20.yy başlarına kadar kısmen Rum Ortodoks yerleşkesidir. Nüfus Mübadelesine kadar 20 Rum aile Çivrilde yaşamaktadır. Çivril adına tarihte ilk kez Miryokefalon Muharebesi anlatan Bizans Belgelerinde rastlıyoruz. 12. yüzyıldan kalma bu belgelerde Çivril adı Rum yazımı ile "Tribritzi" ve Latin yazılımı ile "Cyybrilcimani" diye geçiyor. Çivril adı Selçuklu Hanedanı döneminde Anadolu'ya göç eden Çağatay Türklerinin kullandığı Çağatay Türkçesine ait bir tanımlamadır ve anlamı "suyu bol olan yer", "sulak yer" demektir. Anadolu'da birçok bölgede Çivril adı vardır. Luvilerin yaşamadığı yerlerde de Çivril yerleşim alanları vardır. Çivril'in Luvi diliyle alakası yoktur ve Çağatay Türkçesinde Çivril "yalın" bir kelime olarak geçer. Tarihçi Niketas "Tarih" adlı yapıtında savaşın yapıldığı geçidin adını "Tribritzi" biçiminde yazmıştır. Ayrıca tarihçi bölgeye Tsivril Tsimani diye de isim vermiştir. Bunun Türkçesinin Çivril Çimeni olduğu düşünülür. Gerek eski gerek yeni Hellen dilinde C harfinin ve bizdeki okunuşuyla C harfinin karşılığı yoktur. C sesini vermek için tz, Ç sesinin vermek için ts kullanılır. Diğer yandan yeni Hellen ağzından b harfi bizdeki v'nin değerindedir. Demek ki geçidin adı "Tribritzi" diye yazılmakla birlikte bu yazım bizim okuyuşumuzdaki Civrici ya da Çivrici'nin değerindedir.
Bu adın içindeki Çivr-, Luwi dilinde "Bol su, Gür su" anlamında, adın sonundaki -il ise "Geçit, boğaz" anlamındadır. bunların tümü içinden suyun aktığı bir doğal geçide işaret eder. Çivril adının işaret ettiği bu tür bir geçit ise doğu yanı başındaki "Küfü Çayı Vadisi"'dir. Bir başka düşünceye göre ise Çivril ismi, Selçuklu komutanının Çevril emrinden gelmektedir. Çivrildeki ilk yerleşimler Beycesultan Höyüğündeki yerleşme ile başlamıştır. 1954 - 1959 yılları arasında Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü adına burada yapılan kazılarda MÖ 4000 yıllarına tarihlenen buluntular elde edilmiştir. Bu durumda Çivril'in 6000 yıllık bir tarihi vardır. Höyüğün bilinen ilk sakinleri Arzawa'lardır. MÖ 2000 - 1680 yılları arasında hüküm süren Arzawa'lardan sonra sırayla Hititler'in, Frigler'in, Kimmerler'in, Lidya, Pers, Makedonya Krallığı, Seleskos Krallığı, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu dönemlerini yaşamıştır. Daha sonra ise Sahib Ataoğulları ve Germiyanoğulları Beyliği dönemlerini yaşayan Çivril, Moğol işgalinden sonra Osmanlı egemenliğine girer.
