Nesline Kim Sahip Çıkar?
Müberrâ dinimiz İslâm, dünya ve ahirette insanın saadet üzere olması için hükümlerini şu beş esasa dayandırmıştır:
• Dinin korunması,
• Canın korunması,
• Aklın korunması,
• Neslin korunması,
• Malın korunması.
Bu beş esastan biri olan nesil, hem bugünümüz hem de yarınımızdır. Bu sebeple Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. ve O’nun yolunu takip eden vârisleri gençlere büyük önem vermişlerdir.
Neslin elinden tutmak, onları geleceğe hazırlamak en önemli hedeflerimizden biri olmalıdır.
Çocuklarına sahip çıkmayan toplumlar bunun bedelini çok ağır bir şekilde, madden ve manen öderler. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî rh.a. gençliğe nasihat için yazdığı “Eyyühe’l-Veled” adlı eserinde şöyle buyuruyor:
“Ey oğul! Eğer bir insanın ömrünün bir saati, yaratılma gayesi olan Hakk’ın rızasının dışında geçerse, o kimse bu bir saati için uzun süre hasret ve pişmanlık çekecektir.”
Bu sözden ömür denen sermayenin ne denli önemli olduğunu ve bir saatinin bile gaflet içerisinde geçirilmemesi gerektiğini öğreniyoruz.
Çocuklarımıza sahip çıkmak, onlara merhamet göstermektir. Böylece onları yaşları icabı farkında olmadıkları tehlikelerden koruyabiliriz. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. öyle buyurmuştur:
“Küçüklere merhamet etmeyen bizden değildir…”
(Ebu Davud, Edeb, 66)
Merhamet sadece şefkat göstermek değil, çocuklarımızı yarınlara ve en önemlisi ebedi hayata hazırlamaktır. Bu noktada hem anne babaya, hem de bütün büyüklere görevler düşüyor. Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Hepiniz birer çobansınız ve her biriniz sürünüzden sorumlusunuz. Devlet başkanı bir çobandır ve yönetimi altındakilerden sorumludur. Erkek, aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın kocasının evinde bir çobandır ve çocuklarından sorumludur. İşçi, işverenin çobanıdır ve ondan sorumludur. Hâsılı hepiniz birer çobansınız ve her biriniz sürünüzünden mesulsünüz.” (Buhârî, Nikâh, 90)
Cenab-ı Mevlâ çocuklarımızı bize emanet olarak vermiştir. Bu emaneti de fıtrat olarak, hakikate hazır olarak yaratmıştır. Bize düşen görev, çocuklarımızın tertemiz fıtratının kirlenmesine engel olmak, maddi manevi her türlü tehlikeden korumaktır. Efendimiz s.a.v.’in şu hadis-i şerifi bize uyarı olarak yetmelidir:
“Her çocuk (İslâm hakikatini kabul edecek bir) fıtrat üzerine doğar. Ancak onu ailesi yahudi, hıristiyan, müşrik veya mecusî yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 79)
Cenab-ı Mevlâ da müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrîm, 6)
Alimlerimiz ayet-i kerimede geçen “ateşten koruma” işinin terbiye ile olacağını belirtmişlerdir. Yani anne baba çocuklarına İslâmî terbiye verdikleri takdirde, onların hem dünyadaki hem de ahiretteki hayatlarını ateşten korumuş olacaklardır.
Bir evde dinî bilgilerin öğretilmesinden kılık kıyafet eğitimine, güzel ahlâktan hayata dair konulara kadar her şey öğretilmelidir. Aile reisi olarak bir baba, ailesine İslâm’ın uygun gördüğü kıyafeti anlatmalı, sevdirmeli ve ona göre giydirmelidir. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in yanına açık vaziyette bir çocuk getirilince onun örtülmesini istemiş ve çocuklarda görülen hayâ eksikliğinin bu hususa dikkat edilmeyişten kaynaklandığını bildirmiştir.
Çocuklarımızın terbiyesinde dikkat edeceğimiz bir başka husus da, arkadaş seçimidir. Onların çevresine dikkat etmeli, kötü arkadaşlardan uzak durmalarını sağlamalıyız. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Kişi dostunun dini üzerinedir. O halde herkes kiminle dostluk ettiğine iyi baksın.” (Ebû Davud, Edeb, 19) İmam Gazâlî rh.a. de ailede terbiyenin aslının çocukları kötü arkadaşlardan muhafaza etmek olduğunu söylemiştir.
Dost ve arkadaş seçimi insanın en ciddi tercihlerinden biridir. Büyükler, “insan huy hırsızıdır”, “kır atın yanında duran ya huyundan ya da suyundan” diyerek arkadaş seçiminde dikkatli olunması gerektiğini belirtmişlerdir.
Ashab-ı kiramın büyüklerinden Abdullah b. Mesud r.a. da şöyle buyurmuştur:
“Salih bir kimseyle oturan, misk taşıyan biriyle oturan gibidir. Bu kimse sana misk vermese de onun kokusu sana da siner. Kötü kimseyle beraber olan kişi ise demirciyle oturan kimse gibidir. Her ne kadar onun ocağından çıkacak ateş elbiseni yakmayacak olsa bile dumanı üstüne siner.”
Günümüzde çocuklarımızı muhafaza edeceğimiz şeylerden biri de, internettir. Aslında hayatımıza birçok kolaylık getiren ve büyük bir nimet olan internet, doğru kullanılmadığında son derece zararlı olabilir. Hem aile içi iletişimin kaybedilmesine hem de pek çok yanlışa düşmeye sebep olabilir. Bu konu bütün ülkelerin üzerinde düşündüğü, önlem almaya çalıştığı bir sorundur. Bu yüzden arkadaş seçimine dikkat edildiği gibi, diğer ortam ve çevrelere de dikkat etmek, doğru yönlendirmek lazımdır. Arkadaş, internet ve benzeri seçimlerde doğru tercihler, çocuklarımızın kötü alışkanlıklardan uzak kalmasını, hiçbir zaman yürek yakan sonuçlarla karşılaşılmamasını sağlayacaktır.
Öncelik, çocuklarımızın tertemiz fıtratını muhafaza etmektir. Ancak bu temiz fıtrat bir kez bozulunca ya da hastalanınca iyileştirilmesi zaman, sabır ve çaba gerektirecektir. Bu sebeple nebevî tıpdaki “hastalıktan önce sıhhatin korunması” ilkesi, terbiyede de ruhun ve fıtratın korunması, bozulmasına izin verilmemesi olarak düşünülmelidir.
Çocuklarımızı asla küçük görmemeli, onlara merhamet etmeli, güzel ahlâk ile süslenmeleri için güzel meclislere götürmeli, güzel arkadaşlar, rehberler tanımalarına imkan sağlamalıyız. Onlara sürekli emretmek, komutlar vermek, nasihat etmek yerine sağlam ve samimi bir yakınlık kurup, birlikte yol almayı tercih etmeliyiz. Allah Rasulü s.a.v.’in ve O’nun yolundan gidenlerin tavrı hep böyle olmuştur.
Kendimizi çocuk terbiyesinde uzman olarak görmesek de iyi niyetli, samimi ve dostane yaklaşımın daima işe yarayacağını akılda tutmalıyız.
Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…
Kaynak :
Semerkand Dergisi
Mübarek Erol | Ekim 2014 | BAŞYAZI