Deprem gibi doğal afetler, kazalar, savaş söylentileri, ekonomi konuları derken çocukları ve ergenlerin gündemden nasıl etkileneceği merak ediliyor. “Çocuklarla gündem konuları nasıl konuşmalı?” “Çocuklar neyin, ne kadarını bilmeli?” gibi sorular birçok anne-babanın aklını kurcalıyor. Uzm. Psikolog, Çift ve Aile Terapisti Selcen Akdan’a sorularımızı yönelttik.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.
Kaygı düzeyi neredeyse sürekli yüksek olan bir toplum haline geldik. Farklı yaş grubu çocuklar gündemle ilgili farklı sorular sorabiliyor. Bazı çocuklar da hiç soru sormuyor ve etkilenmemiş görünüyor. Üzücü haberleri gören veya duyan çocuklara nasıl yaklaşmalı? Çocuk etkilenmemiş görünüyorsa anne babalar rahatlayabilir mi?
Çocuğun duygusal durumunda içinde bulunduğu çevre önemli bir etmen… O yüzden toplumsal olaylardan önce aile içi süreçlere bakmak gerekiyor. Yaşananlarla ilgili anne babanın yaşadığı kaygı düzeyi çocuğun da kaygılanma düzeyinde etkilidir. Bazı çocuklar, özellikle bilişsel kapasitesi yüksek olanlar, olası felaket senaryolarına daha yatkın olabiliyor ya da bazı çocuklar duygularını bastırarak hiç etkilenmemiş gözükebiliyor. Bir de arada salınanlar var, olumsuz bir olayda etkilenip sonrasında rutin hayatına dönebilenler.
Çocuklarımız da bizim gibi içlerinde yaşadıkları çağın avantaj ve dezavantajlarından etkilenecekler, belli bir yaştan sonra onları bu ortamdan korumak pek gerçekçi değil. Bizim yapabileceğimiz çocuklarımıza tüm bu olumsuzlukların yanında güvenli alanlar oluşturabilmek. Bu da ilişki kurmakla, ilişki deneyimini artırmakla mümkün…
Çocuklarla ilişki deneyimi arttırmak, çocuklarla kaliteli zaman geçirmek anlamına mı geliyor? Çocukla birebir vakit geçirmek genel olarak hayatla ilgili algısını olumlu mu etkiler?
Çocuk ailesiyle vakit geçirdiğinde ilgi ve değer gördüğünü hisseder, kendini ifade etme olanağı bulur. Bu sayede hem düşünme ve kendini organize etme becerilerini geliştirir hem de duygusal olarak rahatlar. Ailede ilişkinin zengin, kişiler arası bağların güçlü olması çocuğu hayatın olumsuz koşullarına karşı daha dayanıklı kılar. Tabi burada ebeveynler olarak kendimize bakabiliyor olmamız önemli, daha biz kaygı sorunlarımızı yönetemiyorsak, halledemediğimiz psikolojik problemlerimiz varsa çocuklarımıza da etkili yetişkin rol modeller olmamız zorlaşıyor.
Çocuklar bizzat bir olay yaşamamış olsa bile yetişkinler, çocukların yanında gündemle ilgili olumsuz yorumları sık sık yapabiliyor. Çocukların hangi konuda ne kadar etkilendiğini nasıl anlayabiliriz?
Bazı çocuklar neyden ne kadar etkilendiklerini hemen belli ederler. Bazıları ise içlerinde yaşamayı tercih ederler. Burada özellikle dikkat edeceğimiz belli bir yaşa kadar onları bu anlam veremedikleri kaygı verici bilgilerden uzak tutabilmek. Bu da ortalama 8-9 yaş civarıdır. Bir örnek vermek gerekirse, Avustralya'daki orman yangını ve çaresizlik içinde ölen hayvanlar hepimizi çok üzdü. Ama çocuğumuzun yaşı henüz iklim felaketlerinden bahsetmek için erken olabilir. Eğer çocuğunuz 9 yaşından küçükse ve bu konuda bir habere tanık olduysa burada işleyeceğimiz konular; yaşadığımız üzüntü, hayvanları ne kadar sevdiğimiz ve kurtarılan hayvanlarla ilgili yeni haberler paylaşmak olabilir. Alternatif olarak, çevreyi korumak için nasıl bireysel sorumluluk alacağımız, tüketim alışkanlıkları gibi konular konuşulabilir.
