Anadolu ve Mezopotamya coğrafyaları, dünya üzerindeki ilk yerleşim yerleridir. İlkçağlardan beri çok farklı medeniyetler, çok farklı devletler bu topraklarda kurulagelmiştir. Dolayısıyla Anadolu üzerinde bulunan Osmaneli de, çağlar boyunca değişik uygarlıkların bıraktıkları mirasa sahip olmuştur.
Eski bir yerleşim merkezi olan Osmanelinin adı, 1914 yılına kadar Melagina, Leukae, Lefke ve Pefka olarak geçmektedir. Lefke ve Pefka adlarının Rumcada kavaklık güzel yer, kavaklık ve çamlık güzel yer ve bağlık, bahçelik ve kavaklık güzel yer anlamlarını taşıdığını belirten üç farklı ifade vardır. Osmanelinden geçen Sakarya nehrinin kenarında bulunan kavaklıklar, çam ağaçlarının oluşturduğu ormanlar ve üzüm bağlarının bulunması, ayrıca İznikin güneye açılan kapısının isminin Lefke Kapı olması bu tanımları desteklemektedir. Tarihi kaynaklarda, Osmaneli ve çevresi hakkında Antik Çağa ait bulunan bilgiler sınırlıdır. Bu hususta Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü kurucusu Prof. Dr. Turan EFEnin ve Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Sami ÖZTÜRKün Osmaneli ve çevresinde yaptıkları yüzey araştırmaları, kentin antik çağ tarihine ışık tutması açısından çok önemlidir.
Osmanelinin yerleşim tarihi hakkında daha isabetli bir tespit yapabilmek ve çevresinden soyutlamadan kentin tarihini ifade edebilmek, bağlı bulunduğu Bilecik ili ve çevresinin yerleşim tarihinin açıklanması ile mümkündür.
2 Bilecik ili, dolayısıyla Osmaneli (Lefke) kenti, Antik Çağda Bithynia Bölgesi içerisinde yer alan Nikaia kentinin sınırları içinde yer almaktaydı. 3 Bithynia bölgesi; günümüzde Bilecik, İstanbulun Anadolu yakası, Kocaeli, Adapazarı, Bolu ve Bursayı içine alır. Osmaneli ilçesinin içinde bulunduğu Bithynia Bölgesinin tarihi Neolitik Döneme kadar uzanmaktadır.5 Neolitik dönem, tarihi uzantıda 9000-5500 yıllarını kapsar. Bu bilgiler ışığında Osmanelinin tarihsel geçmişinin M.Ö. 8000li yıllara kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Osmaneli (Lefke)nde ilk hüküm süren topluluk olan Bithynia mıntıkası, Mısır firavunlarından II. Amozis zamanında bir süre Mısırın egemenliğinde kaldı. Hititlerin ihtişamlı devrinde Bithynia bölgesi, Hitit hâkimiyetine girdi.6 Uzun yıllar Hitit idaresinde kalan Bithyniada M.Ö. 1190lı yıllarda Hititlerin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte büyük bir kargaşa ortamı doğdu. Trakya ve Balkanlardan göç eden Frigler, bu otorite boşluğunu değerlendirerek bölgeye hakim oldular. M.Ö. 676da Kimmerler, Frig egemenliğine son vererek Bilecik ve çevresini ele geçirdiler. M.Ö. 553 tarihine gelindiğinde ise Bithynia toprakları Lidyalıların hakimiyetine girdi. Bölge daha sonra, M.Ö. 546 yılında Lidya Kralı Krosiosun Pers Hükümdarı Büyük Kyrosa yenilmesinden sonra Pers İmparatorluğunun yönetimine dâhil oldu. Makedonyalı Büyük İskenderin M.Ö. 334 yılında Anadoluya gelişi ile birlikte kent, Pers egemenliğinden kurtarılıp Büyük İskender İmparatorluğunun hâkimiyetine girdi. Büyük İskenderin 10 Haziran 323 yılında Bayblonda ölmesi üzerine kurmuş olduğu imparatorluk generalleri arasında paylaşıldı. İmparatorluk ilk olarak Antigonenin eline geçti. Sonrasında Büyük İskenderin generallerinden Lizimahos ve Nikomed 32 yıl boyunca Bithynia hükümdarlığı yaptılar. M.Ö. 74 yılında ise Bithynia, dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Romalıların hâkimiyeti altına girdi. Uzun yıllar Romalılar tarafından yönetilen bu topraklar M.S. 395te Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla birlikte Bizans yönetimine geçti.
