Yarı yarıya kapalı göz kapakları arasından kadına baktı. İpek iç çamaşırlarıyla kadın, itici, utandırıcı bir çıplaklık içindeydi. Onun sinirli sinirli bir sigara yakmasını, kristal bardağa vişne likörü dökmesini, likörü bir dikişte bitirmesini izledi.
Kadın kadehi masaya bıraktı. Sigarasını söndürdü ve ona döndü. Güzel yüzünde, sadece büyüklerde görülebilen, çocuklarda hiç bulunmayan o acımasız, o hain ifade vardı şimdi. ‘Siz’ diye başladı. ‘Siz asla büyüyemeyecek olan küçücük bir çocuksunuz, zavallı bir adamsınız, yetersizsiniz ve sadece çocuklardan hoşlanıyorsunuz’.
Kadının bundan sonra neler söyleyeceğini neredeyse ezbere biliyordu. Bu sahne şu son bir yıldır o kadar çok tekrarlanmıştı ki… Evde gece yarısına kadar süren, artık tavsamış bir sohbet. At yarışları, kriket maçları, Kraliyet ailesinden yeni dedikodular.
Sonra yatak. O ölesiye korktuğu, o kusacak gibi olduğu yatak. Karısı krem rengi ipek iç çamaşırları içinde yatağa uzanmış. Biraz önce sürdüğü zambak kokusu geniz yakıyor. Sıradan bir erkeğin kanını kaynatacak olan bu görünüm, kendisinde sadece utanç, gizli bir keder ve artık saklamayı başaramadığı bir nefret uyandırıyor.
Yatağa girmiyor. Salona dönüp, kocaman koltuğa gizleniyor. Her zamanki gibi, karısı da birazdan salona giriyor işte. İpek iç çamaşırları ve o bayıltıcı zambak kokusu içinde, itici ve utandırıcı. Bir sigara, koca bir kadeh vişne likörü. Sonra yıllarca eğitimini gördüğü, o diyaframdan gelen sesiyle yaptığı, tiyatro oyunu vurgulamalarıyla süslediği, saatler sürecek olan konuşması. ‘Siz zavallı bir adamsınız, küçücüksünüz ve asla büyümeyeceksiniz…’
Gözlerini sımsıkı yumup, düşünüyor. Ansızın bir kuş haline gelebilse. Küçücük vücuduyla iyice içine gömüldüğü koltuktan havalansa. Dışarıya süzülse. Kanatlarını hiç çırpmadan, gece rüzgarına binip, bu nefret ettiği evden dışarıya çıksa. Kensington bahçelerindeki o yüzlerce ağaçtan bir tanesinin en tepesine konsa. Orada, hiç büyümeyen bir çocuk olarak sonsuza kadar yaşasa. Etrafında hep çocuklar olsa. Sadece çocuklarla havada periler gibi uçuşup dursalar.
Sonra kadın son darbeyi vuruyor. ‘Siz’ diyor. ‘Siz bir cücesiniz, her şeyiniz ama her şeyiniz bir cüceninki kadar küçük…’ Gerisini duyamıyor. Koltukta bayılıyor ve kendini kanatsız bir kuş olarak havada süzülerek uçarken gördüğü o her zamanki rüyasına kayıp gidiyor. Oyun yazarı James Matthew Barrie, kendisi için bir kabus olan evlilik hayatının ötekilere benzer bir gecesini daha bu şekilde noktalıyor...
Peter Pan ile Wendy adlı eseriyle dünyaca ünlenen İskoçyalı oyun yazarı James Matthew Barrie, 9 Mayıs 1860’da doğdu. Barrie henüz altı yaşındayken, sonraki tüm yaşamını büyük ölçüde biçimlendirecek olan acı bir olayla karşılaştı. Ailenin en sevilen çocuğu olan on üç yaşındaki ağabeyi David, okul çıkışında paten kaydığı bir sırada düşüp başını çarptı ve öldü. Bitip tükenmek bilmeyen bir yasa giren annesini teselli etmek görevi de küçük Barrie’ye kaldı. Yaşamı boyunca ağabeyinin rolünü üstlendi. Yirmi yaşına kadar, ağabeyini canlandırabilmek için hep on yaşında bir çocukmuş gibi davrandı çünkü bu annesinin hoşuna gidiyordu.
