Dini Makale "Bulunduğu Toplumun Huyunu Almak"
Halk arasında bulunan ve sürekli onlarla birlik olan kimse, onlardan gördüklerini ve onların yapageldikleri şeyleri farkında olmaksızın kendisi de yapmaya başlar, o da tıpkı onlara benzer. Çünkü bu, insan içinde gizli bir hastalık, mikrop gibidir. Bu mikrobun ne zaman ortaya çıkacağı bilinemez. Bu açıdan gafil ve aymazları bir kenara bırakalım, benim diyen akıl sahibi kimseler bile kolay kolay kendilerini bundan kurtaramazlar. Herhangi bir kimse, fasık ve ahlaksız biriyle oturup kalkmayı bir süre devam ettirdiğinde, bu kişi, içten içe kötülüklere ve bu tür hareketlere karşı olmasına rağmen, bu fasık kimseyle arkadaşlık etmeden önceki hâliyle sonraki hâlini şöyle bir kıyasladığı takdirde, daha önceleri kötülüğü, fasıklığı ve bozgunculuğu istememesine, bundan nefret etmesine ve oldukça kötü bir şey olduğunu kabul etmesine rağmen, sonraki durumuyla arasında çok büyük bir fark olduğunu görecektir. Çünkü insan bir kötülüğe sürekli şahit olduğunda, bu durum onun için giderek gayet olağan bir iş gibi gelmeye başlar. Bundan böyle artık bu tür şeylerin o kadar da önemli olmadığını, fazla üzerinde durmaya değer bulunmadığını kabullenir hâle gelir. Ardından da kâlpte ona karşı duyulan korku ve nefret de önemini yitirir.
Kişi bu tür şeylere sürekli şahit olunca ve artık basit görmeye başlayınca, bundan böyle kötülüğe karşı koyma isteğini de gönlünden yitirmiş olacaktır, bu güç kaybolacaktır. Giderek kendisi de o tür şeyleri yapmaya başlayacak, en azından buna meyledecek veya bu tür şeylerin en basitine yönelecektir ki, bu da peşinden diğerlerini sürükleyecektir. Çünkü kişi, başkalarının yaptığı büyük hataları gördükçe, kendisinin yaptığı küçük işleri, yanlışları artık bundan böyle önemsemeyecektir. Nitekim, sürekli servet sahiplerinin elinde bulunan varlıklarına göz diken bir kimse, onlarla oturup kalkan biri, bu durumda kendi durumunu aşağılamaya ve küçümsemeye başlar. Eğer bir kimse, Allah’ın kendisine verdiği nimetin önemini anlamak istiyorsa, varlıklı kimselerle birlikte olmayı değil de, fakir ve yoksullarla birlikte olmayı tercih etmelidir. İşte bu durumda kendi elindekinin önem ve değerini anlayabilir.
Tıpkı bu örneklerde görüldüğü gibi, bir kimsenin iyi ve itaatkar kimselerle beraber olma hâliyle, isyankar olanlarla bir arada olma hâli arasında mutlaka fark olacaktır. İyilerle beraber oturup kalkan kişi onlardan etkileneceği gibi, kötülerle birlikte olan da onlardan etkilenecektir. Çünkü çevrenin insan karakteri üzerindeki etkisi oldukça önemlidir. Eğer herhangi bir kimse dikatini sahabe hayatına, tabîinin yaşantısına çevirir, onların ibadette nasıl bir yol izlediklerini inceler, dünyaya nasıl değer vermediklerini görürse, o takdirde kendi durumunun onlara bakıldığında hiç de önemsenecek bir şey olmadığını kabullenecek ve yolunu düzeltme imkanını bulabilecektir. Kendi ibadetinin de onlarınkinin yanında hiç olduğunu görecektir. Nitekim, bir kimse böylece kendisinin gerçekten eksik ve hatalı olduğunu görmeyi sürdürürse, sonrasında bir gayretin içerisine girecek, artık mükemmellik yoluna doğru bir rağbet ve istek oluşacaktır. Kişi, O zâtlara tam anlamıyla uyma yolunu izleyecektir.
