Abdülcambaz’ı anımsayanınız vardır mutlaka. Turhan Selçuk’un unutulmaz çizgi roman karakteri. İşte orada, bir de Karanfil Hoca ve onun, “Komik-ül Semavat” dediği “Sema/Gökyüzü Komiği” vardı. Bence bu tanım Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) cuk oturuyor. Anlatayım.
YSK’nın yasayla tanımlanmış görevi, seçimlerin yasalar çerçevesinde, adil, hile-hurdadan uzak yapılmasını sağlamaktır. Peki YSK bu görevini yerine getirmekte midir? Hayır.
Anayasa’ya aykırı olmasına karşın Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olmasına; Erdoğan’ın ve bakanların istifa etmeden seçime girmelerine; Erdoğan’ın ve bakanların seçim çalışmalarında devletin tüm olanaklarından yararlanmalarına onay veren, göz yuman; bütün bunlar ortada dururken cumhurbaşkanlığı referandumunun kazanmaya en yakın adayı Kılıçdaroğlu’nun telefon mesajı atmasına bile engel olunmasına karşı çıkmayan, bunları sessizce kabul eden YSK, yasaların kendisine verdiği görevi bilerek ve isteyerek yerine getirmemekte, yetkilerini ve görevini en ağır biçimde kötüye kullanmaktadır. Peki neden?
Acaba Erdoğan’ı referandumun kazananı ilan etme talimatını aldığı için olabilir mi? Peki, eğer verdiyse, Erdoğan neden böyle bir talimata gerek duymuş olabilir? Birinci turda kaybedeceğini bildiği şimdi de ilk turda gerçekten de kaybettiğinin farkında olduğu için olabilir mi?
Hemen fütura kapılmayın. Bıktırmak pahasına yine söyleyeceğim: “Her işte bir hayır vardır.” veya “şerden hayır doğar.” Hayır bunu neresinde diyorsanız kısaca özetleyeyim.
Emre Kongar dostum yırtınıyor, “ilk kez Türk ve Kürt milliyetçileri bir ortak amaçta birleştiler. Bu benim rüyamdı.” diye. Küçük bir yanılma ile haklıdır. Yanılgı şurada: Türkler ve Kürtler ilk kez Çanakkale Savaşları ile başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ile sonuçlanan o inanılmaz efsanevi kurtuluş mücadelesinde amasız, fakatsız, tek bir kutsal hedefe kilitlenmişlerdi. Türkiye Cumhuriyeti hedefine. Şimdi bir kez daha yine Cumhuriyet için bir araya geldiler. Bu gerçekten hem alkışlanması hem gelecek için umutlanılması hem de iyi değerlendirilmesi gereken bir tutumdur. Bu olguyu yine en veciz biçimde Mustafa Kemal Atatürk tanımlamıştır: “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır.”
Gerçekten de Türkiye, 28 Mayıs Pazar günü, bir kez daha “vatan”ın kaybı veya kurtuluşu için yapılacak referandumda oy kullanacaktır çünkü vatan sadece bir toprak parçası değildir ve sadece dış düşmana kaybedilmez.. Vatan, Anadolu’su-Trakya’sı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve demokratik, laik, soysal hukuk ilkeleri üzerine bina edilmiş devletidir. İçeriden de çökertilebilir ve kaybedilir.
Referandumda Erdoğan kazanırsa, fiziki (toprak) ve manevi (demokrasi, laiklik, sosyal hukuk devleti) unsurlarının bütünü olan “vatan”ın yok edilmesi oyununun son perdesi açılacaktır. Artık bunun tartışılacak yönü kalmamıştır.
HDP-YSP’nin, vatanın kurtulması için, daha bir kaç gün öncesine kadar her fırsatta, “olmazsa olmazımız” olarak vurguladıkları bazı hususların konuşulmasının bile geriye bırakıldığını kamuoyu önünde açıkça ifade etmeleri, demokrasi ve cumhuriyet cephesinin tehlikenin büyüklüğünü gereği gibi algıladığının işaretidir. Bu tehlike, Millet İttifakı’nın ve onun etrafında toplanan bütün partilerin, grupların ve kişilerin kararını şekillendiren en önemli etken olarak görülmektedir. Ve bu gelişme 28 Mayıs referandumu için hem belirleyici bir etken hem sonucun ne olacağının açık bir göstergesidir.
Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu kaybetmiştir. Kanımca bu kayıp, YSK’nın açıkladığı rakamlarla da olmamıştır. Kılıçdaroğlu-Erdoğan oy yüzdelerinin tam ters olduğunu artık sokaktaki çocuklar bile biliyorlar.
Sinan Oğan’ın, Erdoğan’ı destekleyeceğini açıklamakla, istemeden Kılıçdaroğlu’nun oyunun artmasına neden olmasıyla; dağılan ATA İttifakı’nn önemli bileşeni Zafer Partisi ile diğer üyesi Adalet Partisi’nin Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini açıklamalarıyla; nihayet HDP-YSP’nin de demokrasi cephesine katılmasıyla, Erdoğan’a ilk turu kaybettiren yüzde ellinin üzerindeki oyun, bu kez daha da güvenceye alındığını söylemek, çok yanlış bir değerlendirme olmaz.
