Hınıs, Erzurum'un en eski yerleşim alanlarından biri olmakla beraber müstahkem mevkileri ve verimli arazileriyle tarih boyunca önemli bir konumda olmuş; Ermeni krallıkları, Persler ve Romalılar arasında sürekli el değiştirerek sınır karakolu görevi görmüştür. Uzun süre Persler'in hâkimiyetinde kalan Hınıs, daha sonra Bizans İmparatorluğunun hâkimiyetine girmiştir. Hınıs etimolojik olarak boğaz geçit anlamlarına gelir. Kuvvetle muhtemel içerde bulunan kanyonda dolayı bu ad verilmiştir, Bu durum Kürtçe isminde somutlaşır. Xınus kelimesindeki xın kökü solunum yollarından burun ve boğaza ilişkindir.Bizans egemenliğindeki Erzurum 502-503 yılı gibi Sasanilerin eline geçtiğinde Hınısın da aynı kaderi paylaştığı düşünülmektedir. Erzurum 504te Bizanslılar tarafından tekrar geri alınmıştır. Halife Osman zamanında Habîb b. Mesleme kumandasındaki Arap kuvvetlerince 653te Erzurum ve çevresi ele geçirildi. 686da Bizanslıların Erzurumu ele geçirdiyse de 700de yeniden Arap ordularının hakimiyetine girdi. 753te yeniden Bizanslılar tarafından ele geçirilen Erzurum, Halife Mansûr'un gönderdiği ordu tarafından 756 yılında Abbasi egemenliğine katıldı. Bizans ve Müslümanlar arasında birkaç defa el değiştiren yerleşim ve çevresinin Ağustos-Eylül 949 yılında Bizans egemenliğine olduğu görülmektedir. Hınıs, 1071 yılında Selçuklu hükümdarı Alparslanın galibiyetiyle sonuçlanan Malazgirt Muharebesi ile Selçukluların idaresine geçmiştir. Hemen akabinde de 1080 yılı dolaylarında Selçuklulara tabi kurulan Saltuklu Beyliği egemenliğine katılmıştır. Saltukluların 1202 yılında yıkılmasıyla bölge de Anadolu Selçuklu Devleti egemenliğine katılmıştır. 1242 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusu Erzurumu ele geçirmiş ve 1243 yılında gerçekleşen Kösedağ Muharebesi sonucunda da kesin olarak bölgede hakimiyet kurmuştur. Moğolların devleti bölmesiyle bölgede İlhanlılar hüküm sürmeye başlamıştır. İlhanlıların 1336da dağılmasıyla Erzurum ve çevresi birçok beyin egemenlik kurma mücadelesine şahit olmuştur. Erzurum 1360 yılında Eretna Beyliği ve bu beyliğin veziri Emir Mutahharten hakimiyetine girmiştir. 1385de bölge Karakoyunlular tarafından ele geçirilmiştir. 1387de Erzurum, Timurlular tarafından ele geçirilmiş ve 1403 yılında Erzurumun idaresi Emir Mutahhartene bırakılmıştır. Birçok çatışmanın ardından Erzurum ve çevresi 1436 yılında Karakoyunluların hakimiyetine girmiştir.
14. yüzyılda Karakoyunlulara tabi olarak Bitlis mıntıkasında Şerefoğulları sülalesinin hakimiyet kurduğu bilinmektedir. 1417 yılına ait Karakoyunlu belgesinde Bitlis beylerinin, Bitlisten başka hakim oldukları yerler arasında Hınısta yer almaktadır. Karakoyunluların ortadan kalkmasıyla bölge Akkoyunluların egemenliğine katılmıştır. Hınıs; Akkoyunlular egemenliğinde, kendilerine tabi Pazuki aşireti beyleri tarafından yönetilmiş, Akkoyunluların yıkılışı akabinde de Bitlis Prensliği himayesine girmiştir. I. İsmail döneminde bölge Safevilerin egemenliğine girdiğinde Hınıs, Pazuki beyi Çolak Halid Beyin kontrolüne bırakılmıştır. I. Selimin 1514 yılındaki İran Seferi sırasında Osmanlı hakimiyetine giren yerleşim, Çolak Halid Beyin Osmanlılar tarafından idam edilmesiyle İskender ve Halil Selmi adlı kişilerin idaresine geçmiştir. Ancak Osmanlı ordusunun geri dönmesiyle yeniden Safevilerce ele geçirilmiş ve yerleşim bir kez daha Pazuki beylerinin kontrolüne bırakılmıştır. 1534 yılında Veziriazam Pargalı İbrahim Paşa komutasında gerçekleşen Irakeyn Seferi sırasında yerleşim yeniden Osmanlı hakimiyetine katılmıştır. 1537 yılı tahririnde Hınıs, Bitlis sancağının bir nahiyesi konumundadır. 1536-1539 tarihlerine ait tevcihat defterlerinde Hınıs, sancak olarak görülmemektedir. 1542 ve 1548 yıllarında Hınıs sancağı Safevilerce yağma edilmiş ve bunun sonucunda da ağır tahribata uğramıştır. Hınıs, 1556 yılı defterinde sancak olarak görülmektedir. Hınıs sancağı; Hınıs, Varto, Handırıs, Bulanık, Bilican, Suşehri, Göksu, Elmalu ve Malazgird olmak üzere toplam 9 nahiyeden oluşmaktadır.
