Kavala davasının baş kahramanlarından Henri Barkey meğer geçen yıl bir yazı yazarak 15 Temmuz 2016 gecesi ve sonraki günler başından neler geçtiğini anlatmış. Amerikan The Atlantic dergisinde 5 Kasım 2021’de yayımlanan yazının başlığı: “ERDOĞAN’IN GERÇEKLE SAVAŞI”.
Yazının girişinde Barkey diyor ki:”Türk Hükümeti 2016’da beni haksız yere darbe planlamakla suçladı. O tarihten beş yıl sonra bile hala bu suçlamalar hayatımı alt üst etmeye devam ediyor.”
Yazı şu cümlelerle devam ediyor:
“Beş yıl önce yatmaya giderken bir bilim insanıydım. Ertesi sabah bir askeri darbenin tetikçisi olarak uyandım. Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, hiç bir delil olmadan 2016 darbe girişiminin tetikçisi olarak beni resmen suçladı. Hakkımda tutuklama kararı çıkarıldı.
Onlara göre bayağı geniş bir darbeci grubunun üyesi olmakla suçlanıyordum. Bunun başında da, işlemediği suçlardan yıllardır hapis yatan tanınmış sivil toplum önderi ve ünlü işinsanı Osman Kavala vardı. Türk yetkililerin kanıtları uydurma. Kendi çıkarlarına hizmet ediyor. Ama otoriter bir rejimde bunun hiç önemi yok. Basını, mahkemeleri, kamuoyunu, her şeyi kontrollerine geçirmişler.”
Yazının bundan sonrası insani duygulara hitap ediyor:
“Suçlamalar hayatımı öylesine alt üst etti ki arkadaşlarımı, profesyonel alanda temas ettiğim kişileri, hatta vatanıma dönebilme şansımı kaybettim.
“Temmuz 2016’da doğduğum şehir olan İstanbul’a gittim. Orada Amerikan düşünce kuruluşlarından Woodrow Wilson Center’in Ortadoğu program direktörü olarak bir toplantı düzenlemiştim. Toplantının amacı o zamanki Başkan Barack Obama’nın İran’la nükleer anlaşmasının Ortadoğu’da ne gibi tepkilere yol açtığını araştırmaktı. Toplantı mekanı olarak da İstanbul çok uygun bir yerdi.
“Büyükada’da tarihi bir otelde bir araya geldik. Darbe girişimi gecesi otelin televizyon odasında diğer katılımcılarla birlikte neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorduk. Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığını anlayınca sonraki iki gün toplantılara devam ettik. Toplantı sona erince bir kaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra Washington’a döndüm.”
Bunun ardından yandaş basında kendisi hakkında yazılar ve haberler çıkmaya başladığına dikkat çeken Barkey yazısına şöyle devam ediyor:
“Türkiye’de her şey komplo teorileriyle anlatılır. Örneğin Türkiye’nin neden önemli bir dünya gücü olmadığı hemen bir komplo teorisi kurularak izah edilir. Bir hasmınızı karalamak istiyorsanız hemen bu komplo teorilerinden birine monte edebilirsiniz. “
Evinde okuduğu haberlerde darbe lideri olduğu iddia edilen Fethullah Gülen’le içli dışlı ilişkileri bulunduğu iddialarına yer verildiğine dikkat çeken Barkey,”Türk Hükümeti, benim kişiliğimi kullanarak ABD Yönetimi’nin bu darbenin arkasında olduğunu ortaya attı. Bu idiasında hala da ısrar ediyor. Çünkü ben ABD Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Bölümü’nün bir görevlisiydim. Dolayısıyla da Washington’da her yere ulaşsbileceğim var sayılıyordu. Türk Hükümeti, hiç bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde benim CIA ajanı olduğumu da bildirdi.”
Barkey daha sonra üzüntüsünü belirterek şöyle devam ediyor:
“Bu yalananlar üstüne Woodrow Wilson’daki Ortadoğu program direktörlüğüme son verildi. Artık sivil toplum kuruluşları benden uzak duruyor. Öyle ya. Hakkımda neler neler üretildi.”
İstanbul’da otel odalarında kadınlarla kaldığının da iddia edildiğine dikkat çeken Barkey diyor ki:
“Mesela Ellen Laipson’la kalmışım. Evet, kaldım ama kendisi nikahlı karım olur. Ayrı soyadları kullanıyoruz. Hepsi bu.”
