Doğumunu kutladığımız Peygamber Efendimizi, sevgi ve tazim ile yad ederek sözlerime başlıyorum. Hayatını incelediğiniz de görürsünüz ki sizler, onun gönlünden hiç eksik olmadınız. O da sizin gönlünüzden, yüreğinizden hiçbir zaman eksik olmasın!
Sözlerimin başında Kutlu Doğum Haftalarını Türk toplumunun seviyesine ve seciyesine uygun olarak ihdas eden, bunu güzel bir gelenek hâline getiren, Mevlid-i Nebileri birer anma toplantılarından anlama toplantılarına dönüştüren bütün büyüklerimize, hocalarımıza şükran borçlu olduğumuzu ifade etmek isterim. Bu hocalarımızdan vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlık ve selâmet temenni ediyorum.
Peygamber Efendimizin, bir hafta boyunca ülkemizin her köşesinde ilim adamlarımız tarafından halkımıza anlatılacak olması gerçekten heyecan vericidir. Rabbimden dileğim bu heyecanın, bu ülke insanının yüreğinden hiçbir zaman eksik olmamasıdır.
Peygamber Efendimiz bir hadisinde “Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurur. Söz ve düşünce âleminde yarım saat onunla olmak istiyoruz. Buna hazırsanız ki gönülleriniz ve gözleriniz buna hazır olduğunu gösteriyor- buyurun onunla birlikte olmaya gidelim.
Hangi açıdan bakarsanız bakınız içinde yaşadığımız çağın, onun örnekliğine, manevî önderliğine ve ilâhî rehberliğine ihtiyacı vardır. Bizim de onun sevgisine, aşkına; onu okumaya, anlamaya ve yaşamaya ihtiyacımız vardır.
Yüreklerimiz yolunu şaşırdı. Yüreklerimizin, onun kılavuzluğuna ihtiyacı vardır. Boş bırakılmış gönül tahtını gelişi güzel kimselere bırakmış insanların, onun sevgisine ve aşkına ihtiyacı vardır. İnsanlığın en büyük sorunu sevgi açlığıdır. Onu sevmeye, onunla insanı ve kâinatı sevmeye her zamankinden daha fazla muhtacız. Yürekleri tükenmiş insanların dünyasında yaşıyoruz. Tükenen bütün yüreklerin Hz. Muhammed’in sevgi ve rahmet dolu soluğuna ihtiyacı vardır.
Önce aramızda bulunan meslektaşlarıma seslenmek istiyorum. Her şeyden önce din görevlileri ve ilâhiyatçılar olarak bizim, Hz. Peygamberin yaptığı işi kendine iş ve meslek olarak seçenlerin, buna ihtiyacı vardır. İşimizi iyi yapabilmek, toplumu doğru aydınlatabilmek, milletimizi peygamber sevgisi etrafında birleştirmek ve bütünleştirmek için, öncelikle bizim onu tanımaya, anlamaya ve örnek almaya ihtiyacımız vardır.
Milletimizin sevgi merkezli bir peygamber tasavvuru vardır. Bu tasavvuru düşünceye ve bilinçli davranışlara dönüştürmek için, bizim buna çok ama çok ihtiyacımız vardır. Yunus Emre’nin dilindeki aşk peygamberini, Mevlâna’nın dilindeki rahmet peygamberini, Ahmet Yesevî’nin dilindeki hikmet peygamberini, Hacı Bektaş Velî’nin dilindeki eşsiz baba ve insan peygamberini yeniden keşfetmeye ve bu keşfimizi toplumun bütün katmanlarına açmaya bizim ihtiyacımız vardır.
İnsana bakışımız çok değişmiştir. Onun rahmet yüklü bakışına ihtiyacımız vardır. Tabiatı hoyratça kullanıyoruz. Onun âlem tasavvuruna ve tabiatı okşayan mübarek eline sahip çıkmaya ihtiyacımız vardır. Toplumsal dokularımız çözülmeye başlamıştır. Onun, toplumu gergef gergef ören ilişkiler ağına ihtiyacımız vardır.
Bizim, milletçe iftihar ettiğimiz ve toplumsal varlığımızı borçlu olduğumuz en önemli müessese şüphesiz ki ailedir. Ancak üzülerek ifade edelim ki bu müessese de yavaş yavaş çözülmeye başlamıştır. Onun, Hz. Hatice validemizle dostluk ve arkadaşlık temeli üzerine bina ettiği; vefatından sonra Hz. Ayşe ile sevgi, ilgi ve bilgi üzerine inşa ettiği aile yapısını; bu konuda ona saldıranların çirkin iftiralarına aldırmadan okumaya, bilmeye, öğrenmeye ve yaşamaya ihtiyacımız vardır.
