Bölgeye yerleşimin çeşitli kaynaklarda Hititlerin Anadolu'ya gelmesine (MÖ 3000) kadar uzandığı belirtilmektedir. İskila kentinin de erken dönem Hatti uygarlığının yerleşme alanı olduğu düşünülmektedir. Başkent Hattuşaya iki saat yakınlıkta olması bu tahmini güçlendirmektedir. Yivlik Kayası üzerinde yer alan geometrik figürlerin ve yivlerin bu dönemlerden kalma olabileceği iddia edilmektedir. Yine bu dönemde öne çıkan erken dönem yerleşim alanlarından Romalıların verdiği isimle Itlus, Osmanlı'nın verdiği isimle İmad - Direklibel'de tam olarak Yivlik Kayası eteğinden çıkan bir akarsu yatağının oluşturduğu derenin Taybı Ovası'na karıştığı yere kurulmuştur. Elimizde olan bilgilere göre bu alanın 15. ve 16. yüzyıla kadar önemli bir İskilip banliyösü oldu söylenebilir. Ebussuud burada doğmuştu. Tarihi kesin olmamakla birlikte 1509, 1514 ve 1543 yıllarında bu bölgenin Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde olan büyük depremlerin birinde tümüyle yıkılmış olma ihtimali olduğu düşünülmektedir. Bunu destekleyen bir diğer veri de Ebussuud'un babası adına yaptırdığı mektep ve caminin yerinin İmad'da (günümüz adı Bağözü) değil, Meydan Mahallesinde olmasıdır.
Frigler, Paflagonlar dönemi:
İskilipin tarihi geçmişi, yazılı kaynaklar bakımından MÖ 700e Paphlagonya devletine dayandırılmakla birlikte günümüzde tam olarak çözümlenememiştir. Ancak bölgeye yerleşimin Hititlerin Anadoluya gelmesine (MÖ 3000) uzandığı çeşitli kaynaklarda yer almaktadır ve İskilip bir Hatti uygarlığının merkezi olduğu kabul edilir. Hattuşaya iki saat yakınlıkta olması bu tahmini güçlendirmektedir. İlçede yaşadığı, bıraktıkları kalıntılarla resmen ispatlanan en eski millet Paphlogonlardır. Paphlagonlar Anadoluya MÖ 1000den sonra gelmiş, Hitit İmparatorluğunun yıkılışından sonra bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmışlardır. Paflagonya - Demir Atlılar Ülkesi; Kastamonu, Çankırı, Amasya, Samsun hattına hâkim olmuştur. Eski çağda İskilip, Paflagonya adı verilen bir bölgenin ismi olarak MÖ 900-700'lerde anılmaya ve tanınmaya başladı, Homeros'un İlyada destanında ilk defa anılan ve eski Yunancada "Askilepiyon - Sağlık Tanrısı" ismiyle de Antik Çağ'da önemli bir yer olarak bilinen İskilip; ünlü gezginlerden Herodot ve Skymonos'un da ziyaret ettiği bir bölge olarak bilinir. Yine bu bölgenin eski haritalardaki sınırları kuzeyde Karadeniz, güneyde Aydos Dağları, doğuda Kızılırmak ile Kızılırmak Vadisi'nin doğu yamaçları ve batıda da Bartın Çayı ile sınırlanmıştır.
Paflagonya'nın coğrafi alanında, Karadeniz'e dökülen akarsuları takip eden benzer ve başka antik yerleşme yerleri de bulunmaktadır. Eski Yunan'dan Bizanslılara kadar uzanan tarihî dönem içerisinde büyük ticaret yollarının Karadeniz'e ulaşmak için İskilip havalisinden geçmesi gerekmekteydi. Dört yol kavşağı olarak bilinen Sinop ve Alaca'nın arasındaki Boyabat ve İskilip'ten geçen önemli bir yol güzergâhının varlığının bunu gerekli kıldığı aşikardır. MS 2. yüzyılın sonlarında bölge Pont (Pontus) hakimiyetine girmiş, ancak bu egemenlik uzun sürmemiştir. Paflagonya prenslerinin yardım talebi üzerine Roma 72. Lüks Ordusunu göndererek bölgeyi Pontlardan geri almıştır. Daha sonra bölgeyi esas sahipleri olan Paflagonlara geri vermemiş olan Roma 72.Lüks Ordusu, bölgeyi kendi topraklarına katmıştır. Roma Döneminde İskilip önemini korumuş, I. Justinianus tarafından Helenepontus eyaletine katılmış ve eyaletin üç önemli yerleşiminden biri olmuştur. O dönemin en önemli ticaret yollarından biri olan Ankyra-Gangra yolunun önemli bir durağı olup; 2.Trajan tarafından yaptırılmıştır. Bu yol, İskilip ile birlikte Amasya ve Kalecik'ten de geçmektedir.
