Esra Gezginci ile Esrarengiz Azerbaycan bu bölümde Azerbaycan’ın ve Türk dünyasının kültür başkenti Şuşa’da, Ermenistan işgali sırasında silinmeye çalışılan kentin kültürüne ve müziğine ilişkin izlerin peşine düştü.
Esra Gezginci, Azerbaycan’ın ve Türk dünyasının kültür başkenti Şuşa’da, Ermenistan işgali sırasında silinmeye çalışılan kentin kültürüne ve müziğine ilişkin izlerin peşine düşüyor. Ünlü Fransız yazar Alexandre Dumas’ı mat eden Natvevan Hanım, Azerbaycan Milli Marşı’nın bestecisi Üzeyir Hacıbeyli ve dünyaca ünlü tenor Bülbül’ün ilham verici hayat hikayelerini uzman konukları, Hazar Üniversitesi Öğretim Üyesi Tarihçi Dr. Bayram Quliyev ve Bülbül’ün Şuşa ev-müzesi direktörü Fəxrəddin Hacıbəyli ile anlatıyor.
Şuşa, tarihsel olarak Azerbaycan’ın kültürel ve sosyopolitik hayatının önemli merkezlerinden biri olmuş hep. Özellikle müzik ve sanat açısından Azerbaycan’ın halkının tarihi geleneklerinin bir sembolü niteliğinde. Şehir, eski Hocalı Gedebey kültürünün en eski yerleşim yerlerinden biri. 8 Kasım 2020’de Ermenistan işgalinden kurtarılan kent, restorasyon ve inşa çalışmalarıyla yeniden hayata dönüyor. Azerbaycan’ın kültür başkenti olan Şuşa, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı tarafından 2023 Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edildi. Şuşa’nın köklü müzik geçmişi, çok önemli bestekâr ve müzisyenlerin yetişmesine neden oldu.
Şuşa’nın merkez noktası olan Hükümet Konağı’nın yanında bu güzel üç tunç büst var. Üzeri mermilerle dolu olsa bile hala harika duruyor. Bülbül’ün yanındayım şu an. Bülbül o kadar kıymetli bir sanatçıymış ki. Yani ünü dünyaya dağılmış. Hemen yanımda Natevan var. Bu güzel kadın… Ve tabii Üzeyir Hacı Beyli. Anlat anlat bitmeyen bir hikâyesi var.
1992’de başlayan Ermenistan işgaliyle birlikte, Şuşa’da tarihin izleri silinmeye çalışıldı. Bu çabaların adeta somutlaşmış hali, Şuşa Hükümet Konağı’nın önündeki üç büst. Azerbaycan milli marşının bestecisi Hüseyin Hacı Beyli. Fuzuli’nin ünlü Leyla ile Mecnun’u ilk Türk operası olarak tarihe kaydetti. Hemen yanında Karabağ’ın sonuncu egemen hanı Mehdikulu Han’ın kızı Hurşit Banu Natevan. Fuzuli okulunun en tanınmış temsilcisi olarak kabul edilen bir şair. Ve onun yanında da Bülbül olarak tanınan ünlü tenor Murtaza Mehmedov’un büstü yer alıyor. Şuşa’nın köklü müzik geçmişi, çok önemli bestekâr ve müzisyenlerin yetişmesine neden oldu. Üzeyir Hacıbeyli hiç kuşkusuz bunlar arasında en önemli olanı. 1885’te doğan Hacıbeyli, sadece Türk dünyasının değil, doğunun ilk operasını yazdı. Büyük şair Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’unu operaya uyarladı.