Bu tarihte sancağa bağlı 742 köy ve 308 mezra bulunmaktadır. Ancak Osmanlı-Safevi mücadelesinin yıkıcı etkileri nedeniyle tahririn yapıldığı tarihte 238 köyde kimse yaşamaktadır. Hınıs merkez nahiyesi bu tarihlerdeki bir kayda göre 107 köyden oluşmakta olup, 43 köyde yerleşim varken geri kalan 64 köy ise boş durumdadır. Yine aynı kayda göre 43 köy; 38i Müslüman, 5i ise Eramine (Ermeniler) olarak belirtilmiştir. Buna göre sancak genelinde toplam erkek nüfus; 2.149'u Müslüman, 472'si Ermeni olmak üzere 2.621 kişidir. Aynı kayda göre sancak genelinde Pazuki ve Şikakilerden oluşan iki taife bulunmaktadır. Hınıs sancağı 1559 ve 1565 yılı kayıtlarına göre Erzurum eyaletine bağlıdır. II. Selim döneminde (1566-1574) Hınıs sancağı; Hınıs, Varto, Handırıs, Bulanık, Bilican, Suşehri, Göksu, Elmalu ve Malazgird olmak üzere toplam 9 nahiyeden oluşmaktadır.[6] 1642 tarihli avarız defterinde Hınıs kaza statüsünde olup, Bulanık ve Varto ise kazaya bağlı nahiyelerdir. Bu kayda göre Hınıs kazası; merkez kasaba ve 45 köy, Varto nahiyesi 35 köy ve Bulanık nahiyesi 14 köyden oluşmaktadır. Aralık 1641 tarihli Ruûs Defteri'nde ve 1645 yılında Hınıs'a gelen Evliye Çelebi'nin kayıtlarında yerleşim yine Erzurum Eyaleti'nin sancaklarından biri olarak görülmektedir. Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde, Hınıs; Erzurum eyaletinde sancak beyi tahtıdır. Hınıs Kalesi içinde 1.200 adet Kürt evleri vardır. Camileri, mescitleri, bir hanı, hamamı ve küçük çarşısı vardır. Bütün yapılar baştan başa toprak örtülüdür, asla kiremitli yapı yoktur. Ve halkı tamamen Mahmudi Kürtleridir. Hınıs, 1682 - 1702 ve 1730-1740 yılları arasındaki kayıtlarda Erzurum Eyaletine bağlı yurtluk-ocaklık statüsünde bir sancak olarak görülmektedir. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında 27 Haziran 1828de Erzurumun düşmesinden sonra Ruslarca ele geçirilmiştir. Edirne Antlaşması ile Ruslar ele geçirdikleri çoğu yerle birlikte Hınıstan da geri çekilmiştir. Ruslar çekilirken, Hınıs kazasından 468 Ermeni hane Rusların baskısı ya da yönlendirmesiyle o zamanki Rus İmparatorluğu topraklarına göç etmiştir. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında Erzurum Vilayetinde 1845 yılında uygulanmaya başlanan merkezileştirme politikası uyarınca Hınıs sancağının yurtluk-ocaklık statüsü kaldırılmış ve yeni vilayet düzeninin tesis edilmesiyle de 1864 ve 1871 yıllarında Erzurum Sancağına bağlı bir kaza olmuştur. 1865 yılından itibaren Hınısa bazı Çeçen muhacirleri yerleştirilmiştir. 1866 yılı kayıtlarında, Mirliva Abdurrahman Paşanın Hınısa bağlı köylerdeki dört yüz küsur hanelik Çeçen muhacirleri silahsızlandırarak Erzurum kazalarına yerleştirildiği belirtilmektedir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı döneminde de Hınısa Oset ve Çeçen mülteciler yerleştirilmiştir. 1892 yılı salnamesine göre Hınıs kazasında 236 köy olup 4.217 hanede 14.162 erkek 10.996 kadın olmak üzere toplam 25.158 kişi yaşamaktadır.