Demem odur ki, toplama-çıkarma bilen herkes son gelişmeler ışığında referandumun kazananının Kemal Kılıçdaroğlu olacağını söyler ve haksız olmaz. Kılıçdaroğlu kazanamazsa bilmeliyiz ki, Komik ül Semavat yine ortaya çıkmış ve 65 milyon seçmene, hiç de komik olmayan bir oyun daha oynamıştır.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
YSK’nın yasayla tanımlanmış görevi, seçimlerin yasalar çerçevesinde, adil, hile-hurdadan uzak yapılmasını sağlamaktır. Peki YSK bu görevini yerine getirmekte midir? Hayır.
Anayasa’ya aykırı olmasına karşın Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olmasına; Erdoğan’ın ve bakanların istifa etmeden seçime girmelerine; Erdoğan’ın ve bakanların seçim çalışmalarında devletin tüm olanaklarından yararlanmalarına onay veren, göz yuman; bütün bunlar ortada dururken cumhurbaşkanlığı referandumunun kazanmaya en yakın adayı Kılıçdaroğlu’nun telefon mesajı atmasına bile engel olunmasına karşı çıkmayan, bunları sessizce kabul eden YSK, yasaların kendisine verdiği görevi bilerek ve isteyerek yerine getirmemekte, yetkilerini ve görevini en ağır biçimde kötüye kullanmaktadır. Peki neden?
Acaba Erdoğan’ı referandumun kazananı ilan etme talimatını aldığı için olabilir mi? Peki, eğer verdiyse, Erdoğan neden böyle bir talimata gerek duymuş olabilir? Birinci turda kaybedeceğini bildiği şimdi de ilk turda gerçekten de kaybettiğinin farkında olduğu için olabilir mi?
Hemen fütura kapılmayın. Bıktırmak pahasına yine söyleyeceğim: “Her işte bir hayır vardır.” veya “şerden hayır doğar.” Hayır bunu neresinde diyorsanız kısaca özetleyeyim.
Emre Kongar dostum yırtınıyor, “ilk kez Türk ve Kürt milliyetçileri bir ortak amaçta birleştiler. Bu benim rüyamdı.” diye. Küçük bir yanılma ile haklıdır. Yanılgı şurada: Türkler ve Kürtler ilk kez Çanakkale Savaşları ile başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ile sonuçlanan o inanılmaz efsanevi kurtuluş mücadelesinde amasız, fakatsız, tek bir kutsal hedefe kilitlenmişlerdi. Türkiye Cumhuriyeti hedefine. Şimdi bir kez daha yine Cumhuriyet için bir araya geldiler. Bu gerçekten hem alkışlanması hem gelecek için umutlanılması hem de iyi değerlendirilmesi gereken bir tutumdur. Bu olguyu yine en veciz biçimde Mustafa Kemal Atatürk tanımlamıştır: “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır.”
Gerçekten de Türkiye, 28 Mayıs Pazar günü, bir kez daha “vatan”ın kaybı veya kurtuluşu için yapılacak referandumda oy kullanacaktır çünkü vatan sadece bir toprak parçası değildir ve sadece dış düşmana kaybedilmez.. Vatan, Anadolu’su-Trakya’sı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve demokratik, laik, soysal hukuk ilkeleri üzerine bina edilmiş devletidir. İçeriden de çökertilebilir ve kaybedilir.
Referandumda Erdoğan kazanırsa, fiziki (toprak) ve manevi (demokrasi, laiklik, sosyal hukuk devleti) unsurlarının bütünü olan “vatan”ın yok edilmesi oyununun son perdesi açılacaktır. Artık bunun tartışılacak yönü kalmamıştır.
HDP-YSP’nin, vatanın kurtulması için, daha bir kaç gün öncesine kadar her fırsatta, “olmazsa olmazımız” olarak vurguladıkları bazı hususların konuşulmasının bile geriye bırakıldığını kamuoyu önünde açıkça ifade etmeleri, demokrasi ve cumhuriyet cephesinin tehlikenin büyüklüğünü gereği gibi algıladığının işaretidir. Bu tehlike, Millet İttifakı’nın ve onun etrafında toplanan bütün partilerin, grupların ve kişilerin kararını şekillendiren en önemli etken olarak görülmektedir. Ve bu gelişme 28 Mayıs referandumu için hem belirleyici bir etken hem sonucun ne olacağının açık bir göstergesidir.
Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu kaybetmiştir. Kanımca bu kayıp, YSK’nın açıkladığı rakamlarla da olmamıştır. Kılıçdaroğlu-Erdoğan oy yüzdelerinin tam ters olduğunu artık sokaktaki çocuklar bile biliyorlar.
Sinan Oğan’ın, Erdoğan’ı destekleyeceğini açıklamakla, istemeden Kılıçdaroğlu’nun oyunun artmasına neden olmasıyla; dağılan ATA İttifakı’nn önemli bileşeni Zafer Partisi ile diğer üyesi Adalet Partisi’nin Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini açıklamalarıyla; nihayet HDP-YSP’nin de demokrasi cephesine katılmasıyla, Erdoğan’a ilk turu kaybettiren yüzde ellinin üzerindeki oyun, bu kez daha da güvenceye alındığını söylemek, çok yanlış bir değerlendirme olmaz.
Demem odur ki, toplama-çıkarma bilen herkes son gelişmeler ışığında referandumun kazananının Kemal Kılıçdaroğlu olacağını söyler ve haksız olmaz. Kılıçdaroğlu kazanamazsa bilmeliyiz ki, Komik ül Semavat yine ortaya çıkmış ve 65 milyon seçmene, hiç de komik olmayan bir oyun daha oynamıştır.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.