Daha sonra aralarında Köroğlu ve Arşın Mal Alan’ın da bulunduğu birçok opera ve müzikli komedi besteledi. Bu iki eser, Sovyetler Birliği döneminde devlet ödülü aldı. Hacı Beyli, halk edebiyatını ve müziğini klasik batı müziğiyle birleştirdi ve bu müziğin Azerbaycan’da sevilmesini sağladı. Azerbaycan Devlet Konservatuarı Rektörlüğü, İlimler Akademisi Müdürlüğü gibi birçok görev de üstlendi hayatı boyunca. 1948’de hayata gözlerini yuman Üzeyir Hacı Beyli, Azerbaycan istiklal marşını da besteledi. Hacı Beyli’nin Türkiye’de en çok tanınan eseri ise, Çırpınırdı Karadeniz oldu. Şiir, 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’na girişini heyecanla izleyen Azerbaycan’ın milli şairi Ahmet Cevat tarafından yazılmıştı. Nuri Paşa komutasındaki Türk ordusunun, Azerbaycan Türklerini soykırımdan kurtarmak amacıyla Azerbaycan’a gönderilmesinden derinden etkilenen Hacı Beyli, 1918 yılında bu şiiri besteledi. Bakü işgalden kurtuldu, ancak o dönemde Şuşa’nın kaderinde işgal vardı. 1918 yılında bestecinin evi Ermeniler tarafından yıkıldı. Hacı Beyli zorunlu olarak İran’a taşındı. Eserin el yazması notları da bu dönemde kaybolduğu düşünülüyor. Ancak Hacı Beyli’nin ölümsüz ezgileri yıllar boyu yaşayarak, Çırpınırdı Karadeniz’i günümüze kadar ulaştırdı.
Karabağ’ın sonuncu egemen hanı Mehdikul Han’ın kızı Hurşit Banu Natevan, babasının ölümünden sonra hanlığı yönetmeye başladı. Hanlığın toprakları Rus İmparatorluğu’na geçtiği için Rus generallerinden Dağıstanlı Hasay Han Üsmiyev ile evlendirildi. 1860’da Hasay Han’dan ayrıldı ve 1869’da Karabağlı bir seyitle evlendi. Mir Abbas adlı oğlunun ve ikinci eşinin beklenmedik ölümleriyle sarsıldı. Hayatındaki çalkantıları, aşk acısını, evlat kaybını şiirlerinde anlattı. Şiirlerinin çoğu kaybolmuş, ancak o dönemde bestelenen bazıları, Azerbaycan müziğinin en güzel örnekleri arasında sayılıyor. Şimdi size Natevan’ın bir gazelini seslendirmek istiyorum. Yıkıp bu gönlüm evini Viran eyleyip gitme Canımda takatim kalmadı, civan gitme Feda olurum sana ben Senden ayrılabilmem Ayrılığın düz kametimi eyler Kaman gitme Seninle aydınlanıyordu kalbim Ey gözümün nuru Ola ki, canıma yetmeye bu cihan Gitme Kametin belasın alırım, Selvi tek yıkılma oğul Doyunca görmemişim Gitme bu zaman, gitme.
Natevan’ın evinin önüne geldim. Natevan Hanım Şuşa’ya su kemer ve depoları, gezi alanları mescitler yaptırıp, eski binaları restore etmiş. Ayrıca ünlü Fransız yasar Alexandre Dumas’yı satançta yenmiş. Dumas 1858’deki yaptığı Rusya ziyaretini, iki yıl sonra Kafkas kitabında anlatır. Dumas gelmeden bir iki ay önce Fransızca öğrenen Natevan, ünlü yazarı Azerbaycan usulleri ve musikisiyle ağırlar. Görüşmede Natevan ile satranç oynayan Dumas, mat olur. Alexandre Dumas, Natevan’a fildişi bir satranç takımı ve Napolyon’un küçük bir büstünü hediye eder. Bugün Napolyon Bonabart büstü, Bakü’deki Üzeyir Hacı Müzesi’nde, fildişi satranç takımıysa Azerbaycan Edebiyat Tarihi Müzesi’nde sergileniyor. Dumas, Karabağ’daki 19. yüzyıl sivil hareketlerin benimsenmesinde ve kendi eserlerinin okunduğuna şaşırdığı kadar, Natevan’ın yeteneklerine de hayran olur. Dumas, Natevan’ın kendisine hediye ettiği elişi arkalık ve para kesesi için, “Bugüne dek aldığım en kıymetli hediyedir” der. Büstün hemen yakınındaki yer alan Natevan’ın görkemli evi de, savaşın izlerini taşıyor.
1992’de başlayan Ermenistan işgaliyle birlikte, Şuşa’da tarihin izleri silinmeye çalışıldı. Bu çabaların adeta somutlaşmış hali Şuşa Hükümet Konağı’nın önündeki üç büst. Kurşuna dizildikten sonra hurdacıya satılan bu tunç büstler, Azerbaycan tarafından büyük bir gizlilik içinde satın alındı. Tekrar yerlerine konması için Şuşa’nın kurtuluşu sabırla beklendi.