Barkey yazısının bu bölümünde de sözü mahut akşam yemeğine getiriyor:
“Kavala neden mi hala hapiste? Çünkü darbe girişiminden üç gün sonra Kavala’yla tamamen tesadüf eseri İstanbul’da bir lokantada karşılaşmamız iddianameye delil olarak girmiş. Karşılaştığımızda ayak üstü sohbet ettik. Sonra Kavala kendisini bekleyenlerin masasına gitti. Ben de kendi masama yöneldim. Oysa iddianamede ikimizin de çok sıkı temasta olduğumuz, sık sık telefonda saatlerce konuştuğumuz yer almış.”
Yazının burasında Barkey kendi masasında kiminle yemek yediğini kesinlikle açıklamıyor. İlginç. Yazının bir başka bölümünde ise şu ifade var:
“Bir gün telefonum çaldı. Sözünü ettiğim olaylardan bayağı sonraydı. Telefondaki kişi, özür dileyen bir sesle, numaramı eski kocasından aldığını, beni aramak ihtiyacı hissettiğini, Türkiye’deki baskı ortamı yüzünden bütün bağlantı numaralarım ve adreslerimi kendi dijital aletlerinden silmek zorunda kaldığını söyledi.”
Hem hırsları aklından önde giden hem de korkak insanlarla ahbaplık etmemeyi yıllar önce öğrendim. Bir insanın beş yıl hapiste yatmasına gönül rahatlığıyla göz yumarak kiminle yemek yediğini açık etmeyeceksin. Başka bir ahbabının telefonlarını kendi telefonlarından silip hayatından çıkaracaksın ama işin düştüğünde eski kocana ve hayatından sildiğin eski ahbabına baş vurup onlardan yardım isteyeceksin. Böyle yaratıklara ne derler? Ben bilmiyorum. Aranızda bileniniz var mı?
Olur da bu yazıyı okur diye Henri Barkey’e sormak istediğim bir iki soru var:
Yazının girişinde Barkey diyor ki:”Türk Hükümeti 2016’da beni haksız yere darbe planlamakla suçladı. O tarihten beş yıl sonra bile hala bu suçlamalar hayatımı alt üst etmeye devam ediyor.”
Yazı şu cümlelerle devam ediyor:
“Beş yıl önce yatmaya giderken bir bilim insanıydım. Ertesi sabah bir askeri darbenin tetikçisi olarak uyandım. Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, hiç bir delil olmadan 2016 darbe girişiminin tetikçisi olarak beni resmen suçladı. Hakkımda tutuklama kararı çıkarıldı.
Onlara göre bayağı geniş bir darbeci grubunun üyesi olmakla suçlanıyordum. Bunun başında da, işlemediği suçlardan yıllardır hapis yatan tanınmış sivil toplum önderi ve ünlü işinsanı Osman Kavala vardı. Türk yetkililerin kanıtları uydurma. Kendi çıkarlarına hizmet ediyor. Ama otoriter bir rejimde bunun hiç önemi yok. Basını, mahkemeleri, kamuoyunu, her şeyi kontrollerine geçirmişler.”
Yazının bundan sonrası insani duygulara hitap ediyor:
“Suçlamalar hayatımı öylesine alt üst etti ki arkadaşlarımı, profesyonel alanda temas ettiğim kişileri, hatta vatanıma dönebilme şansımı kaybettim.
“Temmuz 2016’da doğduğum şehir olan İstanbul’a gittim. Orada Amerikan düşünce kuruluşlarından Woodrow Wilson Center’in Ortadoğu program direktörü olarak bir toplantı düzenlemiştim. Toplantının amacı o zamanki Başkan Barack Obama’nın İran’la nükleer anlaşmasının Ortadoğu’da ne gibi tepkilere yol açtığını araştırmaktı. Toplantı mekanı olarak da İstanbul çok uygun bir yerdi.
“Büyükada’da tarihi bir otelde bir araya geldik. Darbe girişimi gecesi otelin televizyon odasında diğer katılımcılarla birlikte neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorduk. Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığını anlayınca sonraki iki gün toplantılara devam ettik. Toplantı sona erince bir kaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra Washington’a döndüm.”
