Yayın yönetmenimiz Gülru Hanım ile konuşmuştuk ve her cuma okurla buluşacaktım ama istisnai olarak rutin dışına çıkıp ekstra yazılar da kaleme alacaktım. Ülke gündemi o kadar hızlı akıp gidiyor ki nitekim rutin günümden önce iki yazı kaleme almak durumunda kaldım ve nihayet bu yazı ile rutinime sıra gelebildi!
Ekrem İmamoğlu’nun istinaftaki ‘ahmak’ davası ile devam edeceğim. Çarşamba akşamı MK Haber TV’de Gizem Fidan’ın modere ettiği Yakın Plan programında da
Sadede geleyim; söz konusu yazı sonrasında önceki çarşamba akşamı CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e katıldığı bir televizyon programında ‘ahmak’ davası da soruldu ve şu yanıtı verdi:
“Birkaç kez toplantılar yapıldı. Böyle bir şey olduğunda ne yapacağımız konuştuk ama bunu şimdiden açıklamak doğru olmaz. Bu cezayı normalleştirmememiz lazım. Öyle bir kararın alınamaması lazım. Alındıktan sonra da Yargıtay aşaması var.
Bence siyasi yasak istinafta onanacak ama Yargıtay aşaması kalacak. Acaba İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olacak mı tartışmasında tutmak isteyenler var, bu oyuna gelmeyelim.”
Keşke “istinafta onanacak” demeseydi diye düşündüm. Özel’i anlıyorum, halisane niyetini biliyorum, ne demek istediğini hissediyorum ama yine de keşke kesinlik ifade eden o cümleyi kurmasaydı. Belki şöyle dese daha iyi ifade etmiş olurdu meramını:
“Bu kararın hiçbir iler tutar tarafı yoktur, makul olan, yerel mahkemede verilen kararın Yargıtay’a gitmeden beraatı işaret eden bir şekilde istinafça esastan bozulmasıdır.”
Nitekim ertesi gün (perşembe) sabah İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne üçüncü kez duruşmaya katılmak için aşağıdaki dilekçeyi verdi:
"Daha önce avukatlarım tarafından, 04.01.2022 tarihinde ve 03.09.2023 tarihinde duruşma talebinde bulunulmasına rağmen, bu talepleri kabul edilmedi. Bu kez, hakkımda verilen 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasına ilişkin olarak, adil yargılanma hakkımın açıkça ihlal edildiğini ve bu kararın, aşırı ölçüsüz ve daha ilk bakışta ‘adaletin açıkça reddi’ anlamına geldiğini, düşündüğüm için, bu talebi bizzat kendim ileri sürme gereği hissettim. Bu cezanın yalnızca şahsımı değil, temsil ettiğim toplumu ve kamu yararını da derinden etkileyecek sonuçları olacaktır. 31 Mart 2024 İstanbul yerel seçimlerinde tercihlerini ortaya koyan 11 milyon seçmenin iradesini geçersiz kılacak olan bu cezaya karşı, mahkemeniz huzurunda doğrudan savunma yapabilmemin, hukuka olduğu kadar, hukukun kaynağı olan milli iradeye de saygının bir gereği olduğuna inanıyorum.
Seçilmiş bir yöneticinin, görevini yapmaktan ve siyasi faaliyette bulunmaktan yasaklanmasının, evrensel hukuk ölçüleri ve kamu vicdanı karşısında meşru olabilmesinin temel şartlarından birinin, söz konusu yöneticiye kendini bizzat savunma hakkı tanınması olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, milli iradeye saygının ve Türk yargısına olan güvenin korunması için, mahkemeniz huzurunda doğrudan savunma yapabilmeyi ve ciddi endişelerimi ifade edebilmeyi istiyorum. Siyasi faaliyetten yasaklanma kararları, vatandaşın seçimlerde ortaya koyduğu ve bundan sonra koyacağı iradeyi yok sayma, etkileme, yönlendirme niteliğine sahiptirler. Bu tür kararların sonuçları, ceza verilmek istenen kişiyle sınırlı kalmaz, kalamaz. Kamuoyundaki hakim kanaati ben de paylaşıyor ve bu davanın ülkemizin geleceğini etkileyecek önemde olduğuna inanıyorum. O nedenle, yargılanma sürecinin bütünüyle adil yürütülmesi, sadece benim için değil, tüm ülkemiz için büyük bir önem taşımaktadır. Kamu hizmeti sorumluluğum çerçevesinde, adil yargılama hakkımın korunması için duruşma talebimin kabul edilmesinin, yalnızca şahsımın değil, Türk halkının da adalete olan inancını pekiştireceğine eminim.
