Bütün gecem yine Hatay-Antep-Maraş-Malatya arasında kahreden ekran seyahati ile geçmiş, gün ağarmış ve kalan az miktarda ruh sağlığımı korumak için kendimi dışarı atmışım.
Amaçsız adımlıyorum kaldırımları.
O da ne?.. Kilisenin karşı kaldırımı tenha! Sabahları Bahariye Caddesi’ne sıcak iştah parfümü sıkan İnci Pastanesi açık olduğu halde sadece bir-iki kişi var içeride… Hayret. Çünkü günün her saati uzun kuyruk bitmez önünde.
Bilinçsizce kapıdan Selo’ya sesleniyorum.
“Poğaça çıktı mı”? Selo, Batmanlı ve ağabeyi Mehmet ile birlikte gurbete çıkıp işe komilikten başladığından beri elimizde büyüyen dürüst, saygılı bir emekçi. Şimdi müdürü gibi ünlü pastanenin.
Seslendim ama seslendiğim anda cız etti yüreğim.
Neyse ki, “ilk parti bitti abi” dedi Selo… Bana rutin ama felaketin merkezindeki çoluk çocuğa ziyafet gelecek o sıcak poğaçayı nasıl yiyecektim?
Bir haftadır karnım acıkınca bile suçluluk hissediyorum zaten. Sabahları peynir ekmek, akşamları çorba. Lezzetli bir yemek, on kentin perişan halkına, şayet kaldıysa enkazda aç susuz insanlara telepatik nispet gibi geliyor bana. Biz canı çeken olur diye açıkta yemesi yasaklanmış bir nesiliz.
Paltomu mahcup giyiyorum. Kaşkolumu mahcup takıyorum. Musluğu açtığımda, kalorifer peteklerine dokunduğumda acıyor elim.
Komşum değil kardeşim perişan oralarda.
Yüküm ağır;
Fayın üzerine imar izni verenler.
Uzanan yardım elini ısırmaya kalkanlar…
Felaketten propaganda çıkarmaya uğraşanlar.
Yetersiz kalan yetkililer…
Yıkılmış evleri soymaya niyetlenenler.
Ardında enkaz bırakıp yurtdışına kaçmaya çalışan müteahhitler yerine de utanıyorum.
Şu dünyanın işine bakın!..
Yüreğime su serpen, ister istemez parçası olduğum ve sık sık onlar adına utandığım futbol camiası şimdi. Ortam müsait olsa “gururlanıyorum” bile diyeceğim onlarla.
Nerede duracaklarını, ne yapacaklarını çok iyi bildiler. “Biz beraberiz” dediler beraberliğin çil çil altından daha değerli olduğu şu süreçte… Kulüpler transferi falan bıraktılar tır doldurmakta yarışıyorlar.
'AYNI TIRDA ÜÇ ARMA'
Dört büyükler, sıfatları gibi büyük yardımlara giriştiler. Kimi depremzede aileleri ağırlıyor, kimi muazzam ölçekte yaşam sürdürme malzemesi toparlıyor. Aynı tırda üç arma; Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş… Sanki rüya!
Başakşehir, Çaykur Rizespor, Konyaspor mağazalarındaki kışlık ürünleri yolladılar bile. Antalyaspor 10 konteynırı tıka basa doldurdu. Giresunspor Çotanak Stadı’nı yardımlara açtı. Sakaryaspor ihtiyaç listesini tamamlamaya, Ankaragücü yardımları yükleme başladı. Kadim İzmirliler Göztepe, Karşıyaka, Altay, AFAD’a omuz verip yardım kampanyalarına girişti. Bursaspor, Sivasspor, Kayserispor ve diğerleri destek için çabalıyorlar.
Kavga ettiklerinden çok daha iyi beceriyorlar dayanışmayı ve halkın yardımına koşmayı. Gönderdikleri sadece afetzedeleri ısıtıp doyurmaya yaramıyor, hepimizin ruhunu da ısıtıp doyuruyor.
Umarım gün gelecek kendi görev tanımlarının sınırına çekilecekler ve bizi futbollarıyla, başarılarıyla mutlu etmeye çalışacaklar.