Vital Cuinetin seyahatnamesinde, 1892 yılına ait verilerine göre Hınıs kazasında; 16.746 Müslüman, 10.073 Ermeni (9.312si Gregoryen, 761i Protestan) ve 148 de diğer milletlerden olmak üzere toplam 26.967 kişi bulunmaktadır. 1897 yılı vilayet salnamesine göre Hınıs kazası genelinde 204 köy bulunmaktadır. Kaza genelinde 18.603 Müslüman, 8.506 Ermeni ve 330 diğer milletlerden olmak üzere 27.349 kişi yaşamaktadır. Çevre yerleşimlerde olduğu gibi Hınısta 1892de başlayan ve 1893de de devam eden kuraklıktan etkilenmiştir. Yaşanan kıtlık nedeniyle Hınıs sancağı halkının çoğu bu tarihlerde Diyarbakıra göç etmiştir. Birinci Sason İsyanı sırasında ve akabinde bölgenin genelinde olduğu gibi Hınısta da Ermeni isyan hareketleri görülmeye başlamış olup Müslümanlar ile Ermeniler arasında yer yer silahlı çatışmaya dönen gerginlikler yaşanmıştır. 16 Aralık 1895 tarihinde Müslüman ahaliden bazılarının öldürülmesi üzerine Hınıs İsyanı (Hınıs Vakası) olarak da adlandırılan olaylarda 32 Ermeni ile 6 Müslüman ölmüştür. Hınısın içerisinde yer aldığı Doğu Anadolu Bölgesinde, Ermeniler in bağımsızlık hareketini önlemek ve Osmanlı hakimiyetini etkin olarak sağlamak amacıyla 1891 yılında Hamidiye Alayları kurulmuştur. Ancak çeşitli Müslüman milletlerden oluşan bu alaylar zamanla Ermeni hatta Müslüman köylerinde gasp, yağma, tecavüz ve katliam vb. eylemlerde bulunmaya başlamıştır. Batılı ülkelerin 1895 yılındaki verdikleri muhtırada, Doğu Anadoluda aşiretlerin yaylak ve kışlak sınırlarının ortaya konulması ve konargöçerlerin yerleşik düzene geçirilmesi gibi ıslah talepleri üzerine Hamidiye Alaylarında yeniden düzenlemede bulunulmuştur.
Buna göre Hamidiye Alayları 7 livaya ayrılmış ve Hınısta 2. Livanın merkezi olmuştur. Bu livadaki alaylarda da Cemadanlı, Zirikanlı, Cibranlı ve Çiranlı? aşiretleri görev almıştır. 1900 yılında merkez nahiye ile Halilçavuş, Karaçoban, Söylemez ve Madrak nahiyelerinden meydana gelen Hınıs kazasında; 230 köyde 4.806 hane bulunurken, 17.551'i erkek ve 13.045'i kadın olmak üzere kaza genelinde toplam 30.596 kişi yaşamaktadır. 19. yüzyıl sonlarından itibaren Ruslar tarafından Hınıs taraflarına da silah ve mühimmat nakledilmiş ve bağımsızlık yanlısı Ermenilere satılmış ya da bedava dağıtılmıştır. Hınısın da içerisinde yer aldığı bölgede yaşanan karışıklıkların devam etmesi sonucunda güvenlik gerekçesiyle yerleşim 1904 yılında yeniden sancak merkezi haline getirilmiştir. 1909 yılı ortasına kadar sancak statüsünde kalan yerleşim sonrasında yeniden kaza statüsünde olmaya başlamıştır. Kısa süreli sancak düzeninde Hınıs sancağı; Hınıs, Madrak, Hacı Halil, Söylemez ve Karaçoban nahiyelerinden oluşmaktadır. Hınıs sancak haline getirilmekle birlikte güvenlik sorunu devam etmiştir. Müslümanlar ve Ermeniler tarafından oluşturulan çeteler, karşılıklı olarak köylerde yağma, cinayet, gasp ve saldırı gibi eylemlerde bulunmuşlardır. 1910 yılı Teftiş Raporuna göre; 244 köye sahip Hınıs kazasında 24.326 Müslüman (14.507 erkek, 9.819 kadın) ve 7.456 Ermeni (3.590 erkek,3.866 kadın) olmak üzere toplam 32.382 kişi yaşamaktadır. Müfettiş raporunda Müslüman halkın bir kısmının da Alevi/Şii olduğu belirtilmiştir. Aynı raporda kaza merkezinde Müslümanlara ait 1 rüştiye ve 1 ibtidai ile Müslümanlar için 3 köyde birer ibtidai ve Hristiyanlar için de 2 köyde ibtidai bulunduğu belirtilmektedir. 