Çivril - Miryokefalon Savaşı:
26 Ağustos 1071 tarihinde Türklere Anadolu kapılarını açan Malazgirt Zaferinden sonra Türkler, yaptıkları akınlarla sık sık Anadolu içlerine girmişlerdir. II. Kılıçarslan (1155-1192) tahta çıktığı zaman Bizans İmparatoru olan Manuel bu durumdan rahatsızlık duyuyordu. Türkler daha fazla kuvvetlenmeden Siblia (Sublaion) kalelerini inşa ettirdi. Savaş kaçınılmaz hale gelmişti. Bu amaçla 1176 ilk baharında Uluabat Gölü kenarındaki karargahında hareket eden Manuel Honaz. Lampis (Beylerli) Dinar yolu ile hareket üssü olan Siblia'ya (Homa - Gümüşsu) gelmiştir. Sultan buraya barış için elçilerini göndermiş ise de bunları kabul etmeyerek bir konak ötedeki Işıklı (Miryokefalon Kalesi)'ne gelmiştir. Niketas'ın terk edilmiş eski bir kale dediği "Miryokefalon Kalesi" buradadır. Sarıbaba Tepesi eteğindeki bu kaleye ait Bizans yapısı dışkale ve Arkaik döneme (MÖ 640-MÖ 480) ait iç kale duvarları saptanmıştır. II. Kılıçarslan buraya elçilerini göndererek bir defa daha barış yolunu denemiş ise de imparator elçileri yine kabul etmemiştir. Sonuçta Manuel Ordusunu, hiçbir güvenlik tedbiri almaksızın içinde dar, uzun ve kıvrımlı bir boğaz bulunan "Tzibritzi" vadisine sürmüştür. Bu vadi Küfi Çayı vadisidir. Boğazın iki yakasını tutan sultan ise öncü Bizans birliklerinin boğazı geçmesine izin verdikten sonra askerlerine ok atışı emrini vermiştir. Yakın mesafeden yapılan bu atışlar çok etkili olmuştur. Ölen hayvan ve askerler vadiyi kapatmıştır. Daha sonra yamaçtan inen Türkler düşmanlarını imha etmişlerdir. Akşamın alacakaranlığına kadar süren savaşın ertesi gün sabahı Bizanslılar büyük bir sürpriz ile karşılaşırlar. Sultan elçisini göndererek barış isteğinde bulunur. İmparator Dorilaion ve Siblia kalelerinin yıkılması şartı ile anlaşmayı imzalar ve bir Türk müfrezesinin koruması altında Honaz' a gönderilir. Böylece Malazgirt Zaferiyle Anadolu'ya giren Türkler Miryokefalon Zaferiyle de Anadolu'nun tapusunu almış olurlar. Anadolu Türkleşmesinde büyük bir öneme sahip olan bu savaş ilçemiz toprakları içerisinde kazanılmıştır. Çivril Belediyesi'nin öncülüğünde ilki 1995 yılında yapılan, Dördüncüsü ise 1998 yılında yapılan Çivril - Miryokefalon Savaşı sempozyumuna sunulan bildirilerde de bu tez doğrulanmaktadır. Büyük Menderes Çivril Ovası'nı suladığı için ova bataklıktı. Bölgede sığır, camız ve vahşi at sürüleri vardı. Tarihte "Onbinlerin yürüyüşü" denen zamanda Pers kralı Daryus Kserkses, Sard'dan yola çıkmış bir ay boyunca Çivril Ovası'nda kalarak ordusunun tedarikini gidermiştir. Büyük İskender'in komutanları da bölgenin ekonomik gücünden dolayı Çivril'e uğramış Yavuzca çiftliği denilen yerde üs kurmuşlardır. Burada İskender döneminden kalma kaya mezarları, iki tümüls ve taş kabartmalar vardır. Türkler buraya geldiklerinde "suyu bol olan yer" bol su veren geçit" anlamı taşıyan Çivril ismini vermişlerdir. Çivril'in Kocakır mevkii denen bölgesinde "Kervan Yolu" olarak adlandırılan Selçuklular döneminden kaldığı zannedilen yol vardır. Bundan da anlaşılacağı üzere Orta Anadolu'dan Batı Anadolu'ya geçişte Akdağ eteklerinden Hacıkadirler denen bölgeden ve Sandıklı yönünden Menderes Nehrini takiben Cumalar-Işıklı-Koçak-İğdir Yokuşu eteklerinden devamla Bekilli tarafına (Kayı Pazarı) bir kervan yolu olma ihtimali büyüktür (Bu yol, Yassıhöyük köyünden geçer ve hâlen daha kayı yolu diye bilinir.) Kervan yolu şu an şehir içinde kalmıştır. Çivril'e 11 km uzaklıktaki Işıklı nahiyesi MÖ 250'lü dönemlerde Eumania adı altında antik bir kent olup Hierapolis ve Laodikya ile aynı dönemlerde kurulmuştur (Böyle kesin bir bilgi yok). Çivril-Uşak bölgesinde çok sıkça orman niteliğindeki Meşe ağaçlarının kapladığı bölgeye "Meşe Denizi" denilmiştir. Çivril'deki meşe palamutu kaynatıldığında kahverengi kök boya elde edilmektedir. Laodikya'da Romalı askerler için yapılan elbiselerin kahverengi olmasına sebep Laodikyalı tekstilcilerin Çivril'deki meşe palamutundan elde ettikleri kahverengi boyayı kullanmalarıdır. Osmanlı devleti döneminde ilk olarak Kütahya sancağının Şeyhlü (Şeyhli, bugün Işıklı) kazasına bağlı bir köydü. Burası 1826'da Karahisar-ı Sahip sancağının Sandıklı kazasına bağlı Şeyhli nahiyesinin merkezi olmuştur. 1908'de Geyikler kazası Sandıklı'dan ayrılıp Dinar adıyla kaza olduğunda Çivril buraya bağlanmıştır. 1910'da Dinar'dan ayrılıp kaza merkezine dönüşen Çivril 1925'e kadar Afyonkarahisar'a bağlı ilçe olmuş ve bu yılda Denizli'ye bağlanmıştır. 1953 yılında ise Uşak il olduktan sonra Karabedirler Köyü , Denizliye bağlanmıştır.