Kısaca eş olarak eşi ile münasebetine, baba olarak çocukları ve torunlarıyla ilişkisine; dost, komşu ve arkadaş olarak bütün ilişkilerimizde, onun ortaya koyduğu örnek ilişkileri satır satır okumaya, teneffüs edip içimize çekmeye ihtiyacımız vardır.
Sizlere sormak istiyorum; nice insanların karşısında kollarını ve göğüslerini jiletle parçalayan gençlerimizin gönül tahtında Sevgili Peygamberimize ihtiyaç yok mudur? Yaklaşık bir yıldır hepimizin gözleri önünde bilgiye, kültüre, emeğe ve toplumların ürettiği en yüce felsefe olan aşka, sanata ve estetiğe uymayan yarışmalarla zihinleri, gönülleri ve ruhları işgal edilen gençlerimizin yüreklerinde Sevgili Peygamberimizin kılavuzluğuna ihtiyaç yok mudur? Madde bağımlılığı ile kararan ruhlarını satanizm gibi çılgınlıklarla bireyin, toplumun ve insanlığın aleyhine bir tehdide dönüştüren gençliğin ilâhî sevgiye, peygamber sevgisine ne kadar muhtaç olduğunu görmüyor muyuz? Hz. İsa’nın bütün sahih öğretilerini, İncil’in bütün mesajlarını kendi öğretileri ve mesajları içinde bir nokta hâline getiren Sevgili Peygamberimizi tanımaya, sevmeye, anlamaya ve yaşamaya ihtiyacı yok mudur?
Soruyorum; aylardır töre cinayetlerini tartışan toplumumuzun, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek gibi en hunhar, en vahşi töreleri kaldırırken giriştiği hikmetli mücadeleyi öğrenmeye ihtiyacımız yok mudur? Hemen hemen her köşesinde sokak çocuklarının tinercilik illetine müptelâ olduğu bir ülkede, “Yetime sahip çıkan cennette benimle olacaktır.” diye haykıran Sevgili Peygamberimizin mesajlarına ihtiyaç yok mudur? Bugün 1 Mayıs, işçi bayramıdır. “Yanınızda çalışanlarınız sizin kardeşlerinizdir; yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giydiriniz; emeklerinin hakkını alın terleri kurumadan veriniz.” diyen bir peygamber mesajına ihtiyaç yok mudur? Nihayet ölümün öteki bütün yüzleri ile buluşan, kan, terör, intihar ve savaşların pençesinde inleyen dünyamızın; kin, nefret ve intikamı sevgi, muhabbet ve rahmete dönüştüren Sevgili Peygamberimizin sıcak soluğuna, rahmet yüklü mesajlarına ihtiyacı yok mudur?
Yazarlarımız maalesef onu yazamaz oldular. Şairlerimizin en büyük ilham kaynağı -Allah korusun- kurumaya başladı. Senaristlerimizin aklında ve gönlünde onun rahmet yüklü mesajlarını aktarma düşüncesi yok oldu!
Mekke’de iken her türlü kötülüğe engel olmak amacıyla erdemliler topluluğunda yer alışını, Mekke site devletinde hiçbir kötülüğe bulaşmadan haksızlıklarla mücadele ile geçen nezih gençliğini okumaya hiç ihtiyacımız yok mudur? Yirmi beş yaşında iken Hz. Hatice ile dostluk ve arkadaşlık üzerine kurduğu aile yapısını, vahiy geldikten sonra Allah’ın dinini insanlara ulaştırmak için giriştiği hikmetli mücadelesini okumaya ihtiyacımız yok mudur.
Ebu Kubeys dağından yaptığı çağrıyı, cahiliye toplumuyla ile mücadelesini, Erkam’ın evindeki toplantılarını, muhasara altına alınmasını, Habeşistan’a hicretleri, Medine’yi arayışını, Taif’te taşlanışını ve yaralar içinde “Allah’ım onlara merhamet et, çünkü onlar cahil bir kavim.” deyişini hatırlamaya ve iliklerimize kadar hissetmeye ihtiyacımız vardır.
