Altınyayla (Dirmil) ile ilgili ilk bulunabilen tarihi bilgiler Likya tarihi ile örtüşmektedir. İlk çağlarda Antalya körfezinin batısı ile Dalaman Çayının doğusu arasıda kalan bölgeye Likya denilmekteydi. Önceleri bölgede Likyalılar egemen olmuşlarken daha sonraları sırasıyla Persler Büyük İskender İmparatorluğu, Mısırda kurulan Ptomelar ve Roma egemenliğine girdi. Likya tarihsel coğrafyasının kuzeybatı ucunda yer alan Cybria, Bubon, Balbura ve Oinoanda güç birliği hareketi, başkenti Patara olan Likya bölgesinin içerisinde tetrapolislik olarak yönetilmiştir. Patara antik kenti içerisinde bulunan Yol kılavuz Anıtı üzerindeki Tlos, Oinoanda Balburadan gelip Trimili üzerinden Cibryaya ifadesindeki Trimili yerleşim alanı bugün yaşadığımız Dirmildir. İlçe merkezinde antik eserlerin olmayışı buranın Osmanlıların klasik döneminden itibaren yerleşmeye açıldığı kanaatini uyandırmamalıdır. Kaldı ki Cybria, Bubon, Balbura üçgeni arasında kalan bu bölgenin, antik çağa ait kalıntıları ilçenin doğusunda ve Üç Meşe mevkiinin kuzeyindeki yerli halkın Gavur Beşiği dediği alan, Dirmilin çok eskiden itibaren yerleşmeye açık olduğunu göstermektedir. Gavur Beşiği antik alanı için şu yaklaşımlar mümkündür:
Erken Roma dönemi açısından Patara vilayetinin içinde Trimili adlı önemli kayıtların varlığı da dikkatlerden kaçmaması gereken önemli bulgulardan birisidir.Anadoluda Likya bölgesel egemenliğinden sonra kurulan Roma hakimiyeti Kavimler Göçünden sonra yerini Bizans egemenliğine bırakmıştır.Erken Osmanlı döneminde bölgede Hamitoğullarının Gölhisar beyi Mehmet ve Yunus bey hakimiyet kurmuşlardır.. 15.yy sonlarında Aydın vilayetinden bazı Türkmenlerin Dirmilcik bölgesine göç ettiği iddiası varsa da bu bazı açılardan genelgeçer ilkelere ters düşmektedir. Tarihin birçok dönemlerinde alçak ve sıcak alanlardan yüksek ve iklimi sert alanlara göç hareketine çok fazla rastlanılmamıştır. Kaldı ki Osmanlı iskan politikası çerçevesinde genel uygulama; kırsal ve dağlık alanlardaki nüfusun, daha çok tarım arazilerine yakın bölgelere yerleştirilmesi biçiminde olmuştur. Bu durumda Aydından Dirmile bir göç hareketinin olabileceği ihtimali son derece zayıf bir yaklaşım olarak telakki edilmelidir.
