Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.
(Dosya Boyutu: 955.32 KB / İndirme Sayısı: 13) Lili Elbe Kimdir? Biyografisi
First Transsexuel
Lili Ilse Elvenes (28 Aralık 1882 - 13 Eylül 1931), bilinen adıyla Lili Elbe, Danimarkalı transseksüel kadın ve cinsiyet değiştirme ameliyatı olduğu bilinen ilk kişilerden biri.[1][2] Einar Magnus Andreas Wegener[3] adıyla doğan Elbe, tanınan bir ressamdı. 1930'da dönüşüm sürecini tamamladı, yasal adını Lili Ilse Elvenes[4] olarak değiştirdi ve resim yapmayı bıraktı. Lili Elbe adı, kendisine Kopenhaglı gazeteci Louise Lassen tarafından verildi.[5] Elbe, rahim nakli sonrası oluşan komplikasyonlar nedeniyle 1931'de hayatını kaybetti.[6] Fra mand til kvinde adlı otobiyografisi, ölümünden sonra 1933'te yayımlandı.[7]
Erken dönemleri
Genel olarak Elbe'nin Vejle, Danimarka'da 1882'de doğduğu düşünülmektedir. Elbe hakkında yazılan ve bahsi geçen kişileri korumak adına bazı detayları değiştirilmiş bir kitapta 1886 olarak da geçmektedir. Ancak hayatına ve karısına dair bilinen detaylar 1882'yi desteklemektedir.
Tartışmalı olmasına rağmen Elbe'nin interseks olduğu tahmin ediliyor. Bazı raporlar, karnında zaten ilkel yumurtalıkları olduğunu ve Klinefelter sendromu olabileceğini gösteriyor.
Evlilik hayatı ve modellik
Elbe, Gerda Gottlieb ile Kopenhag'daki Danimarka Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenciyken tanıştı ve 1904'te Gottlieb 19 ve Elbe 22 yaşındayken evlendiler. İllüstratör olarak çalıştılar, Elbe manzara resimlerinde uzmanlaştı, Gottlieb ise kitaplar ve moda dergileri çizdi.
1912'de Paris'e yerleşmeden önce İtalya ve Fransa'yı gezdiler, Elbe burada Gottlieb'in yengesi olarak poz vererek daha açık bir kadın olarak yaşayabildi. Elbe, 1907'de Neuhausens ödülünü aldı ve Kunstnernes Efterårsudstilling'de (Sanatçıların Sonbahar Sergisi) sergilendi.
Elbe, bir keresinde Gottlieb'in resmine modellik için geç kalan aktris Anna Larssen'ın yerine giydiği çorap ve topuklu ayakkabılardan hoşlandığını gördükten sonra kadın kıyafetleri giymeye başladı. Larssen, onun için Lili adını önerdi ve 1920'lerde Elbe, bu isimle düzenli olarak bir kadın olarak takdim edildi, çeşitli festivallere katıldı ve evinde misafir ağırladı.
Gottlieb, şık kıyafetler giymiş, badem şeklindeki gözleri unutulmaz güzel kadın resimleri ile ünlendi. Petites femmes fatales'in bu tasvirlerinin modeli Elbe idi.
Ameliyatlar ve evliliğin sona ermesi
1930'da Elbe, o zamanlar oldukça deneysel olan cinsiyet değiştirme ameliyatı için Almanya'ya gitti. İki yıllık bir süre içinde dört operasyon gerçekleştirildi. İlk ameliyat olan testislerin çıkarılması, Berlin'de seksolog Magnus Hirschfeld'in gözetiminde Dr. Erwin Gohrbandt tarafından gerçekleştirildi. Ameliyatlarının geri kalanı Dresden Kadın Kliniğinde doktor olan Kurt Warnekros tarafından gerçekleştirildi. İkinci ameliyat, karın kas sistemine bir yumurtalık yerleştirmek, üçüncüsü ise penisi ve skrotumu çıkarmaktı.
Bu süreçte durumu Danimarka ve Alman gazetelerinde sansasyon yarattı. Bir Danimarka mahkemesi, çiftin evliliğini Ekim 1930'da iptal etti ve Elbe, Lili Ilse Elvenes adıyla pasaport almak da dahil olmak üzere cinsiyetini ve adını yasal olarak değiştirebildi. Dresden'e döndü ve şehrin içinden akan Elbe Nehri'ne ithafen Elbe soyadını aldı. Evlenmek ve çocuk sahibi olmak istediği Fransız sanat tüccarı Claude Lejeune ile ilişki yaşamaya başladı.
1931'de rahim nakli ve vajinal kanal oluşturulması için dördüncü ameliyatını oldu. Böylece, Dr. Erwin Gorbandt'ın Dora Richter üzerinde deneysel prosedürü gerçekleştirmesinden birkaç hafta sonra, vajinoplasti ameliyatı geçiren ikinci trans kadın oldu.
Ölümü
Elbe'nin bağışıklık sistemi nakledilen uterusu reddetti. Ameliyat ve devamındaki cerrahi revizyon enfeksiyona neden oldu, bu da ameliyattan üç ay sonra 13 Eylül 1931'de kalp durması ile ölümüne yol açtı.
Elbe, Dresden'deki Trinitatisfriedhof'a (Trinity Mezarlığı) gömüldü. Mezar 1960'larda düzeltildi. Nisan 2016'da, The Danish Girl'ün prodüksiyon şirketi Focus Features tarafından finanse edilen yeni bir mezar taşı açıldı. Mezar taşında Elbe'nin doğum tarihi geçmiyor, sadece adı, doğum ve ölüm yerlerine yer verilmiş.
Popüler kültürde
LGBT film festivali MIX Copenhagen'da, dört farklı "Lili" ödülü verilmektedir.[8]
2000'de David Ebershoff, Elbe hakkında Danimarkalı Kız adlı bir kitap yazdı.[9] Kitap, 2015'te aynı adla sinemaya uyarlandı ve Elbe'yi Eddie Redmayne canlandırdı.
Transseksüellik Ne Demektir
Transseksüellik, kişinin, kendisini atanmış cinsiyetine ait hissetmeyerek farklı bir cinsiyet kimliğini benimsemesi durumudur. Transseksüellik, kişinin cinsiyet kimliğini belirtir, bu sebeple cinsel yönelim ile karıştırılmamalıdır. Transseksüel bir kişi heteroseksüel, homoseksüel, aseksüel ya da biseksüel gibi cinsel yönelimlere sahip olabilir.[1]
Transseksüel kişiler istekleri hâlinde kendilerini tanımladıkları cinsiyete kalıcı geçiş yaparken tıbbi yardım alabilirler. Bu geçiş sürecinde hormon terapisi ve cinsiyet değiştirme ameliyatı gibi uygulamalarla bedenlerinin tanımlandıkları cinsiyete uyum sağlaması amaçlanır.
Transseksüellik, kişinin davranışlarından çok iç dünyasında kendisini farklı cinsten biri gibi görmesi ve hissetmesidir. Bu yüzden transseksüelleri dış görünüşlerinden belirlemek söz konusu değildir. Çünkü kendilerini farklı cinsten hissettiklerini dış görünüşlerine her zaman yansıtmazlar. Travestilikten farklı olarak giyim, fiziksel görünüm ile davranışlardan öte transseksüellerin bir kısmı cinsiyet geçiş ameliyatı geçirerek sosyal ve hukuki olarak farklı cinsiyete geçerler.[2]
Transseksüel bireyler aslında bedensel açıdan ya erkek ya kadındırlar fakat kendilerini, bulundukları cinsiyetten başka cinsiyete ait hissederler ve olabildiğince hissettikleri cinsiyetin özelliklerine bürünürler. Yani bedenleri farklı olsa da kendilerini hissettikleri cinsiyettedirler. Transseksüelliğin ne ölçüde hastalık olarak değerlendirilmesi gerektiği, kesinlikle çok tartışılan bir konudur. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) uluslararası hastalık sınıflama ölçütü ICD-10’a göre bir ruhsal rahatsızlık türü olarak tanımlanmaktaydı.[3] Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Haziran 2018'de trans kimlikleri ruhsal bozukluk kategorisinden çıkarttı.[4]
Tanımı
Fiziksel açıdan kadınsı özelliklere sahip fakat eril cinsiyet kimliğinde olan bireyler, kadından erkeğe transseksüel, yani trans erkek olarak nitelendirilmektedir. Fiziksel açıdan erkeksi özelliklere sahip fakat dişil cinsiyet kimliğinde olan bireyler ise trans kadın olarak tanımlanmaktadırlar. Transseksüel bireylerden bazıları, erkekten kadına transseksüellik (MTF) ve kadından erkeğe transseksüellik (FTM) kavramlarını reddetmektedir[kaynak belirtilmeli] çünkü onlara göre bu yeni kavram, onların asıl yani yaratılıştaki cinsiyet kimliğine, cinsiyet belirleyici olarak uymamaktadır.[kaynak belirtilmeli] Aynı zamanda bu iki kavram, bedensel özelliklerin değişimini ve davranış değişikliklerini de ele aldığından cinsiyet değişimine olanak sağlamaktadır.
