İhtişamlı Akropolis’i, sıcacık insanları, kaldırımları dolduran portakal ağaçları, buzuki sesleriyle şenlenen tavernaları, rengarenk duvarları, neşeli atmosferi ile Atina, ilk anda sizi sarıp sarmalayan, sokaklarında yürürken kendinizi evinizde hissedeceğiniz nadir şehirlerden…
Atina ilk bakışta çok sade, sıradan görünse de sokaklarında vakit geçirdikçe keşfedilecek ne çok şey olduğunu anlıyor insan. Üstelik sadece fark edilmeyi bekleyen sürprizleriyle değil, yüzlerinde gülümseme eksik olmayan insanlarıyla da (özellikle Türk olduğunuzu öğrenince) kesinlikle kendinizi mutlu hissedeceğiniz, insana daha ilk tanışmada kendini sevdiren, ruhen güzel şehirlerden biri Atina.
Havaalanından şehre inerken sağlı sollu yayılmış az katlı, büyük balkonlu binalar Atina’nın bir başkentten çok yazlık şehirlerden biri olduğunu hissettiriyor ilk bakışta. Şehir merkezine geldiğinizdeyse, Antik Yunan medeniyetinin izlerini pek çok yerde görebileceğiniz, yürüyerek kolayca keşfedebileceğiniz, barları ve kafeleriyle hem gündüz hem gece yaşayan bir yerde olduğunuzu anlıyorsunuz. Gerçekten de Atina’da Lykavittos Tepesi gibi istisnai yerler olsa da şehrin pek çok yerini yürüyerek dolaşabilmek mümkün.
Eğer Atina havaalanından şehre taksi ya da otobüsle geliyorsanız, varış noktanız büyük ihtimalle şehrin merkezi olarak kabul edilen ve aynı zamanda saat başı nöbet değiştiren askerleriyle ünlü Parlamento binasına ev sahipliği yapan Syntagma Meydanı olacak. Burası aynı zamanda her türlü eylem ve toplumsal olayın gerçekleştiği, ülkenin en önemli ve politik meydanı.
Meydandan aşağı doğru yürüdüğünüzde, şehrin en önemli alışveriş caddelerinden biri olan Ermou’ya ulaşıyorsunuz. Türkiye’de de olan pek çok marka nedeniyle bana göre fazla cazibesi olmayan Ermou Caddesi’nin sonu ise ünlü Monastiraki Meydanı’na çıkıyor. İşte tam o anda başınızı hafifçe kaldırıp yukarıya baktığınızda, çok da yüksek olmayan bir tepenin üzerinde, pek çok kişinin Atina’ya gelme sebebi olan Akropolis selamlıyor sizi. Bu etkileyici manzarayı gördüğünüzde antik Yunan medeniyetinin izlerinin hem bu kadar yakınınızda olmasına şaşırıyor; hem de eskiyle yeninin bu kadar iç içe olmasına hayranlık duyuyorsunuz.
Monastiraki Meydanı, souvlaki yapan çok sayıda restoranıyla, çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu çok sayıda gruptan yükselen kahkaha sesleriyle kuşkusuz şehrin en hareketli yerlerinden. Monastiraki’nin hemen yanından kıvrılarak hiç bozulmamış daracık sokakları, sağlı sollu hediyelik eşya satan dükkanlarıyla, kendinizi bir Ege kasabasında geziyormuş gibi hissedeceğiniz Plaka bölgesi ise Atina’nın hem gece hem de gündüz belki de en çok kalbinin attığı yerlerden biri.
Cıvıl cıvıl Plaka bölgesinden geçerek ulaşabileceğiniz Akropolis’te Propylaia kapısından geçtikten sonra karşınıza çıkacak, Athena’ya adanmış ihtişamlı sütunlarıyla Parthenon tapınağı, hem gündüz hem de gece görüntüsüyle, büyük ihtimalle Atina’yı düşündüğünüzde bundan sonra gözlerinizin önüne gelecek ilk görüntü olacak. Antik Yunan’dan günümüze kalan en büyük eser olarak kabul edilen, tasarımında dönemin tüm önemli kişiliklerinin yer aldığı Parthenon dışında yazın ünlü sanatçıların hala konser verdiği, Romalılar döneminden kalma tarihi tiyatro ve mermer kadın figürleriyle ünlü, Athena ile Poseidon’a adanmış Erekhtheion Tapınağı da Akropolis’de sizi kendisine hayran bırakacak kalıntılar arasında. Kaldı ki inişinizi Akropolis Müzesi’nden geçecek şekilde planlarsanız, Akropolis’in içinden çıkarılan tarihi obje ve kalıntılara ev sahipliği yapan müzede Parthenon’u bir de orijinal heykelleriyle görebilirsiniz. Eğer tarihi eserlere meraklıysanız Hephaistos Tapınağı, Hadrian Arkı, Zeus Tapınağı ve 1896’da ilk olimpiyatlara ev sahipliği yapan Panathenaic Stadyumu mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerler arasında.
Tarihi yerlerden çok şehri ve sokakları keşfetmeye meraklı olanlardansanız, kendinizi kaptırıp yürümeye başladığınız Atina sokaklarında ilk dikkatinizi çekecek şeylerden birisi de şüphesiz hemen hemen her duvarda ve binada gözünüze ilişecek kocaman renkli graffitiler olacak. Şehir gerçekten de adeta bir açık hava graffiti galerisi gibi. Özellikle de keşif rotanıza mutlaka eklemeniz gereken Exerchia bölgesinde Borondo ve INO gibi ünlü sanatçıların çalışmalarına rastlayabilirsiniz. Yine sokaklarda başınızı çevirebileceğiniz her yerde görebileceğiniz graffitileri, şirin kafeleri, tavernaları ve tasarım dükkanlarıyla Psiri de şehrin son zamanlarda en trend bölgelerinden. Özellikle Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizle birlikte gelişen sokak sanatı, mural ve graffiti meraklıları için tek başına Atina’yı ziyaret etme sebebi sayılabilir.
İlk ayak bastığınız anda Akdenizli olmasının da verdiği sıcaklıkla sizi kucaklayan Atina, kendinizi asla yabancı gibi hissetmeyeceğiniz sıcacık bir şehir. Monastiraki Meydanı’nda Akropol manzaralı frappe’nizi içebilir; Akropolis civarındaki eskici dükkanlarından giyim kuşam, CD, plak satın alabilir; küçücük Plaka bölgesinin renkli sokaklarında Yunan müzikleri eşliğinde saatler geçirebilir; sokaklarında yürürken şehre apayrı bir hava katan sokak sanatı örnekleriyle karşılabilirsiniz. Tüm bu güzelliklere bir de gece hayatının renkliliği, zengin mutfağı ve tarihi güzellikleri eklendiğinde, hayatın hiç durmadığı Atina kesinlikle keşfedilmeye değer bir ‘komşu’ şehir. Kaynak: Brandlifemag
Bu içeriğin kaynağı Ntv haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.