Roma ve Bizans dönemi:
Roma döneminde de İskilip, jeostratejik ve jeoekonomik önemini korumuş, Roma döneminin de seçkin yerleşim birimlerinden biri olarak bu medeniyet ile de kültür alışverişinde bulunarak 1000 yıla yakın ev sahipliği yapmıştır. İskilip'te Roma dönemine ait üç eser dikkat çekmektedir. Dördüncüsü mermer bir kitabe olup çarşıda özel bir alanda sergilenirken 1970'lerin sonunda çalınmıştır. İskilip'in Bizans'ta bulunan üç önemli şehirden birisi olduğu da Eski Çağ tarihçileri tarafından belirtilmiştir. Bölgede 1000 yıla yakın süren Bizans hakimiyeti Danişmentliler tarafından sona erdirilmiş, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra 1075'te Anadolu Selçuklu Devleti'nin egemenliği altına girmiş, daha sonra da Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli yerleşim yerlerinden biri olarak tarihsel sürecini devam ettirmiştir. Eski Romalılardan Bizanslılara kadar gelen İslamiyet öncesi dönem Selçukluların Anadolu'ya yerleşmeleri ile son bulmuş ve tekrar İskilip adıyla anılmaya başlanmış ve Müslümanlaşmıştır.
Danişmend, Selçuklu ve erken Osmanlı dönemi:
Sultan Alparslan'ın 1071'deki Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'ya adım adım yerleşenlerce; Çorum, Tokat ve Osmancık Emir Danişmend Ahmet Gazi tarafından 1074'te fethedilmiş ve Müslüman Türk hakimiyetine girmiştir. Zamanla diğer Türk boyları da bu bölgeye yerleşerek ve bölgede yaşayan halklarla karışarak bugünkü İskiliplilerin ataları olmuşlardır. Öte yandan bazı eserlerde İskilip'in Kıpçak - Tatar beyleri idaresinde Osmanlı dönemine kadar bulunduğunu kaydetmekle birlikte 13. yüzyılın başlarında zayıflayan Anadolu Selçukluları'nın idaresinden çıkarak Moğolların hakimiyetine geçmiş ve rivayete göre bir kısım Tatar aşiretleri İskilip'e yerleşmişlerdir. Neticede İskilip her dönemde Türk milletine mensup çeşitli boyların yaşamış olduğu bir beldedir. Bölgelerde kalan gayrimüslim yerli halkın bir kısmı bu suretle yerlerini bırakarak Batı Anadolu'ya çekilmiş, geriye kalanlar da kayda değer bir siyasi ve kültürel varlık gösterememişlerdir. Bu sebeplerle İskilip'te Anadolu Selçukluları döneminden kalma eserlere rastlanamamakta, buna neden olarak bir diğer sebep ise ilgili dönemde henüz yerleşik şehirleşmeye geçilememiş olması düşünülmektedir.