Transseksüellere göre, onların asıl cinsiyetleri (bedensel ve davranış değişiklikleri de dâhil) değiştirilemez olduğundan eleştirmenlere göre de onları bu kavramlarla nitelendirmek doğru değildir. Eski tıp kaynakçalarında yer alan, hissedilen cinsiyetin yerine, bedensel cinsiyetin ön planda tutulduğu transseksüel kadın (trans kadın yerine geçen) ve transseksüel erkek (trans erkek yerine geçen) kavramları, çoğu transseksüel tarafından reddedilmiş ve günümüzde de kullanımdan kalkmıştır. Tıbben veya hukuken cinsiyeti uygun hâle getirilmiş transseksüel bireyler ise artık transseksüel olarak adlandırılmamaktadırlar. Bu bireyler için kullanılan kavramlar “transseksüel geçmişi olan erkek” ve “transseksüel geçmişi olan kadın”dır veya en basiti “kadın” veya “erkek” kavramlarıdır.
Transseksüel kavramının tarihi
Cinsiyet rolünü değiştiren insan olgusu, antik çağlardan beri bilinmektedir. 20. yy.ın başından itibaren, cinsiyet değişimine ilişkin tıbbi olanaklar doğduğundan, bu yy.dan önce transseksüellik ve transvestizm arasında ayrım yapılmamaktaydı. Daha doğrusu cinsiyet kimliği kesin biçimi ayırt edilmemekteydi. Bunun yanı sıra, bilinen cinsiyet kimliği vakalarına ilişkin veya günümüzdeki cinsiyet rolü değişimleri için başka sebepler olup olmadığı soruları da, belge eksikliğinden dolayı açıklanamamaktaydı.
Alman doktor ve seks araştırmacısı Magnus Hirschfeld, 1910 yılında ara sıra veya düzenli olarak "karşı cinsiyetin kılığına giren insanlar" için, travestilik kavramını kullanmıştır. Sadece kılık kıyafette değil, ayrıca bedensel anlamda da kendini diğer cinsiyete uydurmaya çalışan bireyler için ise Hirschfeld, 1923 yılında –Seks aşamaları bülteninin son basımında- “ruhsal transseksüellik” kavramını kullanmıştır. Bunun yanı sıra transseksüelliği, transvestizmden farklı bir olarak yönelme değil, aksine ona gösterilen yoğun bir eğilim olarak nitelendirmektedir. Hirschfeld’in yayınları ve seks araştırma enstitüsü hakkında yoğun fikir sahibi olan Harry Benjamin, 1953 yılında Transvestizm ve Transseksüelizm adlı makalelerinde, “ruhsal transseksüellik” kavramını kullanmış ve 1966 yılında da Transseksüel Fenomeni adlı kitabıyla bu kavramı, seksüel tıbba kazandırmıştır.
1949 yılında yayınlanan makalesinde, transseksüel psikopatisi kavramını kullanan David O. Cauldwell yine bu yıllarda, bu kavramın öncüsü olarak görülmüştür. Cauldwell ve Benjamin’in çalışmalarında transseksüellik kavramı günümüzdeki anlamıyla kullanılmıştır. 90’lı yıllarda da transseksüellik kavramı, fiziksel rahatsızlıkların teşhisli ve statik el kitabı olan DSM-IV’den çıkarılmış, yerine cinsiyet kimliği rahatsızlığı kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Buna karşın ICD-10’da (Dünya Sağlık Örgütü’nün uluslararası hastalık sınıflama ölçütü) bu iki kavram hâlâ eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Transseksüellik F sınıfı altında (fiziksel ve davranış rahatsızlıkları) ve f64.O. noktasında yer alan bir rahatsızlıktır.
Transseksüelliğin tarihi
1950’li yıllarda, Amerika’daki transseksüeller, hormon tedavisi görebilmekteydi. Bu yıllarda, bu yeni araştırma alanının öncüsü olan Harry Benjamin, birçok transseksüel bireyle ilgilenmekteydi. Benjamin çoğu iş arkadaşının aksine, transseksüelliği fiziksel bir rahatsızlık olarak görmemekteydi. O, bireylerin bedensel cinsiyetlerinin, cinsiyet kimliklerinden uzaklaştığının farkındaydı.
1952 yılında, basın ilk kez cerrahi yolla cinsiyetini değiştiren (erkekten-kadına) Amerikalı transseksüel Christine Jongensen ilgili bir haber yapmıştı. Dinî kesim, bu tür operasyonları iyi karşılamayıp hastanelere baskı yaptığından, transseksüel bireyler cerrahi operasyonlar için yurt dışına gitmek zorundaydı (öncelikli olarak Casablanka’daki Georges Burou ve Meksika’ya). Ayrıca Amerika’da transseksüeller psikopati olarak görülüyor ve zorla hastaneye yatırılıp elektroşok veya antipati tedavisi uygulanıyordu. 1966 yılında ise Johns Hopkins Baltimore’daki tıp merkezinde cinsiyet kimliği kliniği kurmuştu. Bu klinikte, cinsiyet değişimine dair gerekli önlemler de alınmaktaydı. 1969 yılından sonra da, Stonly Diber gibi birçok ünlü araştırmacının çalıştığı daha başka uzmanlık klinikleri de açılmıştır.
Nedenleri
Transseksüelliğin etiyolojisi, başka bir deyişle transseksüelliğin nedenleri, birçok transseksüelin, doktorların, psikologların, diğer ruh sağlığı profesörlerinin ve transseksüellerin aile üyeleri ve arkadaşlarının ilgi konusudur. Transseksüellik, cinsiyet kimliğinin doğumda belirlenen cinsiyetten ve bu cinsiyetin tipik davranışlarından farklı ifade edilmesiyle ilgidir. Bu huzursuzluk, cinsiyet hoşnutsuzluğu olarak adlandırılır.[5]
Beyin fonksiyonuyla ilgili araştırmalar
1995’te Zhou ve meslektaşları tarafından yapılan bir araştırmada beyinde bed nucleus stria terminalis (BSTc) adı verilen bir bölgenin (seks ve endişe tepkileriyle ilgili bir bölge) büyüklüğü erkekten kadına transseksüellerde kadınlardaki büyüklükte, kadından erkeğe transseksüellerde ise erkeklerdeki büyüklükte olduğu bulunmuştur. Ama cinsel yönelimle ilgili bir bağlantı bulunamamıştır. Araştırmadaki transseksüeller daha önce hormon terapisi almıştır. Ama kontrol grubundaki hormon seviyeleri normal olmayan biyolojik kadın ve erkeklerde BSTc’nin büyüklüğü kendi cinsiyet kimlikleriyle uyumlu olduğu bulunduğundan, BSTc ile hormon seviyesi arasında bir ilişki olmadığı sonucuna varılmıştır. Araştırma, transseksüelliğin nörobiyolojik bir temeli olduğunu desteklemektedir.[6]
2000’de Kruijver ve meslektaşları tarafından yapılan bir araştırmada transseksüel ve transseksüel olmayan kişilerin BSTc’lerindeki nöron sayıları incelenmiştir. Kadından erkeğe transseksüellereki nöron sayıları erkeklerin aralığında, erkekten kadına transseksüellerinkinin ise kadınların aralığında olduğu bulunmuştur. Ama cinsel yönelimle ilgili bir bağlantı bulunamamıştır. Transseksüellerin biri hariç hepsi daha önce hormon terapisi almıştır. Ama 1995’teki araştırmada olduğu gibi transaeksüel olmayan kadın ve erkeklerin bazıları da, çeşitli nedenlerden dolayı hormon seviyeleri normalin dışında olan kişilerden oluşuyordu. Hormon seviyeleri normal olmayan biyolojik kadın ve erkeklerin BSTc’deki nöron sayılarının cinsiyet kimlikleriyle uyumlu çıkması ve daha önce hiç hormon terapisi almamış ama kendini kadın gibi hisseden bir erkeğin BSTc’deki nöron sayısının kadınların aralığında çıkması, BSTc’deki nöron sayısıyla hormon seviyesi arasında bir ilişki olmadığını göstermektedir. Bu araştırma da transseksüelliğin nörobiyolojik bir temeli olduğunu desteklemektedir.[7]
2002’de Chung ve meslektaşları BSTc’deki seksüel dimorfizmin (cinsiyete göre değişiklik göstermesi) yetişkinliğe kadar oluşmadığını bulmuştur. Chung, bu bulgu sonucunda BSTc’deki farklılığın transseksüelliğe yol açmadığı, kişilerin cinsiyet kimlikleriyle biyolojik cinsiyetlerinin uyuşmaması sonucu bu farklılığın transseksüel kişilerde yetişkinlikte oluştuğunu öne sürmüştür. Yani transseksüeller BSTc’leri farklı olduğu için transseksüel değildirler. Transseksüel oldukları için BSTc’leri farklıdır.[8]
2008’de Garcia-Falgueras ve Swaab tarafından yapılan bir araştırmada transseksüel ve transseksüel olmayan kişilerin ön hipotalamuslarındaki INAH3 adı verilen bölgenin hacmi ve nöron sayıları incelenmiştir. Kontrol grubundaki erkeklerin INAH3’lerinin hacmi, kontrol grubundaki kadınlarınkinden ortalama 1,9 kat daha büyük, nöron sayılarının ise 2,3 kat daha fazla olduğu bulunmuştur. Erkekten kadına transseksüellerin sonuçları kadınların aralığında çıkarken, kadından erkeğe olan transseksüelin (sadece bir kadından erkeğe transseksüel denek vardır) sonucu erkeklerin aralığında çıkmıştır. Tüm transseksüeller daha önce hormon terapisi almıştır. Ama menopoz öncesi ve menopoz sonrası dönemde olan kadınların INAH3’lerinin hacim ve nöron sayısı bakımından aynı aralıkta olması, erkekten kadına olan transseksüllerinin sonuçlarının kadınların aralığında çıkmasının nedeninin östrojen hormonu almaları olmadığını göstermektedir. Transseksüellerin INAH3’lerindeki farklılık, kısmen de olsa beyinlerindeki erken seksüel farklılışmanın bir işareti olduğunu göstermektedir.[9]
