ForumZAR.COM | Forum Sitesi

Forumzar.COM Türkiye`nin en güncel ve kaliteli genel forum sitesi`dir.
ForumZAR'a katılım zahmetsiz ve ücretsizdir!

  • “Ne garip değil mi? Sevdiğimiz insanın her yalanında bir doğru, sevmediğimiz insanın her doğrusunda bir yalan ararız..”
  • “Biri ölür üzülmezsiniz; sonra sandalyeye asılı hırkasını görürsünüz. O hırkanın duruşu kalbinize oturur..”
  • "En gülünç olanı da insanların sizi eskisi gibi kullanamadığında değiştiğinizi söylemeleri.."
  • "Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin. Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin."
  • Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzme. Sen kaldırabiliyorsan onlar da kaldırabilir.

Bugün günlerden 6 Mayıs, bugün günlerden Deniz,Yusuf,Hüseyin

UzmErdaL

Premium Üye
Katılım
27 Eyl 2022
Mesajlar
3,903
Tepkime puanı
7
Puanları
38
[Resim: denizleridamhy2.jpg]


Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972'de idam edildiler. Onların idamlarına "onay" verenlerin tümünü tarih silip attı. Deniz, Yusuf, Hüseyin ise bütün gençlikleriyle yaşıyorlar.



İdam edildikleri tarihte Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 25, Hüseyin İnan 23 yaşındaydılar. O dönemde (12 Mart Askeri Darbesi) iktidardan indirilen Süleyman Demirel, Denizlerin idamına "Evet" oyu veren Adalet Partisi'nin lideriydi. Nasıl "evet" dediğini gazeteci Altan Öymen 1976'da Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, bir başka "genç adam"la ilgili olarak anlattı:

" Süleyman Demirel , Mobilya Yolsuzluğu'ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel'le ilgili olarak '25 yaşında çocukla uğraşıyorlar' diyor. 6 Mayıs 1972'de idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin'in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey AP Grubu'nun en önünde oturuyordu. Elini "İdama Evet" için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Hüseyin ise 23'ündeydi. Süleyman Bey onlar için hiç '25 yaşında çocuklar' demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da..."

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ülkesini seven insanlardı. Bu uğurda ölümü göze almışlardı. İdam sehpasında taburelerini kendileri tekmeleyecek kadar cesurdular.
Asıldılar... Onları asanların beslendiği siyasi kulvar ise sürekli kırmızı bültenle aranan devlet adamları üretti. DGM dosyaları, İnterpol bültenleri, bankaların boşalmış kasaları, kendi ülkesini soyan ihaleler arasında ölüyorlar.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan her 6 Mayıs'ta yeniden doğuyor. Bugün de bir doğum günü...
Bugün günlerden 6 Mayıs, bugün günlerden Deniz, Yusuf, Hüseyin.



[Resim: denzgezm1xi9.jpg]


Böyle 68 görülmedi!

Avrupa 1968 Mayıs’ında özgürlük için ayaklanan gençlerden çok çekti.
Vuruyor, kırıyor ve her şeyi hem de hemen istiyorlardı.
Sonunda gençler kazandı,
Avrupa yüzünü daha fazla demokrasiye döndü. Türkiye’de ise devlet
özgürlük isteyen gençleri düşman gördü, milis kuvvetler kurup saldırdı,
işkence yaptı, hapsetti, astı. İşte 40. yılında Türkiye’de 68 ve Deniz Gezmiş,
İbrahim Kaypakkaya, Hüseyin İnan ve Ali Haydar Yıldız...


Berat Günçıkan / Esra Açıkgöz

Uçağı kaçıranlar şimdi neredeler?

Bora Gezmiş 68 anılırken,
Deniz Gezmiş’in isminin öne çıkmasını istemiyor,
onlar bir gruptu, diyor.


Röportajlar: Berat Günçıkan[/B]

Bu salı Ankara’da, Karşıyaka Mezarlığı’nda buluşacak Gezmiş, İnan ve Aslan aileleri. Deniz, Hüseyin ve Yusuf idamlarının 36. yılında anılacaklar. Çoğunluk için bir televizyon dizisi kahramanı, tişörtteki bir fotoğraf, yakadaki bir rozet Deniz Gezmiş, hatta bir popüler ikon, ama Gezmiş ailesi için sürekli eksikli yaşamanın adı, bitmeyen bir yas… Bora Gezmiş, Deniz Gezmiş’in, üç yaş büyük abisi. Dünü ve bugünü anlatıyor:

- Siz her 6 Mayıs’ta Ankara’dasınız, değil mi?

Evet, her 6 Mayıs’ta gidiyoruz. Babamızın bize tek vasiyeti o zaten, “Mezarları yalnız bırakmayın” dedi.