İskilip Halk Kütüphanesindeki 1149 sayılı Tac-üt Tevarih isimli el yazmasının 152. sayfasında Selçukluların Anadolu'daki yönetimlerinin son bulmasıyla İskilip Osmanlı idaresine geçmiş Ankara, Yozgat, Çankırı ve Kastamonu bölgeleri için Çorum ve İskilip'te Anadolu'ya ilk gelen Türkmenler'ce yurt ve mekân edinilmiştir. 1390 yılı sonlarında Yıldırım Bayezid Han tarafından Anadolu'da Kadı Burhanettin Beyliği'nin bir tehlike haline gelmesi, bir Anadolu harekâtına girişilmesine sebep olmuş, 1391'de alınan Kastamonu ile birlikte Candaroğulları Beyliği'nin bölgedeki hakimiyetine son verilmiştir. Osmancık ve Amasya'nın Osmanlı himayesine katılmasından sonra Kırkdilim'de yapılan bir çatışmada Şehzade Ertuğrul öldürülmüştür. Savaş sonrasında Kadı Burhaneddin'in Moğollar'a Ankara, Kalecik, Sivrihisar ve İskilip'i yağma ettirmesinden sonra toparlanan Osmanlı kuvvetleri bu isyankar beyliğin hükümranlığına son vermiş; Kastamonu, Osmancık, Çorum, Amasya ve İskilip'te tamamen Osmanlı'ya bağlanmışlardır. Bu dönemin İskilip ve Anadolu tarihi açısından önemi oldukça fazladır. Kent tarihi açısından en büyük zorunlu dış göçler bu dönemde olmuştur. Kadı Burhaneddin'in baskınlarından yılan İskiliplilerin çoğunluğu dağlara ve daha sonra geriye dönemeyerek batıya, doğuya ve güneye doğru daha güvenli yerleşim alanlarına kadar göç etmişlerdir. Yapılan araştırmalarda günümüzde Ankara, Kayseri, Kastamonu, Kütahya, Balıkesir, Afyon, Aydın,Isparta taraflarına kadar gidilip yerleşilmiştir. 1395'ten sonra bir süre huzurun tesis edildiği İskilip ve havalisi, Yıldırım Bayezid Han ile Timur'un yaptığı 1402 Ankara Savaşı'nda Osmanlılar'ın yenilmesinden sonra Anadolu'da bozulan siyasi düzenden etkilenmiş ve bazı Tatar beylerinin Timur orduları tarafına geçmesinden sonra Yıldırım Bayezid Han'ın oğullarından Mehmet Çelebi'nin "eski düzeni" kurma çabaları küçüklü büyüklü birçok muharebenin de bu bölgede cereyan etmesine sebep teşkil etmiştir. Nihayet kesinleşen Osmanlı zaferlerinden sonra yapılan bazı yasal düzenlemelerle Timur ordularına destek verdikleri gerekçesiyle bazı Tatar beyleri ve aşiret mensuplarının Rumeli'ye nakledilmek suretiyle mecburi tehcire tabi tutuldukları rivayet edilmekte; Filibe'nin batısında bulunan Koniş bölgesindeki Tatarlarla mübadele edildiği sanılmaktadır.
Osmanlı dönemi:
"Küçük Kıyamet" adı verilen 1509 tarihinde meydana gelen depremle yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde idari olarak önceleri Kastamonu ilinin merkez livasına, 1890da Amasya Sancağı'na, daha sonra Yozgat Sancağı'na, Ankara Sancağı'na ve şu an bağlı bulunduğu Çorum Sancağı'na bağlanmıştır. Fatih'in Trabzon'u fethinden sonra oraya gönderilen Müslüman aileler içerisinde İskilip'in de adı geçer ' 4- Cemaat-i İskilip 10 hane'. Evliya Çelebi, 17. yüzyıl ortalarında İskilipe uğramış olup İskilipin 150 akçelik Şerif kaza olduğunu, şehir teşkilatında Sipahi Kethüda yeri, yeniçeri serdarı, şehir subaşısı ve şehir kethüdası bulunduğunu ifade etmektedir. Kalesinin azametli ve muntazam, şehrin girişinin bağ ve bahçeli olduğu ve güzel evlerin bulunduğunu yazmaktadır. Bilginleri ve ziyaret yerlerinin çok olduğunu belirtilerek İskilipli Muhittin Yavsi, Şeyhulislam Ebussuud ve Şeyh Musluhiddin-i Attar gibi alimleri övmektedir.
1849 yılında İskilipe gelen ünlü seyyah Fransız V. Cunietin Pariste 1894 yılında basılan La Turquie dAsie isimli kitabında İskilipten şöyle bahseder:
Şehrin genel nüfusu 43.442 kişidir. Kent içinde 48 Ortodoks ve 10.563 Müslüman yaşamaktadır. Şehirde 108 cami, 6 tekke, 6 medrese, 1 konk belediye sarayı, 5 kütüphane, 1 pazar, 510 dükkân, 2 han, 4 hamam, 18 çeşme, 3 fıskiye, 18 tabakhane, 63 un değirmeni, 6 fırın, 10 kahve, yaklaşık 2000 konut, 1 mahkeme, 1 vergi dairesi, iç hizmetler telgraf istasyonu, posta şubesi, sayım bürosu bulunmaktadır. Çağımız kimya sanayisi bağlamında yapay boya üretimi gelişmeden önceki dönemlerde İskilip'i Cehri üreticisi olarak görmekteyiz. Öyle ki kentte 20. yüzyılın başına kadar olan dönemde Cehriliği olmayana kız verilmediği vakıadır. Yapılan Osmanlı dönem tapu incelemelerinde de bu görülmüştür. Hemen her ailenin kendine ait bir cehriliği vardır. Diğer kökboya üretim malzemeleri açısından da oldukça zengin bir bitki örtüsü vardır. İskilip, Osmanlı'nın son elli yılında olan taht kavgaları nedeniyle sürekli sancak olarak değişik yerlere bağlanmıştır. Kastamonu Sancağına bağlı iken 1890 yılında Amasya sancağına bağlanan İskilip kısa bir süre sonra Yozgat ve Ankara sancağına daha sonra da Osmancık ve Sungurlu ile birlikte Çorumlu Yedi Sekiz Hasan Paşa'nın takdire şayan gayretleri sayesinde 1894'te Anadolu'nun parlayan yıldızı, Çorum'a bağlanmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise Çorum iline bağlı bir ilçe olarak günümüze kadar gelmiştir.