Ayrıca, yerel mahkeme aşamasında sunulan mütalaalar gibi, istinaf aşamasında dosyaya sunulan ek uzman (Prof. Dr. Adem Sözüer ve Doç. Dr. Tolga Şirin’in) mütalaası, davanın seyrini köklü biçimde değiştirecek nitelikte yeni ve esaslı bir delil teşkil etmektedir. Bu mütalaanın adil yargılanma hakkımın sağlanabilmesi için detaylı bir şekilde incelenmesi ve ilgili uzmanların duruşmada dinlenmesi, hayati bir önem arz etmektedir. Uzmanların mahkemeniz huzurunda dinlenmesi ve kendilerine soru yöneltilmesi, savunma hakkımın etkili şekilde kullanılmasını sağlayacaktır. Önceki uzman mütalaalarının yanı sıra, Anayasa’ya aykırılık iddialarımızın da mahkemeniz nezdinde kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve bu iddiaların layıkıyla ele alınması gerekmektedir. Halk arasında ‘beyaz gömlek indirimi’ olarak bilinen, toplumsal infial yaratan olayların sanıklarına bile uygulanan takdiri indirim, basında siyasi iktidara dair söylediğim bir sözün, ‘mahkemeyi ciddiye almadığım’ şeklinde yorumlanması sonucunda, şahsıma uygulanmamıştır.
Hakkımda yapılan yargılama dahil olmak üzere, tüm yaşantım boyunca, özel hayatımda, iş hayatımda ve siyasi hayatımda her türlü hukuksal işlemlere, yargı makamlarına sorumlu bir vatandaş olarak yaklaştım. Bu hâl ve davranışlarım, adına karar verdiğiniz TÜRK MİLLETİ tarafından bizzat tasvip edilmiştir. Girdiğim dört farklı seçimde, milletimizin tarafıma teveccüh etmesi şerefine nail olmam buna en yüce kanıttır. Ben, bir suç işlemedim. Bu nedenle beraat etmem gereken bu davada, eğer bir cezaya hükmedilecekse, bu cezanın yüzüme tefhim edilmesinin hakkım olduğuna inancım tamdır. TÜRK MİLLETİ adına karar veren Sayın Mahkemenizin bu hususu dikkate alması gerekliliğini, durumu değerlendirebilmeniz için, yüz yüze gelebileceğimiz bir duruşmada, bu durumu bizzat ortaya koyma isteğimi takdirlerinize arz ediyorum."
İmamoğlu dilekçeyi ilgili makama verdikten sonra da akabinde basın mensuplarının karşısına geçerek dava ile ilgili açıklamalarda bulundu. Söz konusu açıklamalar haberlerde yer almış olsa da öne çıkan paragrafları tarihe kayıt düşmek ve yaygınlaşması açısından dilekçe gibi buraya alıyorum:
"Kamuoyunda 'ahmak davası' olarak bilinen bu dava, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin seçilmiş başkanı olarak bana değil, aziz milletimizin iradesine yöneltilmiş açık bir darbe girişimidir.
Bu dava, kesinlikle hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır. Açıkçası belirli mahfillerde kurgulanmış ucuz bir siyasi mühendislik içeren bir projedir. 23 sene önce yasaklara karşıyız diyerek yola çıkan iktidar, İstanbul'da üç seçimdir bükemediği bileği entrikayla kırabilmenin hesabı içerisindedir.
