Anadolu bereket tanrıçasıdır. Koca gövdeli, koca memeli…
Ama sadece bereket tanrıçası olmakla kalmaz, aynı zamanda deprem tanrıçasıdır. Bacaklarının ayrık tasviri, toprağın karışımını, modern algımıza göre fay hattının kırılmasını ve sonrasında çıkacak verimi, tarımsal ürün bolluğunu tasvir eder.
Modern çağ konut yapısının olmadığı, insanlığın yeni yeni tarım toplumuna geçtiği, hafif, öldürücü olmayan yapılarda yaşadığı dönemler için hiç kuşkusuz günümüz için doğal afet olarak algılanan depremlerin tanrıçası, sevimli bir tanrıçadır.
Peki ya bugün?
Korkum açıklananın çok daha fazla can kaybı ile karşı karşıya kalacağımız. Yıkılan enkazın altında kalanların, yıkıntının ötesinde zamanında müdahale edilememesine bağlı olarak donma nedeniyle yaşamlarını yitirecekleri. Hepimizin içi kan ağlıyor.
Yıllar öncesine döndüm. 1999 Ağustos depremi sonrasında yazdığım ilk yazımın başlığı “doğal afet bölgesi mi sosyal afet bölgesi mi” şeklindeydi. Yanlış hatırlamıyorsam, doğal afetlerin kaçınılmazlığı, ancak sosyal afetlerin giderilebirliği mealinde bir yazı kaleme almıştım. Giderebildik mi? Hayır.
Bırakın gidermeyi, 1999’un da gerisine düşen, acı veren görüntülerle karşı karşıyayız.
Tamam önce 7.7, ardından 7.6 belki de deprem tarihinde ilk defa görülen gerçek bir felaket rakamları. Peki beklenmiyor muydu? Prof. Dr. Naci Görür aylardan beridir uyardığına göre beklenen bir afetle karşı karşıyaydık. Peki mantık? Bilim adamları söyler, siyaset esastır, Allah bilir.
Peki, kadercilikten önce Allah akıl fikir vermiş diyenlere ne diyeceğiz?
Çok şükür depremin vurduğu 10 il için OHAL ilan edildi. Peki 2 gün niye beklendi? 2 gün öncesinin sabahı ilan edilse de kurtarma çalışmalarına ordunun dahil edilmesi daha önce gerçekleşseydi? Gecikme bir cinayet midir? Çok tartışmaya açık bir konu değil mi?
İki gün boyunca bir çorbayı esirgemek, hadi esirgemek demeyelim ama afet bölgesinde endişeyle bekleyen insanlarına götürememek hangi sorgulamaları beraberinde getirir, farkında mısınız?
Böylesi bir insanlık trajedisi yaşanırken hala oy devşirmek üstüne bazı yardımların merkezileştirilmesi üstüne yaptığınız kurguların size yaracağına hakikaten inanıyor musunuz?
Son soru, hala vicdanınız rahat mı?
Benim vicdanım ne yazık ki rahat değil!..
Toprağın altında kalmış nice canlara rahmet okurken, bu sosyal afet cahilliğini telin ediyorum.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ama sadece bereket tanrıçası olmakla kalmaz, aynı zamanda deprem tanrıçasıdır. Bacaklarının ayrık tasviri, toprağın karışımını, modern algımıza göre fay hattının kırılmasını ve sonrasında çıkacak verimi, tarımsal ürün bolluğunu tasvir eder.
Modern çağ konut yapısının olmadığı, insanlığın yeni yeni tarım toplumuna geçtiği, hafif, öldürücü olmayan yapılarda yaşadığı dönemler için hiç kuşkusuz günümüz için doğal afet olarak algılanan depremlerin tanrıçası, sevimli bir tanrıçadır.
Peki ya bugün?
Korkum açıklananın çok daha fazla can kaybı ile karşı karşıya kalacağımız. Yıkılan enkazın altında kalanların, yıkıntının ötesinde zamanında müdahale edilememesine bağlı olarak donma nedeniyle yaşamlarını yitirecekleri. Hepimizin içi kan ağlıyor.
Yıllar öncesine döndüm. 1999 Ağustos depremi sonrasında yazdığım ilk yazımın başlığı “doğal afet bölgesi mi sosyal afet bölgesi mi” şeklindeydi. Yanlış hatırlamıyorsam, doğal afetlerin kaçınılmazlığı, ancak sosyal afetlerin giderilebirliği mealinde bir yazı kaleme almıştım. Giderebildik mi? Hayır.
Bırakın gidermeyi, 1999’un da gerisine düşen, acı veren görüntülerle karşı karşıyayız.
Tamam önce 7.7, ardından 7.6 belki de deprem tarihinde ilk defa görülen gerçek bir felaket rakamları. Peki beklenmiyor muydu? Prof. Dr. Naci Görür aylardan beridir uyardığına göre beklenen bir afetle karşı karşıyaydık. Peki mantık? Bilim adamları söyler, siyaset esastır, Allah bilir.
Peki, kadercilikten önce Allah akıl fikir vermiş diyenlere ne diyeceğiz?
Çok şükür depremin vurduğu 10 il için OHAL ilan edildi. Peki 2 gün niye beklendi? 2 gün öncesinin sabahı ilan edilse de kurtarma çalışmalarına ordunun dahil edilmesi daha önce gerçekleşseydi? Gecikme bir cinayet midir? Çok tartışmaya açık bir konu değil mi?
İki gün boyunca bir çorbayı esirgemek, hadi esirgemek demeyelim ama afet bölgesinde endişeyle bekleyen insanlarına götürememek hangi sorgulamaları beraberinde getirir, farkında mısınız?
Böylesi bir insanlık trajedisi yaşanırken hala oy devşirmek üstüne bazı yardımların merkezileştirilmesi üstüne yaptığınız kurguların size yaracağına hakikaten inanıyor musunuz?
Son soru, hala vicdanınız rahat mı?
Benim vicdanım ne yazık ki rahat değil!..
Toprağın altında kalmış nice canlara rahmet okurken, bu sosyal afet cahilliğini telin ediyorum.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.