Yine 2008’de Ivanka Savic ve meslektaşları tarafından yapılan bir araştırmada biyolojik erkek ve kadınların ve gynephilic erkekten kadına transseksüellerin (kendini kadın hisseden ama cinsel yönelim olarak yine kadınlara ilgi duyan erkek, başka bir deyişle translezbiyen) erkeklik ve kadınlık kimyasalları olan AND ve EST’i kokladıkları zaman beyinlerinin hangi kısımlarının aktivite olduğu incelenmiştir. Kadınlar ve GEKT’ler erkeklik kimyasalı AND’ı kokladıklarında hipotalamusları aktivite olurken kadınlık kimyasali EST’İ kokladıklarında amigdala ve piriform korteks’leri aktivite olmuştur. Erkekler ise EST’i kokladıklarında hipotalamus bölgeleri aktivite olmuştur. Ama GEKT’lerin EST’i kokladıklarında da sınırlı bir hipotalamus aktivitesi gösterdikleri, AND’ı kokladıklarında kadınlarla, EST’İ kokladıklarında ise erkeklerle bir hipotalamik küme paylaştıkları bulunmuştur. GEKT’lerin EST’e karşı gösterdikleri hipotalamus aktivitesi sınırlı olduğu için GEKT’ler önemli ölçüde sadece erkeklerden farklılık göstermiştir. Araştırmacılar, GEKT’lerin gösterdikleri aktivitelerin kendi biyolojik cinsiyetlerinden uzak, erkeklerin ve kadınlarınkinin ortasında olduğu ama ağırlıklı olarak kadınsal özellikleri gösterdiği sonucuna ulaşmıştır. Araştırma, transseksüelliğin belli hipotalamik bağlantılardaki değişken nöronal farklılaşmanın sonucu olan, cinsiyete göre atipik fizyolojik aktivitelerle bağlantılı olabileceğini göstermektedir.[10]
2009’da Gizewski önderliğindeki Alman radyolog takımı biyolijik erkek ve kadınlara ve androfilik erkekten kadına transseksüellere (kendini kadın gibi hisseden ve cinsel yönelim olarak erkeklere ilgi duyan erkekler) erotik sahneler seyrettirilip manyetik rezonans görüntüleme kullanılarak beyinlerinin hangi bölgelerinin aktivite olduğunu incelemiştir. Erkeklerin beyinlerinin birkaç bölgesinde, kadınlar ve AEKT’lerin göstermediği bir aktivite olduğu gözlenmiştir. AEKT’lerin gösterdiği aktivitelerinse kadınsal yönde olduğu bulunmuştur.[11]
Yine 2009’daki bir araştırmada California Üniversitesi’ndeki araştırmacılar MRG’ler kullanarak biyolojik erkek ve kadınların ve hormon terapisi görmemiş erkekten kadına transseksüellerin (çoğunluğu gynephilic, azınlığı androfilik) beyinlerindeki gri madde değişimini incelemiştir. Erkekten kadına transseksüellerin beyinlerindeki gri madde değişimi, bir bölge hariç erkeklere kadınlarınkinden daha çok benzediği bulunmuştur. Erkekten kadına transseksüellerin beyinlerindeki gri madde değişiminin kadınlarınkine benzediği tek bölgenin sağ putamen olduğu tespit edilmiştir. Bu araştırma beyin anotimisinin cinsiyet kimliğinde rol oynadığını desteklemektedir.[12]
2010’da Rametti ve meslektaşları difüzyon tensör görüntülemeyi kullanarak erkek ve kadınların ve hormon terapisi görmemiş androfilik erkekten kadına transseksüellerin beyinlerindeki beyaz maddeyi incelemiştir. AEKT’ler, beyinlerinin birçok bölgesinde hem erkeklerden hem kadınlardan farklılık göstermiştir. Araştırmanın bulgularına göre AEKT’ler, beyaz madde bakımından kadınlar ve erkeklerin ortasında bir sonuç göstermektedir. Araştırma, AEKT’lerin beyin gelişmeleri sırasında bazı fasiküllerinin maskülenleşmeyi tamamlamamış olabileceğini göstermektedir.[13]
Rametti ve meslektaşları aynı araştırmayı biyolojik erkek ve kadınlar ve hormon terapisi görmemiş gynephilic kadından erkeğe transseksüeller (kendini erkek gibi hisseden ve cinsel yönelim olarak kadınlara ilgi duyan kadınlar) üstünde yapmış GKET’lerin beyinlerindeki beyaz maddenin erkeksel yönde olduğunu bulmuştur. Araştırma, kadından erkeğe transseksüellerin beyin yapısının doğuştan gelen bir farklılık içerdiğini kanıt göstermektedir.[14]
2010’da yapılan başka bir araştırma da Nawata ve meslektaşları, heteroseksüel kadınların ve cinsel yönelim olarak kadınlara ilgi duyan ve aynı zamanda kadın kimliğini reddedip kendini erkek hisseden kadınların (gynephilic kadından erkeğe transseksüeller) pozitron emisyon tomografisini kullanarak beyin bölgesel kan akımlarını birbiriyle kıyaslamıştır. Kendini erkek gibi hisseden kadınların hiçbiri daha önce hormon terapisi almamıştır. Araştırma erkekleri içermemesine rağmen, GKET’lerin beyin bölgesel kan akımının erkeksel yönde olduğu sonucu çıkarılabilmiştir. GKET’lerin sol ön singulat kortekslerindeki kan akımı, heteroseksüel kadınlara göre daha az, sağ insulalarında ise daha çoktur. Bu iki bölge bilinç ve cinsel davranışlarla bağlantılı olmasıyla bilinmektedir. Araştırma transseksüelliğin biyolojik bir temeli olduğunu desteklemektedir.[15]
Genetik araştırmalar
NR3C4 olarak bilinen androjen reseptörü, testosteron ya da dihidrotestosteronun bağlayıcılığı tarafından aktivite edilir. Bu reseptör, birincil ve ikincil erkek cinsiyet karakteristiklerin oluşumunda kritik bir rol oynamaktadır. 2009’da yapılan bir araştırmada Hare ve meslektaşları erkekten kadına transseksüellerde (hem androfilik hem gynephilic), transseksüel olmayan erkeklere göre reseptör geninin kopyalarını daha uzun bulmuştur. Bu uzun kopyalar, testosteronun bağlayıcılığının etkisini azaltmaktadır. Bu bulgu sonucunda araştırmacılar beyin gelişiminde androjen ve androjen sinyalinin azalmasının erkeklerde kadın cinsiyet kimliğinin oluşmasına neden olabileceğini öne sürmüştür.[16]
CYP17 adı verilen bir genin varyasyonu, cinsiyet hormonlarının metobalizmasında rol oynamaktadır ve erken beyin gelişimini etkilemektedir. Bu varyasyon erkeklerde kadınlara göre daha yaygındır. 2008’de Avusturya’da yapılan bir araştırmada, Clemens Tempfer ve meslektaşları kadından erkeğe transseksüellerin %44’ünün, transseksüel olmayan kadınların ise %31’inin bu varyasyona sahip olduğunu bulmuştur. Ayrıca kadından erkeğe transseksüellerdeki alel dağılımı da erkeklerle eşit çıkmıştır. Bu bulgu sonucunda araştırmacılar bu gen varyasyonunun kadınların kendini erkek gibi hissetme olasılığını arttırdığını öne sürmüştür.[17]
Doğum Öncesi Androjen/El Yanlılık
2005’te Scheneider ve meslektaşları erkeklerin, kadınların, erkekten kadına transseksüellerin ve kadından erkeğe transseksüellerin 2D:4D parmak oranlarını kıyaslamıştır. 2D:4D işaret parmağının yüzük parmağa oranıdır. Ve doğum öncesi androjene ne kadar maruz kalındığının işareti olduğu düşünülmektedir. Erkekler anne karnında kadınlara göre androjene daha fazla maruz kaldığından 2D:4D oranları genel olarak kadınlara göre daha düşüktür. Araştırma da erkekten kadından transseksüellerin 2D:4D oranları erkeklere göre daha yüksek, kadınlara ise daha yakın olduğu bulunmuştur. Ama kadınlarla, kadından erkeğe transseksüeller arasında bir fark bulunamamıştır. Ayrıca hem erkekten kadına hem kadından erkeğe transseksüellerin, kadınlara ve erkeklere göre daha az sağ yanlı olduğu bulunmuştur. Başka bir deyişle sol yanlı olma veya her iki elini kullanabilme kabiliyetinin transseksüellerde daha yüksek olduğu bulunmuştur. Araştırmadaki erkeklerin %95’inin, kadınların %91’inin, kadından erkeğe transseksüellerin %79’unun, erkekten kadına transseksüellerin ise %74’ünün sağ yanlı olduğu gözlenmiştir.[18]
Doğum sırası efekti
Doğum sırası efekti, cinsel yönelimin bilinen en güçlü biyodemografik habercisidir.[19] Birçok araştırmaya göre her büyük erkek kardeş bir erkeğin eşcinsel yönelime sahip olma ihtimalini bir öncekinin %28-48’i kadar arttırmaktadır.[20][21][22][23][24] Doğum sırası efekti aynı zamanda erkekten kadına transseksüellerde de gözlenmiştir. Androfilik erkekten kadına transseksüellerin, gynephilic erkekten kadına transseksüellere göre daha fazla büyük erkek kardeşe sahip olduğu bulunmuştur. Bu bulgular Kanada,[25] Birleşik Krallık,[26] Hollanda[27] ve Polinezya'daki[28] örneklerden elde edilmiştir.