1 Haziran 1915de yürürlüğe giren Tehcir Kanunu uyarınca Hınıstaki Ermeniler zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Bu göç sırasında birçok Ermeni, kendilerini korumakla görevli askerler ile aşiret güçlerince öldürülmüş, yaralanmış, gasp edilmiştir. Hınıs, 1916 yılında Ruslar tarafından ele geçirilmiştir. Rus İmparatorluğunda 1917 yılında yaşanan Ekim Devrimi sonrasında yaşanan süreçte Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetinin kurulmasıyla 15 Aralık 1917de Erzincan Mütarekesi imzalanmış ve anlaşma uyarınca Rus orduları geri çekilmeye başlamıştır. Ruslar çekilirken Hınıstaki son Ermeni topluluğu da Sovyet Rusya topraklarına gitmiştir. Rus ordularının çekilmesi akabinde, yaşanan otorite boşluğunda Ermeni çeteleri bölgede etkinlik göstermeye başlamıştır. Ermeni çetelerin 1918 yılında Hınıstaki köylere yaptıkları baskınlarda 870 Müslüman öldürülmüştür.[18] Kâzım Karabekirin komutasındaki Osmanlı ordusunun ileri harekâtı sonucu Ermeni çeteleri çekilmeye başlamış ve 14 Mart 1918de Hınıs yeniden Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Bu tarih günümüzde Hınısın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti döneminde yapılan idari düzenlemede Erzurum merkezli il teşkilatının kuruluşuyla birlikte, Hınıs da yeni kurulan bu ilin ilçesi olmuştur. Şeyh Said İsyanından sonra Osmanlı dönemindeki il statüsünden ilçe statüsüne dönüştürülmüştür. Karaçoban, Tekman, Karayazı ile Varto, Bulanık, Malazgirt, Cumhuriyet döneminde Hınıstan ayrılarak Erzurum ve Muş illerine bağlı ilçe haline getirilmiştir. Hınıs'ın ilk yerleşme yeri, yöre halkı tarafından Dere Mahallesi olarak nitelendirilen Hınıs Çayı vadisi ile Hınıs Kalesi (Bahçe Mahallesi) arasındaki kesimdir. Hınıs vadisinde 1734 yılımda Muş Beylerinden Alaeddin Bey tarafından yapılmış Hınıs Ulu Cami/Dere Camii, Hınıs Kalesi ve kalıntıları, eski mesken yıkıntıları bulunmaktadır. Hınıs, Hınıs'ın manevi yapısını Nakşibendi şeyhi, Şeyh Mahmud Feyzi Efendi oluşturmuştur. Paludan, önce Hınıs'ın Parmaksız köyüne, daha sonra Kolhisar mahallesine yerleşen Şeyh Mahmud Feyzi burada tekke ve medrese kurarak irşada ve tebliğe başlamıştır. Hınıs, medrese kültürünün önemli merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Doğu illerinde pek çok İslâm âlimi Şeyh Mahmud el-Feyzinin temelini attığı bu medreselerde yetişmiştir.[21] Şeyh Mahmud el-Feyzinin vefatından sonra medrese ve tekke hizmetlerini yürütme vazifesi ailenin büyüğü olan oğlu Şeyh Said Efendiye kalır. Şeyh Said, kendisine bağlı dört yüze yakın medresesi, beş yüze yakın tekkesinin sevk ve iradesini ikamet ettiği Hınıs Kolhisar ve Hınıs Merkez Medreselerinde yürütmüştür. Bu medreselerin en bilinenleri Palu, Dicle, Hınıs, Bingöl ve Muştaki medreselerdir. Hınıs'ın yetiştirdiği büyük âlimlerden birisi Şeyh Saidin büyük oğlu Şeyh Ali Rıza Efendidir. Şeyh Said İsyanının ikinci lideri olan Şeyh Ali Rıza Efendi Hınısta doğmuş, ilimle meşgul olup, talebe yetiştirip icazetler vermiştir. Şeyh Ali Rıza Efendi, Türkiye Cumhuriyeti tarafından hazırlanan rapor ve yazılarda Kürtlerin siyasi ve dini lideri olarak kabul edilmiştir.