Okul öncesi yaş grubu çocuklara hiç görmedikleri, duymadıkları bir konu nasıl anlatılabilir? Örneğin 4-5 yaşındaki bir çocuk depreme psikolojik olarak nasıl hazırlanabilir?
Okul öncesi dönemdeki çocuk bireysel hareket etme yetisine sahip olmadığı için birlikte olduğu yetişkinlerin sorumluluğundadır. Çocuğu henüz yaşamadığı ve yaşayıp yaşamayacağı belli olmayan bir şeye hazırlamaya çalışmak gereksizdir. Onun bu konuda duymak isteyeceği şey, evinin ve okulunun güvenli olduğu, bir sorun çıktığında etrafındaki yetişkinlerin onu ve diğer çocukları korumak için elinden geleni yapacağı olmalıdır.
Yani ailede “Deprem olduğunda, yangın çıkarsa bunları yapmalısın” gibi yönlendirmeler, çocuk hiç soru sormamışken daha kafa karıştırıcı olur diyebilir miyiz? Çocuktan soru geldiğinde mi cevap vermeliyiz?
Evet, okul öncesi dönemde çocuk bu konularda soru sormadan bilgi vermeye gerek yoktur. Gerekli eylem planlarını bizim kendi içimizde yapmamız yeterli olacaktır. Sorduğunda ise kısa ve güven veren yanıtlar verebiliriz. “Baban ve ben bunun için gerekli önlemleri aldık” gibi…
Okul çağındaki çocuklar okullarda deprem, yangın tatbikatı yapıyor ve ilkyardım konularında kabataslak fikir sahibi olabiliyor. Ancak gerçek bir durum gerçekleştiğinde yoğun panik yaşandığını duyabiliyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Okul çağındaki çocuklar doğal afetlere ve benzeri ihtimallere psikolojik olarak nasıl hazırlanabilir?
Okul çağıyla birlikte çocuk fantazi dünyasından gerçeklik dünyasına adım atar. Bu sebeple ufak ufak doğal/çevresel olaylarla ilgili bilgi sahibi olabilir. Tatbikatlar da bunun parçasıdır. Burada çocuklardan çok, bazı eğitimcilerin yeterince bilgi sahibi olmadığı ve süreci iyi yönetemediği durumlarla karşılaşıyoruz. Çocuk etrafındaki yetişkinin ne kadar soğukkanlı ve olaya ne kadar hakim olduğunu görme ihtiyacı duyar.
Kaygı ortamında çocuk yetiştirmek
Ergenliğe yaklaşan çocuklara veya ergenlere acil durumlar ve genel gündem konusunda nasıl yaklaşmak gerek? Yetişkinlerin uyarılarını, yönlendirmelerini ciddiye almalarını nasıl sağlayabiliriz?
Ergenlik süreci çocuğa daha fazla alan açtığımız ama hala ebeveyn olarak hayatıyla ilgili takipte olduğumuz bir dönem olmalı. Bu takibi ergenin denetleme gibi algılamaması için onunla gerçekten vakit geçiriyor olmak, iyi ilişkiler kuruyor olmak önemli. İyi ilişki içinde olmak kişiye önemsendiğini hissettirir ve diğeriyle işbirliği yapma isteğini artırır. İyi ilişki içinde olduğumuzda ergen uyarımızı denetleme olarak değil, ilgilenme olarak algılayacak, böylece yetişkinin yönlendirmesine daha kolay uyum sağlayacaktır.
Yukarıdaki soruya ek olarak, ergenlerin asabi ve asi tabir edilen davranışlar gösterebildiğini de hatırlamak gerek. Anksiyete de sanki ergenliğin doğasında var gibi görünüyor. Bir yandan da ergenlikte kaygı duygusunun genel olarak yükseldiğini söyleyebilir miyiz?