Asla büyümeyen, dahası büyümeyi reddeden bir çocuk olmayı seçmesi, Barrie’de tıpta ‘psikojenik cücelik’ diye adlandırılan bir gelişme bozukluğuna yol açtı. Anne ve babasının ilgisizliği de buna eklenince, Barrie gerçekten de organları gelişmemiş bir çocuk görünümünde kaldı. Yetişkin bir genç haline geldiğinde, boyu ancak bir metre otuz iki santimetreye ulaşabilmişti. Ayrıca iskelet yapısı da büyük ölçüde bozulmuştu ve tam anlamıyla ‘cinsiyetsiz’di.
Bu durum, Barrie’de ömür boyu kurtulamayacağı psikolojik sorunlar yarattı. Gençliğe adım attığı sıralarda okul arkadaşlarının acımasız alayları, ona ‘bamya’ ve ‘düğmecik’ gibi cinsel yönden aşağılayıcı adlar takmaları, Barrie’yi büsbütün içine kapalı bir genç haline getirdi.
Liseden sonra Edinburgh Üniversitesi’ne girdi. Yerel gazeteler için tiyatro haberleri yazdı. Annesinin anlattığı bir hikayeden yola çıkarak yazdığı Thrums adlı uzun öykü, Londra gazetelerinde tefrika edildi.1888’de ilk romanı olan Eski Işık İdilleri yayımlandı.
Ünlendi. Arkasından iki adet Tommy romanı yazdı. Duygusal Tommy ve Tommy ile Grizel adlı bu romanlarında çocukluğuna sımsıkı bağlı kalan ve hiç büyümek istemeyen bir çocuğun öyküsünü yazdı. Daha sonraları canlandıracağı ünlü Peter Pan karakterinin bir çeşit ‘protipi’ olan Tommy, okurlar tarafından çok sevildi.
1891’de tiyatro oyuncusu Mary Ansell’e aşık oldu. O zamana kadar hiçbir kadınla birlikte olmamış bulunan Barrie, Ansell’e karşı hayatında ilk kez cinselliğe benzer bir şeyler hissetti ve bunu anılarında yazdı.
1894’te evlendiler. Nedir, mucize gerçekleşmedi. Mary Ansell’in bütün kışkırtmaları fayda etmedi ve Barrie, uyumanın dışında başka bir nedenle asla Ansell ile aynı yatakta yatamadı. Fırtınalı ve sıkıntılı geçen altı yıldan sonra başka bir eve taşındılar. Yakın arkadaşları Llewelyn Davies de eşi ve çocuklarıyla yanlarına yerleşti ve ortaya enikonu tuhaf bir durum çıktı. Mary Ansell, bütün gününü Arthur Llewelyn Davies ile geçiriyordu. Barrie ise Davies’lerin iki çocuğuna tutkundu ve sürekli olarak onlarla oynuyordu. Llewelyn’in eşi Sylvia ise bütün bu sıra dışı ilişkileri, hiçbir tepki göstermeden izlemekle yetiniyordu.
Sonunda ayrıldılar. Kendisini dünyaca üne kavuşturan ünlü Peter Pan ile Wendy romanı da bu dramatik gelişmelerden sonra ortaya çıktı. Evliliği boyunca acı çeken, eşinin hakaretlerine ve alaylarına maruz kalan Barrie, o sıralarda hep özlemini duyduğu ‘bir kuş gibi uçmak’ ve ‘hiç büyümeyen bir çocuk olarak kalmak’ duygularını, Peter Pan’de somutlaştırdı.
Romanda henüz yedi günlük bir bebek olan Peter Pan, kanatları olmamasına rağmen bir kuş gibi uçarak evden kaçıyor ve hep rüyasında gördüğü Rüya Bahçeleri’ne kaçıp, orada yaşamaya başlıyordu. Sonra orada gördüğü periler ve kuşlarla arkadaş oluyor, her zaman yanında olan Tinkerbell adlı periyle, maceradan maceraya koşuyordu. Korsanlar ve Kızılderililer arasında geçen maceraların odak noktası ise çocuklardı. Çocuklara karşı adı konmamış, yoğun bir sevgi duyan Barrie, romanında da çocukları başköşeye oturtmuştu.