Gelişimi
Çoğu transseksüel bireyde, “başka biri olma” duygusu, okul öncesi çağlarda gelişmektedir; fakat bu duygu henüz somut olarak bağlayıcı olmayabilir. Bazıları da okul öncesi çağda bedensel cinsiyetlerinin aksine, kız veya erkek olmak istediklerine dair bir bilinç geliştirdiklerini belirtmektedir. Bu bilinç, ilk defa ergenlik ya da yetişkinlik döneminde de ortaya çıkabilmektedir. Böyle bir durumda, çocukluk dönemindeki anıların bastırılıp bastırılmayacağı sorusu akıllara gelmektedir. Transseksüel bireylerin karşılaştığı psikolojik baskılar zamanla artmaktadır; özellikle ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde. Psikosomatik hastalıklar ve diğer çeşitli psikolojik problemlerin yanı sıra bu baskıların sonucu olarak depresyon ve uyuşturucu kullanımı gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Çoğu transseksüel, er ya da geç çevresini transseksüelliğiyle ilgili bilgilendirmeye, cinsiyet rolünü de kalıcı (resmî) olarak değiştirmeye mecbur kalacaktır. Özellikle kriz evresinde alınan bu tür bir kararın sonucu da bireyin hayatını tehdit edebilmektedir.
Transseksüellik sonucunda ortaya çıkan psikolojik problemlerin zamanı, bireyden bireye değişiklik göstermektedir. Bu, bireyin içinde bulunduğu sosyal çevreye ve edindiği bilgilere de bağlı olmaktadır. Yalnız değişmeyen şudur ki yıllardan beri tıbbi tedavi görmek isteyen bireylerde ortalama yaş oranı giderek düşüş göstermektedir.
Transseksüelliğe eğilim gösteren çocuklar, çoğunlukla çevrelerinin beklentilerine uymaya ve bedensel cinsiyetlerine uygun rolde yaşamaya çalışmaktalar. Bu tür baskılar da bedensel açıdan erkek olan transseksüellerde genellikle daha fazla olduğundan, trans erkek ve trans kadınlarda yaşanan tipik gelişimler farklı olmaktadır:
Trans kadınlar, ilk olarak klasik erkek profiline olabildiğince uyum sağlamak için çaba harcarlar. Evlenip aile kurmaları sık rastlanan bir olaydır; çünkü daha sonra partnerlerini zaten kadın olarak tercih ederler. Ayrıca meslek seçiminde, erkek gücü gerektiren alanları seçmeleri de yaygın bir durumdur. Eril rolde yaşadığı sıkıntılar, kendisini genellikle transvestizm ve aşırı yüklenme (Overcompensing) evresi arasındaki değişim esnasında gösterir. Örneğin, bu evrede kadın kıyafetlerini atıp, özellikle erkeksi bir görünüm sergilemeye çalışırlar.
Trans erkeklerin evlenip, çocuk sahibi olmaları sık rastlanan bir şey değildir. Meslek seçiminde ise ya cinsiyetin ön planda olmadığı ya da tipik erkek gücü gerektiren mesleklere yönelirler. Dişil rolde yaşadıkları sıkıntılarını da günlük hayattaki erkeksi davranış biçimlerine entegre ederek gösterirler. Bu davranış biçimi, kadınlarda erkeklerdeki kadınsı davranış biçimlerine göre daha kolay kabul edilmektedir. Bu nedenlerden dolayı, hâlâ kadın gibi yaşayan trans erkekler, “avare” veya özgür görünürler. Partner olarak erkekleri tercih ettiklerinden, genellikle lezbiyenlere benzetilirler.
Cinsiyet rolünün değişimi, önemli sosyal problemlere yol açabilmektedir. Örneğin, her zaman olmasa da, genellikle bireylerin yaşadığı ikili ilişkiler sona ermektedir. Çocuklar, çoğu zaman anne veya babasının rol değişiminin, beklenilenden daha iyi üstesinden gelmektedir. Tabii ki istisnalar da söz konusudur. Bu istisnalar, ergenlik dönemindeki veya dış baskılardan fazlasıyla etkilenmiş çocuklarda görülmektedir. Bireyin, istifasını vererek, işini kaybetmesi de artık sık rastlanan bir olay değildir; çünkü Avrupa Adalet Divanı, cinsiyet değişiminden dolayı bir kişinin işten çıkarılmasının, cinsiyet ayrımcılığı olduğunu açıklamıştır. Buna rağmen, bugüne kadar cinsiyet rolünün değişimi sebebiyle psikolojik veya psikoterapik destek almayan transseksüeller, bu tür desteği almaya başlamışlardır; çünkü bir birey için, psikolojik yardım aldığını kanıtlamadan, tıbbi ve hukuki olanaklardan yararlanıp rapor alması hemen hemen imkânsızdır.
Son yıllarda transseksüel çocuğa sahip aile sayısı giderek artmaktadır. Aynı zamanda transseksüelliği reddetmek yerine, kabul eden aile sayısında da artış görülmektedir. Böyle durumlarda, ergenliğe girişi yavaşlatacak tıbbi önlemler alınmaktadır. Bu yolla, cinsiyet özelliğinin gelişimi engellenmektedir. Bu özellik, ilerleyen yıllarda büyük bir masraf ve şüphe götüren bir başarıyla, eski hâline yeniden getirilmek zorunda olan veya artık geri dönüşü olmayan bir yapıdadır. Bu nedenle, ergenlik döneminde veya bu dönemden kısa bir süre sonra, cinsiyet rolünün değişmesine karar veren transseksüel bireylerin sayısı giderek artmaktadır.
Kavram tartışmaları
Çoğu birey, transseksüellik kavramını reddetmektedir. Çünkü, bu kavram, “seksüellik” kelimesini çağrıştırmaktadır. Transseksüellik, bir cinsiyet problemi değil, aksine seksüel tercihtir. Yalnız, transseksüellik cinsiyet kimliğinin bir sorunudur ve böylece de özünde seksüelliğin bir türü değildir. Transseksüeller, alışılmışın dışında seksüel eğilimleri olan bireyler değillerdir; aksine sadece yanlış cinsel organla dünyaya geldiklerine inanan bireylerdir. “Erkekten kadına” veya “kadından erkeğe transseksüel” yerine, eleştirenler daha basit deyimiyle trans kadın veya trans erkek olarak tanımlamayı tercih etmekteler. Almanya’da 1980ler’de öne atılan alternatif kavram da “trans kimlik” kavramıdır. Bu kavram, 1990 yılından itibaren, kesinlikle daha kapsamlı bir kavram olan “trans cinsel”in doğmasına zemin hazırlamıştır. Trans cinsel, bir anlamda doğuştan sahip olduğu cinsiyetine ayak uyduramayan insanlar için üst kavram olarak kullanılırken, diğer anlamıyla bu kavram kendisini iki cinsiyetin arasında hisseden, yani kendini %100 kadın veya erkek olarak nitelendiremeyen bireyler için kullanılmaktaydı.
Hukuki boyut
Aralarında Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İsveç , Türkiye ve İsviçre’nin bulunduğu çoğu Avrupa ülkesi ve bunlara ek Avrupa dışındaki bazı devletler, transseksüel bireylere isimlerini veya nüfus kaydında yer alan cinsiyet bilgilerini, hissettikleri cinsiyete uygun olarak değiştirmesine izin vermiştir.
Almanya
Almanya’daki transseksüel yasasında (TSG), bu bireylerin isimlerini veya medeni durumlarını değiştirebilmesi için, bir dizi ön koşul belirlenmiştir. Bu koşulları yerine getirme olanağı da, ilgili yerel mahkemelerce sağlanmaktadır. Alman İçişleri Bakanı, transseksüel bireyler için bir dizi önkoşul getirmiştir. Bunlar arasında, doğum kaydı esnasında yazılan cinsiyetin ve isim değişikliğinin yapılması yer almaktadır.