Tam saha bakanlarıyla, milletvekilleriyle, bürokratlarıyla siyaset yapanlar bir kez daha milletin sandıktaki tokadını yemiştir. Oturup nerede hata yaptığını anlamak yerine nasıl bir yanlış içerisinde olduğunu anlamak yerine, iktidarlarını sürdürmek için ne yazık ki yargı dahil her enstrümanı kullanmaktan başka hiçbir yol bulamamışlardır. Demokrasi tarihimizi ve büyük bedellerle elde ettiğimiz kazanımlarımızı hiçe sayan bu dava kara bir lekedir.
Her türlü vesayetten ve siyasi yasaklardan çok çekmiş milletimiz, haklarının bir yargı darbesiyle ellerinden alınmak istediğinin de farkındadır. Ve halkımız süreci tüm vicdanıyla, adalet duygusuyla izlemektedir.
Bir vesileyle söylemiştim, tekrar ifade etmek isterim; millet, İmamoğlu'nu nerede görmek istiyorsa, isterse, millet İmamoğlu'na neyi yakıştırmışsa, yakıştırıyorsa, İmamoğlu orada olacaktır.
Bu, daha önce de böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Korkmayın. Ve ifade ediyorum ki; asla ve asla sürecin en büyük, en yüksek cesaretle tarafımızdan takip edildiğini de bütün yurttaşlarımın bilmesini isterim. Net ifade edeyim; milletin iradesine kafa tutmayın. Mertçe yarışalım. Bana sarf edilen ‘ahmak’ ifadesini kime iade ettiğim bellidir. Zaten o kişi bana, ben de ona dava açtım. ‘Ahmak’ ifadesinin suç olmadığı da Yargıtay kararlarıyla ortadadır.
Basında bu kararlar da yayınlanmıştır. Beni haklı bulan bilirkişi raporları da ortadadır. Dünyanın en zorlama siyasi yasak davasının artık Türkiye gündemini işgal etmesini ben is-te-mi-yo-rum. Umarım hak yerini bulacaktır. Hakkın yerini bulması için, emek harcayan ve harcayacak olan herkese, özellikle yargı mensuplarına, hakimlere, savcılara şükran duyuyorum. Milletimiz bu emekleri asla unutmadı, unutmayacak. Bugün yapmış olduğum bu başvuruyla, ben bir duruşmaya katılmak istediğimi tekraren talep etmiş bulunmaktayım."
Özel’in en sıkıldığını tahmin ettiğim konu, şimdiden cumhurbaşkanı adayının kim olacağının hemen her gün tartışılması olsa gerek. Haklı da. Fakat bu iklimi iktidar maalesef araçsallaştırdığı yargı eliyle özellikle oluşturuyor ve CHP’yi zor durumda bırakmak istiyor. Tabiri caizse çarşıyı karıştırmak istiyor. İşte CHP de burada kendisini gösterecek; “zor oyunu bozar” diyerek hareket edecek, çarşının karışmasını engelleyecek. CHP’nin cumhurbaşkanı adayının kim olacağını iktidarın belirlemesine izin vermeyecek. Bir daha gitmemek kafasıyla iktidara yerleşen AK Parti’nin gemi azıya almayacağına ilişkin hiçbir garanti yok! Demokrasinin nimetleriyle iktidara geleceksin ama 13 bin oy farkı fark sayılmaz diye seçimi tekrar edeceksin! Bu iktidarın başvurmayacağı enstrüman yoktu yerinde kalmak için.
AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a bir kez daha hatırlatayım; partiniz birinci ve iktidar olmuştu ama siz bir şiir yüzünden oyunun dışında kalmıştınız ve milletvekili olamamıştınız. CHP, sizi kuyudan çıkardı ve Siirt’te yapılan ara seçimle önce milletvekili, sonra başbakan olmanızı sağladı. Hatta Siirt’teki iki milletvekilinin birisi CHP’li Dr. Ekrem Bilek’ti ve onun vekilliği de düşmüş oldu. CHP Genel Başkanı Baykal, o zaman demokrasinin, millet iradesinin gereği neyse onu yapmıştı. Abidik kubidik yollara tenezzül etmemişti.
Demokrasi, tek dereceli seçimde halkın iadesinin tecellisidir. Halkın iradesine saygı duymak esastır demokrasilerde. Çıkıp mertçe yarışmak gerekir. İmamoğlu da partisi tarafından aday gösterilirse çıkıp mertçe yarışmak istiyor, başka bir şey istemiyor. Soylu’ya sarf ettiği ve ceza konusu olmaması gerektiği Yargıtay kararlarıyla ortada olan bir sözcüğü bahane yaparak peşinen diskalifiye edilmesini haklı olarak içine sindiremiyor. Bakın bunu millet de içine sindiremez. Asla sindirmez. Siz gemi azıya alıp İmamoğlu ile sandıkta mertçe yarışmak yolunu seçmezseniz yine bir CHP’li cumhurbaşkanı olur. Bunu da bir kenara yazın.
Peki ya MHP?.. Bu kadar mı mecbursunuz mertçe yarışmaktan çekinenlerle yol yürümeye? Bu kadar mı mecbursunuz akan, kokan, çürüyen, dökülen ve memleketin ağırlaşan meseleleri karşısında çaresiz kalan bir iktidarı ayakta tutmaya? MHP kilit rolünü oynayacaksa memleketin selameti için, iyiliği için, millet iradesinin serbestçe tecellisi için oynamalıdır.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ekrem İmamoğlu’nun istinaftaki ‘ahmak’ davası ile devam edeceğim. Çarşamba akşamı MK Haber TV’de Gizem Fidan’ın modere ettiği Yakın Plan programında da
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.
[COLOR=hsl(210,75%,60%)]’[/COLOR]deki yazıma atıfla da davayı ele aldık. Bu arada, İmamoğlu’nun davası ile ilgili olarak Doç. Tolga Şirin ile birlikte mahkemeye mütalaa veren Prof. Adem Sözüer,
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.
[COLOR=hsl(210,75%,60%)]’[/COLOR]deki yazımı x hesabında paylaştı. ÖZEL’İN İMAMOĞLU’NUN DİLEKÇESİNDEN ÖNCE DEDİĞİ
Sadede geleyim; söz konusu yazı sonrasında önceki çarşamba akşamı CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e katıldığı bir televizyon programında ‘ahmak’ davası da soruldu ve şu yanıtı verdi:
“Birkaç kez toplantılar yapıldı. Böyle bir şey olduğunda ne yapacağımız konuştuk ama bunu şimdiden açıklamak doğru olmaz. Bu cezayı normalleştirmememiz lazım. Öyle bir kararın alınamaması lazım. Alındıktan sonra da Yargıtay aşaması var.
Bence siyasi yasak istinafta onanacak ama Yargıtay aşaması kalacak. Acaba İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olacak mı tartışmasında tutmak isteyenler var, bu oyuna gelmeyelim.”
Keşke “istinafta onanacak” demeseydi diye düşündüm. Özel’i anlıyorum, halisane niyetini biliyorum, ne demek istediğini hissediyorum ama yine de keşke kesinlik ifade eden o cümleyi kurmasaydı. Belki şöyle dese daha iyi ifade etmiş olurdu meramını:
“Bu kararın hiçbir iler tutar tarafı yoktur, makul olan, yerel mahkemede verilen kararın Yargıtay’a gitmeden beraatı işaret eden bir şekilde istinafça esastan bozulmasıdır.”
Nitekim ertesi gün (perşembe) sabah İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne üçüncü kez duruşmaya katılmak için aşağıdaki dilekçeyi verdi:
İMAMOĞLU’NUN SUNDUĞU DİLEKÇE
"Daha önce avukatlarım tarafından, 04.01.2022 tarihinde ve 03.09.2023 tarihinde duruşma talebinde bulunulmasına rağmen, bu talepleri kabul edilmedi. Bu kez, hakkımda verilen 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasına ilişkin olarak, adil yargılanma hakkımın açıkça ihlal edildiğini ve bu kararın, aşırı ölçüsüz ve daha ilk bakışta ‘adaletin açıkça reddi’ anlamına geldiğini, düşündüğüm için, bu talebi bizzat kendim ileri sürme gereği hissettim. Bu cezanın yalnızca şahsımı değil, temsil ettiğim toplumu ve kamu yararını da derinden etkileyecek sonuçları olacaktır. 31 Mart 2024 İstanbul yerel seçimlerinde tercihlerini ortaya koyan 11 milyon seçmenin iradesini geçersiz kılacak olan bu cezaya karşı, mahkemeniz huzurunda doğrudan savunma yapabilmemin, hukuka olduğu kadar, hukukun kaynağı olan milli iradeye de saygının bir gereği olduğuna inanıyorum.
Seçilmiş bir yöneticinin, görevini yapmaktan ve siyasi faaliyette bulunmaktan yasaklanmasının, evrensel hukuk ölçüleri ve kamu vicdanı karşısında meşru olabilmesinin temel şartlarından birinin, söz konusu yöneticiye kendini bizzat savunma hakkı tanınması olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, milli iradeye saygının ve Türk yargısına olan güvenin korunması için, mahkemeniz huzurunda doğrudan savunma yapabilmeyi ve ciddi endişelerimi ifade edebilmeyi istiyorum. Siyasi faaliyetten yasaklanma kararları, vatandaşın seçimlerde ortaya koyduğu ve bundan sonra koyacağı iradeyi yok sayma, etkileme, yönlendirme niteliğine sahiptirler. Bu tür kararların sonuçları, ceza verilmek istenen kişiyle sınırlı kalmaz, kalamaz. Kamuoyundaki hakim kanaati ben de paylaşıyor ve bu davanın ülkemizin geleceğini etkileyecek önemde olduğuna inanıyorum. O nedenle, yargılanma sürecinin bütünüyle adil yürütülmesi, sadece benim için değil, tüm ülkemiz için büyük bir önem taşımaktadır. Kamu hizmeti sorumluluğum çerçevesinde, adil yargılama hakkımın korunması için duruşma talebimin kabul edilmesinin, yalnızca şahsımın değil, Türk halkının da adalete olan inancını pekiştireceğine eminim.
Ayrıca, yerel mahkeme aşamasında sunulan mütalaalar gibi, istinaf aşamasında dosyaya sunulan ek uzman (Prof. Dr. Adem Sözüer ve Doç. Dr. Tolga Şirin’in) mütalaası, davanın seyrini köklü biçimde değiştirecek nitelikte yeni ve esaslı bir delil teşkil etmektedir. Bu mütalaanın adil yargılanma hakkımın sağlanabilmesi için detaylı bir şekilde incelenmesi ve ilgili uzmanların duruşmada dinlenmesi, hayati bir önem arz etmektedir. Uzmanların mahkemeniz huzurunda dinlenmesi ve kendilerine soru yöneltilmesi, savunma hakkımın etkili şekilde kullanılmasını sağlayacaktır. Önceki uzman mütalaalarının yanı sıra, Anayasa’ya aykırılık iddialarımızın da mahkemeniz nezdinde kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve bu iddiaların layıkıyla ele alınması gerekmektedir. Halk arasında ‘beyaz gömlek indirimi’ olarak bilinen, toplumsal infial yaratan olayların sanıklarına bile uygulanan takdiri indirim, basında siyasi iktidara dair söylediğim bir sözün, ‘mahkemeyi ciddiye almadığım’ şeklinde yorumlanması sonucunda, şahsıma uygulanmamıştır.
Hakkımda yapılan yargılama dahil olmak üzere, tüm yaşantım boyunca, özel hayatımda, iş hayatımda ve siyasi hayatımda her türlü hukuksal işlemlere, yargı makamlarına sorumlu bir vatandaş olarak yaklaştım. Bu hâl ve davranışlarım, adına karar verdiğiniz TÜRK MİLLETİ tarafından bizzat tasvip edilmiştir. Girdiğim dört farklı seçimde, milletimizin tarafıma teveccüh etmesi şerefine nail olmam buna en yüce kanıttır. Ben, bir suç işlemedim. Bu nedenle beraat etmem gereken bu davada, eğer bir cezaya hükmedilecekse, bu cezanın yüzüme tefhim edilmesinin hakkım olduğuna inancım tamdır. TÜRK MİLLETİ adına karar veren Sayın Mahkemenizin bu hususu dikkate alması gerekliliğini, durumu değerlendirebilmeniz için, yüz yüze gelebileceğimiz bir duruşmada, bu durumu bizzat ortaya koyma isteğimi takdirlerinize arz ediyorum."
DİLEKÇE SONRASINDAKİ AÇIKLAMADA ÖNE ÇIKAN PARAGRAFLAR
İmamoğlu dilekçeyi ilgili makama verdikten sonra da akabinde basın mensuplarının karşısına geçerek dava ile ilgili açıklamalarda bulundu. Söz konusu açıklamalar haberlerde yer almış olsa da öne çıkan paragrafları tarihe kayıt düşmek ve yaygınlaşması açısından dilekçe gibi buraya alıyorum:
"Kamuoyunda 'ahmak davası' olarak bilinen bu dava, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin seçilmiş başkanı olarak bana değil, aziz milletimizin iradesine yöneltilmiş açık bir darbe girişimidir.
Bu dava, kesinlikle hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır. Açıkçası belirli mahfillerde kurgulanmış ucuz bir siyasi mühendislik içeren bir projedir. 23 sene önce yasaklara karşıyız diyerek yola çıkan iktidar, İstanbul'da üç seçimdir bükemediği bileği entrikayla kırabilmenin hesabı içerisindedir.
Tam saha bakanlarıyla, milletvekilleriyle, bürokratlarıyla siyaset yapanlar bir kez daha milletin sandıktaki tokadını yemiştir. Oturup nerede hata yaptığını anlamak yerine nasıl bir yanlış içerisinde olduğunu anlamak yerine, iktidarlarını sürdürmek için ne yazık ki yargı dahil her enstrümanı kullanmaktan başka hiçbir yol bulamamışlardır. Demokrasi tarihimizi ve büyük bedellerle elde ettiğimiz kazanımlarımızı hiçe sayan bu dava kara bir lekedir.
Her türlü vesayetten ve siyasi yasaklardan çok çekmiş milletimiz, haklarının bir yargı darbesiyle ellerinden alınmak istediğinin de farkındadır. Ve halkımız süreci tüm vicdanıyla, adalet duygusuyla izlemektedir.
Bir vesileyle söylemiştim, tekrar ifade etmek isterim; millet, İmamoğlu'nu nerede görmek istiyorsa, isterse, millet İmamoğlu'na neyi yakıştırmışsa, yakıştırıyorsa, İmamoğlu orada olacaktır.
Bu, daha önce de böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Korkmayın. Ve ifade ediyorum ki; asla ve asla sürecin en büyük, en yüksek cesaretle tarafımızdan takip edildiğini de bütün yurttaşlarımın bilmesini isterim. Net ifade edeyim; milletin iradesine kafa tutmayın. Mertçe yarışalım. Bana sarf edilen ‘ahmak’ ifadesini kime iade ettiğim bellidir. Zaten o kişi bana, ben de ona dava açtım. ‘Ahmak’ ifadesinin suç olmadığı da Yargıtay kararlarıyla ortadadır.