Çok doğru. Bir hocamız, 'Ergenlik emrivakidir' derdi. Aslında hazır olmadığınız bir sürece uyum sağlamanızın beklendiği, ne çocuk ne yetişkin olduğunuz, hem fizyolojik hem psikolojik olarak oldukça zorlayıcı bir dönem. Tüm zorlayıcı dönemlerde olduğu gibi ergenlikte de kaygının artması normal.
Dünyanın genel gidişatı hakkında bilgi oldukça ergenlerin gelecek kaygısı duyma ihtimali artar gibi görünüyor. Gençlerin dünya meselelerine duyarlı olması ama yüksek kaygı ile yaşamaması için ne yapmak, nasıl yaklaşmak gerek?
Kaygıyı aşmanın yolu kontrol hissine sahip olmak, bu da bilgi sahibi olmak ve eylemden geçiyor. Çevre duyarlılığı ya da doğal afetler konusunda biz bilinçli olduğumuzda, elimizden geldiğince çeşitli yardımlar yaptığımızda, çevre duyarlılığı içinde olduğumuzda (çöpleri ayrıştırmak, tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamak ve belki değiştirmek, 2. el eşyaya yönelmek ve daha bir sürü örnek verilebilir) gençler de bu bilinçle büyüdüğünde kontrol duygusu içinde olacaklar ve kaygıları daha yönetilebilir bir düzeye gelecektir.
Genel anlamda kaygı duygusuyla çocuklukta başa çıkmak ve sağlıklı bir kaygı düzeyi-denge durumu için neler tavsiye edersiniz?
Kaygının yükselmesi güvenlik ve kontrol duygusunun zedelenmesiyle alakalıdır. Bizde kaygı uyandıran konularda bilgi sahibi olmak, kendimizi rahatlatabileceğimiz alanlarımız olması çok önemli. Tekrar hatırlamakta fayda var, çocuklukta kaygı düzeyi, içinde büyüdüğü ailedeki kişilerin duygu durum düzeyi ile doğru orantılıdır. Ebeveynler olarak bizler kendimizi güvende hissettiğimizde ya da bunu sağlayacak çalışmalar yaptığımızda çocuklarımız da kaygıyla daha rahat baş edeceklerdir.
Kaygılı ortamı rahatlatmanın bir yolu da rutinler ve ritüellerdir. Aile alışkanlıklarımız, tekrar eden yaşantılarımız (pazar kahvaltıları, oyun zamanları, tatil ritüelleri vs) çocuklara her şeyin yolunda olduğu mesajını veren önemli unsurlardır.
İlk soruda bahsettiğiniz ilişki kurma ve ilişki deneyimini arttırmadan bahsettiğiniz, anlaşılan bu alışkanlık ve ritüeller ile mümkün hale geliyor. Boşanma, ölüm gibi yaşantıların meydana geldiği aileleri ayrıca sormak isterim. Yas yaşayan ailelerde bu tarz alışkanlıklar sekteye uğrayabiliyor. Bu tarz özel durumlara yönelik neler önerirsiniz? Örneğin eşini kaybeden bir anne/baba her şeye rağmen bazı aile alışkanlıklarını sürdürmeli mi? Bunlar çocuğun güvende hissetmesine yardımcı mı olur? Yoksa bir süreliğine hiçbir şey yapmamak daha mı iyi olur?
Bu tarz süreçler kişiye/aile sistemine özel durumlar. Genel olarak söylemek gerekirse, gidişatın değiştiği/bozulduğu durumlar kriz dönemleridir ve her kriz dönemi üyelerini sarsar. Toparlanma süreci de aileden aileye değişiklik gösterir. Çocukların bu tarz kriz durumlarındaki temel endişesi kendi güvenliğine ve sürekliliğine ilişkindir. Dolayısıyla ilk şok atlatıldıktan sonra çocuğa kaybettiği güvenlik ihtiyacını geri kazandırmak için olabildiği kadarıyla rutin hayata dönülmesi her şeyin yolunda olduğuna dair önemli bir mesaj verir.
Röportaj: Senem Tahmaz