Kürtçe ve Zazacanın yanı sıra Arapça, Farsça ve İngilizce dillerini öğrenmiş, hayatı boyunca Türkiye ve Arap âlemini yakinen takip etmiştir. Hınısın manevi yapısını şekillendiren son şahıs, Şeyh Muhammed Emindir. Şeyh Ali Rıza Efendinin büyük oğlu olan Şeyh Muhammed Emin 1921 yılında Hınısta doğmuş vefat edinceye kadar talebe yetiştirmiş, halkın arasında irşad faaliyetlerini devam ettirmiştir. Şeyh Muhammed Emin Fırat; Erzurum, Bingöl, Elazığ, Diyarbakır hinterlandında irşad faaliyetinde bulunan ailesinin ve Nakşibendi tarikatına bağlı muhitlerini mistik planda temsil eden son postnişindir. Hınıs Ulu Camii, Hınıs Kalesi, Hınıs Kanyonu, Kocasu Çayı, Hınıs Ovası, Aras Nehri, Murat Nehri gibi önemli tarihi ve doğal değerleri bünyesinde barındırmaktadır. 2016 yıllından itibaren yapılan atılımlarla eğitim, sanat, kültür ve spor alanında gelişen ilçeden Hınıs Kültür Merkezi,Millet Kıraathanesi ve Hınıs Gençlik Merkezi gibi kültür-sanat kurumları ilçede faaliyet göstermektedir. İlçede Atatürk Üniversitesine bağlı bir meslek yüksekokulu, beş lise, on üç ortaokul ve elli iki ilkokul bulunmaktadır. Ayrıca öğrenciler için bir yükseköğrenim kız yurdu, dört lise kız yurdu, dört lise erkek yurdu bulunmaktadır. İlçede biri halk kütüphanesi, diğeri Hınıs Gençlik Merkezi içinde yer alan kütüphane olmak üzere iki kütüphane bulunmaktadır.
tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.
14. yüzyılda Karakoyunlulara tabi olarak Bitlis mıntıkasında Şerefoğulları sülalesinin hakimiyet kurduğu bilinmektedir. 1417 yılına ait Karakoyunlu belgesinde Bitlis beylerinin, Bitlisten başka hakim oldukları yerler arasında Hınısta yer almaktadır. Karakoyunluların ortadan kalkmasıyla bölge Akkoyunluların egemenliğine katılmıştır. Hınıs; Akkoyunlular egemenliğinde, kendilerine tabi Pazuki aşireti beyleri tarafından yönetilmiş, Akkoyunluların yıkılışı akabinde de Bitlis Prensliği himayesine girmiştir. I. İsmail döneminde bölge Safevilerin egemenliğine girdiğinde Hınıs, Pazuki beyi Çolak Halid Beyin kontrolüne bırakılmıştır. I. Selimin 1514 yılındaki İran Seferi sırasında Osmanlı hakimiyetine giren yerleşim, Çolak Halid Beyin Osmanlılar tarafından idam edilmesiyle İskender ve Halil Selmi adlı kişilerin idaresine geçmiştir. Ancak Osmanlı ordusunun geri dönmesiyle yeniden Safevilerce ele geçirilmiş ve yerleşim bir kez daha Pazuki beylerinin kontrolüne bırakılmıştır. 1534 yılında Veziriazam Pargalı İbrahim Paşa komutasında gerçekleşen Irakeyn Seferi sırasında yerleşim yeniden Osmanlı hakimiyetine katılmıştır. 1537 yılı tahririnde Hınıs, Bitlis sancağının bir nahiyesi konumundadır. 1536-1539 tarihlerine ait tevcihat defterlerinde Hınıs, sancak olarak görülmemektedir. 1542 ve 1548 yıllarında Hınıs sancağı Safevilerce yağma edilmiş ve bunun sonucunda da ağır tahribata uğramıştır. Hınıs, 1556 yılı defterinde sancak olarak görülmektedir. Hınıs sancağı; Hınıs, Varto, Handırıs, Bulanık, Bilican, Suşehri, Göksu, Elmalu ve Malazgird olmak üzere toplam 9 nahiyeden oluşmaktadır.
