Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan seçilmesinden sonra CHP’nin en önemli sorunu olarak, muhafazakar ve sağ seçmenin oyunu alamamayı gördüğü için, on üç yıllık genel başkanlık döneminde, “yeni CHP” adı altında CHP’yi dönüştürerek, bu kesimlerden oy almaya çalıştı.
Bunun için de öncelikle laiklik ilkesini savunmayı bıraktı. Demokrasi için laikliğin gerekli olduğu gerçeğini gündemden çıkarmak isteyenlere fırsat verdi. Her dakika laiklik demeden de laikliği savunabilir ve aykırı adımları eleştirebilirdi ama muhafazakar ve sağ seçmeni ürkütmeme gerekçesiyle sapmaları görmezden geldi.
Genel başkan seçildiği ilk yıllarda, Atatürk’ün kurduğu bir partinin genel başkanı olduğunu hatırlatan söylemlerden uzak durdu. Son yıllarda ise, özellikle gençlerin ilgi ve sevgisinin artmasıyla Atatürk’ü daha sık anmaya başladı.
Kılıçdaroğlu’nun, CHP’yi dönüştürürken, uzaklaştığı kesimlerden biri de sendikalardı. CHP’li politikacılar ve özellikle belediye başkanları, iş çevreleri ile yakın olmalarına rağmen sendikalardan uzak durdular.
CHP’nin sosyal demokrat bir parti olarak sendikaları görmezden gelmesi ve sendikalarla birlikte görünmekten çekinmesi, asıl toplumsal tabanına ulaşmasında en önemli sorunlardan biri haline geldi.
Ne Türk-İş ne de DİSK, 1980 öncesinin keskin politikalarını izlemiyor. CHP, işçi haklarını savunurken radikal bir çizgide olmayan DİSK ile güçlü bir diyalog kurabilirdi. AKP hükümeti bile Türk-İş ile diyalogu nedeniyle neredeyse sendikalara CHP’den daha yakın oldu. Buna karşılık CHP, Türk-İş’i de dışlamadan, DİSK ile dayanışma için çaba göstermedi.
CHP’ye genel başkan adayı olarak adı geçen isimlerin hiçbirinin de ne yazık ki, sendikalarla, işçi haklarıyla ilgili bir politikaları yok. Bunun ötesinde sosyal demokrasi vaatlerinin olup olmadığı bile belirsiz.
Kılıçdaroğlu’nun yerine geçmek isteyenler, onun CHP’nin sağa kaymasına neden olan politikalarını sürdürecekler mi, yoksa CHP’nin Ecevit dönemindeki gibi sosyal demokrat/demokratik sol çizgide bir parti olmasına mı çalışacaklar?
Sendikalardan korkmayan, sendikacıları milletvekili yapmaktan çekinmeyen ve sendikalarla dayanışma içinde sosyal demokrat bir parti olma gibi bir hedefleri var mı?
CHP ve DSP’de sendikacılardan milletvekillerinin bulunması geleneğinin terk edildiği hatırlanmıyor bile. Genel başkan adaylığı için sendikacıların adının bile geçmemesi, CHP’nin doğal kitle tabanından ne kadar uzaklaştığının da bir göstergesi.
Ne anlama geldiği belirsiz “değişim” konuşulurken, partinin ideolojik kimliğinin ne olacağı, sosyal demokrat bir parti olmaya dönüş olup olmayacağı tartışılmıyor bile. Oysa şu anda sosyal demokrat bir parti yok. Çok sayıdaki sağ partiye benzemeye çalışan bir CHP’nin başarı şansı var mı?
Kılıçdaroğlu’nun, AKP’lileşmeye dönüşen on üç yıllık uğraşı, CHP’nin oylarını artırmadı. AKP’lileşme politikası, muhalefete değil, AKP’ye yaradı.