Yörenin kültürel ve filolojik ilişkilerine bakıldığında yörede kullanılan birçok sözcük ile Batı Antalya ve Fethiyenin köylerinde kullanılan sözcüklerle benzerlik gösterdiği açıkça bellidir. Ancak Gavur Gediğinden itibaren yörenin kültürel ve filolojik özellikleri, Ege özellikleriyle çok fazla uyuşmamaktadır. Bu da göç hareketinin batıdan değil de güneyden ve doğudan yapıldığına dair önemli bir yaklaşımdır.19.yy sonlarından itibaren Dirmil; Konya Vilayeti Burdur Sancağı Tefenni Kadılığı Armutlu Nahiyesine bağlı bir karye(köy) olarak yönetilmiştir.Osmanlı Devletinin son dönemlerinde ayanlık sisteminin çok hızlı gelişmesiyle birlikte bölgede de önemli ölçüde ayanlık sistemi gelişmiş ve büyük toprak sahibi yeni zümreler ortaya çıkmıştır. Bu zümrenin etkinliği 1950 yıllarına kadar devam etmiştir. Bu dönemde büyük çiftlikler kurulmuş ve daha yaygın bir ifadeyle ağalık sistemi tam anlamıyla yerleşmiştir. elinde kalmıştır. 150 yıllık bölüşüm karşısında bile bu topraklar Dirmile göre yine en büyük toprak parçaları olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
1319(1901) - 1321(1903) tarihli, Maarif-i Umumiye Salnamelerinde Konya vilayeti, Burdur sancağı, Tefenni kazası, Dirmil karyesindeki (köyündeki), üç adet medreseye ait özet bilgiler şu şekildedir: Sait Efendi tarafından yaptırılan, Süleyman Efendinin müderrislik yaptığı, medrese bugün Hacı Muhittin Öztürk ve oğlu Hacı Sait Öztürkün evleri arasında yapılmıştır. Medresenin 15 öğrencisi olmuştur. Ancak bugün medresenin kalıntılarına ait hiçbir bulgu yoktur. Müderris Süleyman Efendi tahminimizce 1326 (1910) yılında ölmüştür. Evlatlarından hayatta olan da yoktur. Süleyman Efendi oğlu Niyazi Öztürk çok uzun süreler Yemende savaşa katılarak geriye dönmüştür. Bu sülaleden bir kişinin Rodos Adasına eğitim görmeye gittiği ve orada kaldığı; buradaki sülalenin üyelerinin kişi adlarının aynı şekilde Rodosta da mevcut olduğu; Hacı Muhittin Öztürkün teknik konularda son derece başarılı bir kişi olduğu, sülalenin şu anda yaşayan üçüncü kuşak fertleri tarafından ifade edilmiştir. İkinci medrese, köy ahalisi tarafından bugünkü çarşıya yakın bir bölgede yaptırılan İbil oğlu Nasuh Efendiye ait olan 10 öğrencisi bulunan medresedir. Müderris İbil oğlu Nasuh Efendi 1947 yılında vefat etmiş, oğullarından Mehmet Çavuş uzun yıllar Yemende savaşmış, kendisinden hiçbir şekilde haber alınamamıştır. Ancak daha sonra tekrar memleketine dönmüştür.
Üçüncü medrese, Kızılyaka köyünde yine köy halkı tarafından yaptırılan Halim Efendi medresesidir. Medrese bugünkü Kızılyaka Eski Camiine yakın bir alanda yapılmıştır. 25 öğrencisi olan medresenin şu anda hiçbir kalıntısı yoktur. 1. Dünya savaşında bölgede herhangi bir işgal olayı olmamıştır. Ancak 1911-1922 arasındaki savaş yıllarında birçok insanımız, bütün Türkiyede olduğu gibi ya şehit olmuş ya da gazi olarak geriye dönmüştür. O kadar ki Çanakkale savaşlarında veya Yemende her sülaleden ortalama en az bir kişi savaşmış çoğu da geriye dönememiştir.Hatta o yıllarda cenazeleri bile kadınların defnettikleri ifade edilmektedir. 1930 ve 1940'lı yıllar yoksulluğun had safhada olduğu bir dönemdir. Uzun bir savaştan çıkmış olan toplum, kısa sürede kendisini toparlayıp tekrar üretime hemen geçememiştir. Yıllardır ekilemeyen topraklar, el sanatları, küçük atölyelerin hemen faaliyete başlaması uzun zaman almıştır. İnsanların çoğu karın tokluğuna da olsa büyük toprak sahiplerinin kapısında çalışmak zorunda kalmışlardır. 1950den sonra en önemli olaylardan birisi Çiftçiye Toprak Kazandırma Kanunu çerçevesinde Ali Çavuş Eryavuzun muhtarlığı döneminde yaylada Yalınova-Çeşmeönü arasının bütün köylüye tarla olarak dağıtılmasıdır. Bu dönemde siyasal ve ekonomik güç, ayan soylu sülalelerden sıradan sayılabilecek sülalelere geçmeye başlamıştır.Dirmilde 1955ten. İtibaren belediye kurulmuş ve ilk Belediye Başkanı da Mehmet Efendilerden Kamil Şentürk olmuştur.Batı Akdenizin bu şirin kasabası 1990 yılında hiç de alışamadığı bir isimle Altınyayla olarak ilçe olmuştur.
tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.