Bu tarihte sancağa bağlı 742 köy ve 308 mezra bulunmaktadır. Ancak Osmanlı-Safevi mücadelesinin yıkıcı etkileri nedeniyle tahririn yapıldığı tarihte 238 köyde kimse yaşamaktadır. Hınıs merkez nahiyesi bu tarihlerdeki bir kayda göre 107 köyden oluşmakta olup, 43 köyde yerleşim varken geri kalan 64 köy ise boş durumdadır. Yine aynı kayda göre 43 köy; 38i Müslüman, 5i ise Eramine (Ermeniler) olarak belirtilmiştir. Buna göre sancak genelinde toplam erkek nüfus; 2.149'u Müslüman, 472'si Ermeni olmak üzere 2.621 kişidir. Aynı kayda göre sancak genelinde Pazuki ve Şikakilerden oluşan iki taife bulunmaktadır. Hınıs sancağı 1559 ve 1565 yılı kayıtlarına göre Erzurum eyaletine bağlıdır. II. Selim döneminde (1566-1574) Hınıs sancağı; Hınıs, Varto, Handırıs, Bulanık, Bilican, Suşehri, Göksu, Elmalu ve Malazgird olmak üzere toplam 9 nahiyeden oluşmaktadır.[6] 1642 tarihli avarız defterinde Hınıs kaza statüsünde olup, Bulanık ve Varto ise kazaya bağlı nahiyelerdir. Bu kayda göre Hınıs kazası; merkez kasaba ve 45 köy, Varto nahiyesi 35 köy ve Bulanık nahiyesi 14 köyden oluşmaktadır. Aralık 1641 tarihli Ruûs Defteri'nde ve 1645 yılında Hınıs'a gelen Evliye Çelebi'nin kayıtlarında yerleşim yine Erzurum Eyaleti'nin sancaklarından biri olarak görülmektedir. Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde, Hınıs; Erzurum eyaletinde sancak beyi tahtıdır. Hınıs Kalesi içinde 1.200 adet Kürt evleri vardır. Camileri, mescitleri, bir hanı, hamamı ve küçük çarşısı vardır. Bütün yapılar baştan başa toprak örtülüdür, asla kiremitli yapı yoktur. Ve halkı tamamen Mahmudi Kürtleridir. Hınıs, 1682 - 1702 ve 1730-1740 yılları arasındaki kayıtlarda Erzurum Eyaletine bağlı yurtluk-ocaklık statüsünde bir sancak olarak görülmektedir. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında 27 Haziran 1828de Erzurumun düşmesinden sonra Ruslarca ele geçirilmiştir. Edirne Antlaşması ile Ruslar ele geçirdikleri çoğu yerle birlikte Hınıstan da geri çekilmiştir. Ruslar çekilirken, Hınıs kazasından 468 Ermeni hane Rusların baskısı ya da yönlendirmesiyle o zamanki Rus İmparatorluğu topraklarına göç etmiştir. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında Erzurum Vilayetinde 1845 yılında uygulanmaya başlanan merkezileştirme politikası uyarınca Hınıs sancağının yurtluk-ocaklık statüsü kaldırılmış ve yeni vilayet düzeninin tesis edilmesiyle de 1864 ve 1871 yıllarında Erzurum Sancağına bağlı bir kaza olmuştur. 1865 yılından itibaren Hınısa bazı Çeçen muhacirleri yerleştirilmiştir. 1866 yılı kayıtlarında, Mirliva Abdurrahman Paşanın Hınısa bağlı köylerdeki dört yüz küsur hanelik Çeçen muhacirleri silahsızlandırarak Erzurum kazalarına yerleştirildiği belirtilmektedir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı döneminde de Hınısa Oset ve Çeçen mülteciler yerleştirilmiştir. 1892 yılı salnamesine göre Hınıs kazasında 236 köy olup 4.217 hanede 14.162 erkek 10.996 kadın olmak üzere toplam 25.158 kişi yaşamaktadır.
Vital Cuinetin seyahatnamesinde, 1892 yılına ait verilerine göre Hınıs kazasında; 16.746 Müslüman, 10.073 Ermeni (9.312si Gregoryen, 761i Protestan) ve 148 de diğer milletlerden olmak üzere toplam 26.967 kişi bulunmaktadır. 1897 yılı vilayet salnamesine göre Hınıs kazası genelinde 204 köy bulunmaktadır. Kaza genelinde 18.603 Müslüman, 8.506 Ermeni ve 330 diğer milletlerden olmak üzere 27.349 kişi yaşamaktadır. Çevre yerleşimlerde olduğu gibi Hınısta 1892de başlayan ve 1893de de devam eden kuraklıktan etkilenmiştir. Yaşanan kıtlık nedeniyle Hınıs sancağı halkının çoğu bu tarihlerde Diyarbakıra göç etmiştir. Birinci Sason İsyanı sırasında ve akabinde bölgenin genelinde olduğu gibi Hınısta da Ermeni isyan hareketleri görülmeye başlamış olup Müslümanlar ile Ermeniler arasında yer yer silahlı çatışmaya dönen gerginlikler yaşanmıştır. 16 Aralık 1895 tarihinde Müslüman ahaliden bazılarının öldürülmesi üzerine Hınıs İsyanı (Hınıs Vakası) olarak da adlandırılan olaylarda 32 Ermeni ile 6 Müslüman ölmüştür. Hınısın içerisinde yer aldığı Doğu Anadolu Bölgesinde, Ermeniler in bağımsızlık hareketini önlemek ve Osmanlı hakimiyetini etkin olarak sağlamak amacıyla 1891 yılında Hamidiye Alayları kurulmuştur. Ancak çeşitli Müslüman milletlerden oluşan bu alaylar zamanla Ermeni hatta Müslüman köylerinde gasp, yağma, tecavüz ve katliam vb. eylemlerde bulunmaya başlamıştır. Batılı ülkelerin 1895 yılındaki verdikleri muhtırada, Doğu Anadoluda aşiretlerin yaylak ve kışlak sınırlarının ortaya konulması ve konargöçerlerin yerleşik düzene geçirilmesi gibi ıslah talepleri üzerine Hamidiye Alaylarında yeniden düzenlemede bulunulmuştur.