Genel başkan adaylarının, CHP’deki değişimi, sadece isim değişikliği olarak gören, her anlama gelebilecek açıklamaları ise, seçmeni bulmaca çözmeye zorlamaktan başka bir işe yaramıyor.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Bunun için de öncelikle laiklik ilkesini savunmayı bıraktı. Demokrasi için laikliğin gerekli olduğu gerçeğini gündemden çıkarmak isteyenlere fırsat verdi. Her dakika laiklik demeden de laikliği savunabilir ve aykırı adımları eleştirebilirdi ama muhafazakar ve sağ seçmeni ürkütmeme gerekçesiyle sapmaları görmezden geldi.
Genel başkan seçildiği ilk yıllarda, Atatürk’ün kurduğu bir partinin genel başkanı olduğunu hatırlatan söylemlerden uzak durdu. Son yıllarda ise, özellikle gençlerin ilgi ve sevgisinin artmasıyla Atatürk’ü daha sık anmaya başladı.
Kılıçdaroğlu’nun, CHP’yi dönüştürürken, uzaklaştığı kesimlerden biri de sendikalardı. CHP’li politikacılar ve özellikle belediye başkanları, iş çevreleri ile yakın olmalarına rağmen sendikalardan uzak durdular.
CHP’nin sosyal demokrat bir parti olarak sendikaları görmezden gelmesi ve sendikalarla birlikte görünmekten çekinmesi, asıl toplumsal tabanına ulaşmasında en önemli sorunlardan biri haline geldi.
Ne Türk-İş ne de DİSK, 1980 öncesinin keskin politikalarını izlemiyor. CHP, işçi haklarını savunurken radikal bir çizgide olmayan DİSK ile güçlü bir diyalog kurabilirdi. AKP hükümeti bile Türk-İş ile diyalogu nedeniyle neredeyse sendikalara CHP’den daha yakın oldu. Buna karşılık CHP, Türk-İş’i de dışlamadan, DİSK ile dayanışma için çaba göstermedi.
CHP’ye genel başkan adayı olarak adı geçen isimlerin hiçbirinin de ne yazık ki, sendikalarla, işçi haklarıyla ilgili bir politikaları yok. Bunun ötesinde sosyal demokrasi vaatlerinin olup olmadığı bile belirsiz.
Kılıçdaroğlu’nun yerine geçmek isteyenler, onun CHP’nin sağa kaymasına neden olan politikalarını sürdürecekler mi, yoksa CHP’nin Ecevit dönemindeki gibi sosyal demokrat/demokratik sol çizgide bir parti olmasına mı çalışacaklar?
Sendikalardan korkmayan, sendikacıları milletvekili yapmaktan çekinmeyen ve sendikalarla dayanışma içinde sosyal demokrat bir parti olma gibi bir hedefleri var mı?
CHP ve DSP’de sendikacılardan milletvekillerinin bulunması geleneğinin terk edildiği hatırlanmıyor bile. Genel başkan adaylığı için sendikacıların adının bile geçmemesi, CHP’nin doğal kitle tabanından ne kadar uzaklaştığının da bir göstergesi.
Ne anlama geldiği belirsiz “değişim” konuşulurken, partinin ideolojik kimliğinin ne olacağı, sosyal demokrat bir parti olmaya dönüş olup olmayacağı tartışılmıyor bile. Oysa şu anda sosyal demokrat bir parti yok. Çok sayıdaki sağ partiye benzemeye çalışan bir CHP’nin başarı şansı var mı?
Kılıçdaroğlu’nun, AKP’lileşmeye dönüşen on üç yıllık uğraşı, CHP’nin oylarını artırmadı. AKP’lileşme politikası, muhalefete değil, AKP’ye yaradı.
Genel başkan adaylarının, CHP’deki değişimi, sadece isim değişikliği olarak gören, her anlama gelebilecek açıklamaları ise, seçmeni bulmaca çözmeye zorlamaktan başka bir işe yaramıyor.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.