- Siz de o dönem kardeşinizle birlikte sol hareketin içinde yer almış mıydınız?

Ben 1944’lüyüm. Hukuk Fakültesi’nde iki yıl okudum. Sınıfı geçemeyince, “askere gideceğim” dedim. 67-69 arasında askerdim. Döndükten sonra hemen Öğretmenler Bankası’nda işe girdim. Dolayısıyla, fiilen içinde olmadım.

- Düşünsel olarak…

Biz sosyal demokrat bir aileyiz, akrabalarımız arasında CHP’liler var, babam da 1987’de milletvekili adayı oldu, ama üçüncü sıradaydı, beş bin oyla kaybetti.

- İdamlar sırasında önlemek için yeterince çaba göstermediği gerekçesiyle CHP’ye bir kızgınlık, kırgınlık oluşmadı mı?

O zamanki CHP’yi ikiye ayırmak lazım. Nihat Erim, Kemal Satır, Turan Feyzioğlu’nun oluşturduğu grup zaten o zaman parti ile bağlantılarını kesmişti. CHP’de en çok uğraşan İsmet Paşa’dır, hakikaten samimi olarak uğraşmıştır. Hatta o zamanki Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’la bile görüşmüştür.

- Oysa daha suç belirlenmeden ceza belliydi, yani idam siyasi bir karardı…

Babalar gidip Demirel’i de ziyaret ettiler. İsmet Paşa babama “Merak etmeyin, ben konuştum” demiş. Cevdet Sunay’la konuştuğunda ise Sunay kendisine “Paşa, sen bu işle hiç uğraşma, onlar hakkında karar verildi” demiş. Daha hiçbir şey belli değilken Cevdet Sunay’ın bu lafı İsmet Paşa’ya söylediğini, babam bana anlattı.

- Önceden alınmış bir karar da olsa idamları önlemek mümkün müydü peki?

Anayasa Mahkemesi idamı usul yönünden bozdu, dosya yeniden Meclis’e döndü, yeniden oylandı, ancak bu arada kararın “devletin adli menfaatı için bir an evvel uygulanması lazım” diye bir metin daha eklendi. Kararı durdurmak için Millet Meclisi’nden ve Senato’dan 35 imza bulmak lazımdı, bu rakamı bulmak o kadar zor değildi, biz kolları sıvadık, 27 imza topladık, ama o sırada jandarma genel komutanına suikast düzenlendi…

- Uçak kaçırıldı…

Evet, bu eylemden dolayı Altan Öymen gibi adamları içeri alınca birçok kişi korktu, sekiz imza daha toplamayı bırakın, imza verenlerden çekenler oldu.

- Deniz Gezmiş’i kurtarmak adına yapılan eylemlerdi, ama geri tepti, diye mi düşünmeli?

Eylemlerin hakikaten Deniz Gezmiş’i sevenler tarafından mı yapıldığı da hiç açığa çıkmadı.

- Çok da sorulmayan bir soru herhalde…

Bakın, bugün uçak kaçıranlardan herhangi birinin en ufak bir haberini, hapis yattığını duydunuz mu? Misal olarak söylüyorum, Kızıldere’deki olay, cezaevinden kaçıyorlar, kaybolmak varken, tekrar toplanıp, arkadaşlarını kurtarmak için eylem yapıyor ve hayatlarını veriyorlar, ama uçak kaçırmada öyle bir şey yok. Uçağı Sofya’ya indiriyorsunuz, iki saat sonra biz teslim olduk deyip gidiyorsunuz. Bu kadar samimiyetsiz bir eylemin olacağına ben inanmıyorum.

- İdamları çabuklaştırmak için düzenlenmiş bir eylem olduğunu mu düşünüyorsunuz?

[Resim: denzgezm2dq4.jpg]
Olabilir. Kesin olarak bilmemiz mümkün değil, ama olabilir. Neler döndüğünü başkaları biliyor.

- İdamlardan sonra baskı gördünüz mü?

Babam ilköğretim müfettişiydi, idamdan sonra fiili görevden masa başına alındı. Annem de öğretmendi, onu da Selimiye’den Kadıköy’deki okula naklettiler.

- Anneniz oğlunu cezaevinde hiç ziyaret etmemiş, ne evde, ne de dışarıda, kimseyle bu konuyu konuşmamış…

Evet, bu konu, annemle hiç konuşulmaz.

- Peki, acısını nasıl taşıdı?

Şimdi, gece kalkıp Deniz’le konuşuyormuş. Yanımızda Özbek bir kadın var, o anlattı bize. Annem metanetli kadındır, üzüntüsünü dışarıya belli etmez. Hatta idam gecesi, bizim hanımı okuluna göndermiş “Müdüre söyle, ben bugün gelemeyeceğim, bana izin versin” demiş.