Medine’ye hicretini, hicretten önce kadınlı erkekli Akabe buluşmalarını, mescidi inşasını, Evs ve Hazrec’in yıllar yılı süren kavgalarına son verip, Ensar ve Muhaciri birbirine kardeş kılışını anlamaya ihtiyacımız vardır. Ayrıca onun eğitiminden geçen ve her biri, insanlığı aydınlatan birer meşaleye dönüşen arkadaşlarını, ashabını, tanımaya öğrenmeye ihtiyacımız vardır. Hz. Ebubekir’in dostluğunu ve sadakatini, Hz. Ömer’in hikmetini ve adaletini, Hz. Osman’ın iffetini, hayasını ve cömertliğini, Hz. Ali’nin ilmini ve cesaretini bu çağa taşımaya ihtiyacımız yok mudur? On yıl içinde dünyaya egemen iki medeniyeti dize getirecek örnek bir toplum oluşturmasını okumaya ve anlamaya ihtiyacımız vardır. Krallara gönderdiği o muhteşem mektuplarını, her biri bir destan olan Bedir, Uhud, Hendek, Hayber ve Tebuk’u okuyup anlamaya ihtiyacımız vardır.
Yahudileri de içine olan Medine Sözleşmesini, Necranlı Hristiyanlara Mescid-i Nebevi’yi ibadet mekânı olarak tahsis edişini, Hudeybiye’de sulh için gösterdiği çabayı, Mekke’nin fethinde Ebu Süfyan’ı, Hind’i ve amcası Hz. Hamza’nın katili Vahşi de dahil herkesi affedişini; Huneyn’de aldığı ganimetleri fakirlere dağıtışını, veda haccını, insanlık tarihine altın harflerle yazılması gereken veda hutbesini; “İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. Hepiniz Adem’densiniz, Adem de topraktandır.” deyişini, “Kadınlara hayırla muamele edin, onların sizin üzerinizde hakları vardır.” diye haykırışını ve nihayet “En yüce dosta gidiyorum.” diyerek dünyaya veda edişini, veda ederken de “Gözümün nuru namazı bırakmayın.” deyişini hatırlamaya ve anlamaya çok ama çok ihtiyacımız vardır.
Son söz olarak başta söylediğimiz; sizler onun gönlünden hiç eksik olmadınız, o da sizin gönlünüzden, yüreğinizden hiçbir zaman eksik olmasın!
Doç. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
Sözlerimin başında Kutlu Doğum Haftalarını Türk toplumunun seviyesine ve seciyesine uygun olarak ihdas eden, bunu güzel bir gelenek hâline getiren, Mevlid-i Nebileri birer anma toplantılarından anlama toplantılarına dönüştüren bütün büyüklerimize, hocalarımıza şükran borçlu olduğumuzu ifade etmek isterim. Bu hocalarımızdan vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlık ve selâmet temenni ediyorum.
Peygamber Efendimizin, bir hafta boyunca ülkemizin her köşesinde ilim adamlarımız tarafından halkımıza anlatılacak olması gerçekten heyecan vericidir. Rabbimden dileğim bu heyecanın, bu ülke insanının yüreğinden hiçbir zaman eksik olmamasıdır.
Peygamber Efendimiz bir hadisinde “Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurur. Söz ve düşünce âleminde yarım saat onunla olmak istiyoruz. Buna hazırsanız ki gönülleriniz ve gözleriniz buna hazır olduğunu gösteriyor- buyurun onunla birlikte olmaya gidelim.
Hangi açıdan bakarsanız bakınız içinde yaşadığımız çağın, onun örnekliğine, manevî önderliğine ve ilâhî rehberliğine ihtiyacı vardır. Bizim de onun sevgisine, aşkına; onu okumaya, anlamaya ve yaşamaya ihtiyacımız vardır.
Yüreklerimiz yolunu şaşırdı. Yüreklerimizin, onun kılavuzluğuna ihtiyacı vardır. Boş bırakılmış gönül tahtını gelişi güzel kimselere bırakmış insanların, onun sevgisine ve aşkına ihtiyacı vardır. İnsanlığın en büyük sorunu sevgi açlığıdır. Onu sevmeye, onunla insanı ve kâinatı sevmeye her zamankinden daha fazla muhtacız. Yürekleri tükenmiş insanların dünyasında yaşıyoruz. Tükenen bütün yüreklerin Hz. Muhammed’in sevgi ve rahmet dolu soluğuna ihtiyacı vardır.
