Bizde, kadınların çektiği cefa, 8 Mart’tan 8 Mart’a hatırlanacak kadar basit bir mesele değildir. Her ay, her gün, her saat hatta her dakika zihinlerde yer işgal etmesi lazım gelmelidir. Maalesef ki ülkemizde ortalamaya vurulduğunda her gün bir kadın cinayete kurban gitmektedir. Mevcut idarelerse aynı ataerkil siyaseti gütmeye devam etmektedir.
Bir ülke tasavvur ediniz ki ne beyaz yakalıları, ne mebusları, ne hususi sahalarda istihdam edilenleri arasında kadınlar çoğunluktadır! “Çoğunluk” çok iyimser bir kelimedir; “eşitlikte” bile değildir! “Azınlık” diyerek ifade ettiğimiz kelime – kanaatimce ucube bir tanımlamadır – sadece gayrimüslimleri, Türk ırkına mensup olmayanları, genel-geçer cinsel eğilimin dışındakileri tasvir etmemekte; bu ülkede çok acı ki kadınları da nitelemektedir… Nüfus cephesinden bakıldığında her ne kadar erkeklerle denk olsa da kadınlar, hayata katılımlarına dikkat edildiği takdirde görülecektir ki bu memlekette azınlıktadırlar!
Ne sosyal hayatta, ne iş yaşamında, ne de aile yaşantısında hak ettikleri mevkie bir türlü yerleşememişlerdir. Diğer taraftan “trans kadınlar” sürekli ötelenmek suretiyle sıradan hayatın dışında bir yerde konumlandırılmaya zorlanmıştırlar. Hâlbuki ne hak varsa trans kadınlar da o haklara sahiptirler! Cumhuriyet’in içinde bulunduğumuz yüzüncü senesinde, bu meselenin halledilmesi şöyle dursun hâlâ kapanmayan bir yara hâlinde kanaması dahi bir millî utanç sebebidir!
Kadının tek vazifesi annelik değildir! Kadın sadece evinin hanımı değildir! Her ne hürriyet varsa bu hürriyetlerin sınırlarının en uç noktalarında dahi kadınlar yer almalıdırlar.
Bu kadar görmezden gelinen, ezilen, horlanan kadınların, daima direnmeleri, sisteme başkaldırmalarıysa bir iftihar mevzuudur. Sinmek, sindirilmek ancak ve ancak haksızların ve acizlerin başına gelen kötülüklerdir. Haklılığın, mutlaka galip gelmek gibi bir hususiyeti vardır. Bizde, kadınlar haklıdırlar; namütenahi haklıdırlar ve muhakkak galip geleceklerdir…
Kadınların eylemine gelirsek… Elbette bu kadar baskıya maruz kalan bir zümreden ana-akım siyasî partilerinin topladığı bir kalabalık toplamalarını bekleyemeyiz. Yine kadınlardan, kendilerini popüler meselelerin (toplum nezdinde su götüren meseleler) çözümüne adayan gruplarınkine benzer bir muvaffakiyet ummak da abes olur. Kadınlar, tüm bastırılma, ezilme, dövülme, şiddetle muamele edilme tehditlerine rağmen bir avuç kadar da kalsalar eylemlerini yapmakta ısrarcıdırlar. Israrları haklılıklarından kaynaklanmaktadır.
Nasıl vatan için ölenlere “şehit”, mukaddes emelleri için çarpışanlara “kahraman” diyorsak; vatanındaki diğer hemcinslerinin hakları için inatla her yıl zafer kazanan bu mücadeleci, cesur kadınlara da “muzaffer” unvanını çok görmemeliyiz!
Gelip-geçen her yıl daima onlarladır çünkü… İtilseler de, öldürülseler de, ezilseler de, sömürülseler de onlara bu âdî şekilde davrananlara karşı hep zafer kazanmaktadırlar…
“Muzaffer kadınlar”ın huzurunda saygıyla eğiliyorum! Bir gün arzuladıkları hakların tamamına sahip oldukları bir ülkede aynı havayı beraberce teneffüs edebilmeyi diliyorum…
Bir ülke tasavvur ediniz ki ne beyaz yakalıları, ne mebusları, ne hususi sahalarda istihdam edilenleri arasında kadınlar çoğunluktadır! “Çoğunluk” çok iyimser bir kelimedir; “eşitlikte” bile değildir! “Azınlık” diyerek ifade ettiğimiz kelime – kanaatimce ucube bir tanımlamadır – sadece gayrimüslimleri, Türk ırkına mensup olmayanları, genel-geçer cinsel eğilimin dışındakileri tasvir etmemekte; bu ülkede çok acı ki kadınları da nitelemektedir… Nüfus cephesinden bakıldığında her ne kadar erkeklerle denk olsa da kadınlar, hayata katılımlarına dikkat edildiği takdirde görülecektir ki bu memlekette azınlıktadırlar!
Ne sosyal hayatta, ne iş yaşamında, ne de aile yaşantısında hak ettikleri mevkie bir türlü yerleşememişlerdir. Diğer taraftan “trans kadınlar” sürekli ötelenmek suretiyle sıradan hayatın dışında bir yerde konumlandırılmaya zorlanmıştırlar. Hâlbuki ne hak varsa trans kadınlar da o haklara sahiptirler! Cumhuriyet’in içinde bulunduğumuz yüzüncü senesinde, bu meselenin halledilmesi şöyle dursun hâlâ kapanmayan bir yara hâlinde kanaması dahi bir millî utanç sebebidir!
Kadının tek vazifesi annelik değildir! Kadın sadece evinin hanımı değildir! Her ne hürriyet varsa bu hürriyetlerin sınırlarının en uç noktalarında dahi kadınlar yer almalıdırlar.
Bu kadar görmezden gelinen, ezilen, horlanan kadınların, daima direnmeleri, sisteme başkaldırmalarıysa bir iftihar mevzuudur. Sinmek, sindirilmek ancak ve ancak haksızların ve acizlerin başına gelen kötülüklerdir. Haklılığın, mutlaka galip gelmek gibi bir hususiyeti vardır. Bizde, kadınlar haklıdırlar; namütenahi haklıdırlar ve muhakkak galip geleceklerdir…
Kadınların eylemine gelirsek… Elbette bu kadar baskıya maruz kalan bir zümreden ana-akım siyasî partilerinin topladığı bir kalabalık toplamalarını bekleyemeyiz. Yine kadınlardan, kendilerini popüler meselelerin (toplum nezdinde su götüren meseleler) çözümüne adayan gruplarınkine benzer bir muvaffakiyet ummak da abes olur. Kadınlar, tüm bastırılma, ezilme, dövülme, şiddetle muamele edilme tehditlerine rağmen bir avuç kadar da kalsalar eylemlerini yapmakta ısrarcıdırlar. Israrları haklılıklarından kaynaklanmaktadır.
Nasıl vatan için ölenlere “şehit”, mukaddes emelleri için çarpışanlara “kahraman” diyorsak; vatanındaki diğer hemcinslerinin hakları için inatla her yıl zafer kazanan bu mücadeleci, cesur kadınlara da “muzaffer” unvanını çok görmemeliyiz!
Gelip-geçen her yıl daima onlarladır çünkü… İtilseler de, öldürülseler de, ezilseler de, sömürülseler de onlara bu âdî şekilde davrananlara karşı hep zafer kazanmaktadırlar…
“Muzaffer kadınlar”ın huzurunda saygıyla eğiliyorum! Bir gün arzuladıkları hakların tamamına sahip oldukları bir ülkede aynı havayı beraberce teneffüs edebilmeyi diliyorum…
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.