Bu yasayla da, bir trans kadının cinsiyetini uygun hâle getirmek ve artık nüfus kaydındaki cinsiyetini düzelttirmek için fırsat doğmuştu. Yalnız bu izin, yasalara aykırı görülmüştü, çünkü evli olmayan kişiler de nüfus kaydındaki cinsiyetini değiştirme hakkına sahip olmuştu. Bu nedenle evli transseksüeller, nüfus kaydındaki cinsiyetlerini değiştirmeden önce, evliliklerinin hukuken bitmesi için cinsiyet değiştirme ameliyatına zorlanmışlardır.
Kaldırılan izinden bağımsız olarak, isim değiştirme yasasında yer alan yönetmeliklerce, bireyin isim değişikliği yapması mümkündür.
Avusturya
1983 yılındaki transseksüel yasasının yerine geçen 1986 yılındaki yasa, 2006 yılının Temmuz'unda Avusturya Adalet Divanı tarafından yasalara aykırı olarak görülmüş ve yürürlükten kaldırılmıştır.
İsviçre
İsviçre’de de özel bir transseksüel yasası yoktur. Yargı, cinsiyet değiştirildikten sonra mahkemeye verilen dilekçe ile kişinin ismini ve nüfus kaydında yer alan cinsiyet bilgisini düzeltme hakkına sahip olduğuna hükmetmektedir.
Birleşik Krallık
Birleşik Krallık’ta 2004 yılında, transseksüel bireylere cerrahi operasyon veya herhangi bir bedensel uygulama şart koşulmaksızın, doğum kaydını düzelttirme imkânı sağlayan, Gender Recognition Act (cinsiyet onaylama yasası) yürürlüğe girmiştir.
Fransa
Fransa’da 17 Mayıs 2009 yılı itibarıyla, transseksüelliği fiziksel ve cinsel rahatsızlık sınıflamasından çıkarmıştır. 2010 yılında da psikolojik rahatsızlık listesinden çıkarmıştır.[29]
Diğer
Belçika ve Lüksemburg’da transseksüellere ilişkin durum, Almanya’da olduğu gibidir. Yargı, genel yönetmeliklerle düzeltme veya değişikliğe izin vermektedir.
Ceza Hukukunda transseksüellik
Transseksüel bireylerin karşılaştığı problemlerden biri de, toplum tarafından farklı muamele görmeleridir. Bu durumda, polis, ceza mahkemeleri ve infaz devreye girmektedir. Özellikle, her bir tutuklama olayında, cinsiyet kimliğine uygun davranış biçimi sorunu ve bireyin bakım sorunları ortaya çıkmaktadır. Yetkili makamlar için, çözülmesi çok zor olan problemlerden biri de, erkek ve kadınların hapishaneye nasıl yerleştirileceğine dair kanun problemidir.
Transseksüelliğin hastalık olarak sınıflandırılması
Tarihi
Transseksüellik kavramı, çok eskilere dayanan bir olgusal duruma işaret eder. Türkiye'de ilk defa Bülent Ersoy'un geçirdiği cinsiyet değiştirme ameliyatı ile toplumun gündemine gelmiştir. Dünya çapında ise, ilk kez 1952 yılında Norveç 'te yapılmıştır. Bu ameliyatla, Amerikalı George Jorgensen kadın olmuş ve ismini değiştirmiştir.
Cerrahi uygulamaların başlangıcı birincil lenfoid organların ve ikincil cinsiyet özelliklerinin değişimine yönelikti. Bu değişim, cinsel ilişkide bulunma eğilimini hadımlaştırma gibi yöntemlerle tamamen ortadan kaldırma açısından, eski Mısır’dan, Hindistan gibi eski kavimlere kadar uzanırdı. Örneğin doğurganlık ayini Sümerliler ve Anadolu’da, insanların ana Tanrıça Kibele’ye olan bağlılıklarını göstermek için yapılmaktaydı. Bu ayinlerde kendinden geçen insanlarla hadımlaştırma törenleri gerçekleştiriliyordu. Hadımlaştırma ayini, Roma İmparatorluğu dönemine kadar, tanrıça Diana’nın şerefine de yapılmaktaydı. Bu uygulamalar öncelikle, Ortaçağ’da hadım veya harem ağası adı altındaki köleler üzerinde uygulanmaktaydı. Bireyleri bayıltmadan ve sıhhî olmayan ortamlarda yapılan bu operasyonlar çoğu zaman ölümle sonuçlanırdı veya bireyin Skrotum (penisin alt bölümündeki kesenin içinde bulunan organlar); bazen de penisi alınırdı.
Tıbbın ilerlemesiyle birlikte, bu tür operasyonlarda ölüm riski de azalmıştır. Başlangıçta yapılan operasyonlar toplumsal ve dini düşüncelerden etkilenerek yapılmış ve onur kırıcı bir cezalandırma yöntemi olmuştur. Rönesans döneminde, toplumda zamanla yeni bir cinsiyet tablosu gelişmişti. Bu oluşan tabloyu takiben, kadınların güçleri giderek artmış, erkeğe özgü cinsiyet özelliklerinin nasıl bir şey olduğunu hissetmişlerdir. Bu esnada da eril cinsiyetlerde de kadına özgü özellikler belirmiştir. Başka cinsiyete ait olma isteğinin, tarihsel bağlamda ne zaman ortaya çıktığına dair kesin bir tarih bulunmamaktadır. Barok ve Rokoko akımları, çoğu değişimin ve karşı cinsin görünüşüne bürünmenin moda olduğunu göstermiş ve bundan yola çıkarak bazı doktorlar 17. ve 18. yüzyıllarda cinsiyet değiştirme ameliyatı yapma cesaretini göstermişlerdir. Bu ameliyatlar, muhtemelen hastanın kendisini iyi hissetmesine yönelik değildi. Doktorlar kendi çıkarları doğrultusunda, bilimsel deneylerine katkı da sağlamak için bu operasyonları yürütmekteydiler. En bilindik örneği, androjeni kişiliğindeki (kadın ve erkek rolünün gerekliliklerini yerine getiren birey) bireyler, daha çok “canavar” adı altında pazarlarda veya sirklerde sunulmaktaydı. Buradan, bu operasyonlarda çoğu zaman ilkel aletler kullanıldığı sonucu da çıkarılabilir (bıyıklı kadın, sesi değiştirilmiş erkek opera aryalarının kalın seste opera söylemeleri gibi).
20. yüzyıl başları/Magnus Hirschfeld
Transseksüel ve İnterseksüelliğin, fiziksel ve psikolojik sorunlarıyla ilgili ilk önemli bilgiler, doktor ve seksolog Magnus Hirschfeld tarafından, 20. yy.ın başlarında ortaya atılmıştır. Hirschfeld homoseksüel, transvestizm ve transseksüel kavramlarını da bulmuştur. İnsanların isteğine göre cinsiyetini değiştirmeleri fikrine bilimsel açıdan yaklaşıp, işe koyulan Hirschfeld sayesinde, 20 yıl içinde, Berlin’deki Seks Araştırma Enstitüsünün çalışanlarının yardımı ve girişimiyle, kimlik ve isim değişikliği; ayrıca sözde “travesti görünüşü” insanlara açıklanmıştır. Aynı zamanda ilk cinsiyet değişimi ameliyatı yapılmıştır.
Patolojik tanımlama sonraki evrelerde gevşemiştir. 1923 yılında, Hirschfeld transvestizmle ilişkilendirilerek kullanılan “transseksüel” sözcüğünü, ilk defa bu kavramdan ayrı tanımlamıştır. Yaklaşık 2000 sayfalık, cinsiyet bilgisine genel bakışında, cinsiyet değiştirme isteğinin, aşırı transvestizmin bir türü olduğunu gözlemlemiştir. Hirschfeld bunu şu şekilde dile getirmektedir:
“Travestiliğin en baskın türünü, sadece yapay anlamda kendini değiştiren bireyde değil, aksine doğal kıyafetini; yani vücudu diğer cinsiyete bürümek isteyen bireylerde görürüz. Vücudunu değiştirmek isteyen bireylerin en ileri derecesinde, kişiler üreme organlarını tamamen değiştirmek isterler. Bu bireyler, her şeyden önce cinsiyetlerini hislerine göre şekillendirmek isterler. Kadınlardaki transvestizmde reglinin durdurulması için yumurtalıklar alınırken, erkeklerde ise hadımlaştırma yöntemi uygulanır. Bu durum günümüzde çok yaygındır.”
