedagog, eğitimci ve sosyologdur. O'nun büyüklüğü ve değeri
ufukta giderek yükselmektedir. Asrımızda, Ahmed Yesevî rolünü üstlenmiş mübârek bir mücâhiddir. Aramızdan çok genç yaşta ayrılmasına rağmen,
hayâtına büyük hizmetler sığdırmış nâdir bir kişidir. Yazıları dün ve bugün olduğu gibi, yarınlara da ışık tutacaktır…” demiştir.
Merhûm Gazeteci-Yazar Olcay Yazıcı ise şöyle demektedir:
“…..Bence Türkiye’nin en büyük problemi ne terör, ne enflasyon, ne de AB’ye girememektir. Türkiye’nin en büyük problemi, memleketin tek meselesi,
ikinci bir Seyyid Ahmet Arvâsî olmamasıdır. Nasıl Yesevî Hazretleri, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında âmil olmuş ise, Seyyid Ahmed Arvâsî Bey de, 12 Eylül öncesinin o kaos ve sis ortamında, Türk gençliğine kendi değerlerini tanıtmış ve onların yabancı tuzaklara düşmesine
mâni olmuştu….”
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Emekli Öğretim Görevlilerinden; Edebiyatçı, Araştırmacı-Yazar M. Halistin Kukul da, onun hakkında diyor ki:
“…..Şayet; Avrupa’ya, Amerika’ya, Çin’e, Rusya’ya, Hindistan’a hangi kıt’a veya hangi devlete olursa olsun, Seyyid Ahmet Arvâsî biraz tanıtılabilse; yahut onlar, onu biraz olsun tanıyabilseler; hattâ, Türkiye, basît kısır çekişmelerden ve rehâvetten kurtulsa da, hakîkî mânâda ilme yönelse,
inanıyorum ki, önümüzdeki birkaç asır, Necip Fâzıl ile Seyyid Ahmet Arvâsî onların hepsine yetecektir…”
8- Merhûm Ahmet Arvâsî Hoca’nın vefât haberini duyunca neler hissettiniz?
Bildiğimiz gibi, eğitimci, mütefekkir, Asrımızın Hoca Ahmed Yesevîsi diye anılan merhûm Ahmet Arvâsî bey, bundan çeyrek asır evvel, ya’nî 25 yıl önce, 31 Aralık 1988 târihinde vefât etmiştir.
Sevgili Peygamberimizin mübârek torunlarından, mütefekkir, ilim ve gönül ehli, büyük eğitimci ve da’vâ adamı, merhûm Seyyid Ahmet Arvâsî bey, böyle bir Aralık ayında [31 Aralık 1988 Cumartesi günü saat 11.00 sularında], daktilosu başında, Türkiye Gazetesi’nde yayınlanacak olan makâlesini hâzırlarken, Allahü teâlâ'nın rahmetine kavuşmuş idi; vefâtının üzerinden 25 sene geçmiş bulunmaktadır.
Ölüm, Allahü teâlânın kânûn-ı İlâhîsidir. Bizler, onun vefâtına çok üzülmekle beraber, takdîr-i İlâhîye rızâ göstermekten başka bir çâremiz
de yoktur. Hazret-i Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, vefât gecesine “Şeb-i Arûs=Düğün Gecesi” demektedir.
Netice olarak ifâde edelim ki, merhûm Arvâsî hocanın güzel ahlâkı, kendisini tanıyan herkesce müsellemdir. Tevâzuu, evine gelen talebelerine bizzât kendi eliyle çay ikrâm edecek kadar güzeldir. Cömertliğine gelince, bu vasfı, dünyânın
en cömert insanı olan mübârek dedesi Peygamber Efendimizinden tevârüs ettiği için, ayrıca anlatmak zâittir.
O, "İnsanların hayırlısı (en iyisi), onlara faydalı olandır" hadîs-i şerîfini kendisine düstûr edinmiş ve başkalarına her hâl ü kârda hizmet etmeye çalışan
bir insandı. İşte onun dersleri, ev sohbetleri, kahvehânelerdeki konuşmaları, salonlardaki konferansları, meydânlardaki nutukları, kitapları bu sözümüzün birer delîlidir.
Kıymetli ilim ve fikir adamları, kitaplarında onun birçok yönünü anlatıyorlar. Bu kısa röportajımızda, onun hakkında "zikr-i cüz' irâde-i küll" ya’nî parçayı zikredip bütünü kasdetme kabîlinden birkaç cümle arzetmiş olduk.
“Onun hakkında ansiklopedilere maddeler yazılmalı, kitaplar çıkarılmalı, armağanlar neşredilmeli, yüksek lisans ve doktora tezleri hâzırlanmalı, hattâ
araştırma enstitüleri kurulmalıdır” teklîfi ile konuşmamızı bitirirken kendisine Allahü teâlâdan rahmetler diliyoruz, bizlere de şefâatçı olmasını ümîd ve temennî ediyoruz.
Bu vesîleyle, Hoca Ahmed Yesevî başta olmak üzere, târih boyunca milletimize, memleketimize, dînimize, devletimize ve insanlığa hizmeti geçmiş bütün İslâm büyüklerini, bu arada merhûm Ahmet Arvâsî’yi rahmet ve minnetle anıyoruz.