“Bu seçimin sonucu ne olursa olsun, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
Daha birkaç yıl önce bir araya gelmeleri mucize sayılacak beş benzemez (pardon “altı”) liderin eşleriyle birlikte o mahşeri kalabalığın önüne çıkıp kalp işareti yapmaları gerçekten derin simgesel anlamları olan “ikonik” bir andı. “Olamaz böyle şey!” dedirten türden bir an.
“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” sözünün eskimiş, klişeleşmiş bir söz olduğunun elbette farkındayım. Ancak en eskimiş deyişler bile bir hakikat kırıntısı taşıyabiliyor. Tıpkı, aslında hiçbir şeyin değişmediğini ifade eden deyişler gibi. “Her şey ne kadar değişirse o kadar aynı kalıyor” Fransız atasözünde olduğu gibi.
Evet, bazı şeyler değişmiyor. İnsan, hala Homeros’un anlattığı insan.
Değişen ve değişemeyen… Bu iki değirmen taşı arasında ömrümüzü öğütüp gidiyoruz!
UZLAŞMA DÖNEMİ
Nedir İzmir’de görünen değişim?
Türk halkının önemli bir kesiminin, özellikle emeğiyle geçinenlerin, siyasal ideolojiler açısından sürekli körüklenen kin ve nefret bölünmelerini aşarak bir “uzlaşma” kıvamına ulaşmış olmasıdır.
Türkiye “tarihsel uzlaşma”yı 1970’ler de Ecevit-Erbakan koalisyonunda denemişti. Olmadı, olamadı, oldurulmadı. Demek ki, ülke böyle bir şeye hazır değildi.
Bu kez uzlaşmanın İzmir’deki yüzbinlere ulaşmış olması bugün Türkiye’nin ve dünyanın başka bir yerde olduğunu gösteriyor.
Bunun ekonomik, sosyolojik, kültürel, teknolojik nedenleri var.
Popülist politikacıların pek sevdiği “kavga” iyi bir ikna yönetimi olmaktan çıktı.
En sert ve pis kavgaları artık sosyal medyada troller ve robotlar yapıyor. Onların utanma duygusu yok.
Bu durumda, konuşmak, anlaşmak, uzlaşmak gerçek insanlara kalıyor. Utanma duygusu, insafı, vicdanı, kalbi olan insanlara…
İzmir’deki büyük mitingin iki mimarı var: Onları oraya çeken Kemal Kılıçdaroğlu ile onları oraya iten Recep Tayyip Erdoğan.
Merkez-çek ve merkez-kaç güçlerinden söz edebiliriz. Birisi “Biz, biz…” diyerek birleştirmeye, ötekisi “Onlar, onlar” diye dışlamaya ve ötekileştirmeye çalışıyor.
BİR ARADA OLMANIN YARARLARI
Bu türden birleşme ve buluşmaların yararı şurada: İnsanlar o kalabalıkta bir araya gelince, düne kadar bir öcü gibi baktıkları ve nefret etmesini öğretildikleri hemşerilerinin aslında kendilerinden pek farklı olmadığını keşfediyorlar. Aynı sözleri birlikte alkışlamak hoşlarına gidiyor. Üzerlerinde farklı tişörtler olsa da ellerinde aynı bayrak var!
Çünkü üzerinde uzlaşacakları şey, birileri tarafından sürekli kışkırtılan eski düşmanlıklardan daha önemli:
Ülkenin bugünü ve geleceği!
GEZİ’DE KEŞFEDİLEN
Bu türden bir ideolojik barışma ve aşma, Gezi olayları sırasında da yaşanmıştı. Gezi’yi unutulmaz kılan özelliklerden birisi bunun mümkün olduğunun keşfiydi. Ortak bir hedef olunca, yanyana bulunmaları olanaksız sayılan gruplar dizdize oturuyor, birlikte slogan atıyordu.
Namaz kılan Müslümanları ateistler koruyordu.
Gezi her şeyden önce her kesimden haysiyetli insanların çığlığıydı:
“Yo, arkadaş, o kadar da uzun boylu değil. Beni yok sayamazsın!”
Ve hep birlikte:
“Bizi yok sayamazsın!”
Uzlaşa uzlaşa, birleşe birleşe sorun çözmek, çok alıştığımız bir
yöntem değil. Ama demek ki olabiliyor. Ve, insanlarımıza iyi geliyor.
Seçim sonuçları ne olursa olsun eskisi gibi olmayacak derken bunu kastediyorum!
ABSTRACT
“Nothing is going to remain the same” is a cliche we hear often. I think, in the aftermath of the great public rally in Izmir organized by the Millet group of parties it is worth repeating again. A couple of years ago we could not imagine these six ideologically divergent parties that participated in the Izmir event holding a small meeting, let alone a rally of that magnitude based on slogans of compromise and consensus. It is clear that much of the public is ready for a change from the acrimonious rhetoric and divisive tactics that have prevailed throughout the AKP era. Time to freshen the air!
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.