Buna göre Hamidiye Alayları 7 livaya ayrılmış ve Hınısta 2. Livanın merkezi olmuştur. Bu livadaki alaylarda da Cemadanlı, Zirikanlı, Cibranlı ve Çiranlı? aşiretleri görev almıştır. 1900 yılında merkez nahiye ile Halilçavuş, Karaçoban, Söylemez ve Madrak nahiyelerinden meydana gelen Hınıs kazasında; 230 köyde 4.806 hane bulunurken, 17.551'i erkek ve 13.045'i kadın olmak üzere kaza genelinde toplam 30.596 kişi yaşamaktadır. 19. yüzyıl sonlarından itibaren Ruslar tarafından Hınıs taraflarına da silah ve mühimmat nakledilmiş ve bağımsızlık yanlısı Ermenilere satılmış ya da bedava dağıtılmıştır. Hınısın da içerisinde yer aldığı bölgede yaşanan karışıklıkların devam etmesi sonucunda güvenlik gerekçesiyle yerleşim 1904 yılında yeniden sancak merkezi haline getirilmiştir. 1909 yılı ortasına kadar sancak statüsünde kalan yerleşim sonrasında yeniden kaza statüsünde olmaya başlamıştır. Kısa süreli sancak düzeninde Hınıs sancağı; Hınıs, Madrak, Hacı Halil, Söylemez ve Karaçoban nahiyelerinden oluşmaktadır. Hınıs sancak haline getirilmekle birlikte güvenlik sorunu devam etmiştir. Müslümanlar ve Ermeniler tarafından oluşturulan çeteler, karşılıklı olarak köylerde yağma, cinayet, gasp ve saldırı gibi eylemlerde bulunmuşlardır. 1910 yılı Teftiş Raporuna göre; 244 köye sahip Hınıs kazasında 24.326 Müslüman (14.507 erkek, 9.819 kadın) ve 7.456 Ermeni (3.590 erkek,3.866 kadın) olmak üzere toplam 32.382 kişi yaşamaktadır. Müfettiş raporunda Müslüman halkın bir kısmının da Alevi/Şii olduğu belirtilmiştir. Aynı raporda kaza merkezinde Müslümanlara ait 1 rüştiye ve 1 ibtidai ile Müslümanlar için 3 köyde birer ibtidai ve Hristiyanlar için de 2 köyde ibtidai bulunduğu belirtilmektedir. 1 Haziran 1915de yürürlüğe giren Tehcir Kanunu uyarınca Hınıstaki Ermeniler zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Bu göç sırasında birçok Ermeni, kendilerini korumakla görevli askerler ile aşiret güçlerince öldürülmüş, yaralanmış, gasp edilmiştir. Hınıs, 1916 yılında Ruslar tarafından ele geçirilmiştir. Rus İmparatorluğunda 1917 yılında yaşanan Ekim Devrimi sonrasında yaşanan süreçte Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetinin kurulmasıyla 15 Aralık 1917de Erzincan Mütarekesi imzalanmış ve anlaşma uyarınca Rus orduları geri çekilmeye başlamıştır. Ruslar çekilirken Hınıstaki son Ermeni topluluğu da Sovyet Rusya topraklarına gitmiştir. Rus ordularının çekilmesi akabinde, yaşanan otorite boşluğunda Ermeni çeteleri bölgede etkinlik göstermeye başlamıştır. Ermeni çetelerin 1918 yılında Hınıstaki köylere yaptıkları baskınlarda 870 Müslüman öldürülmüştür.[18] Kâzım Karabekirin komutasındaki Osmanlı ordusunun ileri harekâtı sonucu Ermeni çeteleri çekilmeye başlamış ve 14 Mart 1918de Hınıs yeniden Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Bu tarih günümüzde Hınısın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti döneminde yapılan idari düzenlemede Erzurum merkezli il teşkilatının kuruluşuyla birlikte, Hınıs da yeni kurulan bu ilin ilçesi olmuştur. Şeyh Said İsyanından sonra Osmanlı dönemindeki il statüsünden ilçe statüsüne