Tıbbi gözlemler
Transseksüelliğin hastalık olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği veya ne ölçüde hastalık olarak değerlendirilmesi gerektiği tartışmalı bir konudur. ICD-10 sınıflama ölçütü, transseksüelliği F 64,0 derecesinde bir hastalık olarak tanımlamaktadır; fakat transseksüel bireyler kendilerini “hastalıklı” hissetmezler. Onların bakış açısına “başkalık” kavramı daha uygun düşmektedir. Bu iki cinsiyet arasında olma hissi, aslında zihinsel interseksüellik gibidir. Tartışmalar, bir başka tartışmaları da beraberinde getirip, engelliliğin hastalık olarak görülüp görülmeyeceği veya ne ölçüde hastalık olarak değerlendirileceği problemini ortaya çıkarmaktadır. Transseksüelliğin hastalık sınıfında yer almasını destekleyenler, toplumda bireylerin, hasta bir insana, sapık veya deli birinden daha ılımlı yaklaştığını ve transseksüellerin hasta olarak nitelendirildiği takdirde toplum tarafından daha kolay kabul edileceğini tartışmaktadırlar. Bu sınıflandırmaya karşı olanlar ise, bu konuyu tartışmakla kalmaz, ayrıca transseksüelliğin kabulüyle, günümüzde artık hastalık olarak değerlendirilecek başka şeyleri de beraberinde getireceği görüşüne karşı çıkmaktalar. Bu görüşle şuna dikkat çekmekteler: günümüzde şizofreni ve alkolizmin, hastalık sınıfında yer almasına rağmen, şizofren ve alkoliklerin sayısı giderek artmakta ve dahası toplum tarafından aşağılanıp yalnızlığa mahkûm edilmekteler.
Son olarak transseksüelliğe bağlı hastalıkların farklı olduğu dikkate alınmalıdır. Bunlar çoğunlukla psikosomatik hastalıklara yol açan rahatsızlıklardır (Depresyon, intihar fikri, mide- bağırsak rahatsızlıkları). Bunun yanı sıra transseksüeller, büyük ölçüde depresif ve intihara meyillidirler. Bunun nedeni de kişilikleriyle ilgili yaşadıkları ruhsal dengesizliklerdir.
Cinsiyet değiştirme ameliyatı
Cinsiyet değiştirme ameliyatı deyince akla, cerrahi önlemler gelmektedir. Bu tür önlemler, birincil veya ikincil cinsiyet özelliklerinin dış görünüşe ve değişen cinsiyetin fonksiyonuna göre uyarlanmasıdır. Bu tür müdahaleler interseksüellere ya da trans cinsel bireylere uygulanmaktadır. Yalnız, çoğu transseksüel birey de bu tür cerrahi müdahaleleri uygulatmak için çaba harcamaktalar. Herhangi bir kazadan veya hastalıktan dolayı kaybolan cinsiyet özelliklerini geri getirmek için de bu tür operasyon tekniklerine gerek duyulabilir.
Bu operasyonlar, interseksüel bireylere ailesinin onayı da alındıktan sonra yapılırken, aynı şey interseksüel çocuklar için söz konusu değildir. Bu çocukların ameliyatı, erken yaşta yapıldığından, onlara danışılmaz veya onayları beklenmez. Ayrıca günümüzde, yasalarda birbirine bağlı, çoğunlukla da zıt hormon tedavisiyle yapılan metabolizmaya müdahaleye dair yeterince bilgi yer almamaktadır.
Cinsiyet değiştirme müdahalesi, öncelikli cinsiyet özelliklerine yapılan operasyonlardır. Diğer müdahaleler ise ikincil cinsiyet özellikleri ile ilgilidir.
Aşağıda, trans cinsel bireylere yapılan cerrahi müdahaleler yer almaktadır. Bunun yanı sıra, erkeksi görünen cinsiyet özelliklerindeki dişil kısımları değiştirmek zorunda olan (aynı operasyon tam tersi durumlar için de geçerlidir) insanlara da bu tür müdahaleler uygulanmaktadır. İnterseksüel bireylere uygulanan müdahale veya organların yeniden oluşturulmasına yönelik müdahaleler, her bireyde son derece farklı uygulanması gereken operasyonlardır.
Trans cinsellerdeki tıbbi müdahalelerde, seks hormon tedavisi ön plandadır. Günümüz standartlarına göre, operasyonlardan sonra ömür boyu süren hormon tedavisi gerekmektedir, çünkü vücudun embriyo keseleri alındığı için, hormon eksiklikleri görülebilir. Bu tedaviyle, diğer cinsiyetin ikincil cinsiyet özellikleri geliştirilmektedir. Yalnız, bireyin anatomik cinsiyetinin ikincil cinsiyet özellikleri çoğunlukla korunmaktadır ve aynı şekilde öncelikli cinsiyet özelliklerine olan etkisi genellikle çok azdır. Bu özelliklerin uygun müdahalelerle dengelenmesi tavsiye edilmektedir.
Böyle bir tedavi, ilk olarak karakter, ikinci olarak da ergenlik için zemin hazırlamaktadır. Böylelikle, ikincil cinsiyet özelliklerinin gelişimi başlatılır. Trans kadınlarda, hormon tedavisi çoğu zaman anti-androjenlerle tamamlanmaktadır. Trans kadınlarda, deri daha ince ve kuru yapıdadır. Vücut yağları, yüze, göğüse, kalça ve makata nakledilir. Tüylenme yavaşlar. Testosteronlara bağlı saç dökülmesi azalır. Yalnız sakal uzamasında, hemen hemen hiç değişiklik görülmez. Hayalar buruşur ve artık sperm üretimi durur. Libido (cinsel istek) azalır. Uzun vadede vücuttaki kas oranı ve vücut dayanıklılığı azalır.
Trans erkeklerde ise deri gözenekleri büyür, vücut yağı, kalçadan bele nakledilir. Beden gücü ve bu güce bağlı olarak kaslarda artış görülür. Sakal uzar ve tüylenme artabilir. Klitoris genişler. Testosteron, düzenli âdet kanamalarını durdurur. Ses kalınlaşır ve cinsel istekte artış görülür.
Ergenliğin ilk etkilerini, kusursuz bir biçimde geri döndürmek, ne trans kadın ne de trans erkek için mümkündür. Birincil lenfoid organların değiştirilmesi ya da onların gelişimi olanaksız bir şeydir. Hormon eksikliğinden doğan zararları önlemek için, ömür boyu hormon takviyesi gereklidir.
Hormon tedavisi yerine veya hormon tedavisi desteğiyle, cinsiyet değiştirme ameliyatı operasyonu da mümkündür. Bu tedavilerin isteği, en azından “transseksüelliğin” teşhisi için de gerekli bir şarttır.
Trans kadınlarda bu işlem, sakal ve bıyığın epilasyonu ve cinsiyeti uygun hâle getirme operasyonudur. Bu operasyonla, haya torbası ve hayalar, penisten ayrılmakta ve cinsel birleşmeye de imkân sağlayan bir vajina oluşturulmaktadır. Göğüs gelişimi de hormon tedavisinden etkilenip çok fazla gelişemediğinden, çoğu trans kadın göğüs büyütme ameliyatı olmaktadır. Riskli olmasına rağmen, ses tonunu uygun hâle getirmek için, boğaz bölgesine yapılan operasyonlar da oldukça yaygındır.
Trans erkeklerde operasyon, yumurtalık, rahmin alınması ve cinsel birleşmeye uygun yapay penisin oluşturulması işlemlerinden oluşmaktadır. Son aşamada yumurtalık ve rahmin alınması, eril hormonların vücuda verilmesiyle bu organlardaki kanser riskini arttıracağından, yerinde bir işlem değildir. Hayaların yapılması ve üremenin sağlanması, trans erkek için mümkün değildir. Bunun yanı sıra uygun bir penisin, görünüş, fonksiyon ve büyüklük açısından yapılması da sınırlıdır. Bu nedenle çoğu trans erkek, bu operasyondan vazgeçmektedir.
Cinsiyet değiştirme ameliyatı masraf üstlenimi
Çeşitli ülkelerde (örn; Almanya) sigorta konusunda hukuksal boyutta sorunlar yaşamaktadır. Cinsiyet değiştirme ameliyatlarının masrafının tümünün veya büyük bir bölümünün yasalarla (özel sigorta gibi) karşılanması sorunu, hâlâ sorun teşkil etmektedir.
Bu sorun çoğunlukla şu iki tartışmayı beraberinde getirmektedir:
Her birey, mümkün olduğunca sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürme hakkına sahiptir. Cinsiyet rolünde uygunsuzluğun hissedildiği bir yaşam, bu hakkı olanaksız kılmaktadır. Cinsiyet rolünü değiştirmek için, çoğu zaman tıbbi yöntemlere de gerek duyulmaktadır. Bu yöntemlerin ne ölçüde gerekli olduğunu, bireyin kendisi belirlemektedir.
Tıbbi tedavi görülmediğinde, çoğu zaman ağır fiziksel ve psikosomatik hastalıklar ortaya çıkmaktadır ki bu hastalıklar da sonradan yine tedavi olunmasını gerektiren hastalıklardır. Temelde yatan problem çözümlenmezse, kesinlikle hiçbir tedaviden uzun süreli bir sonuç elde edilmesi beklenilemez. Transseksüellik tedavisi de ucuz bir tedavi değildir, çünkü bir ay psikiyatri kliniğinde yatmanın, ortalama masrafı erkekten kadına yapılan cinsiyet değiştirme ameliyatından daha fazladır.
Tıbbi önlemler
Tıbbi önlemler, vücudu bireyin hissettiği cinsiyete olabildiğince uygun hâle getirmeye çalışmaktadır. Günümüzdeki deyişiyle, “cinsiyet değişimi” yanlış bir tabirdir; çünkü çoğu cinsiyet özelliği diğer cinsiyete dönüştürülemez. Bu önlemler, hormon tedavisi, cinsiyeti uygun hâle getirme operasyonları ve gerektiğinde, sakalları epilasyonla uzun süreli uzaklaştırma işlemlerinden oluşmaktadır.