Peter Pan, sadece çocuklarca değil, büyükler tarafından da çok sevildi. Herkes bu romanlarda kendi çocukluğundan bir parça ve hep hayal ettiği, uçmak, uzaklara gitmek, bu çirkin dünyadan kaçmak özlemlerini buluyordu. Peter Pan bir çok dile çevrildi. Tiyatro ve sinema uyarlamaları yapıldı. 2005’te ‘Düşler Ülkesi’ adıyla çekilen son sinema filminde Johnny Depp, Kate Winslet, Julie Christie ve Dustin Hoffman gibi ünlü sanatçılar rol aldı.
Barrie, eşinden ayrılmasının yarattığı derin üzüntüyü giderebilmek için arkadaşlarına sığındı. Eserlerinin tüm gelirini bir çocuk hastanesine bağışladı.
Cinsiyetdışılığı ve çocuklara olan aşırı sevgisi nedeniyle sık sık ‘Pedophile, Sübyancılık’ ile suçlandı. Aldırmadı. Yakın çevresinde annesi babası ölmüş olan çok sayıda çocuğu evlat edindi. Yıllar sonra 1983’te Dan Kiley adlı bir psikanalist, büyüme korkusu olan çocuklar ve olgun yaşta oldukları halde bir çocuk gibi davranmaya devam eden kişiler için ‘Peter Pan sendromu’ tabirini kullandı. Kiley’e göre bu sendromun en ünlü örneği pop yıldızı Michael Jackson’du.
Barrie’ye ne mi oldu? 19 Haziran 1937’de, Barrie’nin yaşadığı evin penceresinden bir çocuğun kuş gibi uçarak, yakınlardaki Kensington Bahçeleri’nde bulunan bir ağaca konduğu görülmüş. Görenlerin anlattığına göre, çocuk sık sık ayrıldığı eve bakıyor ve ağlıyormuş.
Hüzünlü bir son oldu ama ben anlatanların yalancısıyım...
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Kadın kadehi masaya bıraktı. Sigarasını söndürdü ve ona döndü. Güzel yüzünde, sadece büyüklerde görülebilen, çocuklarda hiç bulunmayan o acımasız, o hain ifade vardı şimdi. ‘Siz’ diye başladı. ‘Siz asla büyüyemeyecek olan küçücük bir çocuksunuz, zavallı bir adamsınız, yetersizsiniz ve sadece çocuklardan hoşlanıyorsunuz’.
Kadının bundan sonra neler söyleyeceğini neredeyse ezbere biliyordu. Bu sahne şu son bir yıldır o kadar çok tekrarlanmıştı ki… Evde gece yarısına kadar süren, artık tavsamış bir sohbet. At yarışları, kriket maçları, Kraliyet ailesinden yeni dedikodular.
Sonra yatak. O ölesiye korktuğu, o kusacak gibi olduğu yatak. Karısı krem rengi ipek iç çamaşırları içinde yatağa uzanmış. Biraz önce sürdüğü zambak kokusu geniz yakıyor. Sıradan bir erkeğin kanını kaynatacak olan bu görünüm, kendisinde sadece utanç, gizli bir keder ve artık saklamayı başaramadığı bir nefret uyandırıyor.
Yatağa girmiyor. Salona dönüp, kocaman koltuğa gizleniyor. Her zamanki gibi, karısı da birazdan salona giriyor işte. İpek iç çamaşırları ve o bayıltıcı zambak kokusu içinde, itici ve utandırıcı. Bir sigara, koca bir kadeh vişne likörü. Sonra yıllarca eğitimini gördüğü, o diyaframdan gelen sesiyle yaptığı, tiyatro oyunu vurgulamalarıyla süslediği, saatler sürecek olan konuşması. ‘Siz zavallı bir adamsınız, küçücüksünüz ve asla büyümeyeceksiniz…’
Gözlerini sımsıkı yumup, düşünüyor. Ansızın bir kuş haline gelebilse. Küçücük vücuduyla iyice içine gömüldüğü koltuktan havalansa. Dışarıya süzülse. Kanatlarını hiç çırpmadan, gece rüzgarına binip, bu nefret ettiği evden dışarıya çıksa. Kensington bahçelerindeki o yüzlerce ağaçtan bir tanesinin en tepesine konsa. Orada, hiç büyümeyen bir çocuk olarak sonsuza kadar yaşasa. Etrafında hep çocuklar olsa. Sadece çocuklarla havada periler gibi uçuşup dursalar.