Şuşa’da Hükümet Konağının yanına geldik. Tabii en kıymetli yerlerinden birindeyiz. Çünkü bu tunç büstler çok kıymetli insanların olduğu büstler. Evet. Hurşit Banu Natevan, Azerbaycan şairesi, Üzeyir Hacı Beyof bestekârımız ve dünyaca meşhur Bülbül’ümüz. Tabii bu büstlerin çok manevi bir anlamı da var. İşgal sırasında bombalanmış, bombalandıktan sonra çok zeki bir şekilde geri alınmış ve geri alındıktan sonra, Allah rahmet eylesin Haydar Aliyev demiş ki, yani o kadar etkileniyorum ki söylerken. Şunu söylemiş; “Bu büstler dursun. Sabırla bekleyeceğiz. İşgalden sonra bu büstler, yine eski yerine geri konacak.” Evet. O gün geldi ve şimdi şurada. Şuşa’nın siz demiş, merkezinde güllelenmiş olsalar bile buradalar. Ve umumi lider deriz, Haydar Aliyev’in isteği gerçekleşti. Çok şükür. Sağ olsun İlham Aliyev bunu sağladı. Teşekkür ediyoruz buradan. Çok çok mutluluk verici. Hocam, tabii çok değerli büstlerin önündeyiz. Bu insanların hayatlarına baktığımız zaman dünya tanımış. Azerbaycan için de, aslında dünya için de çok önemli insanlar. Bu güzel insanların, Azerbaycan tarihi açısından, kültürel değer olarak nasıl bir önemi var? Biraz sizden dinlemek istiyorum. Evet. Çok güzel bir soru sordunuz. Çünkü Şuşa’nın her tarafında devlet adamı var, müzisyen var, şair var ama şurada gördüğünüz şu heykeller var ya, o kadar Azerbaycan için değerli ki. Çünkü Üzeyir Hacıbeyov, aynı zamanda Natevan, aynı zamanda Bülbül Azerbaycan’ı dünyada tanıttı. Sade Azerbaycan’ı mı? Karabağ’ı, aynı zamanda Şuşa’yı dünyada tanıttı. Üzeyir Hacı Beyev bir opera yazdı ki, ‘Köroğlu operası, sadece bir İtalyan söylemiş ki, Köroğlu’nun uvertürü, yani başlangıcı birkaç tane operaya bedel’. Hurşit Banu Natevan, hayatı çok garip ama güzel şiirler yazdı. Aynı zamanda bir devlet adamı. Aynı zamanda Alexandre Dumas, çok büyük bir duayen, onu satrançta yendi. Ve Bülbül. Tüm dünyayı gezdi. Aynı zamanda Azerbaycan müziğini, Karabağ müziğini, Şuşa’mızı dünyada tanıttı.
Şuşa’nın harika sokaklarında gezmeye devam ediyorum. Buranın en kıymetli isimlerinden biri olan Murtaza Rızaoğlu. Halk arasında bilinen adıyla Bülbül. Onun evine geldim. O kadar merak ediyorum ki. Restorasyonu bitmiş, dışarıdan şahane gözüküyor. Buraya çok güzel heykeli de dikilmiş. Yanında hemen, Birinci Karabağ Savaşında maalesef bombalanmış olan, ilk yapılan heykeli duruyor. Şuşa’nın tarihi müzik geleneğinden yetişmiş en önemli sanatçılarından biri, daha çok lakabı Bülbül’le tanınan Murtaza Mehmedov. 1897-1961 yılları arasında yaşayan ünlü tenor, halk müziği eserlerini seslendirdi ve Azerbaycan Ses Sanatçıları ve Ulusal Müzik Tiyatrosu’nun da kurucularından biri oldu. Çocukluğundan beri müziğe olan yeteneği ve güzel sesinden dolayı insanlar ona Bülbül diye seslendi. O da profesyonel olduğunda, sahne ismi olarak Bülbül’ü seçti.