dönüştürülmüştür. Karaçoban, Tekman, Karayazı ile Varto, Bulanık, Malazgirt, Cumhuriyet döneminde Hınıstan ayrılarak Erzurum ve Muş illerine bağlı ilçe haline getirilmiştir. Hınıs'ın ilk yerleşme yeri, yöre halkı tarafından Dere Mahallesi olarak nitelendirilen Hınıs Çayı vadisi ile Hınıs Kalesi (Bahçe Mahallesi) arasındaki kesimdir. Hınıs vadisinde 1734 yılımda Muş Beylerinden Alaeddin Bey tarafından yapılmış Hınıs Ulu Cami/Dere Camii, Hınıs Kalesi ve kalıntıları, eski mesken yıkıntıları bulunmaktadır. Hınıs, Hınıs'ın manevi yapısını Nakşibendi şeyhi, Şeyh Mahmud Feyzi Efendi oluşturmuştur. Paludan, önce Hınıs'ın Parmaksız köyüne, daha sonra Kolhisar mahallesine yerleşen Şeyh Mahmud Feyzi burada tekke ve medrese kurarak irşada ve tebliğe başlamıştır. Hınıs, medrese kültürünün önemli merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Doğu illerinde pek çok İslâm âlimi Şeyh Mahmud el-Feyzinin temelini attığı bu medreselerde yetişmiştir.[21] Şeyh Mahmud el-Feyzinin vefatından sonra medrese ve tekke hizmetlerini yürütme vazifesi ailenin büyüğü olan oğlu Şeyh Said Efendiye kalır. Şeyh Said, kendisine bağlı dört yüze yakın medresesi, beş yüze yakın tekkesinin sevk ve iradesini ikamet ettiği Hınıs Kolhisar ve Hınıs Merkez Medreselerinde yürütmüştür. Bu medreselerin en bilinenleri Palu, Dicle, Hınıs, Bingöl ve Muştaki medreselerdir. Hınıs'ın yetiştirdiği büyük âlimlerden birisi Şeyh Saidin büyük oğlu Şeyh Ali Rıza Efendidir. Şeyh Said İsyanının ikinci lideri olan Şeyh Ali Rıza Efendi Hınısta doğmuş, ilimle meşgul olup, talebe yetiştirip icazetler vermiştir. Şeyh Ali Rıza Efendi, Türkiye Cumhuriyeti tarafından hazırlanan rapor ve yazılarda Kürtlerin siyasi ve dini lideri olarak kabul edilmiştir.
Kürtçe ve Zazacanın yanı sıra Arapça, Farsça ve İngilizce dillerini öğrenmiş, hayatı boyunca Türkiye ve Arap âlemini yakinen takip etmiştir. Hınısın manevi yapısını şekillendiren son şahıs, Şeyh Muhammed Emindir. Şeyh Ali Rıza Efendinin büyük oğlu olan Şeyh Muhammed Emin 1921 yılında Hınısta doğmuş vefat edinceye kadar talebe yetiştirmiş, halkın arasında irşad faaliyetlerini devam ettirmiştir. Şeyh Muhammed Emin Fırat; Erzurum, Bingöl, Elazığ, Diyarbakır hinterlandında irşad faaliyetinde bulunan ailesinin ve Nakşibendi tarikatına bağlı muhitlerini mistik planda temsil eden son postnişindir. Hınıs Ulu Camii, Hınıs Kalesi, Hınıs Kanyonu, Kocasu Çayı, Hınıs Ovası, Aras Nehri, Murat Nehri gibi önemli tarihi ve doğal değerleri bünyesinde barındırmaktadır. 2016 yıllından itibaren yapılan atılımlarla eğitim, sanat, kültür ve spor alanında gelişen ilçeden Hınıs Kültür Merkezi,Millet Kıraathanesi ve Hınıs Gençlik Merkezi gibi kültür-sanat kurumları ilçede faaliyet göstermektedir. İlçede Atatürk Üniversitesine bağlı bir meslek yüksekokulu, beş lise, on üç ortaokul ve elli iki ilkokul bulunmaktadır. Ayrıca öğrenciler için bir yükseköğrenim kız yurdu, dört lise kız yurdu, dört lise erkek yurdu bulunmaktadır. İlçede biri halk kütüphanesi, diğeri Hınıs Gençlik Merkezi içinde yer alan kütüphane olmak üzere iki kütüphane bulunmaktadır.
tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.