İlkçağda küçük bir yerleşim yeri olan kent; Ortaçağda Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olan İznik (Nicea)ten doğuya giden yol üzerindeki ilk merkezdi. Ayrıca Lefke (Osmaneli)nin, Avrupadan İstanbula ve devamında Asya ve Ortadoğuya uzanan İpek Yolu, Roma dönemi hac yolu ve Bizans dönemi ordu yolu üzerinde yer aldığı da bilinmektedir. Tüm bu niteliklerinin yanı sıra Lefke (Osmaneli)nin, Gallosun (Göksu Çayı) ve Sangarios (Sakarya Nehri) ile birleştiği çevrede bulunması da kente ayrı bir değer katmıştır. Bizans hâkimiyetindeki Bithynia bölgesi, 673-678 yılları arasında Emevi Halifesi Muaviye tarafından fethedildi. Bu tarihten itibaren Bilecik ve çevresi, Müslümanların İstanbul önlerinde yenilmelerine kadar Emevilerin elinde kaldı. Emeviler döneminde İslamiyet ile ilk kez tanışan bu topraklar, bir süre sonra Halife Harun Reşid döneminde Bithynianın diğer şehirleri gibi Abbasi yönetimine geçti. Ancak bu yönetim, çok uzun sürmedi. Bizans idaresi ile Harun Reşidin anlaşması sonucu Bilecik, bir kez daha Bizans himayesine verildi. 11. yüzyılda Bizans İmparatoru Romen Diojen, ülkesinin doğu sınırlarını tehdit eden Selçukluları Anadoludan çıkarmak ve İslamiyeti ortadan kaldırmak amacıyla doğuya giderken Bilecike geldi ve buradan Eskişehire geçti. 26 Ağustos 1071 tarihinde Romen Diojenin, Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslana yenilmesiyle Anadolunun kapıları tamamen Türklere açıldı. Bu tarihten sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah idaresindeki Türk orduları, sistemli bir şekilde Anadolunun fethine giriştiler. Anadoluda hızla ilerleyen Selçuklu kuvvetleri 1075 yılında İznike ulaştı. Böylece Anadolunun birçok şehri gibi Bilecik ve ilçeleri de bu tarihte Selçuklu egemenliğine girdi. Osmaneli, 1075 yılından günümüze kadar kesintisiz Türk kenti olma özelliğini korumuştur. Daha sonra Konyadaki Selçuklu idaresinin, Söğüt Domaniç topraklarını Ertuğrul Gazi ve maiyetindekilere yurtluk olarak vermesi, bölgenin ve sonrasında dünyanın kaderini değiştirecek, Türk milletinin kurduğu en büyük cihan devleti olan Osmanlı Devletinin temelleri yine bu topraklarda atılacaktı.
OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE OSMANELİ:
Osmanlı Devletinin kurucularının kökeni meselesi, konunun uzmanlarınca tartışılmakla birlikte yaygın görüş; kurucuların, Oğuzların Kayı boyundan geldiği yönündedir. Rivayete göre, Ertuğrul Gazinin babası, Caber Kalesi yakınlarında Fırat Nehrinden geçerken boğularak vefat etti. Bunun üzerine oğullarından ikisi, maiyetindekilerle birlikte geri döndüler. Ertuğrul Gazi ve kardeşi Dündar Bey, yaklaşık 400-500 kadar aileyle Türkiye Selçuklularına katılmak üzere Sivas taraflarına geldiler. Burada, Selçuklu ile Moğol güçleri arasında gerçekleşen muharebede, Ertuğrul Gazinin Selçuklulara yardım etmesi sebebiyle Sultan Alaeddin, ona hilat gönderdi ve Ertuğrul Gazi, beraberindekilerle birlikte Ankara yakınındaki Karadağlar arasına yerleşti. Bir müddet sonra Ertuğrul Gazi, kendisi ve halkına uygun bir yer tahsis edilmesi isteğiyle oğlu Savcı Beyi bazı hediyelerle Konyaya gönderdi. Netice alındı ve Ertuğrul Gaziye Domaniç yaylak, Söğüt ile Karacaşehir de kışlak olarak verildi. Ertuğrul Gazi ve oğlu Osman Gazi, bir yandan Selçuklulara bağlılıklarını sürdürürken diğer yandan da komşu Bizans topraklarına yönelik gaza faaliyetlerine başladılar. Ertuğrul Gazinin vefatından sonra Osman Gazi, harekat üssü olan Söğütten çıkmak suretiyle Karacahisarı fethetti. Rivayete göre bu başarıyı müteakiben Selçuklu Sultanı II. Alaeddin, Osman Gazinin silah arkadaşı Lefkeli Balaban Çavuş vasıtasıyla Osman Gaziye beylik alameti olarak kabul edilen davul ve bayrak yolladı. Osman Gazi de 1299 yılında kendi adına hutbe okutarak bölgesinde bağımsızlığını ilan etti. Söğüt ve çevresi, 13. yüzyılda Selçuklular ve Bizanslılar arasında bir uç bölgesi durumundaydı. Osmanlıların, bu mıntıkaya akınlara başladığı sırada Bilecik, Bizansın merkezi idaresinden kopmuştu. Osman Gazi, başlangıçta Bilecik tekfuruyla iyi ilişkiler içerisindeydi. Ancak Osman Gazinin gaza faaliyetleri, tekfurlar için büyük bir tehlike oluşturunca Bilecik tekfuru ve diğerleri, Osman Gaziye bir suikast planı hazırladılar. Plan, Köse Mihal Gazi tarafından Osman Gaziye haber verildi ve Osmanlı kuvvetleri ani bir baskın yaparak 1299da Yarhisar ve Bileciki fethettiler. Bilecikin alınması bir taraftan, Karacahisardan sonra Osman Gazinin faaliyet döneminin ikinci merhalesini teşkil ederken diğer taraftan siyasi kariyerinde kesin bir gelişme aşaması oluşturdu. Fethi müteakip Osman Gazi, faaliyetlerine devam etmek üzere beyliğin merkezini Bilecike taşıdı. Osman Gazinin silah arkadaşı Lefkeli Balaban Çavuşun da katkılarıyla Bilecik ve Bursanın ele geçirilmesi ve başkentin naklinden sonra da kuruluşun merkezi olma vasfı sayesinde Bilecik, önemini korudu.
ATATÜRK OSMANELİNDE
17 Ocak 1923 tarihinde Anadolu gezisine çıkan Gazi Mustafa Kemal Osmaneline uğramıştı. Muallimler Derneği Reisi Talat Bey, öğrenciler ve kalabalık bir halk topluluğu ile Atatürkü karşılamaya gitmişti.
O zaman 9-10 yaşlarında Kemal Keskin adlı öğrenci Kurtuluş Savaşı ve Atatürkü öven uzun bir şiir okumuştu.
Atatürk, bu çok uzun şiiri sabırla dinlemiş, okuyan küçük öğrencinin başını okşayarak adını sormuş:
_ Kemal cevabını alınca
_Adaşız o halde demiş ve ileri gelenlere,
_Bu çocuğu okutun, bu çocuğun istikbali parlak demişti.
Kemal Keskin, Atatürkün arzusu üzerine okutulmuş Kurmay Albay rütbesine kadar ulaşmış ve Harp Akademileri Öğretim Üyeliği görevine kadar yükselmiştir. Atatürk, tren yoluyla çıktığı yurt gezileri sırasında Osmanelinden geçmiş ve Osmaneline birkaç kez uğramıştır.
www.osmaneli.bel.tr'dan alıntıdır.