Cumhuriyet dönemi ve sosyoekonomik yapısı:
İskilip, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda idari anlamda en çok toprak kaybeden yerleşimdir. Osmanlı dönemi coğrafyasında İskilip'e ait olan birçok alan bugün Çankırı, Kastamonu ve merkez ilçeye (Çorum) dahil edilmiştir. Yine idari anlamda içinden en çok ilçe çıkaran Türkiye'nin ilk ve tek ilçesidir. İskilip'ten 1950'lerden günümüze üç adet ilçe çıkarılmıştır; 1958'de Bayat, 1987'de Uğurludağ, 1990'da Oğuzlar. İskilipliler uzun yıllar bağlı olduğumuz merkez ilçemiz Çorum ve Ankara'da olmak üzere hep devlet kadrolarında yer almışlardır. İskilip, modern çağın kent gereksinimlerine uymayan özel coğrafi konumunun da etkisiyle ekonomik faaliyetlerini 19. yüzyıl sonuna kadar sürdürdüğü gibi devam ettirememiş ve kentsel ticari avantajın coğrafi anlamda Çorum kent merkezine kaymasına neden olmuştur. Bunda Çorum kent merkezinin il yapılmasının yanında Ankara - Karadeniz ana yol güzergahına alınması da etken olmuştur. Asıl temel neden, İskilip'te gelişen yerli burjuvazinin yatırımlarını bölge dışına yapmalarıdır.
Cumhuriyetin ilk 15 yılını kapsayan bir dönemde İskilip'in Kurtuluş Savaşı'nı izleyen süreçte yapılan değişimleri benimsediği görülmektedir. Atatürk ve İskilip'in bilinen tek ilişkisi Kastamonu dönüşü Çankırı'da olmuştur. Çankırı'ya Atatürk geldiği sırada bir İskilip Heyeti Atatürkü ille de İskilipe götürmek istemiş. Atatürk: (Sevgili İskiliplilere teşekkürlerimi ve selamlarımı götürünüz. Gezimi uzatmaya imkân kalmadı. Başka bir zamana...) dedi.
Bu dönemde İskilip'in ülke genelinde yapılan Uçak bağışlama kampanyasına katılıp topladıkları parayla bir uçak alıp devlete verdiğini görüyoruz.
İskilip'te bu dönemde öne çıkan bir isim olarak iki kez kaymakamlık yapan Baha Koldaş vardır. İlk Kızılırmak köprüsü Çorum merkez ilçe bağlantının kurulabilmesi amacıyla bu dönemde ahşap olarak yapılır. Baha Koldaş'ın döneminde İskilip okullarının cumhuriyet dönemine uyarlanması sürecinde de öne çıktığını görmekteyiz. İskilip de onu benimsemiş olacak ki milletvekili olarak o yıllardan 1950'li yıllara kadar seçilmesini sağlamış ve adını bir mahallesine vermiştir. Atatürk zamanında yeni Türkçe sözlük hazırlanması faaliyetleri kapsamında TDK tarafından yapılan çalışmalara dönemin kütüphane müdürü kanalıyla İskilip'ten 2000'den fazla Türkçe kelime verilmiş. Bu sözlük 1945 yılında yayımlanabilmiştir. Bunun dışında tarama ve derleme sözlüklerine de birçok Türkçe kelime katkısı olmuştur bu dönemin.