1920’de ünlü besteci Üzeyir Hacı Beyli’nin Aslı ve Kerem operasında Kerem’i canlandırdı. Bakü Müzik Akademisi’nde müzik ve vokal sanatları okudu. Öğrenimine, İtalyan’ın Milano kentinde La Scala tiyatrosunda devam etti. Bülbül şarkılarında, geleneksel Azerbaycan halk müziğini, İtalyan vokal okulunun gelenekleriyle harmanlamayı başardı. Bülbül hayatı boyunca birçok şarkıyı seslendirmekle kalmadı, eser sahipleriyle birlikte şarkı sözleri de yazdı. Bülbül, mezun olduğu Azerbaycan Devlet Konservatuarı’nda, müzikle ilgili yayınları ve şan dersleri vermesiyle tanındı. 1940 yılında müzik alanında doktora derecesini aldı. Azerbaycan’ın geleneksel müzik aletleri tar, kemençe ve balabanın nasıl çalındığını öğretmek için kılavuzlar ve el kitapları yayınlayan ilk müzisyen oldu. Bülbül, Sovyetler Birliği’nin en yüksek sanatsal nişanı olan Halk Sanatçısı’na ve İtalya’da Stelle de Garibaldi nişanına layık görüldü.
Bu ağaçtan bahsetmeden içeri girmek olmaz. Bu dut ağacı yüz yılı aşkın zamandır burada. Bülbül çocukken bu ağacın tepesine çıkar orada şarkılar okurmuş. O şarkılar gün gelmiş, onu dünyanın bildiği, lakabının da Bülbül olduğu bin insan haline getirmiş. Ne güzel değil mi? Hadi şimdi müziğin sesine doğru yaklaşalım. Bu tar mı? Evet. Azerbaycan’ın telli çalgısı tar. Bu, tarz olarak Sadıkcan’ın yenileyip mükemmelleştirdiği bir alet. Sadıkcan’dan önce tar diz üstünde çalınıyordu. İran’da, Hindistan’da ve diğer ülkelerde o şekilde çalınıyor. Azerbaycan’daysa Sadıkcan sayesinde göğüs üstünde çalınmaya başlandı. O yüzden mi eklendi? Evet. Gördüğünüz telleri Sadıkcan ilâve etti. Sadıkcan da Şuşa’da doğdu, büyüdü ve yaşadı.
Şuşa’dan ne kadar çok sanatçı çıkıyor. Çok fazla sanatçı var. Şuşa’nın 270 yıllık geçmişi var. Ama Azerbaycan’a, büyük Türk dünyasına pek çok sanatkâr kazandırmıştır. Üzeyir Hacıbeyli var, Yusuf Vezir Çemenzeminl,i Abrurrahim Bey, Hakverdiyev, Ahmet Ağaoğlu, Cabbar Karyağdıoğlu, Seyid Şuşinski. O kadar çok ki, saymakla bitmez. O yüzden bizim Azerbaycan müziğinin beşiğidir. Türk dünyasının medeniyet başkentidir. Azerbaycan’ın müzik dehası Bülbül bu odada doğdu.
Çok güzel. Bana burayı gezdirir misiniz biraz? Bunlar aile fotoğrafları mı? Aile fotoğrafı. Bu Bülbül’ün çocukken çekilen bir fotoğrafı. Şuşa’da İsa Çeşmesi'ni duydunuz mu? Meşhurdur. Burada Bülbül 13 yaşında. Burada onun hocası var. Musiki dersinde. Azerbaycan Milli Musiki Medeniyeti’nin enstrümanlarından tar, def ve kamança. Bu Bülbül’ün 24 yaşında çekilen bir fotoğrafı. Gürcistan’ın Tiflis şehrinde çekilmiş. Bübül, 1927 yılında İtalya’nın Milano şehrine önce dinletiler için ardından eğitim almak gitti. 1931 yılına kadar İtalya’nın Milano şehrinde profesyonel bir eğitim aldı ve geri geldi. Yurtdışında okumak için para gerekiyordu. Bakın, burada gördüğünüz kemer, altın kemerdi. Bülbül’ün babası hediye etmişti. Onu satıp hiç kimseden yardım istememiş. Kendi parasıyla okumuş, eğitim almış ve geri gelmiş.