Eski bir yerleşim merkezi olan Osmanelinin adı, 1914 yılına kadar Melagina, Leukae, Lefke ve Pefka olarak geçmektedir. Lefke ve Pefka adlarının Rumcada kavaklık güzel yer, kavaklık ve çamlık güzel yer ve bağlık, bahçelik ve kavaklık güzel yer anlamlarını taşıdığını belirten üç farklı ifade vardır. Osmanelinden geçen Sakarya nehrinin kenarında bulunan kavaklıklar, çam ağaçlarının oluşturduğu ormanlar ve üzüm bağlarının bulunması, ayrıca İznikin güneye açılan kapısının isminin Lefke Kapı olması bu tanımları desteklemektedir. Tarihi kaynaklarda, Osmaneli ve çevresi hakkında Antik Çağa ait bulunan bilgiler sınırlıdır. Bu hususta Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü kurucusu Prof. Dr. Turan EFEnin ve Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Sami ÖZTÜRKün Osmaneli ve çevresinde yaptıkları yüzey araştırmaları, kentin antik çağ tarihine ışık tutması açısından çok önemlidir.
Osmanelinin yerleşim tarihi hakkında daha isabetli bir tespit yapabilmek ve çevresinden soyutlamadan kentin tarihini ifade edebilmek, bağlı bulunduğu Bilecik ili ve çevresinin yerleşim tarihinin açıklanması ile mümkündür.
2 Bilecik ili, dolayısıyla Osmaneli (Lefke) kenti, Antik Çağda Bithynia Bölgesi içerisinde yer alan Nikaia kentinin sınırları içinde yer almaktaydı. 3 Bithynia bölgesi; günümüzde Bilecik, İstanbulun Anadolu yakası, Kocaeli, Adapazarı, Bolu ve Bursayı içine alır. Osmaneli ilçesinin içinde bulunduğu Bithynia Bölgesinin tarihi Neolitik Döneme kadar uzanmaktadır.5 Neolitik dönem, tarihi uzantıda 9000-5500 yıllarını kapsar. Bu bilgiler ışığında Osmanelinin tarihsel geçmişinin M.Ö. 8000li yıllara kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Osmaneli (Lefke)nde ilk hüküm süren topluluk olan Bithynia mıntıkası, Mısır firavunlarından II. Amozis zamanında bir süre Mısırın egemenliğinde kaldı. Hititlerin ihtişamlı devrinde Bithynia bölgesi, Hitit hâkimiyetine girdi.6 Uzun yıllar Hitit idaresinde kalan Bithyniada M.Ö. 1190lı yıllarda Hititlerin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte büyük bir kargaşa ortamı doğdu. Trakya ve Balkanlardan göç eden Frigler, bu otorite boşluğunu değerlendirerek bölgeye hakim oldular. M.Ö. 676da Kimmerler, Frig egemenliğine son vererek Bilecik ve çevresini ele geçirdiler. M.Ö. 553 tarihine gelindiğinde ise Bithynia toprakları Lidyalıların hakimiyetine girdi. Bölge daha sonra, M.Ö. 546 yılında Lidya Kralı Krosiosun Pers Hükümdarı Büyük Kyrosa yenilmesinden sonra Pers İmparatorluğunun yönetimine dâhil oldu. Makedonyalı Büyük İskenderin M.Ö. 334 yılında Anadoluya gelişi ile birlikte kent, Pers egemenliğinden kurtarılıp Büyük İskender İmparatorluğunun hâkimiyetine girdi. Büyük İskenderin 10 Haziran 323 yılında Bayblonda ölmesi üzerine kurmuş olduğu imparatorluk generalleri arasında paylaşıldı. İmparatorluk ilk olarak Antigonenin eline geçti. Sonrasında Büyük İskenderin generallerinden Lizimahos ve Nikomed 32 yıl boyunca Bithynia hükümdarlığı yaptılar. M.Ö. 74 yılında ise Bithynia, dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Romalıların hâkimiyeti altına girdi. Uzun yıllar Romalılar tarafından yönetilen bu topraklar M.S. 395te Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla birlikte Bizans yönetimine geçti.