Unutmasınlar bu günleri! Şayet gündelik rekabet içinde ölçüyü kaçıran olursa bize düşen Hatay’ı, Maraş’ı, Adıyaman’ı, Malatya’yı hatırlatmaktır onlara. Mahcup olma kapasitelerine seslenmek, ortak hedefe el birliği ile nasıl kenetlendiklerini hatırlatmaktır.
Galiba artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
'TOPARLAMASI ZOR OLACAK'
Pek çok canla birlikte hem yüzölçümü hem nüfus bakımından Türkiye’nin altıda birini vurdu deprem. Toparlaması zor olacak. Özellikle ülke çıtasının üzerinde harcamalar içindeki futbol, kemeri bir toka daha sıkmak zorunda. Bunun çaresi de keskin rekabeti sevimli bir yarış haline getirmektir en başta. Bugün kulüpler arasında kurulan iletişim ve ilişkinin tepeden sokağa inmesi lazım.
Nasıl olur?
Felaketle de olsa yakalanmış dostluk bağını elden geldiğince korumaya, pekiştirmeye çalışarak.
Bireysel ölçekte sorun yok zaten.
Yıldızlar yardım gönüllüsü oldular. Biz yıldızların çabalarını okuyoruz ama nice spor emekçisi kendini parçalıyor. Topu bıraktılar bebek bezi, battaniye peşinde koşuyorlar. Kimse karşısındakine hangi takımı tuttuğunu sormuyor. Ahmet Nur Çebi ligden çekilen takımların puan etkilerine biraz kulüp çıkarı ile yaklaşınca, taraftarı özür diliyor rakiplerden. Trabzonspor, enkazdan çıkardığı yavruyu memnun etmek için Fenerbahçeli olan hemşehrisinden gocunmuyor; tersine bangır bangır ilan ediyor.
Çünkü kulüpler de sporcular da ülkesini insanını seviyor ve empati kurmak gibi bizi ottan/kuştan ayıran ilahi bir yeteneğe sahipler çok şükür!
O empati ki, beni elimi yıkarken, sıkı giyinirken, yemek yerken utandıran bir duygudur.
Asıl utanmasam utanmam gerekirdi.
Bu millet büyük, onun parçası spor da futbol da büyük ne mutlu ki.
Ercan GÜVEN / Milliyet
Amaçsız adımlıyorum kaldırımları.
O da ne?.. Kilisenin karşı kaldırımı tenha! Sabahları Bahariye Caddesi’ne sıcak iştah parfümü sıkan İnci Pastanesi açık olduğu halde sadece bir-iki kişi var içeride… Hayret. Çünkü günün her saati uzun kuyruk bitmez önünde.
Bilinçsizce kapıdan Selo’ya sesleniyorum.
“Poğaça çıktı mı”? Selo, Batmanlı ve ağabeyi Mehmet ile birlikte gurbete çıkıp işe komilikten başladığından beri elimizde büyüyen dürüst, saygılı bir emekçi. Şimdi müdürü gibi ünlü pastanenin.
Seslendim ama seslendiğim anda cız etti yüreğim.
Neyse ki, “ilk parti bitti abi” dedi Selo… Bana rutin ama felaketin merkezindeki çoluk çocuğa ziyafet gelecek o sıcak poğaçayı nasıl yiyecektim?
Bir haftadır karnım acıkınca bile suçluluk hissediyorum zaten. Sabahları peynir ekmek, akşamları çorba. Lezzetli bir yemek, on kentin perişan halkına, şayet kaldıysa enkazda aç susuz insanlara telepatik nispet gibi geliyor bana. Biz canı çeken olur diye açıkta yemesi yasaklanmış bir nesiliz.
Paltomu mahcup giyiyorum. Kaşkolumu mahcup takıyorum. Musluğu açtığımda, kalorifer peteklerine dokunduğumda acıyor elim.
Komşum değil kardeşim perişan oralarda.
Yüküm ağır;
Fayın üzerine imar izni verenler.
Uzanan yardım elini ısırmaya kalkanlar…
Felaketten propaganda çıkarmaya uğraşanlar.
Yetersiz kalan yetkililer…
Yıkılmış evleri soymaya niyetlenenler.
Ardında enkaz bırakıp yurtdışına kaçmaya çalışan müteahhitler yerine de utanıyorum.