Bu dönemin İskilip odaklı kapalı ekonomik yapıya çok önemli zararları da olmuştur. Devletin yeni idari yapı oluşturulurken binlerce yıllardır İskilip'e ait coğrafi alanlar başta Çankırı, Kastamonu, Osmancık ve Merkez ilçe Çorum ile Sungurlu'ya bağlanarak bu bölge halkının pazar yönleri idari ihtiyaçları doğrultusunda yeni bağlandıkları idari birimlere yönlenmelerini de sağlamıştır. Elbette bunda merkezî devletin tasarruf gerekçeleri önemli rol oynamıştır. Cumhuriyetin ilk ortaokulu ancak Atatürk'ün ölümüne doğru faaliyete (1935) geçebilmiştir. İskilip'te okuma ve okullaşma bağlamında ancak 1970'lere doğru gelişme olmuştur. İskilip, İnönü sonrası Menderes dönemini ekonomik açıdan daha rahat geçirmeye başlamıştır. Gerçi bunda II. Dünya Savaşı sonrası şartlarında etkisi olmuştur. Esnafın daha çok kazandığı bir dönemdir de aynı zamanda.
tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.
Frigler, Paflagonlar dönemi:
İskilipin tarihi geçmişi, yazılı kaynaklar bakımından MÖ 700e Paphlagonya devletine dayandırılmakla birlikte günümüzde tam olarak çözümlenememiştir. Ancak bölgeye yerleşimin Hititlerin Anadoluya gelmesine (MÖ 3000) uzandığı çeşitli kaynaklarda yer almaktadır ve İskilip bir Hatti uygarlığının merkezi olduğu kabul edilir. Hattuşaya iki saat yakınlıkta olması bu tahmini güçlendirmektedir. İlçede yaşadığı, bıraktıkları kalıntılarla resmen ispatlanan en eski millet Paphlogonlardır. Paphlagonlar Anadoluya MÖ 1000den sonra gelmiş, Hitit İmparatorluğunun yıkılışından sonra bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmışlardır. Paflagonya - Demir Atlılar Ülkesi; Kastamonu, Çankırı, Amasya, Samsun hattına hâkim olmuştur. Eski çağda İskilip, Paflagonya adı verilen bir bölgenin ismi olarak MÖ 900-700'lerde anılmaya ve tanınmaya başladı, Homeros'un İlyada destanında ilk defa anılan ve eski Yunancada "Askilepiyon - Sağlık Tanrısı" ismiyle de Antik Çağ'da önemli bir yer olarak bilinen İskilip; ünlü gezginlerden Herodot ve Skymonos'un da ziyaret ettiği bir bölge olarak bilinir. Yine bu bölgenin eski haritalardaki sınırları kuzeyde Karadeniz, güneyde Aydos Dağları, doğuda Kızılırmak ile Kızılırmak Vadisi'nin doğu yamaçları ve batıda da Bartın Çayı ile sınırlanmıştır.
Paflagonya'nın coğrafi alanında, Karadeniz'e dökülen akarsuları takip eden benzer ve başka antik yerleşme yerleri de bulunmaktadır. Eski Yunan'dan Bizanslılara kadar uzanan tarihî dönem içerisinde büyük ticaret yollarının Karadeniz'e ulaşmak için İskilip havalisinden geçmesi gerekmekteydi. Dört yol kavşağı olarak bilinen Sinop ve Alaca'nın arasındaki Boyabat ve İskilip'ten geçen önemli bir yol güzergâhının varlığının bunu gerekli kıldığı aşikardır. MS 2. yüzyılın sonlarında bölge Pont (Pontus) hakimiyetine girmiş, ancak bu egemenlik uzun sürmemiştir. Paflagonya prenslerinin yardım talebi üzerine Roma 72. Lüks Ordusunu göndererek bölgeyi Pontlardan geri almıştır. Daha sonra bölgeyi esas sahipleri olan Paflagonlara geri vermemiş olan Roma 72.Lüks Ordusu, bölgeyi kendi topraklarına katmıştır. Roma Döneminde İskilip önemini korumuş, I. Justinianus tarafından Helenepontus eyaletine katılmış ve eyaletin üç önemli yerleşiminden biri olmuştur. O dönemin en önemli ticaret yollarından biri olan Ankyra-Gangra yolunun önemli bir durağı olup; 2.Trajan tarafından yaptırılmıştır. Bu yol, İskilip ile birlikte Amasya ve Kalecik'ten de geçmektedir.
