FITRATIN BİR VASFI TESETTÜR
İsmin eşyayı manasına göre dönüştürdüğü ilkesi, tesettürün sakladığı kadını, o örtünün cevhere dönüştürmesinde anlamını buluyor. Ve o cevherin değerini koruması, kendini örtmesi ve saklamasıyla ilişkili olarak artıyor.
Eşya ile kurulan ünsiyet, o eşyayı kullanılan yere göre değerli ya da değersiz kılıyor. Ona verdiğimiz isim onun sıfatlarını doğuruyor. Kazandığı her sıfat, onun yerini belirliyor.
Yüce Mevlâ'nın güzel isimlerinden olan el-Settar, ıstılahî açıdan ayıpları örten, örtüleyen, setreden anlamlarına geliyor. Tesettür kelimesi de örtünmek anlamındadır.
İçinde bulunduğumuz bu son zamana kadar şerefli olmanın nişanesi sayılan tesettür, fıtratından uzaklaşmış insanlar için hiç de öyle bir anlama sahip değil.
Oysa toplumların tarihine nüfuz edebildiğimiz ölçüde gördüğümüz o ki, normal olan, genel-geçer olan, aslî olan tesettürdür. Hatta tesettür kimi milletlerde şeref derecesini belirleyen nişane sayılmıştır. Buna mukabil çıplaklık aşağılık alameti, aşağılanma sebebi olarak görülmüş ve tarih boyu neredeyse tüm milletler tarafından kınanmış, ayıplanmıştır.
Kur'an-ı Kerim bize tesettürün “tanınmak ve incitilmemek için tercih edilmesi gereken hayırlı bir yol” (Ahzab, 59) olduğunu bildiriyor. Tanınmak ve incitilmemek!..
Bizi insan olarak yaratan ve insanı tanımlayan, böylelikle fıtratın ne olduğunu bize bildiren; bizi müslümanlar olarak yaratan ve müslümanı tanımlayan, böylelikle İslâm'ı bize öğreten ve bizi üryan olarak yaratan, bize namus ve şerefi aşılayan, sonra bizi örten, ayıplarımızı örten Rabbimiz; mümin kadınların “örtülü” olarak tanınmasını istiyor. Ve böylelikle tanımlanmasını...
Tesettürlü olarak tanınmak, sadece insanlar tarafından tanınmak değil, bütün mahlukat tarafından tanınmaya; incitilmemek vasfı ise sadece insanın zorbalıkları, kabalıklarına maruz kalmamak değil, mahlukatın özenle davranmasına işarettir.
Tesettüre bürünmekle; kendini Hz. Muhammed s.a.v.'e ümmet olarak görmek eş değerdedir.
Tesettürün bir başka hikmeti de kadının kendini korunmalık olarak görmesi, böylelikle onu koruması gerekenlerin ayırdedebilmesini sağlamasıdır.
Bu niyet kadının fıtratını ve bu fıtratın niteliğini belirler. Korunması gereken, bizzat korunmalık olan şey, aynı zamanda kalkan olamaz. O, kıymetli bir cevher olarak, namusun ve şerefin taşıyıcısı olarak korunmayı kabul etmeli ve böylelikle namusu ve şerefi kendisine ziynet edinmelidir.
Fıtrata uygun olan bu hal gerçekleşirse, kadını koruyacak ve ona kalkan olacak kişiler de etrafında olacaktır. Tıpkı Kaynukaoğulları kabilesinde hakarete maruz kalan hanım sahabiye sahip çıkılması gibi kendisine sahip çıkılır.
. . .
Kadın tesettürle (örtünmek) tavsif edilmiştir. Bu vasıf, kadınlığın ne olduğunun öğrenilmesini sağlamış ve kadının fıtratındaki hayânın ve iffetin korunması şu sıfatla belirlenmiştir: Kadın, örtünendir...
Alıntıdır.
İsmin eşyayı manasına göre dönüştürdüğü ilkesi, tesettürün sakladığı kadını, o örtünün cevhere dönüştürmesinde anlamını buluyor. Ve o cevherin değerini koruması, kendini örtmesi ve saklamasıyla ilişkili olarak artıyor.
Eşya ile kurulan ünsiyet, o eşyayı kullanılan yere göre değerli ya da değersiz kılıyor. Ona verdiğimiz isim onun sıfatlarını doğuruyor. Kazandığı her sıfat, onun yerini belirliyor.
Yüce Mevlâ'nın güzel isimlerinden olan el-Settar, ıstılahî açıdan ayıpları örten, örtüleyen, setreden anlamlarına geliyor. Tesettür kelimesi de örtünmek anlamındadır.
İçinde bulunduğumuz bu son zamana kadar şerefli olmanın nişanesi sayılan tesettür, fıtratından uzaklaşmış insanlar için hiç de öyle bir anlama sahip değil.
Oysa toplumların tarihine nüfuz edebildiğimiz ölçüde gördüğümüz o ki, normal olan, genel-geçer olan, aslî olan tesettürdür. Hatta tesettür kimi milletlerde şeref derecesini belirleyen nişane sayılmıştır. Buna mukabil çıplaklık aşağılık alameti, aşağılanma sebebi olarak görülmüş ve tarih boyu neredeyse tüm milletler tarafından kınanmış, ayıplanmıştır.
Kur'an-ı Kerim bize tesettürün “tanınmak ve incitilmemek için tercih edilmesi gereken hayırlı bir yol” (Ahzab, 59) olduğunu bildiriyor. Tanınmak ve incitilmemek!..
Bizi insan olarak yaratan ve insanı tanımlayan, böylelikle fıtratın ne olduğunu bize bildiren; bizi müslümanlar olarak yaratan ve müslümanı tanımlayan, böylelikle İslâm'ı bize öğreten ve bizi üryan olarak yaratan, bize namus ve şerefi aşılayan, sonra bizi örten, ayıplarımızı örten Rabbimiz; mümin kadınların “örtülü” olarak tanınmasını istiyor. Ve böylelikle tanımlanmasını...
Tesettürlü olarak tanınmak, sadece insanlar tarafından tanınmak değil, bütün mahlukat tarafından tanınmaya; incitilmemek vasfı ise sadece insanın zorbalıkları, kabalıklarına maruz kalmamak değil, mahlukatın özenle davranmasına işarettir.
Tesettüre bürünmekle; kendini Hz. Muhammed s.a.v.'e ümmet olarak görmek eş değerdedir.
Tesettürün bir başka hikmeti de kadının kendini korunmalık olarak görmesi, böylelikle onu koruması gerekenlerin ayırdedebilmesini sağlamasıdır.
Bu niyet kadının fıtratını ve bu fıtratın niteliğini belirler. Korunması gereken, bizzat korunmalık olan şey, aynı zamanda kalkan olamaz. O, kıymetli bir cevher olarak, namusun ve şerefin taşıyıcısı olarak korunmayı kabul etmeli ve böylelikle namusu ve şerefi kendisine ziynet edinmelidir.
Fıtrata uygun olan bu hal gerçekleşirse, kadını koruyacak ve ona kalkan olacak kişiler de etrafında olacaktır. Tıpkı Kaynukaoğulları kabilesinde hakarete maruz kalan hanım sahabiye sahip çıkılması gibi kendisine sahip çıkılır.
. . .
Kadın tesettürle (örtünmek) tavsif edilmiştir. Bu vasıf, kadınlığın ne olduğunun öğrenilmesini sağlamış ve kadının fıtratındaki hayânın ve iffetin korunması şu sıfatla belirlenmiştir: Kadın, örtünendir...
Alıntıdır.