- Büyük bir kısmı höyüksel bir alan içinde olan yerleşmenin, çevredeki antik alanlardan teknik olarak hiçbir farkı yoktur. Kullanılan teknoloji ve sanat anlayışı diğer komşu antik kentlerle örtüşmektedir. Hatta kentin büyük bir kısmının toprak altında olması, buranın çok daha eski dönemlere ait olduğu konusunda önemli bir ipucu oluşturabilecektir. Antik kentin kurulduğu alanın Cybira-Bubon- Balburaya bağlanan yol güzergâhı üzerinde olması da dikkat çekicidir.
- Yine kentin Dirmil Ovasının yukarı ve başlangıç kısmında oluşu ilk çağ şehir yerleşmelerindeki su kaynaklarına yakınlık, jeopolitik hakim tepe, tarım alanlarını işgalden uzak olma ve savunma güvenliği ilkelerine tam uygunluk göstermektedir.
Erken Roma dönemi açısından Patara vilayetinin içinde Trimili adlı önemli kayıtların varlığı da dikkatlerden kaçmaması gereken önemli bulgulardan birisidir.Anadoluda Likya bölgesel egemenliğinden sonra kurulan Roma hakimiyeti Kavimler Göçünden sonra yerini Bizans egemenliğine bırakmıştır.Erken Osmanlı döneminde bölgede Hamitoğullarının Gölhisar beyi Mehmet ve Yunus bey hakimiyet kurmuşlardır.. 15.yy sonlarında Aydın vilayetinden bazı Türkmenlerin Dirmilcik bölgesine göç ettiği iddiası varsa da bu bazı açılardan genelgeçer ilkelere ters düşmektedir. Tarihin birçok dönemlerinde alçak ve sıcak alanlardan yüksek ve iklimi sert alanlara göç hareketine çok fazla rastlanılmamıştır. Kaldı ki Osmanlı iskan politikası çerçevesinde genel uygulama; kırsal ve dağlık alanlardaki nüfusun, daha çok tarım arazilerine yakın bölgelere yerleştirilmesi biçiminde olmuştur. Bu durumda Aydından Dirmile bir göç hareketinin olabileceği ihtimali son derece zayıf bir yaklaşım olarak telakki edilmelidir.
Yörenin kültürel ve filolojik ilişkilerine bakıldığında yörede kullanılan birçok sözcük ile Batı Antalya ve Fethiyenin köylerinde kullanılan sözcüklerle benzerlik gösterdiği açıkça bellidir. Ancak Gavur Gediğinden itibaren yörenin kültürel ve filolojik özellikleri, Ege özellikleriyle çok fazla uyuşmamaktadır. Bu da göç hareketinin batıdan değil de güneyden ve doğudan yapıldığına dair önemli bir yaklaşımdır.19.yy sonlarından itibaren Dirmil; Konya Vilayeti Burdur Sancağı Tefenni Kadılığı Armutlu Nahiyesine bağlı bir karye(köy) olarak yönetilmiştir.Osmanlı Devletinin son dönemlerinde ayanlık sisteminin çok hızlı gelişmesiyle birlikte bölgede de önemli ölçüde ayanlık sistemi gelişmiş ve büyük toprak sahibi yeni zümreler ortaya çıkmıştır. Bu zümrenin etkinliği 1950 yıllarına kadar devam etmiştir. Bu dönemde büyük çiftlikler kurulmuş ve daha yaygın bir ifadeyle ağalık sistemi tam anlamıyla yerleşmiştir. elinde kalmıştır. 150 yıllık bölüşüm karşısında bile bu topraklar Dirmile göre yine en büyük toprak parçaları olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
1319(1901) - 1321(1903) tarihli, Maarif-i Umumiye Salnamelerinde Konya vilayeti, Burdur sancağı, Tefenni kazası, Dirmil karyesindeki (köyündeki), üç adet medreseye ait özet bilgiler şu şekildedir: Sait Efendi tarafından yaptırılan, Süleyman Efendinin müderrislik yaptığı, medrese bugün Hacı Muhittin Öztürk ve oğlu Hacı Sait Öztürkün evleri arasında yapılmıştır. Medresenin 15 öğrencisi olmuştur. Ancak bugün medresenin kalıntılarına ait hiçbir bulgu yoktur. Müderris Süleyman Efendi tahminimizce 1326 (1910) yılında ölmüştür. Evlatlarından hayatta olan da yoktur. Süleyman Efendi oğlu Niyazi Öztürk çok uzun süreler Yemende savaşa katılarak geriye dönmüştür. Bu sülaleden bir kişinin Rodos Adasına eğitim görmeye gittiği ve orada kaldığı; buradaki sülalenin üyelerinin kişi adlarının aynı şekilde Rodosta da mevcut olduğu; Hacı Muhittin Öztürkün teknik konularda son derece başarılı bir kişi olduğu, sülalenin şu anda yaşayan üçüncü kuşak fertleri tarafından ifade edilmiştir. İkinci medrese, köy ahalisi tarafından bugünkü çarşıya yakın bir bölgede yaptırılan İbil oğlu Nasuh Efendiye ait olan 10 öğrencisi bulunan medresedir. Müderris İbil oğlu Nasuh Efendi 1947 yılında vefat etmiş, oğullarından Mehmet Çavuş uzun yıllar Yemende savaşmış, kendisinden hiçbir şekilde haber alınamamıştır. Ancak daha sonra tekrar memleketine dönmüştür.
Üçüncü medrese, Kızılyaka köyünde yine köy halkı tarafından yaptırılan Halim Efendi medresesidir. Medrese bugünkü Kızılyaka Eski Camiine yakın bir alanda yapılmıştır. 25 öğrencisi olan medresenin şu anda hiçbir kalıntısı yoktur. 1. Dünya savaşında bölgede herhangi bir işgal olayı olmamıştır. Ancak 1911-1922 arasındaki savaş yıllarında birçok insanımız, bütün Türkiyede olduğu gibi ya şehit olmuş ya da gazi olarak geriye dönmüştür. O kadar ki Çanakkale savaşlarında veya Yemende her sülaleden ortalama en az bir kişi savaşmış çoğu da geriye dönememiştir.Hatta o yıllarda cenazeleri bile kadınların defnettikleri ifade edilmektedir. 1930 ve 1940'lı yıllar yoksulluğun had safhada olduğu bir dönemdir. Uzun bir savaştan çıkmış olan toplum, kısa sürede kendisini toparlayıp tekrar üretime hemen geçememiştir. Yıllardır ekilemeyen topraklar, el sanatları, küçük atölyelerin hemen faaliyete başlaması uzun zaman almıştır. İnsanların çoğu karın tokluğuna da olsa büyük toprak sahiplerinin kapısında çalışmak zorunda kalmışlardır. 1950den sonra en önemli olaylardan birisi Çiftçiye Toprak Kazandırma Kanunu çerçevesinde Ali Çavuş Eryavuzun muhtarlığı döneminde yaylada Yalınova-Çeşmeönü arasının bütün köylüye tarla olarak dağıtılmasıdır. Bu dönemde siyasal ve ekonomik güç, ayan soylu sülalelerden sıradan sayılabilecek sülalelere geçmeye başlamıştır.Dirmilde 1955ten. İtibaren belediye kurulmuş ve ilk Belediye Başkanı da Mehmet Efendilerden Kamil Şentürk olmuştur.Batı Akdenizin bu şirin kasabası 1990 yılında hiç de alışamadığı bir isimle Altınyayla olarak ilçe olmuştur.
tr.wikipedia.org'dan alıntıdır.