Her kim, sözkonusu zâtların yerine, kendi döneminin insanlarının yaptıklarına dikkat çeker, onların Allah’tan ve emirlerinden nasıl yüz çevirdiklerine bakar, dünyaya karşı hırsla sarılışlarını izler, masiyetleri âdeta bir gelenek hâline getirdiklerini görür, bunların bir değerlendirmesini yaparsa, o zaman, içindeki basit bir hayır ve iyilik isteğini oldukça büyük görür. İşte bu, o kimsenin bundan böyle helâk olması anlamına gelir. İnsan karakterinin bir farklılık sergilemesi için kişinin sadece hayır ve şer ifadelerini duyması bile yeterlidir. Yani hayrı ya da şerri görme olayı bir tarafa, bunların sözünün işitilmesi bile, insan karakteri üzerindeki etkisi vardır. İşte bu ince ve hassas çizgi nedeniyledir ki, Rasulullah (sav) şöyle buyurmuşlardır:
“Salihlerden bahsedilen yerde, rahmet yağar.”
Burada ki “rahmet”ten amaç da cennete girmek ve yüce Allah’ın cemaline kavuşmaktır. Yoksa bir yerde salihlerden ya da iyi insanlardan söz edilirken, bizzat rahmetin kendisinin inmesi ya da yağması demek değildir. Ancak bu, rahmet ve bereketin oluşması, yağması için bir sebep oluşturur. Bunun belirtisi de gönülde buna karşı bir arzunun belirmesi, o salih insanlar gibi olma gayretinin oluşması, bundan böyle yaptığı yanlışlardan, eksiklerden ve kusurlardan uzak durması demektir. Çünkü rahmetin ilk basamağı hayır işlemektir. Hayır işlemenin de ilk basamağı ise rağbettir, istek ve arzudur. Bir isteğin oluşabilmesi de salihlerin durumlarından, yaşantılarından söz etmekle ve onlara özenmeyi sağlamakla kazanılır. İşte rahmetin ya da bereketin inmesi veya yağması bu anlamdadır.
Kaynak :
islamcokguzel
Halk arasında bulunan ve sürekli onlarla birlik olan kimse, onlardan gördüklerini ve onların yapageldikleri şeyleri farkında olmaksızın kendisi de yapmaya başlar, o da tıpkı onlara benzer. Çünkü bu, insan içinde gizli bir hastalık, mikrop gibidir. Bu mikrobun ne zaman ortaya çıkacağı bilinemez. Bu açıdan gafil ve aymazları bir kenara bırakalım, benim diyen akıl sahibi kimseler bile kolay kolay kendilerini bundan kurtaramazlar. Herhangi bir kimse, fasık ve ahlaksız biriyle oturup kalkmayı bir süre devam ettirdiğinde, bu kişi, içten içe kötülüklere ve bu tür hareketlere karşı olmasına rağmen, bu fasık kimseyle arkadaşlık etmeden önceki hâliyle sonraki hâlini şöyle bir kıyasladığı takdirde, daha önceleri kötülüğü, fasıklığı ve bozgunculuğu istememesine, bundan nefret etmesine ve oldukça kötü bir şey olduğunu kabul etmesine rağmen, sonraki durumuyla arasında çok büyük bir fark olduğunu görecektir. Çünkü insan bir kötülüğe sürekli şahit olduğunda, bu durum onun için giderek gayet olağan bir iş gibi gelmeye başlar. Bundan böyle artık bu tür şeylerin o kadar da önemli olmadığını, fazla üzerinde durmaya değer bulunmadığını kabullenir hâle gelir. Ardından da kâlpte ona karşı duyulan korku ve nefret de önemini yitirir.