Önce aramızda bulunan meslektaşlarıma seslenmek istiyorum. Her şeyden önce din görevlileri ve ilâhiyatçılar olarak bizim, Hz. Peygamberin yaptığı işi kendine iş ve meslek olarak seçenlerin, buna ihtiyacı vardır. İşimizi iyi yapabilmek, toplumu doğru aydınlatabilmek, milletimizi peygamber sevgisi etrafında birleştirmek ve bütünleştirmek için, öncelikle bizim onu tanımaya, anlamaya ve örnek almaya ihtiyacımız vardır.
Milletimizin sevgi merkezli bir peygamber tasavvuru vardır. Bu tasavvuru düşünceye ve bilinçli davranışlara dönüştürmek için, bizim buna çok ama çok ihtiyacımız vardır. Yunus Emre’nin dilindeki aşk peygamberini, Mevlâna’nın dilindeki rahmet peygamberini, Ahmet Yesevî’nin dilindeki hikmet peygamberini, Hacı Bektaş Velî’nin dilindeki eşsiz baba ve insan peygamberini yeniden keşfetmeye ve bu keşfimizi toplumun bütün katmanlarına açmaya bizim ihtiyacımız vardır.
İnsana bakışımız çok değişmiştir. Onun rahmet yüklü bakışına ihtiyacımız vardır. Tabiatı hoyratça kullanıyoruz. Onun âlem tasavvuruna ve tabiatı okşayan mübarek eline sahip çıkmaya ihtiyacımız vardır. Toplumsal dokularımız çözülmeye başlamıştır. Onun, toplumu gergef gergef ören ilişkiler ağına ihtiyacımız vardır.
Bizim, milletçe iftihar ettiğimiz ve toplumsal varlığımızı borçlu olduğumuz en önemli müessese şüphesiz ki ailedir. Ancak üzülerek ifade edelim ki bu müessese de yavaş yavaş çözülmeye başlamıştır. Onun, Hz. Hatice validemizle dostluk ve arkadaşlık temeli üzerine bina ettiği; vefatından sonra Hz. Ayşe ile sevgi, ilgi ve bilgi üzerine inşa ettiği aile yapısını; bu konuda ona saldıranların çirkin iftiralarına aldırmadan okumaya, bilmeye, öğrenmeye ve yaşamaya ihtiyacımız vardır.
Kısaca eş olarak eşi ile münasebetine, baba olarak çocukları ve torunlarıyla ilişkisine; dost, komşu ve arkadaş olarak bütün ilişkilerimizde, onun ortaya koyduğu örnek ilişkileri satır satır okumaya, teneffüs edip içimize çekmeye ihtiyacımız vardır.
Sizlere sormak istiyorum; nice insanların karşısında kollarını ve göğüslerini jiletle parçalayan gençlerimizin gönül tahtında Sevgili Peygamberimize ihtiyaç yok mudur? Yaklaşık bir yıldır hepimizin gözleri önünde bilgiye, kültüre, emeğe ve toplumların ürettiği en yüce felsefe olan aşka, sanata ve estetiğe uymayan yarışmalarla zihinleri, gönülleri ve ruhları işgal edilen gençlerimizin yüreklerinde Sevgili Peygamberimizin kılavuzluğuna ihtiyaç yok mudur? Madde bağımlılığı ile kararan ruhlarını satanizm gibi çılgınlıklarla bireyin, toplumun ve insanlığın aleyhine bir tehdide dönüştüren gençliğin ilâhî sevgiye, peygamber sevgisine ne kadar muhtaç olduğunu görmüyor muyuz? Hz. İsa’nın bütün sahih öğretilerini, İncil’in bütün mesajlarını kendi öğretileri ve mesajları içinde bir nokta hâline getiren Sevgili Peygamberimizi tanımaya, sevmeye, anlamaya ve yaşamaya ihtiyacı yok mudur?