Bunun ardından yandaş basında kendisi hakkında yazılar ve haberler çıkmaya başladığına dikkat çeken Barkey yazısına şöyle devam ediyor:
“Türkiye’de her şey komplo teorileriyle anlatılır. Örneğin Türkiye’nin neden önemli bir dünya gücü olmadığı hemen bir komplo teorisi kurularak izah edilir. Bir hasmınızı karalamak istiyorsanız hemen bu komplo teorilerinden birine monte edebilirsiniz. “
Evinde okuduğu haberlerde darbe lideri olduğu iddia edilen Fethullah Gülen’le içli dışlı ilişkileri bulunduğu iddialarına yer verildiğine dikkat çeken Barkey,”Türk Hükümeti, benim kişiliğimi kullanarak ABD Yönetimi’nin bu darbenin arkasında olduğunu ortaya attı. Bu idiasında hala da ısrar ediyor. Çünkü ben ABD Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Bölümü’nün bir görevlisiydim. Dolayısıyla da Washington’da her yere ulaşsbileceğim var sayılıyordu. Türk Hükümeti, hiç bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde benim CIA ajanı olduğumu da bildirdi.”
Barkey daha sonra üzüntüsünü belirterek şöyle devam ediyor:
“Bu yalananlar üstüne Woodrow Wilson’daki Ortadoğu program direktörlüğüme son verildi. Artık sivil toplum kuruluşları benden uzak duruyor. Öyle ya. Hakkımda neler neler üretildi.”
İstanbul’da otel odalarında kadınlarla kaldığının da iddia edildiğine dikkat çeken Barkey diyor ki:
“Mesela Ellen Laipson’la kalmışım. Evet, kaldım ama kendisi nikahlı karım olur. Ayrı soyadları kullanıyoruz. Hepsi bu.”
Barkey yazısının bu bölümünde de sözü mahut akşam yemeğine getiriyor:
“Kavala neden mi hala hapiste? Çünkü darbe girişiminden üç gün sonra Kavala’yla tamamen tesadüf eseri İstanbul’da bir lokantada karşılaşmamız iddianameye delil olarak girmiş. Karşılaştığımızda ayak üstü sohbet ettik. Sonra Kavala kendisini bekleyenlerin masasına gitti. Ben de kendi masama yöneldim. Oysa iddianamede ikimizin de çok sıkı temasta olduğumuz, sık sık telefonda saatlerce konuştuğumuz yer almış.”
Yazının burasında Barkey kendi masasında kiminle yemek yediğini kesinlikle açıklamıyor. İlginç. Yazının bir başka bölümünde ise şu ifade var:
“Bir gün telefonum çaldı. Sözünü ettiğim olaylardan bayağı sonraydı. Telefondaki kişi, özür dileyen bir sesle, numaramı eski kocasından aldığını, beni aramak ihtiyacı hissettiğini, Türkiye’deki baskı ortamı yüzünden bütün bağlantı numaralarım ve adreslerimi kendi dijital aletlerinden silmek zorunda kaldığını söyledi.”
Hem hırsları aklından önde giden hem de korkak insanlarla ahbaplık etmemeyi yıllar önce öğrendim. Bir insanın beş yıl hapiste yatmasına gönül rahatlığıyla göz yumarak kiminle yemek yediğini açık etmeyeceksin. Başka bir ahbabının telefonlarını kendi telefonlarından silip hayatından çıkaracaksın ama işin düştüğünde eski kocana ve hayatından sildiğin eski ahbabına baş vurup onlardan yardım isteyeceksin. Böyle yaratıklara ne derler? Ben bilmiyorum. Aranızda bileniniz var mı?
Olur da bu yazıyı okur diye Henri Barkey’e sormak istediğim bir iki soru var:
- Kavala’yla karşılaştığınız o lokantada yemek yediğiniz kişi Aslı Aydıntaşbaş mıydı?
- Neden daha önce gerçeği açıklama gereği duymayıp Kavala’nın bunca yıl hapiste kalmasını içinize sindirdiniz?
- Eski kocasından (Sezgin Baran Korkmaz’ın ortağı Ekim Alptekin) telefon numaranızı aldığını,Türkiye’deki baskı ve otoriter ortamdan korktuğu için bütün koordinatlarınızı sildiğini söyleyen kişi Aslı Aydıntaşbaş mıydı?
- Brookings Institute’un Avrupa Programı’nı parasal olarak destekleyen TÜSİAD mıdır?