Şu dünyanın işine bakın!..
Yüreğime su serpen, ister istemez parçası olduğum ve sık sık onlar adına utandığım futbol camiası şimdi. Ortam müsait olsa “gururlanıyorum” bile diyeceğim onlarla.
Nerede duracaklarını, ne yapacaklarını çok iyi bildiler. “Biz beraberiz” dediler beraberliğin çil çil altından daha değerli olduğu şu süreçte… Kulüpler transferi falan bıraktılar tır doldurmakta yarışıyorlar.
'AYNI TIRDA ÜÇ ARMA'
Dört büyükler, sıfatları gibi büyük yardımlara giriştiler. Kimi depremzede aileleri ağırlıyor, kimi muazzam ölçekte yaşam sürdürme malzemesi toparlıyor. Aynı tırda üç arma; Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş… Sanki rüya!
Başakşehir, Çaykur Rizespor, Konyaspor mağazalarındaki kışlık ürünleri yolladılar bile. Antalyaspor 10 konteynırı tıka basa doldurdu. Giresunspor Çotanak Stadı’nı yardımlara açtı. Sakaryaspor ihtiyaç listesini tamamlamaya, Ankaragücü yardımları yükleme başladı. Kadim İzmirliler Göztepe, Karşıyaka, Altay, AFAD’a omuz verip yardım kampanyalarına girişti. Bursaspor, Sivasspor, Kayserispor ve diğerleri destek için çabalıyorlar.
Kavga ettiklerinden çok daha iyi beceriyorlar dayanışmayı ve halkın yardımına koşmayı. Gönderdikleri sadece afetzedeleri ısıtıp doyurmaya yaramıyor, hepimizin ruhunu da ısıtıp doyuruyor.
Umarım gün gelecek kendi görev tanımlarının sınırına çekilecekler ve bizi futbollarıyla, başarılarıyla mutlu etmeye çalışacaklar.
Unutmasınlar bu günleri! Şayet gündelik rekabet içinde ölçüyü kaçıran olursa bize düşen Hatay’ı, Maraş’ı, Adıyaman’ı, Malatya’yı hatırlatmaktır onlara. Mahcup olma kapasitelerine seslenmek, ortak hedefe el birliği ile nasıl kenetlendiklerini hatırlatmaktır.
Galiba artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
'TOPARLAMASI ZOR OLACAK'
Pek çok canla birlikte hem yüzölçümü hem nüfus bakımından Türkiye’nin altıda birini vurdu deprem. Toparlaması zor olacak. Özellikle ülke çıtasının üzerinde harcamalar içindeki futbol, kemeri bir toka daha sıkmak zorunda. Bunun çaresi de keskin rekabeti sevimli bir yarış haline getirmektir en başta. Bugün kulüpler arasında kurulan iletişim ve ilişkinin tepeden sokağa inmesi lazım.
Nasıl olur?
Felaketle de olsa yakalanmış dostluk bağını elden geldiğince korumaya, pekiştirmeye çalışarak.
Bireysel ölçekte sorun yok zaten.
Yıldızlar yardım gönüllüsü oldular. Biz yıldızların çabalarını okuyoruz ama nice spor emekçisi kendini parçalıyor. Topu bıraktılar bebek bezi, battaniye peşinde koşuyorlar. Kimse karşısındakine hangi takımı tuttuğunu sormuyor. Ahmet Nur Çebi ligden çekilen takımların puan etkilerine biraz kulüp çıkarı ile yaklaşınca, taraftarı özür diliyor rakiplerden. Trabzonspor, enkazdan çıkardığı yavruyu memnun etmek için Fenerbahçeli olan hemşehrisinden gocunmuyor; tersine bangır bangır ilan ediyor.
Çünkü kulüpler de sporcular da ülkesini insanını seviyor ve empati kurmak gibi bizi ottan/kuştan ayıran ilahi bir yeteneğe sahipler çok şükür!
O empati ki, beni elimi yıkarken, sıkı giyinirken, yemek yerken utandıran bir duygudur.
Asıl utanmasam utanmam gerekirdi.
Bu millet büyük, onun parçası spor da futbol da büyük ne mutlu ki.
Ercan GÜVEN / Milliyet