“Ey din kardeşim, Benden ilimlerin gayesini ve sırlarını, mezheplerin tehlikelerini ve iç yüzlerini sana açıklamamı istedin. Birbirine zıt anlayış ve yöntemlere sahip fırkaların çalkantıları içinden hakikati bulup çıkarmak için çektiğim sıkıntıları; taklit çukurundan kurtulup her şeyi sorgulayarak aslını araştırma zirvesine nasıl yükseldiğimi anlatmamı istiyorsun. Gençliğimin baharından bu yana –yani henüz yirmi yaşıma girmediğim buluğ çağımdan yaşımın elliyi geçtiği bugüne kadar- hep bu derin okyanusun dalgalarıyla mücadele edip durdum. Onun derinliklerine korkak ve çekingen biri gibi değil cesurca daldım. Korkusuzca her karanlığa girdim, her problemin üzerine gittim ve her zorluğun içine atıldım.”
“Gençliğimin ilk yıllarından beri, hakikati kavramaya olan susamışlığım ve tutkum benim yaratılışımdan gelen bir huy ve alışkanlıktır. Allah bu karakteri benim fıtratıma koymuştur. Bunda benim bir etkim ve tercihim söz konusu değildir. Bu sayede çocukluk dönemimde bendeki taklit bağını çözdüm ve örf ve geleneğe dayalı inançlardan kurtuldum. Çünkü Hıristiyan çocuklarının sadece Hıristiyan; Yahudi çocuklarının sadece Yahudi ve Müslüman çocuklarının da sadece Müslüman olarak yetiştirildiklerini gördüm. Bundan dolayı içime bir arzu düştü: “İslam karakterine uygun olarak doğmanın “ hakikati ile “anne-babayı, hocaları taklit ederek öğrenilip benimsenen inançların” hakikatini araştırmak ve başlangıçları telkin olan bu inançları birbirinden ayırmak istedim. Bunların hangisinin hak, hangisinin batıl olduğu konusunda birçok görüş vardı. Sonra kendi kendime şöyle dedim: “Benim maksadım, bunların hakikatini “bilmek”tir. Öyleyse önce “bilgi”nin hakikati nedir, bunu öğrenmeliyim.”
el-Mûnkız, s.1-6.
“Gençliğimin ilk yıllarından beri, hakikati kavramaya olan susamışlığım ve tutkum benim yaratılışımdan gelen bir huy ve alışkanlıktır. Allah bu karakteri benim fıtratıma koymuştur. Bunda benim bir etkim ve tercihim söz konusu değildir. Bu sayede çocukluk dönemimde bendeki taklit bağını çözdüm ve örf ve geleneğe dayalı inançlardan kurtuldum. Çünkü Hıristiyan çocuklarının sadece Hıristiyan; Yahudi çocuklarının sadece Yahudi ve Müslüman çocuklarının da sadece Müslüman olarak yetiştirildiklerini gördüm. Bundan dolayı içime bir arzu düştü: “İslam karakterine uygun olarak doğmanın “ hakikati ile “anne-babayı, hocaları taklit ederek öğrenilip benimsenen inançların” hakikatini araştırmak ve başlangıçları telkin olan bu inançları birbirinden ayırmak istedim. Bunların hangisinin hak, hangisinin batıl olduğu konusunda birçok görüş vardı. Sonra kendi kendime şöyle dedim: “Benim maksadım, bunların hakikatini “bilmek”tir. Öyleyse önce “bilgi”nin hakikati nedir, bunu öğrenmeliyim.”
el-Mûnkız, s.1-6.