Emre ESMER
Moderatör
Buğra Gökçe, yaptığı sosyal medya paylaşımında barınma sorununun oluşmasında yüksek konut talebine rağmen konut arzının düşmesinin rol oynadığını yazdı. Gökçe ayrıca ”TOKİ ve Emlak Bankası düşük gelir gruplarına değil orta ve üst gelir gruplarına yönelik konut üretimi yapıyor” diye ekledi. Gökçe, ekonomi politikasındaki sorunlar sebebiyle yatırım amaçlı konut talebinin arttığını da hatırlattı.
Gökçe, barınma kriziyle mücadele için sosyal konutların arz edilmesi gerektiğini ifade ederken boş konutlara farklı emlak vergisi oranlarının uygulanması önerisinde bulundu. Buğra Gökçe ayrıca TOKİ ve Emlak GYO’nun yeniden yapılandırılarak varsıl kesimler için konut inşaatları yerine asli görevine dönmesi gerektiğinin altını çizdi.
Gökçe Türkiye’de konut sahipliğinin son 21 yılda yüzde 75’ten yüzde 55’e gerilediği ve 6,7 milyon riskli konut olduğu notunu düştü.
İBB Genel Sekreter Yardımcısı, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
”Bir emlak şirketi tarafından yayınlanan rapora göre birinci çeyrek itibariyle 1 yılda İstanbul’da konut fiyatları %144, Türkiye’de %154 oranında arttı. Türkiye’de kira artış oranı %197 oldu. Ağır bir konut ve barınma krizi yaşıyoruz. Peki çözüm var mı? Evet var.
Sorun ne? Konut talebi yüksek ama konut arzı az. Neden? Bir kaç önemli nedeni var. Anayasa’nın 57’inci maddesi açık olmasına rağmen nüfus ve demografik değişkenlere göre konut planlaması yapılıp uygulanmıyor. Türkiye’nin planlama kurumu DPT’nin kapatılması büyük bir hata oldu. Bu yüzden konut arzı ihtiyaçtan düşük kaldı.
Konut hakkı çerçevesinde konut arz etmesi gereken TOKİ ve Emlak Bankası düşük gelir gruplarına değil orta ve üst gelir gruplarına yönelik konut üretimi yapıyor. Bu konutlar varsıl vatandaşlarımız tarafından yatırım amacıyla alınıyor.
Ekonomi politikasındaki sorunlar sebebiyle yatırım araçlarının azalması ve enflasyon karşısında etkisizleşmesi yatırım amaçlı konut talebini arttırırken, konut üretim maliyetlerini de yükseltiyor. Düşük ve orta gelir gruplarına yetersiz konut arz edilliyor.
Konut üretimi özel sektör öncelikli olarak yapılıyor. Kooperatifler, birlikler ve benzeri dayanışma kurumları zayıflatıldığı için konut üretimi azaldı, bu durum da vatandaşların konut sahipliği oranını etkiliyor. Türkiye’de konut sahipliği oranı 21 yılda yüzde 75’ten, 55’e düştü.
Türkiye’de 6,7 milyon riskli konut var. Düşük ve orta gelirli vatandaşlarımız çoğunlukla bu konutlarda yaşıyor. Elbette güvenli ve nitelikli konut talep ediyorlar. Bu hareketlilik de daha az riskli kabul edilen konutlar eliyle konut piyasasını yükseltiyor.
Peki ne yapılması lazım? Yapılması gerekeni bize anayasa söylüyor. Madde 57: ’Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.’
Peki nasıl?
En önemli konu: Sosyal Konut. Afet ve Şehircilik Bakanlığı eşgüdümünde nüfus ve demografik değişikliklere göre yıllık sosyal konut ihtiyacı planlanarak, sosyal konut arz edilmeli.
TOKİ ve Emlak GYO yeniden yapılandırılarak asli görevine dönmeli, bu kurumlar sosyal konut üretmeli, sosyal konut üretimini sağlamak için fon, sandık ve kredi olanakları oluşturularak vatandaşların konut sahibi olma imkanı arttırılmalı.
