Emre ESMER
Moderatör
ABD Başkanı Biden’in kendi anayasasını da çiğneyerek, tarihteki Ermeni olaylarını bir kez daha “soykırım” olarak nitelendirmesi karşısında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “..siyasi şarlatanlar yine sahnede..” diyerek tepki göstermiş. Doğrusu önce çok şaşırdım. Ancak düşününce Sayın Çavuşoğlu’nun neden böyle, amaca hizmet etmemesi bir yana diplomasi dilinin en temel kurallarına bile uymayan sözcükleri seçtiğini anladığımı sanıyorum.
Sayın Çavuşoğlu da yolun sonuna geldiklerinin pekâlâ farkında. Nasıl olsa birkaç gün sonra artık iktidarda olmayacaklar. O zaman, mahalle kabadayısı ağzı ile konuşmanın belki seçimlere bir yararı olur diye düşünmüş olmalı. Yoksa iktidarda kalacakları konusunda küçücük bir umut dahi görseydi tepkisini hem daha etkili hem daha uygun sözcüklerle dile getirirdi. Bunları düşünürken birden Dışişleri Bakanı’nın soyadına takıldım.
Askere gitmemenin marifet ve açıkgözlük olarak algılandığı AKP döneminin aksine daha 20 yıl öncesine kadar askere gitmek, “Vatani Görevini” yapmak, onur duyulan, yüce bir davranış biçimiydi. Her askerin gönlünde ise “çavuş” olmak yatardı. Öyle ki, askerliğini yedek subay olarak yapan nice doktorlar, diplomatlar, atom mühendisleri, yedek subay bölüğünün çavuşu olmayı, mesleği kadar önemserdi. Askerde çavuş rütbesine yükselebilmiş bir kişinin oğlu yani “Çavuşoğlu” olmak da toplumda kişiye, daha baştan bir saygınlık kazandırırdı. Tabi bir de madalyonun öbür yüzü vardı. Çavuş olmak gibi “Çavuşoğlu” olmak da kişiye, en azından rütbenin veya babasından gelen adın hakkını vermek, ona layık olmak ağır sorumluluğunu yüklerdi.
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
Sayın Çavuşoğlu da yolun sonuna geldiklerinin pekâlâ farkında. Nasıl olsa birkaç gün sonra artık iktidarda olmayacaklar. O zaman, mahalle kabadayısı ağzı ile konuşmanın belki seçimlere bir yararı olur diye düşünmüş olmalı. Yoksa iktidarda kalacakları konusunda küçücük bir umut dahi görseydi tepkisini hem daha etkili hem daha uygun sözcüklerle dile getirirdi. Bunları düşünürken birden Dışişleri Bakanı’nın soyadına takıldım.
Askere gitmemenin marifet ve açıkgözlük olarak algılandığı AKP döneminin aksine daha 20 yıl öncesine kadar askere gitmek, “Vatani Görevini” yapmak, onur duyulan, yüce bir davranış biçimiydi. Her askerin gönlünde ise “çavuş” olmak yatardı. Öyle ki, askerliğini yedek subay olarak yapan nice doktorlar, diplomatlar, atom mühendisleri, yedek subay bölüğünün çavuşu olmayı, mesleği kadar önemserdi. Askerde çavuş rütbesine yükselebilmiş bir kişinin oğlu yani “Çavuşoğlu” olmak da toplumda kişiye, daha baştan bir saygınlık kazandırırdı. Tabi bir de madalyonun öbür yüzü vardı. Çavuş olmak gibi “Çavuşoğlu” olmak da kişiye, en azından rütbenin veya babasından gelen adın hakkını vermek, ona layık olmak ağır sorumluluğunu yüklerdi.
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.