- Babanızla anneniz sizi ve kardeşini korumak adına önlemler aldılar mı?

70-80 arası çok daha kötüydü, tam bir cinnet dönemiydi, bu yüzden o sırada İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi’ni bitiren kardeşimi İngiltere’ye göndermek zorunda kaldık.

- Sizin şu andaki duygunuz ne, hâlâ öfkeli misiniz?

Öfke değil de, daha çok, bu olaya neden olanlara ve hazırlayanlara, Süleyman Demirel ve diğerlerine yönelik duyulan bir kin. Bu, haksızlığa uğrayıp kabullenememe gibi bir şey.

- Aynı Demirel, sonraki yıllarda demokrasi havarisi kesildi ve onaylandı…

12 Mart muhtırasını okuyun, orada gençler hakkında bir şey yoktur, her şey Demirel hakkındadır, ülkeyi yanlış idare etmiştir, beceriksizdir, kardeş kavgasına neden olmuştur. Sonra muhtıracılar ile Demirel birleştiler, hınçlarını gençlerden aldılar. Muhtıra hükümete verildi, ama bedelini gençler ödedi.

- Bugün, kamuoyunun Deniz Gezmiş’i algılama biçimi, rozetlerde, tişörtlerde kardeşinizin fotoğraflarını görmek size ne düşündürüyor?

Bizim bütün çabamız, o günleri ve o grubu objektif şekilde anlatmak. Biz Deniz’e kardeşimiz olarak hiç bakmadık ve o kadar öne çıkarılmasını da tasvip etmiyoruz, ötekilere haksızlık oluyor.

- Sizce 68 romantik bir hareket miydi, yoksa bir isyan mıydı?

Kesinlikle isyan hareketiydi ve Türkiye’de, Avrupa’dan daha uzun süre devam etti. Avrupa’da hükümetler talepleri daha anlayışla karşılayıp, mümkün olduğu kadar gerçekleştirip bu işi örttüler. Türkiye’de tam tersi, hareketi daha hoyrat bir şekilde bastırmaya kalktılar.

Cumhuriyet Pazar


[Resim: hseynnanzp7.jpg]


Babama söyleyin üzülmesin


Hüseyin İnan’ın babası Hıdır İnan oğlunun veda mektubunu
idamından önce aldı.


Esra Açıkgöz


Babam, diyordu Hüseyin İnan idama giderken son arzusu sorulduğunda, “yarın ayağımdaki bu lastik ayakkabıları görünce, oğlumun doğru dürüst bir ayakkabısı bile yokmuş diye üzülecek. Ayakkabımı bile giyemeden beni apar topar buraya getirdiler. Babama söyleyin, üzülmesin. Ayakkabılarım da hapishanedeki arkadaşlara hediyem olsun”.

Hüseyin’in babası Hıdır İnan, şimdi 86 yaşında. Her 6 Mayıs’ta oğlunun mezarına gidiyor, ne yaşına aldırış ediyor, ne de bastonsuz ayakta duramamasına. İnan’ın, ikisi erkek, altı çocuğu daha var, 19 da torunu. En büyükleri 42 yaşında torunlarının, en küçükleri üç. Zihni hâlâ sağlam, bir iki isimde takılsa da Türkiye’nin yakın tarihini ders verircesine döküyor önümüze, ancak kulakları pek iyi işitmiyor, kendince anlatıyor, Hüseyin’i, çocukluğunu, yakalanışını, sonrasını...


- Bu yıl 68 kuşağının 40. yılı. Oğlunuz Hüseyin İnan da 68 kuşağının önemli isimlerinden biri.

Hüseyin rahmetlik, o davanın peşinde koşarken dahi bizi ne polis sıkıştırırdı, ne de tehdit eden olurdu. Bu işe girdikten sonra eve gelmedi. Nedenini sorduğumda, “Baba” dedi, “girdiğim davanın peşinde koşarken eve gelip gidersem, belki sizi rahatsız edenler olur, eve gelmiyorum ki, kimse ileride size bir şey sormasın”.

- Siyasetle ilgilenmeye Ankara’da mı başladı?

Hüseyin bu işe 67’de İşçi Partisi’nde başladı. ODTÜ’de ikinci yıla kadar bilim çalıştı, sonra okula devam etmedi. Antep’e silah getirmek için gitmiş, dönerken yakalandı, o davayı atlattık, bu kez üç ay El Fetih’te kaldıktan sonra dönerken Diyarbakır’da yakalandı. Orada birkaç ay yattıktan sonra, Ankara’ya getirdiler, yargılandı, ama bir suç giymedi. Bunları Diyarbakır’da ziyaretine gittiğimde öğrendim.

- Son yakalanışını nasıl öğrendiniz?

Gece gündüz radyonun başından ayrılmıyorduk. Bir sabah radyoda, “Hüseyin İnan dedesinin Pınarbaşı’ndaki evinde yakalandı” dediler.

- Teslim olmaya dedesi ikna etti Hüseyin’i, değil mi?

İhbar eden güya bacanağım oluyor. Sanırım şu görüşle ihbar etti; Hüseyin’in girdiği davanın sonu aydınlık değil, bir yerde kurşuna pay olacağına, yakalattıralım... Onlar ihbar etmeden önce Pınarbaşı’na Ankara’dan bir talimat geliyor, Hüseyin İnan bu gece Yassıören’de diye, bütün jandarma baskına gidiyor. Buradan sonrasını bana Mamak Cezaevi’ndeyken Hüseyin anlattı: Gece yanımda Mehmet ile Pınarbaşı’na geldim. Dedemin eve girdik, bir çay içtik, yattık, iki tabancam vardı, birini yatağın altına sürdüm, diğerini yanımdaki sehpanın üstüne koydum, uykuya dalmak üzereydim ki, kapı çaldı. Dedemmiş, ne istiyorsun dede, dedim. “Hüseyin etrafı çevirdiler, kaçacak yer yok, teslim olacaksınız” dedi. Dede, dedim, sen aradan çekil, ben onların içinden sıyrılırım... “Yok”, dedi dedem “ben seni bu şekil bırakmam”. Kapıyı açtım, bir bekçi. Diğer güvenlik güçleri, jandarma evin etrafında diye düşündüm. Dışarı çıktığımızda gördük ki, iki jandarmadan başka kimse yok.

- Görüşte başka nelerden konuşuyordunuz?

Davası hakkında konuşurduk, dışarıdaki hava bize olumlu geliyordu, o “Yok baba” derdi, “ona aldırmayın, bunlar yapabilirlerse bizi idama götürürler, bu kesin”.

- Yusuf’un babası Beşir Aslan ve Deniz’in babası Cemil Gezmiş’le görüşüyor muydunuz?

Yusuf’un babası pek gelmezdi, ancak 1972’den ölümüne kadar, bütün görüşlere, cenaze ziyaretlerine Cemil Bey’le beraber gittik.

- 6 Mayıs’ta Ankara’da mıydınız?

Her 6 Mayıs’ta Ankara’dayız. Bastonla ancak hareket ediyorum, koluma da çocuklar girecek. Yine de ölmeden bu yıl da ziyaret edeceğim.

- Hüseyin’in arkadaşlarından gelenler oluyor mu?

Mezara gelen çok oluyor, ancak beraber yaşadığı kimseyi görmüyorum.

- 6 Mayıs 1972’de neler yaşadınız?

Çocukların bir iki gün içinde idam edileceklerini biliyorduk. 6 Mayıs’ta gün ışıyınca Cemil Bey’i otelden alıp Karşıyaka Mezarlığı’na götürmüşler. Beni de götürdüler, cenazeleri gösterdiler. Deniz’in babası ve kardeşi, Yusuf’un babası, bir de ben vardım. Mezarlık müdürüne üçer mezar ara ile defnedilsinler, diye talimat gelmiş. Deniz’in kardeşi Bora, subaylara, “Ölülerinden niye korkuyorsunuz?”dedi, ses yok. Cezaevinde Hüseyin, “bizi Cebeci Asli Mezarlığı’nda Taylan Özgür’ün yanına defnedin”, demişti, ama olmadı.

- Hüseyin’in son mektubunu ne zaman aldınız?

İdamdan önce... “Doğuşun tabii sonucu ölümdür” diyor, “baba, ne yazık ki erken karşımıza çıktı”… Üzülmeyin filan diyor. Kısa bir mektuptu.

- Gazeteci Türey Köse, idam kararını imzalayanlarla konuşarak bir kitap çıkarmıştı, kimileri pişman olduğunu söylüyordu…

Valla onu bilmiyorum... Kimlerin oy verdiğinin, kimlerin vermediğinin yazıldığı gazete hâlâ bende. Oylama yapılmadan, Cemil Gezmiş ve Beşir Aslan’la Meclis’e gittik, Ecevit’i gördük, zaten karşıydı idama. Ekseriyet Demirel’deydi, o zamanki genel başkan vekili Kamuran İnan’ı gördük, “Biz”, dedi, “18 kişinin idamını bekliyorduk, fakat askeri Yargıtay on beşini bozdu, üçünü onayladı, bu üçü de hayda hayda gider”.
 
Üst Alt