Emre ESMER
Moderatör
CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu'nun Yeni Asya’ya verdiği röportajın devamı şu şekilde:
En son “seccade meselesi”nin serrişte edilmesinde açığa çıktığı gibi seçim sürecinde din ve mukaddeslerin bu denli hoyratça istismarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrusu bu seccade meselesinde hepimiz özellikle Cuma namazlarında dışarıda üzerinde namaz kılınan kartonların namaz kılındıktan sonra atıldığını görüyoruz. Evlerimizde de gelenektir, namazını kılındıktan sonra seccade kaldırılıp bir kenâra konulur. Mübârek olan, kutsal olan namazdır, o namazı kılan insandır. Bu bakımdan seccadenin istismar edilmesi samimiyetsizliktir. Bile bile bu hususu serrişte etmek, dillerine dolayıp “seccadeye bastı” demek, burada da bir siyasi rant çıkarmak bir samimiyetsizlik, bir kasıt aramak fevkalade yanlıştır. Defalarca özür dilediği halde, kasıt aramak, samimiyet istismar etmek, bu Ramazan günü bir Müslüman’a hiç yakışmamıştır…
Seçime kısa bir süre kala Cumhurbaşkanı “işe alımlarda torpile âlet edilen mülakat kaldırılacak” diyor. Yine yirmi bir senelik iktidarında sekiz kez çıkardığı ve eğer son deprem olmasaydı Meclis’in önüne getirilen dokuzuncusu çıkarılmasından son anda vazgeçilirken “İmar affı olmaz” diye konuşuyor. Buna benzer bir dizi garabet sergileniyor. Bu çelişkili çarpıklıklara yorumunuz nedir?
Gerçekten garip şeyler oluyor, çarpıklıklar sergileniyor, âdeta insan aklıyla alay ediliyor. İktidarının yirmi birinci yılında “mülâkat kaldırılacak” diyor, lakin el altından hâlen personel alınıyor. Birçok yere mülakat falan yapılmadan, hiçbir objektif kriter olmadan sadece partilileri işe alıyorlar. Hiçbir şekilde bu kriterlere bakılmıyor, hiçbir objektiflik yok. Böyle bir ortamda insan ahlâkıyla alay ediliyor. Toplum olarak bir imtihan döneminden geçiyoruz… Şu gerçeği vurgulamak lazım; demokrasi insan için var, devlet millet için var, vatandaşlar için, insan hakları için var. Hatta bizim inancımıza göre İslam dini de gerçek ve kâmil insanın oluşması için vardır. Bu mânâda insanlıkla, insan haklarıyla, demokrasiyle, insanın haysiyetiyle, hukukuyla, adaletiyle ilgili birlikte yol yürünmesi için feragat edilmesi, ortak hareket edilmesi oldukça değerlidir ve önemlidir. En güzel tarafı da budur. Bu konuyla ilgili bir birliktelik söz konusudur. Millet İtifakı’nın “ortak politikalar mutabakatı” beyannâmesinde de ilk işlenen ve taahhüt edilen konuların başında bu husus gelir…
Önce “güçlendirilmiş parlamenter sistem”de, ardından “Anayasa değişikliği önerisi”nde işbirliğine varan “Millet İttifakı”nın en son “ortak politikalar mutabakatı”nda ortaya koyduğu esaslar, “hükûmet programı” ve “demokratikleşme yol haritası”nın taahhüdü olarak kabul ediliyor. Bu demokratik işbirliği ve güç birliğinin anlamını açıklar mısınız?
Millet İttifakı’nda altı partinin bir araya gelmesi, Türkiye’nin siyasi tarihinin en önemli olaylarından biridir. Demokrasi için, muhafazakâr zihniyetten Saadet Partisi, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi, İYİ Parti gibi bir milliyetçi parti ve Demokrat Parti gibi bir merkez sağ demokrat gelenekten gelen bir parti ile bir de CHP gibi sosyal demokrat bir partinin ilk defa bu denli geniş bir demokratik birliktelikle bir araya gelmesi siyasi tarihimizdeki olağanüstü büyük başarıdır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi tarihe altın harflerle yazılması gereken bir başarısıdır. Bunu kimse küçümsemesin.
Biliyorsunuz, bu “tek kişilik hükûmet sistemi”, aslında uluslararası küresel güçlerin emperyal emeller için Türkiye’ye dayatmasıyla oluşmuş bir rejimdir. Türkiye’ye istediklerini yaptırabilmek için dayatılmış bir projedir. Çünkü tek adamı büktüğünüz zaman istediğinizi kolaylıkla yaptırabilirsiniz.