Kurtuluş Savaşı'ndaki önemi:
Çivril , Kurtuluş Savaşı boyunca 2 kez işgale uğramıştır. Birinci işgal 8 Ocak 1921 tarihinde ,az sürmüş, keşif amaçlı olup ve Yunan orduları halka iyi davranmıştır. 10 günsonra çekilmiş ve birkaç ay sonra, 1 Nisan 1921 tarihinde ikinci kez Yunanlar tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra kendi Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kurup 200 kişilik bir süvari ve piyade birliği oluşturmuştur. İşgalin ilk günü, 1 Nisanı 2 Nisana bağlayan gece Yunan Ordusu , nüfusu o zamanlara göre biraz daha fazla olan Cabar köyünde Cabar Katliamını gerçekleştirmişlerdir. 83 kişi bu katliamda şehit olmuştur. Kalanları ise Bulkaz (Gürpınar) köyüne doğru kaçmıştır. Genelkurmay Kaynaklarının 11 Nisan 1921 tarihli bölümünde Yunanlıların , bir subayın öldürüldüğünü bahane ederek Çivril'in Cabar köyünü yaktığı ve köy halkınının tamamen öldürüldüğü öğrenilmiştir. yazmaktadır. Bu olayın ardından Cabar Türküsü yazılmıştır. Bunun dışında Yunan Ordusu bazı kişileri de bazen baskınlarda,bazen angarya işlerinde bazen ise ibadet sırasında öldürmüş ve birkaç kişiyi ise bazılarını çevre köy veya ilçelere ya da Atinaya sürmüştür.Çeşitli baskınlar veya çatışmalar da Çıtak,Işıklı gibi köylerde olmuştur. 523 gün süren işgalin ardından 30 Ağustos 1922 günü Yunanlıların geri çekilmesi ile beraber işgalden kurtulmuştur.
tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.
Bu adın içindeki Çivr-, Luwi dilinde "Bol su, Gür su" anlamında, adın sonundaki -il ise "Geçit, boğaz" anlamındadır. bunların tümü içinden suyun aktığı bir doğal geçide işaret eder. Çivril adının işaret ettiği bu tür bir geçit ise doğu yanı başındaki "Küfü Çayı Vadisi"'dir. Bir başka düşünceye göre ise Çivril ismi, Selçuklu komutanının Çevril emrinden gelmektedir. Çivrildeki ilk yerleşimler Beycesultan Höyüğündeki yerleşme ile başlamıştır. 1954 - 1959 yılları arasında Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü adına burada yapılan kazılarda MÖ 4000 yıllarına tarihlenen buluntular elde edilmiştir. Bu durumda Çivril'in 6000 yıllık bir tarihi vardır. Höyüğün bilinen ilk sakinleri Arzawa'lardır. MÖ 2000 - 1680 yılları arasında hüküm süren Arzawa'lardan sonra sırayla Hititler'in, Frigler'in, Kimmerler'in, Lidya, Pers, Makedonya Krallığı, Seleskos Krallığı, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu dönemlerini yaşamıştır. Daha sonra ise Sahib Ataoğulları ve Germiyanoğulları Beyliği dönemlerini yaşayan Çivril, Moğol işgalinden sonra Osmanlı egemenliğine girer.
Çivril - Miryokefalon Savaşı:
26 Ağustos 1071 tarihinde Türklere Anadolu kapılarını açan Malazgirt Zaferinden sonra Türkler, yaptıkları akınlarla sık sık Anadolu içlerine girmişlerdir. II. Kılıçarslan (1155-1192) tahta çıktığı zaman Bizans İmparatoru olan Manuel bu durumdan rahatsızlık duyuyordu. Türkler daha fazla kuvvetlenmeden Siblia (Sublaion) kalelerini inşa ettirdi. Savaş kaçınılmaz hale gelmişti. Bu amaçla 1176 ilk baharında Uluabat Gölü kenarındaki karargahında hareket eden Manuel Honaz. Lampis (Beylerli) Dinar yolu ile hareket üssü olan Siblia'ya (Homa - Gümüşsu) gelmiştir. Sultan buraya barış için elçilerini göndermiş ise de bunları kabul etmeyerek bir konak ötedeki Işıklı (Miryokefalon Kalesi)'ne gelmiştir. Niketas'ın terk edilmiş eski bir kale dediği "Miryokefalon Kalesi" buradadır. Sarıbaba Tepesi eteğindeki bu kaleye ait Bizans yapısı dışkale ve Arkaik döneme (MÖ 640-MÖ 480) ait iç kale duvarları saptanmıştır. II. Kılıçarslan buraya elçilerini göndererek bir defa daha barış yolunu denemiş ise de imparator elçileri yine kabul etmemiştir. Sonuçta Manuel Ordusunu, hiçbir güvenlik tedbiri almaksızın içinde dar, uzun ve kıvrımlı bir boğaz bulunan "Tzibritzi" vadisine sürmüştür. Bu vadi Küfi Çayı vadisidir. Boğazın iki yakasını tutan sultan ise öncü Bizans birliklerinin boğazı geçmesine izin verdikten sonra askerlerine ok atışı emrini vermiştir. Yakın mesafeden yapılan bu atışlar çok etkili olmuştur. Ölen hayvan ve askerler vadiyi kapatmıştır. Daha sonra yamaçtan inen Türkler düşmanlarını imha etmişlerdir. Akşamın alacakaranlığına kadar süren savaşın ertesi gün sabahı Bizanslılar büyük bir sürpriz ile karşılaşırlar. Sultan elçisini göndererek barış isteğinde bulunur. İmparator Dorilaion ve Siblia kalelerinin yıkılması şartı ile anlaşmayı imzalar ve bir Türk müfrezesinin koruması altında Honaz' a gönderilir. Böylece Malazgirt Zaferiyle Anadolu'ya giren Türkler Miryokefalon Zaferiyle de Anadolu'nun tapusunu almış olurlar. Anadolu Türkleşmesinde büyük bir öneme sahip olan bu savaş ilçemiz toprakları içerisinde kazanılmıştır. Çivril Belediyesi'nin öncülüğünde ilki 1995 yılında yapılan, Dördüncüsü ise 1998 yılında yapılan Çivril - Miryokefalon Savaşı sempozyumuna sunulan bildirilerde de bu tez doğrulanmaktadır. Büyük Menderes Çivril Ovası'nı suladığı için ova bataklıktı. Bölgede sığır, camız ve vahşi at sürüleri vardı. Tarihte "Onbinlerin yürüyüşü" denen zamanda Pers kralı Daryus Kserkses, Sard'dan yola çıkmış bir ay boyunca Çivril Ovası'nda kalarak ordusunun tedarikini gidermiştir. Büyük İskender'in komutanları da bölgenin ekonomik gücünden dolayı Çivril'e uğramış Yavuzca çiftliği denilen yerde üs kurmuşlardır. Burada İskender döneminden kalma kaya mezarları, iki tümüls ve taş kabartmalar vardır. Türkler buraya geldiklerinde "suyu bol olan yer" bol su veren geçit" anlamı taşıyan Çivril ismini vermişlerdir. Çivril'in Kocakır mevkii denen bölgesinde "Kervan Yolu" olarak adlandırılan Selçuklular döneminden kaldığı zannedilen yol vardır. Bundan da anlaşılacağı üzere Orta Anadolu'dan Batı Anadolu'ya geçişte Akdağ eteklerinden Hacıkadirler denen bölgeden ve Sandıklı yönünden Menderes Nehrini takiben Cumalar-Işıklı-Koçak-İğdir Yokuşu eteklerinden devamla Bekilli tarafına (Kayı Pazarı) bir kervan yolu olma ihtimali büyüktür (Bu yol, Yassıhöyük köyünden geçer ve hâlen daha kayı yolu diye bilinir.) Kervan yolu şu an şehir içinde kalmıştır. Çivril'e 11 km uzaklıktaki Işıklı nahiyesi MÖ 250'lü dönemlerde Eumania adı altında antik bir kent olup Hierapolis ve Laodikya ile aynı dönemlerde kurulmuştur (Böyle kesin bir bilgi yok). Çivril-Uşak bölgesinde çok sıkça orman niteliğindeki Meşe ağaçlarının kapladığı bölgeye "Meşe Denizi" denilmiştir. Çivril'deki meşe palamutu kaynatıldığında kahverengi kök boya elde edilmektedir. Laodikya'da Romalı askerler için yapılan elbiselerin kahverengi olmasına sebep Laodikyalı tekstilcilerin Çivril'deki meşe palamutundan elde ettikleri kahverengi boyayı kullanmalarıdır. Osmanlı devleti döneminde ilk olarak Kütahya sancağının Şeyhlü (Şeyhli, bugün Işıklı) kazasına bağlı bir köydü. Burası 1826'da Karahisar-ı Sahip sancağının Sandıklı kazasına bağlı Şeyhli nahiyesinin merkezi olmuştur. 1908'de Geyikler kazası Sandıklı'dan ayrılıp Dinar adıyla kaza olduğunda Çivril buraya bağlanmıştır. 1910'da Dinar'dan ayrılıp kaza merkezine dönüşen Çivril 1925'e kadar Afyonkarahisar'a bağlı ilçe olmuş ve bu yılda Denizli'ye bağlanmıştır. 1953 yılında ise Uşak il olduktan sonra Karabedirler Köyü , Denizliye bağlanmıştır.
Kurtuluş Savaşı'ndaki önemi:
Çivril , Kurtuluş Savaşı boyunca 2 kez işgale uğramıştır. Birinci işgal 8 Ocak 1921 tarihinde ,az sürmüş, keşif amaçlı olup ve Yunan orduları halka iyi davranmıştır. 10 günsonra çekilmiş ve birkaç ay sonra, 1 Nisan 1921 tarihinde ikinci kez Yunanlar tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra kendi Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kurup 200 kişilik bir süvari ve piyade birliği oluşturmuştur. İşgalin ilk günü, 1 Nisanı 2 Nisana bağlayan gece Yunan Ordusu , nüfusu o zamanlara göre biraz daha fazla olan Cabar köyünde Cabar Katliamını gerçekleştirmişlerdir. 83 kişi bu katliamda şehit olmuştur. Kalanları ise Bulkaz (Gürpınar) köyüne doğru kaçmıştır. Genelkurmay Kaynaklarının 11 Nisan 1921 tarihli bölümünde Yunanlıların , bir subayın öldürüldüğünü bahane ederek Çivril'in Cabar köyünü yaktığı ve köy halkınının tamamen öldürüldüğü öğrenilmiştir. yazmaktadır. Bu olayın ardından Cabar Türküsü yazılmıştır. Bunun dışında Yunan Ordusu bazı kişileri de bazen baskınlarda,bazen angarya işlerinde bazen ise ibadet sırasında öldürmüş ve birkaç kişiyi ise bazılarını çevre köy veya ilçelere ya da Atinaya sürmüştür.Çeşitli baskınlar veya çatışmalar da Çıtak,Işıklı gibi köylerde olmuştur. 523 gün süren işgalin ardından 30 Ağustos 1922 günü Yunanlıların geri çekilmesi ile beraber işgalden kurtulmuştur.
tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.