Konut Tasarruf Birlikleri, Konut Kooperatifleri, Konut Dayanışma Sandıkları, Sosyal Güvenlik ve Emeklilik Fonları, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarının konut kredisine erişim olanakları arttırılmalı ve konut üretimine yönlendirilmeli.
Sosyal konut üreten ve inşaat malzemesi üretimi yapan teşebbüsler desteklenerek, yerli inşaat sanayisinin rekabet gücü arttırılmalı. Yerli inşaat sanayisinin dışa bağımlılık ve ithalat oranı azaltılarak inşaat maliyetleri rekabetçi bir seviyeye getirilmeli.
Sosyal konut üreten küçük, orta ve büyük üreticilere farklı vergi ve yükümlülükler getirilerek, özellikle küçük ve orta boy teşebbüslerin konut üretimi piyasasında sağlıklı bir şekilde yer alması sağlanmalı.
Sosyal kiralık konut uygulaması hayata geçirilmeli. Avusturya’da sosyal kiralık konutların kiralık konut stoğu içindeki payı yüzde 56, Hollanda’da yüzde 75. Özellikle konut krizi olan dönemlerde barınma hakkının korunması açısından sosyal kiralık konutlar büyük önem taşıyor.
Boş konutlar farklı emlak vergisi oranlarına sahip olmalı. İkinci, üçüncü ve daha fazla konut olarak tutulan, yatırım amaçlı konutların konut piyasasında yer alması sağlanmalı. Örnek uygulamada yakın zamanda İspanya’da boş konutlara yüzde 150 oranında vergi getirildi.
Sosyal yardımlı konut, sosyal kiralık konut, mülk sosyal konut ve halk konut tipinde yeni seçenekler oluşturularak halkın barınma hakkını korumak için bu konutlardan vatandaşların yararlanması sağlanmalı.
İstanbulluları, İzmir ve Ankaralıları genel olarak tüm ülkemizi barınma sorunu ile karşı karşıya bırakan bu kriz kader değil tercihlerin sonucudur. Çözümsüz değildir. Akılla, bilimle, hep birlikte bu sorunu çözebiliriz.”
”Konut sahipliği yüzde 75’ten yüzde 55’e geriledi”
Gökçe, barınma kriziyle mücadele için sosyal konutların arz edilmesi gerektiğini ifade ederken boş konutlara farklı emlak vergisi oranlarının uygulanması önerisinde bulundu. Buğra Gökçe ayrıca TOKİ ve Emlak GYO’nun yeniden yapılandırılarak varsıl kesimler için konut inşaatları yerine asli görevine dönmesi gerektiğinin altını çizdi.
Gökçe Türkiye’de konut sahipliğinin son 21 yılda yüzde 75’ten yüzde 55’e gerilediği ve 6,7 milyon riskli konut olduğu notunu düştü.
”İspanya’da boş konutlara yüzde 150 oranında vergi getirildi”
İBB Genel Sekreter Yardımcısı, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
”Bir emlak şirketi tarafından yayınlanan rapora göre birinci çeyrek itibariyle 1 yılda İstanbul’da konut fiyatları %144, Türkiye’de %154 oranında arttı. Türkiye’de kira artış oranı %197 oldu. Ağır bir konut ve barınma krizi yaşıyoruz. Peki çözüm var mı? Evet var.
Sorun ne? Konut talebi yüksek ama konut arzı az. Neden? Bir kaç önemli nedeni var. Anayasa’nın 57’inci maddesi açık olmasına rağmen nüfus ve demografik değişkenlere göre konut planlaması yapılıp uygulanmıyor. Türkiye’nin planlama kurumu DPT’nin kapatılması büyük bir hata oldu. Bu yüzden konut arzı ihtiyaçtan düşük kaldı.
Konut hakkı çerçevesinde konut arz etmesi gereken TOKİ ve Emlak Bankası düşük gelir gruplarına değil orta ve üst gelir gruplarına yönelik konut üretimi yapıyor. Bu konutlar varsıl vatandaşlarımız tarafından yatırım amacıyla alınıyor.