Hormon tedavisinde, hedeflenen cinsiyetin seks hormonları vücuda verilmekte ve vücudun kendi hormonlarının gelişimi engellenmektedir.Kaynak 10 Ekim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Bireysel Müdahaleler
Transerkek (kadından erkeğe)
Mastektomi (ameliyatla göğüsün alınması)
Mastektomi, dişil göğüs bezelerinin alınıp, erkek göğsünün oluşabilmesi için, göğüs uçları ve derinin en azından bir bölümünün korunarak yapıldığı bir operasyondur. Göğüs büyüklüğüne bağlı olarak, başarılı sonuçların alınması için farklı teknikler uygulanmaktadır. Öngörülen, ilerleyen zamanlarda anlaşılmayacak bir mastektomi uygulamasıdır.
Bu operasyon bir yıl içinde, 6 ay aralıkla 2 defa yapılır ve özellikle büyük göğüslere uygulanmaktadır. İyileşme süreci 3 ile 10 gün arasındadır ve çoğu zaman küçük müdahalelere gerek duyulmaktadır. Bu müdahale neredeyse tüm trans erkeklere uygulanmaktadır.
Histerektomi ve Adenektomi (Rahmin ve Salgı veya Lenf bezinin alınması)
Bu operasyonla, vücut içerisinde yer alan dişil organlar; yani rahim ağzı, yumurtalık ve yumurta kanalı alınmaktadır. Bu tür müdahalede, kanser riski çok fazla olduğundan, hormon tedavisi öngörülmektedir. Bunun yanı sıra, transseksüel yasasınca öngörülen, aile durumunun değişikliği de bu tür operasyonlar için ön koşuldur. Histerektomi, ya karın kesilerek ya da vajina yoluyla endoskopik şekilde yapılmaktadır. Bu, günümüzde standart bir uygulamadır. İyileşme süreci 3 ile 10 gün arasındadır. Bu müdahale, çoğu trans erkeklere uygulanmaktadır.
Üreme Organlarına Yapılan Operasyonlar
Cinsiyet değiştirme ameliyatlarında, kadından erkeğe yapılan değişime daha az rastlanmaktadır. Bu ameliyat çok zor bir süreçtir, çünkü yumurtalıkların alınması, meme ameliyatı ve hormon tedavisi gibi süreçleri kapsamaktadır. Gelinen en son aşama ise cinsel organ yapımıdır. Olmayan bir organın yapılması ve bu organı duyarlı hâle getirmek çok zor ve kapsamlıdır. Çoğu trans erkek bu sebeplerden dolayı bu müdahaleden vazgeçmektedir. Bu operasyonda şu uygulamalara başvurulmaktadır: Vajina dudaklarından, haya torbası oluşturulur ve haya implantları silikonla doldurulur.
Metoido Estetiği
Hormon tedavisiyle büyütülmüş klitoris, kısmen kendi derisinden kesilir ve idrar yolu küçük vajina dudaklarından oluşturulur. Hassasiyet mümkün olduğunca korunmaktadır. Büyüklüğü, 2- 3,5 cm arasındadır ve doğru teknikler uygulandığında, bireyin cinsel birleşme yaşaması da mümkündür.
Bu operasyon, çok da karmaşık bir operasyon değildir ve bu uygulamada vücudun diğer bölgelerinden doku nakli yapılmaz. İyileşme süreci, hastane koşullarında 1 ile 2 hafta arasındadır.
Ön kol Estetiği
Baskın olmayan ön koldan (çoğunlukla sol taraftan), nadiren de üst kol veya kalça altından bir deri parçası alt dokusuyla birlikte damarlara ve sinir uzantılarına aktarılır. Böylelikle penis protezi meydana getirilir. Bazen bu teknik, Metoido estetiği ile birlikte yapılır ve operasyon iki aşamada gerçekleştirilir. Penis protezi, kan dolaşımına ve duyarlılık yetisine sahip olsun diye, damarlar ve sinir uzantıları birleştirilir. Bu yöntemle, idrar yolları penis protezinin uçlarına taşınmaktadır.
Operasyonun başarısındaki en büyük pay, cerrahların becerisine düşmektedir ve çoğu zaman alınan sonuç, memnun edici olmayabilir. Vücutta çoğu zaman büyük ve göze çarpan yara izleri meydana gelmektedir. Operasyonun yöntemine bağlı olarak, hassasiyet mümkün olduğunca korunmaya çalışılmaktadır. Penis protezinin büyüklüğü, genellikle 10–12 cm arasındadır. Zaman zaman daha büyük de olabilir. Kol kalınlığına bağlı olarak, protezin genişliği azalabilir. İkinci operasyona kadar silikon haya ve eklem implantları (bunlar erkeklerde ereksiyon problemiyle ilerlemekte ve penis genişliğine pek katkısı bulunmamaktadır) yerleştirilerek cinsel birleşmeye olanak sağlanmaktadır. Komplikasyonlar, cerrahların becerisine ve ameliyat sonrası tedavilere bağlıdır. Çoğunlukla küçük müdahalelere ihtiyaç duyulmaktadır. İyileşme süreci 2 ile 6 hafta arasındadır.
Abdominal Estetik (Karın Bölgesi)
Vücudun iki yanında uzanan karın kaslarından biri kaburga kemikleriyle ayrılır, yuvarlanır, aşağıya doğru katlanır ve kasık kıvrımı bölgesinden faydalanılarak penise benzer şekil verilir. Bununla birlikte idrar yolları, penis protezinin ucuna getirilir ve onun çıkış noktasında de sona erer. Bu oldukça zor bir yöntemdir, çünkü çoğu zaman penis plastiği kısmen veya tamamen yok olmaktadır. Sonuç, gözle görülebilir, fakat çoğu zaman işlevsel değildir veya işlevsellik için birçok düzeltici müdahalelere gerek duyulmaktadır. Hassasiyet, birkaç yıl sonra kısmen sağlanabilmektedir. Büyüklüğü genellikle 12 cm'dir. Zaman zaman daha büyük de olabilir. Eklem implantlarıyla cinsel birleşmeye olanak sağlanır. İlk müdahale için iyileşme süreci 6 ile 10 hafta arasındadır.
Sırt kası operasyonu: Göğüs kası operasyonları, komplikasyon sıklığı nedeniyle doğru bulunmamakta ve ön kol estetiği de büyüklük bakımından olanaklar yetersiz olduğundan, hastalar için pek de memnun edici sonuçlar ortaya koymamaktadır. Bu gerçekten yola çıkarak, son yıllarda uzmanlık alanı kongrelerinde farklı teknikler sunulmaktadır. Bu tekniklerden biri de hedefe yönelik olan ve bu özelliğinden dolayı dünya çapında giderek daha çok merkezde yürütülen sırt kası operasyonudur (bu operasyon en geniş sırt kasından yapılmaktadır). Bu operasyonla, riskin ve işlev kaybının az olduğu bir penis yapılabilir. Ayrıca tedavi bittiğinde, orijinal büyüklüğüyle neredeyse aynı ölçüde bir penis ortaya çıkmaktadır. Berlin’de yapılan üroloji kongresindeki uluslararası forum tartışmasında, ön kol estetiği artık uygulamadan kalkan; dahası eski bir yöntem ve önerilmeyen bir operasyon olarak nitelendirilmiştir.
Trans kadınlar (Erkekten – Kadına)
Cinsel organa yapılan operasyonlar
Cinsel organa yapılan operasyonun öncüleri, 1920’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Bu operasyonlar, Berlin ve Dresden’deki kliniklerde yapılmıştır. Nasyonal sosyalistlerin hâkimiyetinden sonra, bu merkezler kapatılmış ve tıbbi belgelerin büyük bir bölümü ortadan kaldırılmıştır. Çoğu Yahudi doktor, bu dönemde sürgüne gönderilmiş, çalışma ve araştırmalarına farklı ülkelerde devam etmişlerdir. Danimarkalı ressam Einar Wegenerin, Dresden’li jinekolog Kurt Warnekros aracılığıyla yürüttüğü operasyonların belgeleri de muhtemelen Dresden’e yapılan hava saldırılarıyla yok edilmiştir.
Operasyonlar çoğunlukla penisten, damar ve sinirle birlikte alınan uç kısmın bir parçasının dışa doğru genişletilerek ve uygun durumdayken tekrar dikilmesiyle yapılmaktadır. İlerleyen zamanlarda cinsel isteği mümkün kılan, kalan sinirler yoluyla yeni bir klitoris meydana getirilir. Aynı şekilde idrar yolları da genişletilerek, uygun ölçüde kısaltılır. Hayalar, tıpkı penis üzerindeki sertleşebilir dokularda olduğu gibi tamamen alınır. Tabii ki, vajinanın sertleşebilir dokusunda uygulandığı gibi teknikler de mevcuttur. Penis derisi içi boş bir beden kaplaması ile kaplanır ve vajina oluşturulur. Son olarak hayâ torbalarında, vajina dudakları şekillendirilir.