Azerbaycan’a gelip devlet konservatuarında halk müziği kürsüsünü kurmuş. Azerbaycan’da Bülbül’den sonraki bütün halk müziği sanatçıları Bülbül’den beslenmiştir. Adeta bir çeşme. Gerçekten muhteşem. Ve bu da bizim halk müziği alanında tanınmış sanatkârlarımızdan büyük eserlere imza atmış olan Cabbar Karyağdıoğlu. Burada Üzeyir Hacıbeyli’yi görüyorsunuz. Yine Bülbül’ün fotoğrafı. Buysa Bülbül’e piyanoyla eşlik eden Vladini Kazmof. Kendisi Rus’tur. Bülbül’ün hem yakın dostu hem de ona çok güzel eşlik eden bir piyanistti. Bülbül’ün sanatının bize ulaşmasında, plak okumalarında kendisinin çok büyük emeği vardır. Bülbül, opera sanatında hem tenor hem de aktör olarak yer almıştır. Azerbaycan opera sanatında, Azerbaycan Opera ve Balesi’nde sayısız performansları sahnelenmiştir. O rollerin fotoğraflarını görüyorsunuz. Leyla ile Mecnun, Âşık Garip, Şahsanem, Köroğlu ve diğer operalarda Bülbül çeşitli rollerdeydi, başrollerdeydi. Bülbül, yalnızca bir sanatçı olarak değil iyi bir insan olarak halk tarafından çok sevilirdi.Burada dünya evine girdiği fotoğrafları var. Eşi ve evlâtlarıyla olan fotoğrafları. Bu oğlu Polat Bülbüloğlu.
Polat Bülbüloğlu burayı restorasyon yapan kişi değil mi? Şuşa, Ermeni işgalinden 8 Kasım 2020’de kurtarıldıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev’in ilk geldiği mekânlardan biri de bu müzeydi. Ermenilerin burayı darmadağın ettiğini gördü. Burada gördüğünüz hiçbir şey kalmamıştı. “Polat Bülbüloğlu’na söyleyelim, baba ocağını restore etsin” denmiş. Polat Bülbüloğlu ertesi gün sabahtan işe koyuldu. Ve geçen yılın 29 Ağustos'una kadar kendi parasıyla burayı restore etti. Burası o günden bugüne kadar müze olarak faaliyet göstermektedir. Haydar Aliyev burada. Evet. Biliyorsunuz, Bakü’de de Bülbül’ün anısına yapılan bir müze var. Ulu önderimiz Haydar Aliyev, Allah rahmet eylesin, görevlendirildiği günden itibaren ki Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi’nin 1969’da yapılan toplantısında genel sekreter seçilmiştir. Ömrünün sonunda kadar, 2003 yılına kadar bütün sanatçılara büyük önem vermiştir. Anlatılamayacak kadar güzel bir insandı. Siz belki çok bilmezsiniz. Biz o olayların içindeydik. O, bütün insanlara, bütün sanatçılara değer veren biriydi. Onlara ev temin etti. Onların iyi yaşaması için zemin yarattı. Onların evine geldi. Aileleriyle ilgilendi. Hem çok büyük bir siyasetçi hem kadirşinas hem de muhteşem bir insandı. Burada Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev var. O da babasının yolunda olan, onun adını gururla sürdüren biri. Tüm alanlarda, sadece siyasette değil. İnsani ilişkiler konusunda da öyledir. Siz de hissediyor, görüyorsunuz. Tüm dünya görüyor. Bunlar tarihi bakımdan önemli fotoğraflar. Fotoğraflar adeta konuşuyor.
Merak ettiğim bir şey var. Her yerde fotoğraflar var ama burada iki tane tablo var. Bir şeyler yazıyor. Bir anlamı vardır illa ki. Bu çok önemli bir afiş. Bu, 1926 yılında Bülbül’e eşlik eden halk sanatçısı İsmail Eloğlu’yla verdiği konserin afişi. Rusça yazıyor, ben Azerice okuyacağım. “Türk İşçi ve Köylü Tiyatrosu.” Azerbaycan değil. Türk İşçi ve Köylü Tiyatrosu. Çünkü biz Azeri Türkleri olarak o devirde Türk diye geçerdik. Azerbaycan işçi ve köylü tiyatrosu değil. Türk işçi ve köylü tiyatrosu. Yıl 1926. Bu her şeyi anlatıyor. Az önce söylemiştim. Damarımızda akan kan da Türk kanıdır. Azeri Türkleriyiz. Kardeşiz, iki devlet bir milletiz. Bunların hepsi tarihi kanıtlardır. Görüyor musunuz? Hepsi burada. O yüzden biz ve tüm Türk dünyası bunlarla gurur duymalı. Hepsini koruyoruz.
Bu içeriğin kaynağı Ntv haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.