Roma ve Bizans dönemi:
Roma döneminde de İskilip, jeostratejik ve jeoekonomik önemini korumuş, Roma döneminin de seçkin yerleşim birimlerinden biri olarak bu medeniyet ile de kültür alışverişinde bulunarak 1000 yıla yakın ev sahipliği yapmıştır. İskilip'te Roma dönemine ait üç eser dikkat çekmektedir. Dördüncüsü mermer bir kitabe olup çarşıda özel bir alanda sergilenirken 1970'lerin sonunda çalınmıştır. İskilip'in Bizans'ta bulunan üç önemli şehirden birisi olduğu da Eski Çağ tarihçileri tarafından belirtilmiştir. Bölgede 1000 yıla yakın süren Bizans hakimiyeti Danişmentliler tarafından sona erdirilmiş, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra 1075'te Anadolu Selçuklu Devleti'nin egemenliği altına girmiş, daha sonra da Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli yerleşim yerlerinden biri olarak tarihsel sürecini devam ettirmiştir. Eski Romalılardan Bizanslılara kadar gelen İslamiyet öncesi dönem Selçukluların Anadolu'ya yerleşmeleri ile son bulmuş ve tekrar İskilip adıyla anılmaya başlanmış ve Müslümanlaşmıştır.
Danişmend, Selçuklu ve erken Osmanlı dönemi:
Sultan Alparslan'ın 1071'deki Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'ya adım adım yerleşenlerce; Çorum, Tokat ve Osmancık Emir Danişmend Ahmet Gazi tarafından 1074'te fethedilmiş ve Müslüman Türk hakimiyetine girmiştir. Zamanla diğer Türk boyları da bu bölgeye yerleşerek ve bölgede yaşayan halklarla karışarak bugünkü İskiliplilerin ataları olmuşlardır. Öte yandan bazı eserlerde İskilip'in Kıpçak - Tatar beyleri idaresinde Osmanlı dönemine kadar bulunduğunu kaydetmekle birlikte 13. yüzyılın başlarında zayıflayan Anadolu Selçukluları'nın idaresinden çıkarak Moğolların hakimiyetine geçmiş ve rivayete göre bir kısım Tatar aşiretleri İskilip'e yerleşmişlerdir. Neticede İskilip her dönemde Türk milletine mensup çeşitli boyların yaşamış olduğu bir beldedir. Bölgelerde kalan gayrimüslim yerli halkın bir kısmı bu suretle yerlerini bırakarak Batı Anadolu'ya çekilmiş, geriye kalanlar da kayda değer bir siyasi ve kültürel varlık gösterememişlerdir. Bu sebeplerle İskilip'te Anadolu Selçukluları döneminden kalma eserlere rastlanamamakta, buna neden olarak bir diğer sebep ise ilgili dönemde henüz yerleşik şehirleşmeye geçilememiş olması düşünülmektedir.
İskilip Halk Kütüphanesindeki 1149 sayılı Tac-üt Tevarih isimli el yazmasının 152. sayfasında Selçukluların Anadolu'daki yönetimlerinin son bulmasıyla İskilip Osmanlı idaresine geçmiş Ankara, Yozgat, Çankırı ve Kastamonu bölgeleri için Çorum ve İskilip'te Anadolu'ya ilk gelen Türkmenler'ce yurt ve mekân edinilmiştir. 1390 yılı sonlarında Yıldırım Bayezid Han tarafından Anadolu'da Kadı Burhanettin Beyliği'nin bir tehlike haline gelmesi, bir Anadolu harekâtına girişilmesine sebep olmuş, 1391'de alınan Kastamonu ile birlikte Candaroğulları Beyliği'nin bölgedeki hakimiyetine son verilmiştir. Osmancık ve Amasya'nın Osmanlı himayesine katılmasından sonra Kırkdilim'de yapılan bir çatışmada Şehzade Ertuğrul öldürülmüştür. Savaş sonrasında Kadı Burhaneddin'in Moğollar'a Ankara, Kalecik, Sivrihisar ve İskilip'i yağma ettirmesinden sonra toparlanan Osmanlı kuvvetleri bu isyankar beyliğin hükümranlığına son vermiş; Kastamonu, Osmancık, Çorum, Amasya ve İskilip'te tamamen Osmanlı'ya bağlanmışlardır. Bu dönemin İskilip ve Anadolu tarihi açısından önemi oldukça fazladır. Kent tarihi açısından en büyük zorunlu dış göçler bu dönemde olmuştur. Kadı Burhaneddin'in baskınlarından yılan İskiliplilerin çoğunluğu dağlara ve daha sonra geriye dönemeyerek batıya, doğuya ve güneye doğru daha güvenli yerleşim alanlarına kadar göç etmişlerdir. Yapılan araştırmalarda günümüzde Ankara, Kayseri, Kastamonu, Kütahya, Balıkesir, Afyon, Aydın,Isparta taraflarına kadar gidilip yerleşilmiştir. 1395'ten sonra bir süre huzurun tesis edildiği İskilip ve havalisi, Yıldırım Bayezid Han ile Timur'un yaptığı 1402 Ankara Savaşı'nda Osmanlılar'ın yenilmesinden sonra Anadolu'da bozulan siyasi düzenden etkilenmiş ve bazı Tatar beylerinin Timur orduları tarafına geçmesinden sonra Yıldırım Bayezid Han'ın oğullarından Mehmet Çelebi'nin "eski düzeni" kurma çabaları küçüklü büyüklü birçok muharebenin de bu bölgede cereyan etmesine sebep teşkil etmiştir. Nihayet kesinleşen Osmanlı zaferlerinden sonra yapılan bazı yasal düzenlemelerle Timur ordularına destek verdikleri gerekçesiyle bazı Tatar beyleri ve aşiret mensuplarının Rumeli'ye nakledilmek suretiyle mecburi tehcire tabi tutuldukları rivayet edilmekte; Filibe'nin batısında bulunan Koniş bölgesindeki Tatarlarla mübadele edildiği sanılmaktadır.