Sonra kadın son darbeyi vuruyor. ‘Siz’ diyor. ‘Siz bir cücesiniz, her şeyiniz ama her şeyiniz bir cüceninki kadar küçük…’ Gerisini duyamıyor. Koltukta bayılıyor ve kendini kanatsız bir kuş olarak havada süzülerek uçarken gördüğü o her zamanki rüyasına kayıp gidiyor. Oyun yazarı James Matthew Barrie, kendisi için bir kabus olan evlilik hayatının ötekilere benzer bir gecesini daha bu şekilde noktalıyor...
Peter Pan ile Wendy adlı eseriyle dünyaca ünlenen İskoçyalı oyun yazarı James Matthew Barrie, 9 Mayıs 1860’da doğdu. Barrie henüz altı yaşındayken, sonraki tüm yaşamını büyük ölçüde biçimlendirecek olan acı bir olayla karşılaştı. Ailenin en sevilen çocuğu olan on üç yaşındaki ağabeyi David, okul çıkışında paten kaydığı bir sırada düşüp başını çarptı ve öldü. Bitip tükenmek bilmeyen bir yasa giren annesini teselli etmek görevi de küçük Barrie’ye kaldı. Yaşamı boyunca ağabeyinin rolünü üstlendi. Yirmi yaşına kadar, ağabeyini canlandırabilmek için hep on yaşında bir çocukmuş gibi davrandı çünkü bu annesinin hoşuna gidiyordu.
Asla büyümeyen, dahası büyümeyi reddeden bir çocuk olmayı seçmesi, Barrie’de tıpta ‘psikojenik cücelik’ diye adlandırılan bir gelişme bozukluğuna yol açtı. Anne ve babasının ilgisizliği de buna eklenince, Barrie gerçekten de organları gelişmemiş bir çocuk görünümünde kaldı. Yetişkin bir genç haline geldiğinde, boyu ancak bir metre otuz iki santimetreye ulaşabilmişti. Ayrıca iskelet yapısı da büyük ölçüde bozulmuştu ve tam anlamıyla ‘cinsiyetsiz’di.
Bu durum, Barrie’de ömür boyu kurtulamayacağı psikolojik sorunlar yarattı. Gençliğe adım attığı sıralarda okul arkadaşlarının acımasız alayları, ona ‘bamya’ ve ‘düğmecik’ gibi cinsel yönden aşağılayıcı adlar takmaları, Barrie’yi büsbütün içine kapalı bir genç haline getirdi.
Liseden sonra Edinburgh Üniversitesi’ne girdi. Yerel gazeteler için tiyatro haberleri yazdı. Annesinin anlattığı bir hikayeden yola çıkarak yazdığı Thrums adlı uzun öykü, Londra gazetelerinde tefrika edildi.1888’de ilk romanı olan Eski Işık İdilleri yayımlandı.
Ünlendi. Arkasından iki adet Tommy romanı yazdı. Duygusal Tommy ve Tommy ile Grizel adlı bu romanlarında çocukluğuna sımsıkı bağlı kalan ve hiç büyümek istemeyen bir çocuğun öyküsünü yazdı. Daha sonraları canlandıracağı ünlü Peter Pan karakterinin bir çeşit ‘protipi’ olan Tommy, okurlar tarafından çok sevildi.
1891’de tiyatro oyuncusu Mary Ansell’e aşık oldu. O zamana kadar hiçbir kadınla birlikte olmamış bulunan Barrie, Ansell’e karşı hayatında ilk kez cinselliğe benzer bir şeyler hissetti ve bunu anılarında yazdı.