Zira demokratik parlamenter sistem sözkonusuysa Meclis’i, yürütmesi, yargısı, ordusu, dışişleri gibi kurumların diretmesiyle bükemiyorsunuz, sistemi bükmek çok çok zor oluyor. Ama “tek kişilik sistem”de o “tek kişi”yi büktüğünüz zaman istediğinizi dayatabiliyorsunuz. Emperyal ecnebilerin “tek kişilik hükûmeti” istemeleri bundan.
Mesela Barış Pınarı Harekâtı’nın önünde kimse yoktu. Altıncı gününde durduruldu. Neden durduruldu? Oysa askerlerin karşısında bir askeri güç yoktu. Bir sıkıntı yoktu, siyasi bir engel de yoktu. Karşımızda güç yoktu ama durduruldu. Çünkü ABD Başkan Yardımcısı geldi, Cumhurbaşkanıyla konuştu ve ertesi gün harekât durdu. Çünkü tek kişiyi rahatlıkla bükebildiler, Barış Pınarı Harekâtını durdurabildiler. Sadece Barış Pınarı değil, yüzlerce şehid verdiğimiz Suriye sürecindeki vahim başarısızlıklar ve zararlar da “tek kişilik yönetim”in akibetsiz yanlış “politikaları” yüzünden bu ülkeye ve bu millete fatura edildi ve ediliyor…
Yani “tek kişilik ucûbe sistem” dışarıdan empoze edilmiş bir sistemdir. Bunun içindir ki Sayın Kılıçdaroğlu’nun beş partinin liderleriyle, kadrolarıyla birlikte başardığı “güçlendirilmiş parlamenter sistem” işbirliği irâdesi aslında küresel güçlere karşı milli bir tavırdır. Bir demokrasi arayışıdır. Millet irâdesinin yeniden inşası, demokratik sistemin kurulması, demokrasinin tesisi ve güçlenmesi ittifakıdır.
Böyle bir dönemde inşallah başarılı oluruz; mahcup olmamamız lazım, başarılı olmamız şarttır.
En son “seccade meselesi”nin serrişte edilmesinde açığa çıktığı gibi seçim sürecinde din ve mukaddeslerin bu denli hoyratça istismarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrusu bu seccade meselesinde hepimiz özellikle Cuma namazlarında dışarıda üzerinde namaz kılınan kartonların namaz kılındıktan sonra atıldığını görüyoruz. Evlerimizde de gelenektir, namazını kılındıktan sonra seccade kaldırılıp bir kenâra konulur. Mübârek olan, kutsal olan namazdır, o namazı kılan insandır. Bu bakımdan seccadenin istismar edilmesi samimiyetsizliktir. Bile bile bu hususu serrişte etmek, dillerine dolayıp “seccadeye bastı” demek, burada da bir siyasi rant çıkarmak bir samimiyetsizlik, bir kasıt aramak fevkalade yanlıştır. Defalarca özür dilediği halde, kasıt aramak, samimiyet istismar etmek, bu Ramazan günü bir Müslüman’a hiç yakışmamıştır…
DEVLET MİLLET İÇİN VARDIR
Seçime kısa bir süre kala Cumhurbaşkanı “işe alımlarda torpile âlet edilen mülakat kaldırılacak” diyor. Yine yirmi bir senelik iktidarında sekiz kez çıkardığı ve eğer son deprem olmasaydı Meclis’in önüne getirilen dokuzuncusu çıkarılmasından son anda vazgeçilirken “İmar affı olmaz” diye konuşuyor. Buna benzer bir dizi garabet sergileniyor. Bu çelişkili çarpıklıklara yorumunuz nedir?
Gerçekten garip şeyler oluyor, çarpıklıklar sergileniyor, âdeta insan aklıyla alay ediliyor. İktidarının yirmi birinci yılında “mülâkat kaldırılacak” diyor, lakin el altından hâlen personel alınıyor. Birçok yere mülakat falan yapılmadan, hiçbir objektif kriter olmadan sadece partilileri işe alıyorlar. Hiçbir şekilde bu kriterlere bakılmıyor, hiçbir objektiflik yok. Böyle bir ortamda insan ahlâkıyla alay ediliyor. Toplum olarak bir imtihan döneminden geçiyoruz… Şu gerçeği vurgulamak lazım; demokrasi insan için var, devlet millet için var, vatandaşlar için, insan hakları için var. Hatta bizim inancımıza göre İslam dini de gerçek ve kâmil insanın oluşması için vardır. Bu mânâda insanlıkla, insan haklarıyla, demokrasiyle, insanın haysiyetiyle, hukukuyla, adaletiyle ilgili birlikte yol yürünmesi için feragat edilmesi, ortak hareket edilmesi oldukça değerlidir ve önemlidir. En güzel tarafı da budur. Bu konuyla ilgili bir birliktelik söz konusudur. Millet İtifakı’nın “ortak politikalar mutabakatı” beyannâmesinde de ilk işlenen ve taahhüt edilen konuların başında bu husus gelir…
“TEK KİŞİLİK SİSTEM” DIŞARIDAN EMPOZE EDİLDİ
Önce “güçlendirilmiş parlamenter sistem”de, ardından “Anayasa değişikliği önerisi”nde işbirliğine varan “Millet İttifakı”nın en son “ortak politikalar mutabakatı”nda ortaya koyduğu esaslar, “hükûmet programı” ve “demokratikleşme yol haritası”nın taahhüdü olarak kabul ediliyor. Bu demokratik işbirliği ve güç birliğinin anlamını açıklar mısınız?
Millet İttifakı’nda altı partinin bir araya gelmesi, Türkiye’nin siyasi tarihinin en önemli olaylarından biridir. Demokrasi için, muhafazakâr zihniyetten Saadet Partisi, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi, İYİ Parti gibi bir milliyetçi parti ve Demokrat Parti gibi bir merkez sağ demokrat gelenekten gelen bir parti ile bir de CHP gibi sosyal demokrat bir partinin ilk defa bu denli geniş bir demokratik birliktelikle bir araya gelmesi siyasi tarihimizdeki olağanüstü büyük başarıdır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi tarihe altın harflerle yazılması gereken bir başarısıdır. Bunu kimse küçümsemesin.
Biliyorsunuz, bu “tek kişilik hükûmet sistemi”, aslında uluslararası küresel güçlerin emperyal emeller için Türkiye’ye dayatmasıyla oluşmuş bir rejimdir. Türkiye’ye istediklerini yaptırabilmek için dayatılmış bir projedir. Çünkü tek adamı büktüğünüz zaman istediğinizi kolaylıkla yaptırabilirsiniz.
Zira demokratik parlamenter sistem sözkonusuysa Meclis’i, yürütmesi, yargısı, ordusu, dışişleri gibi kurumların diretmesiyle bükemiyorsunuz, sistemi bükmek çok çok zor oluyor. Ama “tek kişilik sistem”de o “tek kişi”yi büktüğünüz zaman istediğinizi dayatabiliyorsunuz. Emperyal ecnebilerin “tek kişilik hükûmeti” istemeleri bundan.
Mesela Barış Pınarı Harekâtı’nın önünde kimse yoktu. Altıncı gününde durduruldu. Neden durduruldu? Oysa askerlerin karşısında bir askeri güç yoktu. Bir sıkıntı yoktu, siyasi bir engel de yoktu. Karşımızda güç yoktu ama durduruldu. Çünkü ABD Başkan Yardımcısı geldi, Cumhurbaşkanıyla konuştu ve ertesi gün harekât durdu. Çünkü tek kişiyi rahatlıkla bükebildiler, Barış Pınarı Harekâtını durdurabildiler. Sadece Barış Pınarı değil, yüzlerce şehid verdiğimiz Suriye sürecindeki vahim başarısızlıklar ve zararlar da “tek kişilik yönetim”in akibetsiz yanlış “politikaları” yüzünden bu ülkeye ve bu millete fatura edildi ve ediliyor…
Yani “tek kişilik ucûbe sistem” dışarıdan empoze edilmiş bir sistemdir. Bunun içindir ki Sayın Kılıçdaroğlu’nun beş partinin liderleriyle, kadrolarıyla birlikte başardığı “güçlendirilmiş parlamenter sistem” işbirliği irâdesi aslında küresel güçlere karşı milli bir tavırdır. Bir demokrasi arayışıdır. Millet irâdesinin yeniden inşası, demokratik sistemin kurulması, demokrasinin tesisi ve güçlenmesi ittifakıdır.
Böyle bir dönemde inşallah başarılı oluruz; mahcup olmamamız lazım, başarılı olmamız şarttır.