Osmanlı dönemi:
"Küçük Kıyamet" adı verilen 1509 tarihinde meydana gelen depremle yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde idari olarak önceleri Kastamonu ilinin merkez livasına, 1890da Amasya Sancağı'na, daha sonra Yozgat Sancağı'na, Ankara Sancağı'na ve şu an bağlı bulunduğu Çorum Sancağı'na bağlanmıştır. Fatih'in Trabzon'u fethinden sonra oraya gönderilen Müslüman aileler içerisinde İskilip'in de adı geçer ' 4- Cemaat-i İskilip 10 hane'. Evliya Çelebi, 17. yüzyıl ortalarında İskilipe uğramış olup İskilipin 150 akçelik Şerif kaza olduğunu, şehir teşkilatında Sipahi Kethüda yeri, yeniçeri serdarı, şehir subaşısı ve şehir kethüdası bulunduğunu ifade etmektedir. Kalesinin azametli ve muntazam, şehrin girişinin bağ ve bahçeli olduğu ve güzel evlerin bulunduğunu yazmaktadır. Bilginleri ve ziyaret yerlerinin çok olduğunu belirtilerek İskilipli Muhittin Yavsi, Şeyhulislam Ebussuud ve Şeyh Musluhiddin-i Attar gibi alimleri övmektedir.
1849 yılında İskilipe gelen ünlü seyyah Fransız V. Cunietin Pariste 1894 yılında basılan La Turquie dAsie isimli kitabında İskilipten şöyle bahseder:
Şehrin genel nüfusu 43.442 kişidir. Kent içinde 48 Ortodoks ve 10.563 Müslüman yaşamaktadır. Şehirde 108 cami, 6 tekke, 6 medrese, 1 konk belediye sarayı, 5 kütüphane, 1 pazar, 510 dükkân, 2 han, 4 hamam, 18 çeşme, 3 fıskiye, 18 tabakhane, 63 un değirmeni, 6 fırın, 10 kahve, yaklaşık 2000 konut, 1 mahkeme, 1 vergi dairesi, iç hizmetler telgraf istasyonu, posta şubesi, sayım bürosu bulunmaktadır. Çağımız kimya sanayisi bağlamında yapay boya üretimi gelişmeden önceki dönemlerde İskilip'i Cehri üreticisi olarak görmekteyiz. Öyle ki kentte 20. yüzyılın başına kadar olan dönemde Cehriliği olmayana kız verilmediği vakıadır. Yapılan Osmanlı dönem tapu incelemelerinde de bu görülmüştür. Hemen her ailenin kendine ait bir cehriliği vardır. Diğer kökboya üretim malzemeleri açısından da oldukça zengin bir bitki örtüsü vardır. İskilip, Osmanlı'nın son elli yılında olan taht kavgaları nedeniyle sürekli sancak olarak değişik yerlere bağlanmıştır. Kastamonu Sancağına bağlı iken 1890 yılında Amasya sancağına bağlanan İskilip kısa bir süre sonra Yozgat ve Ankara sancağına daha sonra da Osmancık ve Sungurlu ile birlikte Çorumlu Yedi Sekiz Hasan Paşa'nın takdire şayan gayretleri sayesinde 1894'te Anadolu'nun parlayan yıldızı, Çorum'a bağlanmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise Çorum iline bağlı bir ilçe olarak günümüze kadar gelmiştir.