Kişi bu tür şeylere sürekli şahit olunca ve artık basit görmeye başlayınca, bundan böyle kötülüğe karşı koyma isteğini de gönlünden yitirmiş olacaktır, bu güç kaybolacaktır. Giderek kendisi de o tür şeyleri yapmaya başlayacak, en azından buna meyledecek veya bu tür şeylerin en basitine yönelecektir ki, bu da peşinden diğerlerini sürükleyecektir. Çünkü kişi, başkalarının yaptığı büyük hataları gördükçe, kendisinin yaptığı küçük işleri, yanlışları artık bundan böyle önemsemeyecektir. Nitekim, sürekli servet sahiplerinin elinde bulunan varlıklarına göz diken bir kimse, onlarla oturup kalkan biri, bu durumda kendi durumunu aşağılamaya ve küçümsemeye başlar. Eğer bir kimse, Allah’ın kendisine verdiği nimetin önemini anlamak istiyorsa, varlıklı kimselerle birlikte olmayı değil de, fakir ve yoksullarla birlikte olmayı tercih etmelidir. İşte bu durumda kendi elindekinin önem ve değerini anlayabilir.
Tıpkı bu örneklerde görüldüğü gibi, bir kimsenin iyi ve itaatkar kimselerle beraber olma hâliyle, isyankar olanlarla bir arada olma hâli arasında mutlaka fark olacaktır. İyilerle beraber oturup kalkan kişi onlardan etkileneceği gibi, kötülerle birlikte olan da onlardan etkilenecektir. Çünkü çevrenin insan karakteri üzerindeki etkisi oldukça önemlidir. Eğer herhangi bir kimse dikatini sahabe hayatına, tabîinin yaşantısına çevirir, onların ibadette nasıl bir yol izlediklerini inceler, dünyaya nasıl değer vermediklerini görürse, o takdirde kendi durumunun onlara bakıldığında hiç de önemsenecek bir şey olmadığını kabullenecek ve yolunu düzeltme imkanını bulabilecektir. Kendi ibadetinin de onlarınkinin yanında hiç olduğunu görecektir. Nitekim, bir kimse böylece kendisinin gerçekten eksik ve hatalı olduğunu görmeyi sürdürürse, sonrasında bir gayretin içerisine girecek, artık mükemmellik yoluna doğru bir rağbet ve istek oluşacaktır. Kişi, O zâtlara tam anlamıyla uyma yolunu izleyecektir.
Her kim, sözkonusu zâtların yerine, kendi döneminin insanlarının yaptıklarına dikkat çeker, onların Allah’tan ve emirlerinden nasıl yüz çevirdiklerine bakar, dünyaya karşı hırsla sarılışlarını izler, masiyetleri âdeta bir gelenek hâline getirdiklerini görür, bunların bir değerlendirmesini yaparsa, o zaman, içindeki basit bir hayır ve iyilik isteğini oldukça büyük görür. İşte bu, o kimsenin bundan böyle helâk olması anlamına gelir. İnsan karakterinin bir farklılık sergilemesi için kişinin sadece hayır ve şer ifadelerini duyması bile yeterlidir. Yani hayrı ya da şerri görme olayı bir tarafa, bunların sözünün işitilmesi bile, insan karakteri üzerindeki etkisi vardır. İşte bu ince ve hassas çizgi nedeniyledir ki, Rasulullah (sav) şöyle buyurmuşlardır:
“Salihlerden bahsedilen yerde, rahmet yağar.”
Burada ki “rahmet”ten amaç da cennete girmek ve yüce Allah’ın cemaline kavuşmaktır. Yoksa bir yerde salihlerden ya da iyi insanlardan söz edilirken, bizzat rahmetin kendisinin inmesi ya da yağması demek değildir. Ancak bu, rahmet ve bereketin oluşması, yağması için bir sebep oluşturur. Bunun belirtisi de gönülde buna karşı bir arzunun belirmesi, o salih insanlar gibi olma gayretinin oluşması, bundan böyle yaptığı yanlışlardan, eksiklerden ve kusurlardan uzak durması demektir. Çünkü rahmetin ilk basamağı hayır işlemektir. Hayır işlemenin de ilk basamağı ise rağbettir, istek ve arzudur. Bir isteğin oluşabilmesi de salihlerin durumlarından, yaşantılarından söz etmekle ve onlara özenmeyi sağlamakla kazanılır. İşte rahmetin ya da bereketin inmesi veya yağması bu anlamdadır.
Kaynak :
islamcokguzel
Moderatör tarafında düzenlendi: