Al Yastığımdan Kokunu
En çok ayrılık şiirlerini severdin,
Yüzüme karşı okurdun onları.
Bir idam mahkûmunun, kesinleşmiş cezasının, yüzüne karşı okunması gibi.
Okurdun yüzüme karşı onları!
Sonra sokulup tenime, yastığımıza doğru sürüklerdin beni.
Yatağımıza doğru değil,
Yatak odamıza doğru da!
Ayrıldın öyle mi benden?
O zaman… Al yastığımdan kokunu.
Tastamam çekil git hayatımdan…
Sensizliği yaşat bana!
Bütün acılar bitivericekse bir gün.
Bunun biteceğine de umudum olsun benim.
Dizlerimden çözülmüş bacaklarım, bir gün ayağa kalkabileceklerini bilsinler.
Sensizliğin anlamsız görüntülerini reddeden gözlerim, sonunda görsünler.
Kafamı gökyüzüne doğru kaldırabileyim bir gün.
Başı dik, onurlu; uzak da olsa yarınlarım olduğuyla avunabileyim.
Çekil git hayatımdan…
Şimdi yaptığın gibi yarım yamalak değil!
Al yastığımdan kokunu… beni bırakıp gittiğine inanayım.
Bu şehri terk etmek olası, ülkeyi de… çok zorlarsam dünyayı da!
Seni terk etmek olası değil… İçime sinmişsin benim, anlıyorum!
Şiirine sinmişsin ruhumun,
Kıvamı olmuşsun gözyaşımın,
Alın çizgilerimin, başlangıç noktasına karışmışsın,
Ve bitişi olmuşsun hayat çizgimin.
Düz, kesintisiz, soluk değil! Belirgin ve öldüresiye kesin!
Al yastığımdan kokunu, tesellim olsun.
Seni şikâyet etmek olası herkese…
Geçimsizin birisin bir kere… İtirazsız kabul et bunu!
Sonra tertipsiz, düzensiz… Anlayışsızsın da çok zaman.
Evin içerisinde sinirden, at gibi duvarları tepiklediğini de inkâr etme sakın.
Böyle hatıraları az yaşatmadın bana… yalansa söyle yüzün kızarmadan.
Yüzüme bak, herkesin önünde yalancı de bana.
Her şımarıklığın sırasında yaptığın gibi bütünleş yastığınla ve kokunu sindir ona.
Ben yastığından çekiştireyim seni… “Hadi ama” diyerek durmadan.
Sen olanca şımarıklığınla sarıl yastığına, sindirmek için kokunu.
Şimdi söylediğin şarkılar geliyor aklıma bir bir…
Beni de zorlardın sana eşlik edebilmem için.
Doğrusu, sesim senin kadar güzel değildi; haklısın.
Buzdolabının kapağını bile senin kadar iyi açamıyordum.
Asla sen yokken, çikolatalı pasta yiyemeyeceğim de kesin.
Sokağa çıkamayacağım, uçurtmalara bakıp haykıramayacağım, mahallenin çocuklarıyla bilye oynayamayacağım da!
Birazcık seviyordunsa beni, al yastığımdan kokunu… yaşam bitsin.
Ortak yakın arkadaşlarımız, geride bıraktığın perişanlığı toparlamakla meşguller.
Bana hep kendilerini terk eden sevgililerinden bahsediyorlar.
Sonrada, hayatın hep devam ettiğinden anlatıyorlar.
İşte tam da bu zamanlar, kendi acılarımı unutup, onlar için kederleniyorum…
Demek yaşamlarında bir kere bile, bu kadar asil bir acının kanatları altında kıvranamamışlar.
Sanırım “benim gibisini bulamazsın” sözüne hak vermek zorundayım.
Hem de artık ben de senin gibisini bulamayacakken.
Keşke sen, bunu benim yanımdayken söylediğinde, sana hak verebilseydim.
Keşke ben de azıcık ferasetli olabilseydim.
Keşke bu lafı karşıma geçip, yine sen söyleyebilseydin.
Yastığını alıp kucağına, sıkarken, bir gül gibi koklarken onu, söyleyebilseydin bütün bunları.
Ve hiç olmazsa unutmasaydın, kokusuyla birlikte bıraktığın yastığımı, terk ettiğin bu evde.
O zaman belki böylesine yoğun seninle dolu olmazdı her taraf.
Ve ben nefes alabilecek bir yer bulabilirdim belki.
Al yastığımdan kokunu diye bağırıp durmazdım arkandan.
Şimdiye kadar söylediklerimin hepsini bir kenara bırak.
Yoksun ve yokluğun üzerine söylenmiş anlamsız sözlerdi hepsi.
Sen; sadece bana, beni bırakıp nasıl gidebildiğini anlat.
Mümkünse benim anlayabileceğim kadar kestirme olsun tüm söyleyeceklerin.
En iyisi bunların hepsinden de vazgeç.
Sadece bana, ne zaman döneceğini anlat.
Ya da al yastığımdan kokunu, gittiğine beni ikna et!
En çok ayrılık şiirlerini severdin,
Yüzüme karşı okurdun onları.
Bir idam mahkûmunun, kesinleşmiş cezasının, yüzüne karşı okunması gibi.
Okurdun yüzüme karşı onları!
Sonra sokulup tenime, yastığımıza doğru sürüklerdin beni.
Yatağımıza doğru değil,
Yatak odamıza doğru da!
Ayrıldın öyle mi benden?
O zaman… Al yastığımdan kokunu.
Tastamam çekil git hayatımdan…
Sensizliği yaşat bana!
Bütün acılar bitivericekse bir gün.
Bunun biteceğine de umudum olsun benim.
Dizlerimden çözülmüş bacaklarım, bir gün ayağa kalkabileceklerini bilsinler.
Sensizliğin anlamsız görüntülerini reddeden gözlerim, sonunda görsünler.
Kafamı gökyüzüne doğru kaldırabileyim bir gün.
Başı dik, onurlu; uzak da olsa yarınlarım olduğuyla avunabileyim.
Çekil git hayatımdan…
Şimdi yaptığın gibi yarım yamalak değil!
Al yastığımdan kokunu… beni bırakıp gittiğine inanayım.
Bu şehri terk etmek olası, ülkeyi de… çok zorlarsam dünyayı da!
Seni terk etmek olası değil… İçime sinmişsin benim, anlıyorum!
Şiirine sinmişsin ruhumun,
Kıvamı olmuşsun gözyaşımın,
Alın çizgilerimin, başlangıç noktasına karışmışsın,
Ve bitişi olmuşsun hayat çizgimin.
Düz, kesintisiz, soluk değil! Belirgin ve öldüresiye kesin!
Al yastığımdan kokunu, tesellim olsun.
Seni şikâyet etmek olası herkese…
Geçimsizin birisin bir kere… İtirazsız kabul et bunu!
Sonra tertipsiz, düzensiz… Anlayışsızsın da çok zaman.
Evin içerisinde sinirden, at gibi duvarları tepiklediğini de inkâr etme sakın.
Böyle hatıraları az yaşatmadın bana… yalansa söyle yüzün kızarmadan.
Yüzüme bak, herkesin önünde yalancı de bana.
Her şımarıklığın sırasında yaptığın gibi bütünleş yastığınla ve kokunu sindir ona.
Ben yastığından çekiştireyim seni… “Hadi ama” diyerek durmadan.
Sen olanca şımarıklığınla sarıl yastığına, sindirmek için kokunu.
Şimdi söylediğin şarkılar geliyor aklıma bir bir…
Beni de zorlardın sana eşlik edebilmem için.
Doğrusu, sesim senin kadar güzel değildi; haklısın.
Buzdolabının kapağını bile senin kadar iyi açamıyordum.
Asla sen yokken, çikolatalı pasta yiyemeyeceğim de kesin.
Sokağa çıkamayacağım, uçurtmalara bakıp haykıramayacağım, mahallenin çocuklarıyla bilye oynayamayacağım da!
Birazcık seviyordunsa beni, al yastığımdan kokunu… yaşam bitsin.
Ortak yakın arkadaşlarımız, geride bıraktığın perişanlığı toparlamakla meşguller.
Bana hep kendilerini terk eden sevgililerinden bahsediyorlar.
Sonrada, hayatın hep devam ettiğinden anlatıyorlar.
İşte tam da bu zamanlar, kendi acılarımı unutup, onlar için kederleniyorum…
Demek yaşamlarında bir kere bile, bu kadar asil bir acının kanatları altında kıvranamamışlar.
Sanırım “benim gibisini bulamazsın” sözüne hak vermek zorundayım.
Hem de artık ben de senin gibisini bulamayacakken.
Keşke sen, bunu benim yanımdayken söylediğinde, sana hak verebilseydim.
Keşke ben de azıcık ferasetli olabilseydim.
Keşke bu lafı karşıma geçip, yine sen söyleyebilseydin.
Yastığını alıp kucağına, sıkarken, bir gül gibi koklarken onu, söyleyebilseydin bütün bunları.
Ve hiç olmazsa unutmasaydın, kokusuyla birlikte bıraktığın yastığımı, terk ettiğin bu evde.
O zaman belki böylesine yoğun seninle dolu olmazdı her taraf.
Ve ben nefes alabilecek bir yer bulabilirdim belki.
Al yastığımdan kokunu diye bağırıp durmazdım arkandan.
Şimdiye kadar söylediklerimin hepsini bir kenara bırak.
Yoksun ve yokluğun üzerine söylenmiş anlamsız sözlerdi hepsi.
Sen; sadece bana, beni bırakıp nasıl gidebildiğini anlat.
Mümkünse benim anlayabileceğim kadar kestirme olsun tüm söyleyeceklerin.
En iyisi bunların hepsinden de vazgeç.
Sadece bana, ne zaman döneceğini anlat.
Ya da al yastığımdan kokunu, gittiğine beni ikna et!