Cumhuriyet dönemi ve sosyoekonomik yapısı:
İskilip, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda idari anlamda en çok toprak kaybeden yerleşimdir. Osmanlı dönemi coğrafyasında İskilip'e ait olan birçok alan bugün Çankırı, Kastamonu ve merkez ilçeye (Çorum) dahil edilmiştir. Yine idari anlamda içinden en çok ilçe çıkaran Türkiye'nin ilk ve tek ilçesidir. İskilip'ten 1950'lerden günümüze üç adet ilçe çıkarılmıştır; 1958'de Bayat, 1987'de Uğurludağ, 1990'da Oğuzlar. İskilipliler uzun yıllar bağlı olduğumuz merkez ilçemiz Çorum ve Ankara'da olmak üzere hep devlet kadrolarında yer almışlardır. İskilip, modern çağın kent gereksinimlerine uymayan özel coğrafi konumunun da etkisiyle ekonomik faaliyetlerini 19. yüzyıl sonuna kadar sürdürdüğü gibi devam ettirememiş ve kentsel ticari avantajın coğrafi anlamda Çorum kent merkezine kaymasına neden olmuştur. Bunda Çorum kent merkezinin il yapılmasının yanında Ankara - Karadeniz ana yol güzergahına alınması da etken olmuştur. Asıl temel neden, İskilip'te gelişen yerli burjuvazinin yatırımlarını bölge dışına yapmalarıdır.
Cumhuriyetin ilk 15 yılını kapsayan bir dönemde İskilip'in Kurtuluş Savaşı'nı izleyen süreçte yapılan değişimleri benimsediği görülmektedir. Atatürk ve İskilip'in bilinen tek ilişkisi Kastamonu dönüşü Çankırı'da olmuştur. Çankırı'ya Atatürk geldiği sırada bir İskilip Heyeti Atatürkü ille de İskilipe götürmek istemiş. Atatürk: (Sevgili İskiliplilere teşekkürlerimi ve selamlarımı götürünüz. Gezimi uzatmaya imkân kalmadı. Başka bir zamana...) dedi.
Bu dönemde İskilip'in ülke genelinde yapılan Uçak bağışlama kampanyasına katılıp topladıkları parayla bir uçak alıp devlete verdiğini görüyoruz.
İskilip'te bu dönemde öne çıkan bir isim olarak iki kez kaymakamlık yapan Baha Koldaş vardır. İlk Kızılırmak köprüsü Çorum merkez ilçe bağlantının kurulabilmesi amacıyla bu dönemde ahşap olarak yapılır. Baha Koldaş'ın döneminde İskilip okullarının cumhuriyet dönemine uyarlanması sürecinde de öne çıktığını görmekteyiz. İskilip de onu benimsemiş olacak ki milletvekili olarak o yıllardan 1950'li yıllara kadar seçilmesini sağlamış ve adını bir mahallesine vermiştir. Atatürk zamanında yeni Türkçe sözlük hazırlanması faaliyetleri kapsamında TDK tarafından yapılan çalışmalara dönemin kütüphane müdürü kanalıyla İskilip'ten 2000'den fazla Türkçe kelime verilmiş. Bu sözlük 1945 yılında yayımlanabilmiştir. Bunun dışında tarama ve derleme sözlüklerine de birçok Türkçe kelime katkısı olmuştur bu dönemin.
Bu dönemin İskilip odaklı kapalı ekonomik yapıya çok önemli zararları da olmuştur. Devletin yeni idari yapı oluşturulurken binlerce yıllardır İskilip'e ait coğrafi alanlar başta Çankırı, Kastamonu, Osmancık ve Merkez ilçe Çorum ile Sungurlu'ya bağlanarak bu bölge halkının pazar yönleri idari ihtiyaçları doğrultusunda yeni bağlandıkları idari birimlere yönlenmelerini de sağlamıştır. Elbette bunda merkezî devletin tasarruf gerekçeleri önemli rol oynamıştır. Cumhuriyetin ilk ortaokulu ancak Atatürk'ün ölümüne doğru faaliyete (1935) geçebilmiştir. İskilip'te okuma ve okullaşma bağlamında ancak 1970'lere doğru gelişme olmuştur. İskilip, İnönü sonrası Menderes dönemini ekonomik açıdan daha rahat geçirmeye başlamıştır. Gerçi bunda II. Dünya Savaşı sonrası şartlarında etkisi olmuştur. Esnafın daha çok kazandığı bir dönemdir de aynı zamanda.
tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.