Ekonomi politikasındaki sorunlar sebebiyle yatırım araçlarının azalması ve enflasyon karşısında etkisizleşmesi yatırım amaçlı konut talebini arttırırken, konut üretim maliyetlerini de yükseltiyor. Düşük ve orta gelir gruplarına yetersiz konut arz edilliyor.
Konut üretimi özel sektör öncelikli olarak yapılıyor. Kooperatifler, birlikler ve benzeri dayanışma kurumları zayıflatıldığı için konut üretimi azaldı, bu durum da vatandaşların konut sahipliği oranını etkiliyor. Türkiye’de konut sahipliği oranı 21 yılda yüzde 75’ten, 55’e düştü.
Türkiye’de 6,7 milyon riskli konut var. Düşük ve orta gelirli vatandaşlarımız çoğunlukla bu konutlarda yaşıyor. Elbette güvenli ve nitelikli konut talep ediyorlar. Bu hareketlilik de daha az riskli kabul edilen konutlar eliyle konut piyasasını yükseltiyor.
Peki ne yapılması lazım? Yapılması gerekeni bize anayasa söylüyor. Madde 57: ’Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.’
Peki nasıl?
En önemli konu: Sosyal Konut. Afet ve Şehircilik Bakanlığı eşgüdümünde nüfus ve demografik değişikliklere göre yıllık sosyal konut ihtiyacı planlanarak, sosyal konut arz edilmeli.
TOKİ ve Emlak GYO yeniden yapılandırılarak asli görevine dönmeli, bu kurumlar sosyal konut üretmeli, sosyal konut üretimini sağlamak için fon, sandık ve kredi olanakları oluşturularak vatandaşların konut sahibi olma imkanı arttırılmalı.
Konut Tasarruf Birlikleri, Konut Kooperatifleri, Konut Dayanışma Sandıkları, Sosyal Güvenlik ve Emeklilik Fonları, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarının konut kredisine erişim olanakları arttırılmalı ve konut üretimine yönlendirilmeli.
Sosyal konut üreten ve inşaat malzemesi üretimi yapan teşebbüsler desteklenerek, yerli inşaat sanayisinin rekabet gücü arttırılmalı. Yerli inşaat sanayisinin dışa bağımlılık ve ithalat oranı azaltılarak inşaat maliyetleri rekabetçi bir seviyeye getirilmeli.
Sosyal konut üreten küçük, orta ve büyük üreticilere farklı vergi ve yükümlülükler getirilerek, özellikle küçük ve orta boy teşebbüslerin konut üretimi piyasasında sağlıklı bir şekilde yer alması sağlanmalı.
Sosyal kiralık konut uygulaması hayata geçirilmeli. Avusturya’da sosyal kiralık konutların kiralık konut stoğu içindeki payı yüzde 56, Hollanda’da yüzde 75. Özellikle konut krizi olan dönemlerde barınma hakkının korunması açısından sosyal kiralık konutlar büyük önem taşıyor.
Boş konutlar farklı emlak vergisi oranlarına sahip olmalı. İkinci, üçüncü ve daha fazla konut olarak tutulan, yatırım amaçlı konutların konut piyasasında yer alması sağlanmalı. Örnek uygulamada yakın zamanda İspanya’da boş konutlara yüzde 150 oranında vergi getirildi.
Sosyal yardımlı konut, sosyal kiralık konut, mülk sosyal konut ve halk konut tipinde yeni seçenekler oluşturularak halkın barınma hakkını korumak için bu konutlardan vatandaşların yararlanması sağlanmalı.
İstanbulluları, İzmir ve Ankaralıları genel olarak tüm ülkemizi barınma sorunu ile karşı karşıya bırakan bu kriz kader değil tercihlerin sonucudur. Çözümsüz değildir. Akılla, bilimle, hep birlikte bu sorunu çözebiliriz.”