1894’te evlendiler. Nedir, mucize gerçekleşmedi. Mary Ansell’in bütün kışkırtmaları fayda etmedi ve Barrie, uyumanın dışında başka bir nedenle asla Ansell ile aynı yatakta yatamadı. Fırtınalı ve sıkıntılı geçen altı yıldan sonra başka bir eve taşındılar. Yakın arkadaşları Llewelyn Davies de eşi ve çocuklarıyla yanlarına yerleşti ve ortaya enikonu tuhaf bir durum çıktı. Mary Ansell, bütün gününü Arthur Llewelyn Davies ile geçiriyordu. Barrie ise Davies’lerin iki çocuğuna tutkundu ve sürekli olarak onlarla oynuyordu. Llewelyn’in eşi Sylvia ise bütün bu sıra dışı ilişkileri, hiçbir tepki göstermeden izlemekle yetiniyordu.
Sonunda ayrıldılar. Kendisini dünyaca üne kavuşturan ünlü Peter Pan ile Wendy romanı da bu dramatik gelişmelerden sonra ortaya çıktı. Evliliği boyunca acı çeken, eşinin hakaretlerine ve alaylarına maruz kalan Barrie, o sıralarda hep özlemini duyduğu ‘bir kuş gibi uçmak’ ve ‘hiç büyümeyen bir çocuk olarak kalmak’ duygularını, Peter Pan’de somutlaştırdı.
Romanda henüz yedi günlük bir bebek olan Peter Pan, kanatları olmamasına rağmen bir kuş gibi uçarak evden kaçıyor ve hep rüyasında gördüğü Rüya Bahçeleri’ne kaçıp, orada yaşamaya başlıyordu. Sonra orada gördüğü periler ve kuşlarla arkadaş oluyor, her zaman yanında olan Tinkerbell adlı periyle, maceradan maceraya koşuyordu. Korsanlar ve Kızılderililer arasında geçen maceraların odak noktası ise çocuklardı. Çocuklara karşı adı konmamış, yoğun bir sevgi duyan Barrie, romanında da çocukları başköşeye oturtmuştu.
Peter Pan, sadece çocuklarca değil, büyükler tarafından da çok sevildi. Herkes bu romanlarda kendi çocukluğundan bir parça ve hep hayal ettiği, uçmak, uzaklara gitmek, bu çirkin dünyadan kaçmak özlemlerini buluyordu. Peter Pan bir çok dile çevrildi. Tiyatro ve sinema uyarlamaları yapıldı. 2005’te ‘Düşler Ülkesi’ adıyla çekilen son sinema filminde Johnny Depp, Kate Winslet, Julie Christie ve Dustin Hoffman gibi ünlü sanatçılar rol aldı.
Barrie, eşinden ayrılmasının yarattığı derin üzüntüyü giderebilmek için arkadaşlarına sığındı. Eserlerinin tüm gelirini bir çocuk hastanesine bağışladı.
Cinsiyetdışılığı ve çocuklara olan aşırı sevgisi nedeniyle sık sık ‘Pedophile, Sübyancılık’ ile suçlandı. Aldırmadı. Yakın çevresinde annesi babası ölmüş olan çok sayıda çocuğu evlat edindi. Yıllar sonra 1983’te Dan Kiley adlı bir psikanalist, büyüme korkusu olan çocuklar ve olgun yaşta oldukları halde bir çocuk gibi davranmaya devam eden kişiler için ‘Peter Pan sendromu’ tabirini kullandı. Kiley’e göre bu sendromun en ünlü örneği pop yıldızı Michael Jackson’du.
Barrie’ye ne mi oldu? 19 Haziran 1937’de, Barrie’nin yaşadığı evin penceresinden bir çocuğun kuş gibi uçarak, yakınlardaki Kensington Bahçeleri’nde bulunan bir ağaca konduğu görülmüş. Görenlerin anlattığına göre, çocuk sık sık ayrıldığı eve bakıyor ve ağlıyormuş.
Hüzünlü bir son oldu ama ben anlatanların yalancısıyım...
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.