İlkçağda küçük bir yerleşim yeri olan kent; Ortaçağda Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olan İznik (Nicea)ten doğuya giden yol üzerindeki ilk merkezdi. Ayrıca Lefke (Osmaneli)nin, Avrupadan İstanbula ve devamında Asya ve Ortadoğuya uzanan İpek Yolu, Roma dönemi hac yolu ve Bizans dönemi ordu yolu üzerinde yer aldığı da bilinmektedir. Tüm bu niteliklerinin yanı sıra Lefke (Osmaneli)nin, Gallosun (Göksu Çayı) ve Sangarios (Sakarya Nehri) ile birleştiği çevrede bulunması da kente ayrı bir değer katmıştır. Bizans hâkimiyetindeki Bithynia bölgesi, 673-678 yılları arasında Emevi Halifesi Muaviye tarafından fethedildi. Bu tarihten itibaren Bilecik ve çevresi, Müslümanların İstanbul önlerinde yenilmelerine kadar Emevilerin elinde kaldı. Emeviler döneminde İslamiyet ile ilk kez tanışan bu topraklar, bir süre sonra Halife Harun Reşid döneminde Bithynianın diğer şehirleri gibi Abbasi yönetimine geçti. Ancak bu yönetim, çok uzun sürmedi. Bizans idaresi ile Harun Reşidin anlaşması sonucu Bilecik, bir kez daha Bizans himayesine verildi. 11. yüzyılda Bizans İmparatoru Romen Diojen, ülkesinin doğu sınırlarını tehdit eden Selçukluları Anadoludan çıkarmak ve İslamiyeti ortadan kaldırmak amacıyla doğuya giderken Bilecike geldi ve buradan Eskişehire geçti. 26 Ağustos 1071 tarihinde Romen Diojenin, Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslana yenilmesiyle Anadolunun kapıları tamamen Türklere açıldı. Bu tarihten sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah idaresindeki Türk orduları, sistemli bir şekilde Anadolunun fethine giriştiler. Anadoluda hızla ilerleyen Selçuklu kuvvetleri 1075 yılında İznike ulaştı. Böylece Anadolunun birçok şehri gibi Bilecik ve ilçeleri de bu tarihte Selçuklu egemenliğine girdi. Osmaneli, 1075 yılından günümüze kadar kesintisiz Türk kenti olma özelliğini korumuştur. Daha sonra Konyadaki Selçuklu idaresinin, Söğüt Domaniç topraklarını Ertuğrul Gazi ve maiyetindekilere yurtluk olarak vermesi, bölgenin ve sonrasında dünyanın kaderini değiştirecek, Türk milletinin kurduğu en büyük cihan devleti olan Osmanlı Devletinin temelleri yine bu topraklarda atılacaktı.
OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE OSMANELİ:
Osmanlı Devletinin kurucularının kökeni meselesi, konunun uzmanlarınca tartışılmakla birlikte yaygın görüş; kurucuların, Oğuzların Kayı boyundan geldiği yönündedir. Rivayete göre, Ertuğrul Gazinin babası, Caber Kalesi yakınlarında Fırat Nehrinden geçerken boğularak vefat etti. Bunun üzerine oğullarından ikisi, maiyetindekilerle birlikte geri döndüler. Ertuğrul Gazi ve kardeşi Dündar Bey, yaklaşık 400-500 kadar aileyle Türkiye Selçuklularına katılmak üzere Sivas taraflarına geldiler. Burada, Selçuklu ile Moğol güçleri arasında gerçekleşen muharebede, Ertuğrul Gazinin Selçuklulara yardım etmesi sebebiyle Sultan Alaeddin, ona hilat gönderdi ve Ertuğrul Gazi, beraberindekilerle birlikte Ankara yakınındaki Karadağlar arasına yerleşti. Bir müddet sonra Ertuğrul Gazi, kendisi ve halkına uygun bir yer tahsis edilmesi isteğiyle oğlu Savcı Beyi bazı hediyelerle Konyaya gönderdi. Netice alındı ve Ertuğrul Gaziye Domaniç yaylak, Söğüt ile Karacaşehir de kışlak olarak verildi. Ertuğrul Gazi ve oğlu Osman Gazi, bir yandan Selçuklulara bağlılıklarını sürdürürken diğer yandan da komşu Bizans topraklarına yönelik gaza faaliyetlerine başladılar. Ertuğrul Gazinin vefatından sonra Osman Gazi, harekat üssü olan Söğütten çıkmak suretiyle Karacahisarı fethetti. Rivayete göre bu başarıyı müteakiben Selçuklu Sultanı II. Alaeddin, Osman Gazinin silah arkadaşı Lefkeli Balaban Çavuş vasıtasıyla Osman Gaziye beylik alameti olarak kabul edilen davul ve bayrak yolladı. Osman Gazi de 1299 yılında kendi adına hutbe okutarak bölgesinde bağımsızlığını ilan etti. Söğüt ve çevresi, 13. yüzyılda Selçuklular ve Bizanslılar arasında bir uç bölgesi durumundaydı. Osmanlıların, bu mıntıkaya akınlara başladığı sırada Bilecik, Bizansın merkezi idaresinden kopmuştu. Osman Gazi, başlangıçta Bilecik tekfuruyla iyi ilişkiler içerisindeydi. Ancak Osman Gazinin gaza faaliyetleri, tekfurlar için büyük bir tehlike oluşturunca Bilecik tekfuru ve diğerleri, Osman Gaziye bir suikast planı hazırladılar. Plan, Köse Mihal Gazi tarafından Osman Gaziye haber verildi ve Osmanlı kuvvetleri ani bir baskın yaparak 1299da Yarhisar ve Bileciki fethettiler. Bilecikin alınması bir taraftan, Karacahisardan sonra Osman Gazinin faaliyet döneminin ikinci merhalesini teşkil ederken diğer taraftan siyasi kariyerinde kesin bir gelişme aşaması oluşturdu. Fethi müteakip Osman Gazi, faaliyetlerine devam etmek üzere beyliğin merkezini Bilecike taşıdı. Osman Gazinin silah arkadaşı Lefkeli Balaban Çavuşun da katkılarıyla Bilecik ve Bursanın ele geçirilmesi ve başkentin naklinden sonra da kuruluşun merkezi olma vasfı sayesinde Bilecik, önemini korudu.
ATATÜRK OSMANELİNDE
17 Ocak 1923 tarihinde Anadolu gezisine çıkan Gazi Mustafa Kemal Osmaneline uğramıştı. Muallimler Derneği Reisi Talat Bey, öğrenciler ve kalabalık bir halk topluluğu ile Atatürkü karşılamaya gitmişti.
O zaman 9-10 yaşlarında Kemal Keskin adlı öğrenci Kurtuluş Savaşı ve Atatürkü öven uzun bir şiir okumuştu.
Atatürk, bu çok uzun şiiri sabırla dinlemiş, okuyan küçük öğrencinin başını okşayarak adını sormuş:
_ Kemal cevabını alınca
_Adaşız o halde demiş ve ileri gelenlere,
_Bu çocuğu okutun, bu çocuğun istikbali parlak demişti.
Kemal Keskin, Atatürkün arzusu üzerine okutulmuş Kurmay Albay rütbesine kadar ulaşmış ve Harp Akademileri Öğretim Üyeliği görevine kadar yükselmiştir. Atatürk, tren yoluyla çıktığı yurt gezileri sırasında Osmanelinden geçmiş ve Osmaneline birkaç kez uğramıştır.
www.osmaneli.bel.tr'dan alıntıdır.