Victor Hugo, 1831 yılında 6 ayda yazdığı romanının, iki yüzyıl sonra Notre Dame müzikaline dönüşüp sahnelendiği İstanbul’da “ayakta alkışlanacağını” düşünebilir miydi dersiniz?
Binlerce Esmeralda’nın sokaklarında salındığı, yoksulluğun hala var olduğu, milyonlarca mültecinin akınına uğramış İstanbul ve Türkiye için Hugo,“meğer yüzyıllardır hiçbir şey değişmemiş” diye söylenir miydi kendi kendine?
Victor Hugo, din kisvesine bürünmüş gözü dönmüş tarikatçıların esiri durumundaki kadınları, tecavüze uğrayan çocukları bugün görse, sözde dinle aldatılıp soyulan bir halkın, özgürlükten vazgeçtiğini, romanları, aşkı, sanatı, şarkıları unuttuğunu farketse, 16. Louis’nin bunca yıldır hükmünü sürdürmesine şaşırmaz mıydı?
Sözde dinine, inancına sadık ama Esmeralda’ya aşkından yanıp tutuşan Rahip Frollo bugün ona şöyle seslenebilir miydi dersiniz?
“Bu tutku denizinde darmadağın oldum, yıkıldım… Sen vicdan azabı duymadan beni mahvedeceksin, ben ise seni sonsuza dek lanetleyeceğim. Seni ilk gördüğüm günden beri beni mahveden, günahım, saplantım olan bu çılgın arzu… Eteğinin havalanmasını, dans etmeni, şarkı söylemeni beklerken beni yok eden, gülünç duruma düşüren bu çılgın arzu…”
İftiraya uğrayan, öldürülen Esmeralda’nın kara kaderi değişir miydi peki?
——Ayasofya müzikali yapılır mı?
Victor Hugo’nun ünlü romanı, 3 erkeğin aşkına karşılık, yüz vermediği Rahip Frollo’nun iftirasına uğrayınca, yaşamı idamla son bulan güzel göçmen kız Esmeralda’nın öyküsünü dile getirirken, kralın despot yönetimindeki Paris’te açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü karanlık ortamı, Paris kapılarına dayanan binlerce göçmenin çaresizliğini anlatıyor.
Zorlu PSM’de müzikali izlerken, “yangın şanssızlığına uğrayan Notre Dame’a karşılık, yüzyıllardır depremlere bile Mimar Sinan’ın dokunuşuyla direnen ve hala dimdik ayakta duran Ayasofya odaklı, bugünkü İstanbul’u betimleyen bir müzikal yapılabilir mi?” diye düşünüyor insan.
İstanbul’a tepeden bakan yüzlerce gökdelenin çevrelediği, artık yedi tepesinin görülemez olduğu İstanbul, arka planında acaba nasıl dile getirilirdi?
Evrensel aşk kavramı, bir din adamının, bir kamburun, bir askerin gözünden nasıl anlatılırdı?
Ya Esmeralda?
Kadın cinayetlerinin sıkça yaşandığı bir ülkenin varlığını, iki yüzyıldır o topraklarda kadın hakları ve özgürlük için bir arpa boyu bile yol alınamadığını görse, kendi ölümünün bile ders olmayışına hayıflanmaz mıydı?
NOT: Çeyrek yüzyıldır pek çok ülkede sahnelenen ve hala hayranlıkla izlenen Notre Dame De Paris müzikalinin orijinal kaydını (1998-Paris) izlemek isteyenler için link:
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Binlerce Esmeralda’nın sokaklarında salındığı, yoksulluğun hala var olduğu, milyonlarca mültecinin akınına uğramış İstanbul ve Türkiye için Hugo,“meğer yüzyıllardır hiçbir şey değişmemiş” diye söylenir miydi kendi kendine?
Victor Hugo, din kisvesine bürünmüş gözü dönmüş tarikatçıların esiri durumundaki kadınları, tecavüze uğrayan çocukları bugün görse, sözde dinle aldatılıp soyulan bir halkın, özgürlükten vazgeçtiğini, romanları, aşkı, sanatı, şarkıları unuttuğunu farketse, 16. Louis’nin bunca yıldır hükmünü sürdürmesine şaşırmaz mıydı?
Sözde dinine, inancına sadık ama Esmeralda’ya aşkından yanıp tutuşan Rahip Frollo bugün ona şöyle seslenebilir miydi dersiniz?
“Bu tutku denizinde darmadağın oldum, yıkıldım… Sen vicdan azabı duymadan beni mahvedeceksin, ben ise seni sonsuza dek lanetleyeceğim. Seni ilk gördüğüm günden beri beni mahveden, günahım, saplantım olan bu çılgın arzu… Eteğinin havalanmasını, dans etmeni, şarkı söylemeni beklerken beni yok eden, gülünç duruma düşüren bu çılgın arzu…”
İftiraya uğrayan, öldürülen Esmeralda’nın kara kaderi değişir miydi peki?
——Ayasofya müzikali yapılır mı?
Victor Hugo’nun ünlü romanı, 3 erkeğin aşkına karşılık, yüz vermediği Rahip Frollo’nun iftirasına uğrayınca, yaşamı idamla son bulan güzel göçmen kız Esmeralda’nın öyküsünü dile getirirken, kralın despot yönetimindeki Paris’te açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü karanlık ortamı, Paris kapılarına dayanan binlerce göçmenin çaresizliğini anlatıyor.
Zorlu PSM’de müzikali izlerken, “yangın şanssızlığına uğrayan Notre Dame’a karşılık, yüzyıllardır depremlere bile Mimar Sinan’ın dokunuşuyla direnen ve hala dimdik ayakta duran Ayasofya odaklı, bugünkü İstanbul’u betimleyen bir müzikal yapılabilir mi?” diye düşünüyor insan.
İstanbul’a tepeden bakan yüzlerce gökdelenin çevrelediği, artık yedi tepesinin görülemez olduğu İstanbul, arka planında acaba nasıl dile getirilirdi?
Evrensel aşk kavramı, bir din adamının, bir kamburun, bir askerin gözünden nasıl anlatılırdı?
Ya Esmeralda?
Kadın cinayetlerinin sıkça yaşandığı bir ülkenin varlığını, iki yüzyıldır o topraklarda kadın hakları ve özgürlük için bir arpa boyu bile yol alınamadığını görse, kendi ölümünün bile ders olmayışına hayıflanmaz mıydı?
NOT: Çeyrek yüzyıldır pek çok ülkede sahnelenen ve hala hayranlıkla izlenen Notre Dame De Paris müzikalinin orijinal kaydını (1998-Paris) izlemek isteyenler için link:
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.