Basında bu kararlar da yayınlanmıştır. Beni haklı bulan bilirkişi raporları da ortadadır. Dünyanın en zorlama siyasi yasak davasının artık Türkiye gündemini işgal etmesini ben is-te-mi-yo-rum. Umarım hak yerini bulacaktır. Hakkın yerini bulması için, emek harcayan ve harcayacak olan herkese, özellikle yargı mensuplarına, hakimlere, savcılara şükran duyuyorum. Milletimiz bu emekleri asla unutmadı, unutmayacak. Bugün yapmış olduğum bu başvuruyla, ben bir duruşmaya katılmak istediğimi tekraren talep etmiş bulunmaktayım."
ÖZEL’İN EN SIKILDIĞI KONU
Özel’in en sıkıldığını tahmin ettiğim konu, şimdiden cumhurbaşkanı adayının kim olacağının hemen her gün tartışılması olsa gerek. Haklı da. Fakat bu iklimi iktidar maalesef araçsallaştırdığı yargı eliyle özellikle oluşturuyor ve CHP’yi zor durumda bırakmak istiyor. Tabiri caizse çarşıyı karıştırmak istiyor. İşte CHP de burada kendisini gösterecek; “zor oyunu bozar” diyerek hareket edecek, çarşının karışmasını engelleyecek. CHP’nin cumhurbaşkanı adayının kim olacağını iktidarın belirlemesine izin vermeyecek. Bir daha gitmemek kafasıyla iktidara yerleşen AK Parti’nin gemi azıya almayacağına ilişkin hiçbir garanti yok! Demokrasinin nimetleriyle iktidara geleceksin ama 13 bin oy farkı fark sayılmaz diye seçimi tekrar edeceksin! Bu iktidarın başvurmayacağı enstrüman yoktu yerinde kalmak için.
ERDOĞAN NASIL MİLLETVEKİLİ VE BAŞBAKAN OLABİLMİŞTİ?
AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a bir kez daha hatırlatayım; partiniz birinci ve iktidar olmuştu ama siz bir şiir yüzünden oyunun dışında kalmıştınız ve milletvekili olamamıştınız. CHP, sizi kuyudan çıkardı ve Siirt’te yapılan ara seçimle önce milletvekili, sonra başbakan olmanızı sağladı. Hatta Siirt’teki iki milletvekilinin birisi CHP’li Dr. Ekrem Bilek’ti ve onun vekilliği de düşmüş oldu. CHP Genel Başkanı Baykal, o zaman demokrasinin, millet iradesinin gereği neyse onu yapmıştı. Abidik kubidik yollara tenezzül etmemişti.
Demokrasi, tek dereceli seçimde halkın iadesinin tecellisidir. Halkın iradesine saygı duymak esastır demokrasilerde. Çıkıp mertçe yarışmak gerekir. İmamoğlu da partisi tarafından aday gösterilirse çıkıp mertçe yarışmak istiyor, başka bir şey istemiyor. Soylu’ya sarf ettiği ve ceza konusu olmaması gerektiği Yargıtay kararlarıyla ortada olan bir sözcüğü bahane yaparak peşinen diskalifiye edilmesini haklı olarak içine sindiremiyor. Bakın bunu millet de içine sindiremez. Asla sindirmez. Siz gemi azıya alıp İmamoğlu ile sandıkta mertçe yarışmak yolunu seçmezseniz yine bir CHP’li cumhurbaşkanı olur. Bunu da bir kenara yazın.
MHP’NİN DURUŞU SORUNLU
Peki ya MHP?.. Bu kadar mı mecbursunuz mertçe yarışmaktan çekinenlerle yol yürümeye? Bu kadar mı mecbursunuz akan, kokan, çürüyen, dökülen ve memleketin ağırlaşan meseleleri karşısında çaresiz kalan bir iktidarı ayakta tutmaya? MHP kilit rolünü oynayacaksa memleketin selameti için, iyiliği için, millet iradesinin serbestçe tecellisi için oynamalıdır.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.