Normal şartlarda, yaklaşık 14 gün boyunca hastanede kalmak herhangi bir komplikasyon oluşmaması için gerekli bir önlemdir. Çoğu durumda, birkaç ay sonra, bazı küçük düzeltmelerin yapılabilmesi için, bireye ikinci bir operasyon önerilmektedir.
Operasyon teknikleri günümüzde artık o kadar ilerlemiştir ki, en azından bazı merkezlerde belirttiğimiz rutin müdahalelerden bahsedilmektedir. Bayan doktorlar artık operasyon sonuçlarının, doğal vajinadan neredeyse hiçbir farkı olmadığını belirtmekteler.
Ses tonu için yapılan ameliyatlar
Kadınsı sese ulaşmak için yapılan operasyonlarda farklı teknikler uygulanmaktadır. Bunlar, yönteme ve operatörlere bağlı olan riskli müdahalelerdir. Çoğu zaman seste kısılmalar olabilir ki bu kısılma oldukça dikkat çekicidir. En kötü ihtimalle, ses tamamıyla da kaybedilebilir. Ses teline yapılan operasyonlar bu ihtimallerden dolayı çok yaygın değildir, fakat operasyon tekniklerinin giderek profesyonelleşmesiyle, bu uygulama da sıklaşmıştır.
Aslında germe ve kısaltma yöntemleri de mevcuttur. Kısaltma yöntemi son yıllarda çok sık tartışılsa da, yöntemin kalitesi giderek artmaktadır. Berlin, Stuttgart ve Würzburg’ta da bu yöntemle çok iyi sonuçlara ulaşılmıştır.
Konuşma bozuklukları tedavisi bu müdahaleyi tamamlayıcı bir görev üstlenmektedir ve çoğu erkekten kadına transseksüeller için de ilk seçenektir.
Âdem elmasının (gırtlak çıkıntısı) küçültülmesi
Gırtlağın; yani âdem elmasının göze batan bir büyüklüğü varsa, bu operasyona gerek duyulmaktadır. Bu sorunsuz bir operasyondur.
Diğer müdahaleler
Açıklanan bu uygulamanın yanı sıra, bazı durumlarda (her şeyden önce plastik cerrahi de) başka operasyonlara gerek duyulmaktadır. Bu müdahaleler de, özellikle hastalık sigortasıyla masrafların karşılanması için ön koşul olan tıbbi gerekirlilik tartışılmaktadır. Örneğin bu tür operasyonlar, burnun, çenenin veya elmacık kemiklerinin küçültülmesi ya da uygun müdahalelerle doldurularak yumuşaklığının sağlanmasıdır.
İlk tedavi ve operasyon denemeleri
1900’lü yıllarda seks hormonunun etkisi keşfedilmişti. Kimyasal tecritle seksüel tıpta yeni bir sayfa açılmıştır: Vücudu diğer cinsiyete uyarlamadaki hormonal değişimin ilk denemelerinde, üreme organlarının nakline başlanmış, 1918’li yıllarda haya ve yumurtalıkların alındığına dair bilgiler verilmiştir.
20'li yılların başında ilk cerrahi cinsiyet değişimi yapılmıştır.
Cerrahlar, 1. Dünya Savaşı sırasında üreme organlarına yapılan ameliyatı, yaralıları tedavi amaçlı uygulamışlardır. Bunun yanı sıra tıpçılar, başarısızlığa uğrayan deneyler sayesinde “Normalleştirme” ve Homoseksüellikten Heteroseksüelliğe yönlendirici yoğunlaştırmaya ilişkin birçok yeni bilgi edinmişlerdir. Seks Araştırma Enstitüsü hem bireyin psikolojik hazırlanma sürecinde, hem de operasyonların yürütülmesinde önemli rol oynamıştır. Çoğu hasta, kendisine rahatsızlık veren hayalarının veya yumurtalıklarının alınmasını talep etmiştir.
Tam anlamıyla uygulanan ilk cinsiyet değiştirme ameliyatını, Seks Araştırma Enstitü müdürü Felix Abraham, 1931 yılında “iki eril travestinin cinsiyet değişimi” adı altında rapor etmiştir. Abraham, bu travestilerin konsültasyonundan sorumluydu. 30’lu yıllarda, ilk estetik operasyonlar adım adım uygulanmaya başlamıştır ve Abraham, Dr. Levi Lenz’in yardımıyla hadımlaştırma ve yumurtalıkların alınması operasyonlarını tanımlamıştır. Dr. Levi Lenz bu yıllarda vajinaya şekil verme operasyonlarıyla ilgilenmekteydi.
Günümüzdeki durum
20. yüzyılda cinsiyet değiştirme ameliyatlarında uygulanan yöntemler oldukça ilerlemiştir. Cerrahi operasyonlarda yaşanan bu gelişmeler, konservatif tedaviler için de söz konusu olmuştur. 1950’li yıllarda uygulanan tıbbi yöntemler, özellikle Amerikalı doktorlar arasında yaygındı. Cerrahi operasyonların, çoğu zaman bir ile beş yaş arasında; cinsiyet yöneliminin henüz tam olarak belirlenemediği çocukluk dönemlerinde bireylere uygulanması rutin bir uygulamaya dönmüştü. Zamanın doktorları için bu, çok faydalı bir uygulamaydı, çünkü ilk operasyonlar akabinde ikincil operasyonları getirmiştir ve dahası bireyleri, ömür boyu sürecek olan hormon tedavisi uygulamasına yönlendirmiştir. Ayrıca birçok yeni yöntem geliştirilmiştir. Örneğin; son derece acılı bir yöntem olan genişletme operasyonu. Bu operasyonla yapay vajinaya penis benzeri bir alet yerleştirilir ve birleşme yetisine sahip olması için yapay vajina genişletilir.
Günümüzdeki konservatif modern tedavilerin, 1950 ve 1960'lı yılların aksine çok daha az yan etkisi bulunmaktadır. 1960 ve 70'li yıllarda bile çoğu zaman, hormon tedavisine bağlı saç dökülmesi, diş çürükleri ve mantar hastalıkları gözlenmekteydi. Tıbbi uygulamalar, lazer tekniği ve yeni metotlar sayesinde estetik cerrahi uygulamasını kolaylaştırmıştır. Bu da vücuda uygulanan daha birçok radikal müdahaleler olabileceği anlamına gelmektedir.
Türkiye'de Durum
Bir birey, kendi hayatını hangi bedende sürdürmek istediğine kendisi karar verebilir, ancak böyle bir sistemin, hukuksal boyutu da mevcuttur, çünkü cinsiyet değiştirme ameliyatlarının devlet tarafından kabulü de gerekmektedir.
Türkiye'de hukuksal bağlamda, transseksüellerle ilgili düzenleme, ilk kez 1988 yılında yasaya eklenen bir fıkra ile olmuştur. Bu yapılan düzenlemeyle, cinsiyetlerini değiştiren transseksüellerin, sağlık raporlarıyla birlikte, mahkemeye gittikleri takdirde, değiştirdiği cinsiyete uygun kimlik alabilme hakkına sahip olurlar. Evlilik gibi faktörler de, kişinin mahkemeye başvurmasına engel değildir. Yalnız, cinsiyet değişimi ile birlikte, evliliğin kendiliğinden biteceğinin kabul edilmesi gereklidir. Çocuğun vekâleti ise, mahkeme kararıyla taraflardan birine verilir.
2002 yılında ise, bu konuyla ilgili bir düzenleme daha yapılmıştır ve 18 yaşını doldurmuş, evli olmayan, transseksüel yapıda olduğunu kabul eden, bunun ruhsal zorunluluğunu kaldırabilen ve ömür boyu üreme yeteneğinden mahrum kalacağını bilen bir kişi, tüm bunları bir sağlık raporu ile belgelerse, şahsen mahkemeye başvurup, cinsiyet değişikliği talebinde bulunabilir. Verilen izinle birlikte, uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin de belgelendiği hâlde, nüfus sicilinde gerekli düzenleme yapılmasına karar verilir.
Eski düzenlemeye oranla, yeni düzenlemede çok önemli farklılıklar var olduğu söylenebilir. Bu düzenlemeyle birlikte, evli kişilerin ameliyat olamaması, rapor ve mahkeme kararı almaksızın yurt dışında ameliyat olup, Türkiye’de nüfusuna ilişkin düzenlemeler talep etmesi gibi konular, tartışmaları gündeme getirecektir.
Uygulamada karşılaşılan sorunlar
Türkiye’de cinsiyet değiştirme ile ilgili kanunlar olmasına rağmen, uygulamada önemli sorunlar yaşanmaktadır. Bunlardan biri, ameliyat olmuş bireyin iş hayatında yaşadığı sıkıntılardır. İş başvurusu yapan bireyden talep edilen nüfus kaydı sonrasında, kayıtlarda yer alan ameliyat öncesi kimliğinin görülmesi, kişinin özel hayatına zarar verir.
Diğer bir sorun da yasalarda yer alan özürlülük ölçütü, sınıflandırılması uyarınca vücut fonksiyon kaybı cetvelinde bulunan transseksüellere ilişkin düzenlemedir. Bu cetvele göre, transseksüellik, özürlülük durumu olarak değerlendirilmektedir.
Türkiye'de iç hukukta da büyük sorunlar yaşanmaktadır.
Kaynak ve Dipnotlar
Wikipedia