Soruyorum; aylardır töre cinayetlerini tartışan toplumumuzun, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek gibi en hunhar, en vahşi töreleri kaldırırken giriştiği hikmetli mücadeleyi öğrenmeye ihtiyacımız yok mudur? Hemen hemen her köşesinde sokak çocuklarının tinercilik illetine müptelâ olduğu bir ülkede, “Yetime sahip çıkan cennette benimle olacaktır.” diye haykıran Sevgili Peygamberimizin mesajlarına ihtiyaç yok mudur? Bugün 1 Mayıs, işçi bayramıdır. “Yanınızda çalışanlarınız sizin kardeşlerinizdir; yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giydiriniz; emeklerinin hakkını alın terleri kurumadan veriniz.” diyen bir peygamber mesajına ihtiyaç yok mudur? Nihayet ölümün öteki bütün yüzleri ile buluşan, kan, terör, intihar ve savaşların pençesinde inleyen dünyamızın; kin, nefret ve intikamı sevgi, muhabbet ve rahmete dönüştüren Sevgili Peygamberimizin sıcak soluğuna, rahmet yüklü mesajlarına ihtiyacı yok mudur?
Yazarlarımız maalesef onu yazamaz oldular. Şairlerimizin en büyük ilham kaynağı -Allah korusun- kurumaya başladı. Senaristlerimizin aklında ve gönlünde onun rahmet yüklü mesajlarını aktarma düşüncesi yok oldu!
Mekke’de iken her türlü kötülüğe engel olmak amacıyla erdemliler topluluğunda yer alışını, Mekke site devletinde hiçbir kötülüğe bulaşmadan haksızlıklarla mücadele ile geçen nezih gençliğini okumaya hiç ihtiyacımız yok mudur? Yirmi beş yaşında iken Hz. Hatice ile dostluk ve arkadaşlık üzerine kurduğu aile yapısını, vahiy geldikten sonra Allah’ın dinini insanlara ulaştırmak için giriştiği hikmetli mücadelesini okumaya ihtiyacımız yok mudur.
Ebu Kubeys dağından yaptığı çağrıyı, cahiliye toplumuyla ile mücadelesini, Erkam’ın evindeki toplantılarını, muhasara altına alınmasını, Habeşistan’a hicretleri, Medine’yi arayışını, Taif’te taşlanışını ve yaralar içinde “Allah’ım onlara merhamet et, çünkü onlar cahil bir kavim.” deyişini hatırlamaya ve iliklerimize kadar hissetmeye ihtiyacımız vardır.
Medine’ye hicretini, hicretten önce kadınlı erkekli Akabe buluşmalarını, mescidi inşasını, Evs ve Hazrec’in yıllar yılı süren kavgalarına son verip, Ensar ve Muhaciri birbirine kardeş kılışını anlamaya ihtiyacımız vardır. Ayrıca onun eğitiminden geçen ve her biri, insanlığı aydınlatan birer meşaleye dönüşen arkadaşlarını, ashabını, tanımaya öğrenmeye ihtiyacımız vardır. Hz. Ebubekir’in dostluğunu ve sadakatini, Hz. Ömer’in hikmetini ve adaletini, Hz. Osman’ın iffetini, hayasını ve cömertliğini, Hz. Ali’nin ilmini ve cesaretini bu çağa taşımaya ihtiyacımız yok mudur? On yıl içinde dünyaya egemen iki medeniyeti dize getirecek örnek bir toplum oluşturmasını okumaya ve anlamaya ihtiyacımız vardır. Krallara gönderdiği o muhteşem mektuplarını, her biri bir destan olan Bedir, Uhud, Hendek, Hayber ve Tebuk’u okuyup anlamaya ihtiyacımız vardır.
Yahudileri de içine olan Medine Sözleşmesini, Necranlı Hristiyanlara Mescid-i Nebevi’yi ibadet mekânı olarak tahsis edişini, Hudeybiye’de sulh için gösterdiği çabayı, Mekke’nin fethinde Ebu Süfyan’ı, Hind’i ve amcası Hz. Hamza’nın katili Vahşi de dahil herkesi affedişini; Huneyn’de aldığı ganimetleri fakirlere dağıtışını, veda haccını, insanlık tarihine altın harflerle yazılması gereken veda hutbesini; “İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. Hepiniz Adem’densiniz, Adem de topraktandır.” deyişini, “Kadınlara hayırla muamele edin, onların sizin üzerinizde hakları vardır.” diye haykırışını ve nihayet “En yüce dosta gidiyorum.” diyerek dünyaya veda edişini, veda ederken de “Gözümün nuru namazı bırakmayın.” deyişini hatırlamaya ve anlamaya çok ama çok ihtiyacımız vardır.
Son söz olarak başta söylediğimiz; sizler onun gönlünden hiç eksik olmadınız, o da sizin gönlünüzden, yüreğinizden hiçbir zaman eksik olmasın!
Doç. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı