Aaryan
Forum Üyesii
- Katılım
- 25 Ara 2022
- Mesajlar
- 17,012
- Puanları
- 36
Cruyff en üst seviye olduğu için onu ‘hedef’ haline getirmeye çalıştım. Eleştirel bakış içerisinde kıyaslama yapmak en azından değerlendirmede belirleyici örnek olması çok önemli. Futbolu ‘küresel’ bir oyun olarak kabul edip ona katkı yapmak, hatta ona şekil vermek, söz sahibi olmak ancak gerçek anlamda bilgi ve donanımlı bir insanın başarabileceği şeydir. Guardiola’nın nasıl tarzı yoksa ve kendisi zaten bir tarzsa, Cruyff’da futbol içinde tek başına bir kulüptür. Futbolu hem saha içinde hem de saha dışında değerlendiren nadir futbol insanlarından biridir. Futbola anlam katmadaki başarısı, sadece başlı başına bir düşünceden çok, devrimci eylem adamı olmasından kaynaklanmaktadır. Öncelikle ülkelerin kendi ekollerini yaratıp, ekollerine sahip çıkmaları için yaptığı yorumla işe başlamak gerek. Bizim çıkmazımız burada başlamaktadır. “Gelişmenin yolunun İspanya veya İtalya’da yapılanları kopyalamaktan değil, önce kendine bakmaktan geçtiğini gösterdiler. Kendine bakmak becerilerini saptamak ve eksiklerini gidermek demektir. Bir Almandan Hollandalı gibi oynaması gerektiği talebinde bulunamazsınız. Ya da bir İtalyan’dan olmaz. Öyleyse onlara bakmayacaksınız. Önce kendinizi anlayacaksınız. Baştan beri felsefem buydu. Böyle yapmamak için sıralanacak bahanelerin kolayca tahmin edebilir ve genellikle parayla ilgili olmalarına rağmen sonuçta maçlar on bire on bir oynanıyor. En zengin kulüp bile sahaya on iki adam sürmez. Mesele tamamen temel niteliklerle ilgilidir.” Saha içi görüşlerinden takım kurmanın maliyetinin kulüplere göre nasıl olması gerektiğinin çözümünü de anlatıyor. “İş teknik, taktik ve performansa geldiğinde ne dediğimi bilirim çünkü dediklerim seksenlerde Ajax’da ve sonrasında Barcelona’da doğrulandı. Altyapıdan gelme oyuncularla birkaç yıldız transfer karışımından doğan çekici futbol sayesinde iki yılda hedefe ulaşıldı.” * Cruyff kendi adına ortaya koyduğu değerleri bir felsefe etrafında örgütleyerek bir sistem bütünlüğü yarattı. Bu ancak filozof öğretilerine sahip bir kişiliğin yapacağı değişimdir. Sadece mesleki format içinde kalıp takım çalıştırmanın karşılığı şampiyonluk ya da sıralama da bir yer bulma olur. Ama belirleyici faktör; mesleki tüm bilginin kabulüyle, kültür bütünlüğünden ortaya çıkan antrenörün kişisel meslek prensipleridir. Her antrenör için farklıklar gösterir ve geçerli olup olmaması bu bütünlüğün ortaya koyacağı sürdürülebilir başarıya bağlıdır. Yani her antrenörün bir tarzı olmalı. Saha da yönettiği takımın oynadığı oyun antrenörün kimliğindeki beklentileri tarif ederek kamuoyu tarafından karşılık bulmalıdır. * Güneş, Buruk ve Kartal’ın her üç antrenörün de diğer yerli antrenörler gibi temel dayanak olarak sistem prensibi yerine oyuncu yetenekleri üzerinden sonuca gitmeyi istemektedirler. Yani işin kolayına kaçıp; sonuca oynamak istemekteler. Öyle filozof falan olmaya gerek yok! O yüzden sistem üzerinden eleştiride bulunmak doğru değil. Üç antrenör için de genelde hamleleri üzerinden konuşmak gerek. Çıkardıkları kadro ile oyun içindeki skora ve zamana göre yaptıkları değişikler oyunu ve skoru belirleyici olduğundan-sistem olmadığı için- buradan konuşmak en doğru yol olur. Düşünce ve yaratıcılık ancak bilgiyi örgütleyerek kendini üretir. Bilgiye ihtiyaç duymadan mesleki formatı yeterli görmek ancak maddi beklentileri karşılamak için zamana karşı oynamaktır. * İşte, Avrupa maçlarından önce son lig maçlardaki ortaya konulan hamleleri bu açıdan değerlendirmek gerek. Güneş’in takım ile kamp döneminde ortaya koyduğu kadro bütünlüğü ve tek prensip üzerinden oyunu -sistem yok- bu lig için geçiş dönemi adına sorunları çözecek düzeyde göründü. Özellikle Gedson, Salih ve Amir orta üçlüsünün bir 6, iki 8 numara oyunu; Aboubakar’ın merkez oyunu ile Muleka’nın sol kanattan çift santrafora geçişi ve Roiser ile Onur’un sağ çizgi üzerinden geçiş oyununu kombine etmeleri ile bir kombinasyon oluştururken Masuaku’nun katkısı da bir şekilde sorunları çözüm için hamleler oldu. Fakat Rebic, Chamberlain ve Rashica gelince işin rengi değişti. Öncelikle bu oyuncular gerçekten ihtiyaç nedeniyle alındı, yoksa taraftar baskısını bertaraf etmek için mi alındı? Bu sorunun cevabı önemli. Alınan bu üç oyuncu oyuna girince ortaya çıkan görüntü kötüydü. Çünkü Amir oyundan çıkınca 6 numara olmadığından iki 8 numara oynayan Gedson ve Salih birden iki 6 numaraya döndüler ve genelde 8 numara oynayan Chamberlain birden kendini 9,5 numarada Aboubakar’ın yanında buldu. Ki bu hamle Gedson ile Aboubakar ilişkisi kesilip üstelik takımın oyun aklı olan Aboubakar oyundan çıkmasına neden olunca takımın tüm çalışması bozuldu. Burada ortaya çıkan gerçek ise, oyun artık hamle düzeyinden çıkıp sistem olmasa bile-birkaç prensip üzerinden kurgulanmak zorunluluğunu ortaya koydu. İşte Güneş için sıkıntı burada başlamakta. Yaptığı oyuncu değişiklikleri ve formasyon değişikliklerinin kontrolünü kendisi de kaybedince kontrolsüz arabesk bir oyun ortaya çıktı. Çok benzediği için aynı yerden Fenerbahçe’yi değerlendirmek gerek. Dzeko ve Tadic’in gelmesiyle birlikte Fenerbahçe yıllardır oyun karakterini oluşturan 9 ve 10 numara ihtiyacını giderirken, bu iki oyuncu oyun aklı olarak saha içi kontrolü de ellerinde tutmaktadırlar. Fenerbahçe İsmail 6 numara olarak ve önünde iki 8 numarayla oynarken oyunun şekli sol kenar oynayan 10 numara Tadic tarafından yönetilmektedir. İki 8 numaranın baskıda ve savunmadaki katkıları dışında defans arkasına Dzeko’nun boşluklarına yaptıkları topsuz koşular skoru belirleyici etkiye sahip. Fakat son maçta, yetenekleri tartışılmayacak düzeyde olan Fred ve Cengiz-büyük ihtimalle başkanın isteği nedeniyle-yeterli zamanda çalışma yapmamalarına rağmen ilk 11 oynayınca oyunun şekli bozuldu. Bu da aynı gerekçeye maruz kaldı. Yani tek prensip yerine Fred ve Cengiz kalitesi gelince yeni bir oyun formatına ihtiyaç duyuldu. Özellikle Fred asistan 6 ile tamamlayıcı 8 oynarken İsmail ve Szymanski ile uyum sorununun giderilmesi ve ihtiyaç duyulan şekilde oynatılması gerekliliği net göründü. Kartal’ın biraz yorulması gerek. Ama, Mert oyuna girince savunmadaki diğer 3 oyuncunun yer değişmesinin bir açıklaması olamaz. Ferdi sağ bekten sol beke, Oosterwolde sol bekten sol stoper, Djiku sol stoperden sağ stopere ve Mert sağ beke… * Okan Buruk ise geçen seneki kadrosuna kavuşunca büyük şekilde rahatladı- hazırlık ve Avrupa maçlarında kadroda Icardi ve Torreira olmayınca Buruk için hamleler yapması gerekirken yaptığı hamlelerin sıkıntılı ve çözüm üretmeden uzak olunca tartışma konusu olmuştu. Ama süreç içeresinde Molde maçında skor olarak-Icardi’den dolayı-değil ama oyun da olduğu gibi bu sorunlarla yüzleşeceğe benziyor. Onun için şu andaki çözüm; Oliveira, Torreira, Icardi ve Mertens üzerinden kurulan oyun kurgusunun sahada iradeye hâkim olarak devam etmesi gerekliliği ve yeni oyuncuların doğru zaman yönetimiyle adapte olmaları sağlayarak onun da antrenörlüğüne alan açmasıdır. Bu dörtlüye ihtiyacı var. Son olarak Cruyff’un hiçbir yöresel antrenörden duyamayacağımız en anlamlı yorumuna bakalım: “Sık sık söylemişimdir: basit futbol oynamak en karmaşık iştir ama temel niteliklere, temel becerilere sahipseniz sonunda illa daha iyi performans çıkartırsınız. Spor dünyası bu yüzden dünyaların en güzelidir. Bu günlerde tek sorun, futbolun hiç futbol oynamamış kimselerin elinde olmasıdır. Sorunlar öyle beter-leşti ki yeniden başlayabilmek için her şeyin çökmesini bekliyoruz adeta.” İşte bu son cümlenin beklenti karşılığı bizde var. Ama Godot’yu bekler gibi bekliyoruz.