Bu mecradaki ilk yazımı sadık okur hatırlar; “Denizde Zafiyet: Aslında Yunanistan’a teşekkür etmek lazım!” başlığını taşıyordu.
O yazı ile ilgili çok geri dönüş aldım. O geri dönüşlerden sadece ikisini burada paylaşacağım. Sosyal medya çok dişi bir mecra ve bazen olmadık bir gelişmeyi sosyal medyada yakalayabiliyorsunuz veya bir okurunuz muhabir gibi iletebiliyor.
Söz konusu yazı sonrasında saygın ve kıymetli bir okurum Facebook’ta adı bende saklı birisinin sayfasında rastladığı iki fotoğraflı metni iletmiş. Fotoğraflarda ekranlardan “Müstafi amiral” olarak tanıdığımız Cihat Yaycı belindeki çakaralmazla bir tekne üzerinde görülüyor. Facebook’taki satırlar şöyle:
“Yunan Sahil Güvenlik botu Datça sahiline gelip karaya çıkmış operasyon yapıp geri dönmüş. Bizimkilerden tık yok. Geçen hafta da Bodrum Gümüşlük' te benzer bir olay olmuştu. Müstafi amiral, yeni showman Cihat Yaycı da durumdan vazife çıkarıp belinde bir mantar tabancasıyla bir balıkçı sandalına binmiş koca göbeğiyle kovboyculuk oynayarak kahramanlık taslıyor. Tam bir çadır tiyatrosu.”
Tabii yorum sayfa sahibine ait. Ancak anlıyoruz ki, yakın geçmişte medyaya yansımayan başka bir karasuyu ihlali daha yaşanmış Gümüşlük civarında. Yaycı ile ilgili paylaşımı aktarmamın nedeni de malum, bizim Sahil Güvenlik’in İçişleri Bakanlığı’na bağlandıktan sonra içine düştüğü durum. Zindeliğini, disiplinini kaybetmesi… İzleme sistemlerindeki ve müdahaledeki zafiyet.
Söz konusu yazıyla ilgili önemli gördüğüm ikinci geri dönüş de Ortadoğu’daki önemli merkezlerde büyükelçilik yapan emekli bir diplomattan. Onun paylaşımı da şöyle:
“Devletler umumi hukukunda uygulama yolu ile içtihat niteliği kazanmış bir hüküm vardır. Bu da ‘sıcak takip’ ilkesidir. Kısaca, kendi ülkenizde kamu düzenini bozan suçlu ve suç unsuru komsu ülkeye kaçıyor ve buna söz konusu ülke kolluk kuvvetleri müdahale etmiyor veya edemiyor ise, kendi güçlerinizle ‘sıcak takip’ yöntemiyle takip ederek anında ve kesintisiz takip ederek suçluyu ve suç unsurunu yakalarsınız. Müdahalenin iki temel unsuru vardır a)anında, derhal, b)kesintisiz, sürekli olacak. Bu karada, denizde ve hatta havada da olabilir. Havada müdahaleyi genellikle ABD uygular. Türkiye'nin lrak ve Suriye'deki kimi sınır ötesi askeri müdahaleleri bu niteliktedir.
Irak-İran savaşı sırasında Saddam yönetimi yapılan bir anlaşma ile Türkiye'ye 25 km derinlikte ‘sıcak takip’ yetkisini peşinen vermişti. Yunanistan'ın sıcak takibe başvurmasının hukuki gerekçesi, geniş bir sahil bölgesinde Türk güvenlik unsurlarının insan kaçakçılığı trafiğine olanak sağlayan veya kolaylaştıran bir tutum sergilediği kanısı olabilir. Kısacası nerede İHA'lar, sahil muhafaza unsurları, deniz devriye uçakları, kara radarları. Yunan botları tarafından kara sularımıza itilen mülteci tekneleri de sıcak takibin somut örnekleridir.”
Umarım bizim Sahil Güvenlik bundan böyle karasularımızın takip ve kontrolünü Cihat Yaycı’ya bırakmaz! Şaka bir yana, bu işlerin rayına girmesinin formülü, daha önce de vurguladığım gibi Sahil Güvenlik’in yeniden Deniz Kuvvetleri’ne bağlanması ve disiplininin sağlanmasıdır.
Öte yandan, CHP MYK Üyesi ve MSB’dan sorumlu gölge bakan E. Tüma. Yankı Bağcıoğlu da geçen perşembe günü sosyal medya hesaplarından yaptığı ve çok katıldığım “Somali Görevi Ertelenmeli” başlıklı açıklamasında şu gerçekçi değerlendirmelerde bulundu:
“(…) Cumhurbaşkanı tarafından “ İsrail’in Türkiye’ye saldırısı” ihtimalinden bahsediliyor, Yunanistan botları karasularımızda cirit atıyor, ama biz bölgemizde muhtemel muhasımlara karşı nispi kuvvet mukayesesinde üstünlüğümüzü zora sokacak hamleler yapıyoruz.
Somali deniz yetki alanlarında güvenliğin sağlanması veya doğal kaynakların araştırılması için herhangi bir acelemiz yok. Bu faaliyetler bölgemiz istikrar bulduktan ve tehdit seviyesi düştükten sonra da yapılabilir.
Ama yaşanılan kriz ortamında, anavatan ve mavi vatan savunması için bir muharip geminin bile önemi var. Ayrıca bölgemizdeki krizin Kızıldeniz ve mücavir bölgeleri de etkileme potansiyeli mevcut. Gemi ve birliklerimizi riske atmaya değer mi? (…)”
Doğru, “Yunanistan botları karasularımızda cirit atıyor” iken, güneyimiz yangın yeri iken, bizim Somali’deki görev için acelemiz ne?
Yazıyı olumlu bitirelim… Dert dava Yunanistan ile kavga döğüş içinde olmak değil. Tam tersine Atatürk ve Venizelos’un 1934’te açtığı açtığı barış ve iyi komşuluk sayfasını devam ettirmek. Tabii bunun için Yunanistan tarafının ‘şımarıklıkları’ bir kenara bırakıp uluslararası ve ikili anlaşmalara sadık olması gerekiyor.
Yine geçen perşembe günü 3-5 Ekim’de İzmir’de yapılan 18. Uluslararası Balkanlılar Halk Dansları Festivali’nin Cumhuriyet Meydanı’ndaki açılış törenine, Kordon’daki kortej yürüyüşüne ve Gündoğdu’daki katılımcı Balkan ülkelerinin halk dansları gösterilerine katıldım. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay ve Yunanistan İzmir Başkonsolosu Alexandros Konstas İzmir Büyükşehir Belediye Bandosu ulusal marşlarımızı seslendirirken birlikte yürüdüler kortejde. Cumhuriyet Meydanı’ndaki törende iki isim beraber saygı duruşunda bulundu ve İstiklal Marşı’nı beraber dinlediler.
Dr. Tugay, Cumhuriyet Meydanı’ndaki açılış konuşmasında balkan dostluğuna ilişkin özetle şu güzel cümleleri kurdu:
“Cumhuriyetimizin kurucusu olan, hepimizin lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Balkan topraklarında doğan bir Türk’tür. Atatürk'ün öncülüğünde Balkan Festivali 1935 yılında İzmir'de düzenlendi. Onun emeği ile bu festival gerçekleşti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta Barış Dünyada Barış’ ilkesi doğrultusunda ve o duyguyla düzenlediğimiz bu ve benzeri etkinlikler, aynı zamanda ülkelerimiz arasında var olan bağları güçlendirecek. Gençlerimiz aracılığıyla da yeni dostlukların kurulmasını sağlayacak. İzmir hoşgörü şehridir. Demokrasi geleneğine bağlıdır. Özgürlüklerine düşkün insanların şehridir. Bu kültürel değerleri ile başka ülkelere örnek olur.”
Evet, Atatürk, büyük bir öngörü ve duyarlılıkla Balkan Paktı’nı kurdu ve hemen akabinde de Balkan ülkeleri arasında ilişkilerin gelişmesi için söz konusu Balkanlılar Halk Dansları Festivali’nin öncüsü oldu.
Umarım seneye Romanya, Hırvatistan ve Sırbistan da katılır çoğunlukla katılan ülkeler gibi festivale. Balkanların bir “barış ve dostluk bölgesi” olması bütün Balkan ülkelerinin çıkarınadır. Türkiye’nin misyonu da Atatürk’ün zamanında çizdiği ve gerçekleştirdiği barış ve iyi komşuluk temelindeki ilişkileri bugün de kurucusunun rehberliğinde sürdürmek ve daha ileri taşımaktır.
Son notum ise şu: Balkanlılar Halk Dansları Festivali’nin açılış gösterileri bağlamında bütün ülkelerin danslarını İzmir Büyükşehir Meclis Başkan Vekili Altan İnanç ve önceki İzmir Milletvekili, Makedon kökenli Kani Beko ve Birol Özkardeşler ile birlikte baştan sona dikkatle izledim. En çok da Yunanistan’dan gelen dansçıların gösterisini beğendim. Yine gösterileri birlikte izlediğimiz ve kendisi de bir halk oyunları sanatçısı olan Girit kökenli CHP Konak İlçe Başkanı Ozan Ali İlgazi’ye sordum, Yunan dansçılar Sakız^'danmış ve haliyle ezgileri ve figürleri de bizim Ege yöresinden izler, benzerlikler taşıyordu. Laf aramızda bendeniz de bir Balkan eniştesiyim bu arada. Rahmetli kayınvalidem Esengül Soyhan da Selanik’tendir.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
O yazı ile ilgili çok geri dönüş aldım. O geri dönüşlerden sadece ikisini burada paylaşacağım. Sosyal medya çok dişi bir mecra ve bazen olmadık bir gelişmeyi sosyal medyada yakalayabiliyorsunuz veya bir okurunuz muhabir gibi iletebiliyor.
BIRAKILAN BOŞLUKTAKİ ‘KARİKATÜR’ ÇIKIŞ
Söz konusu yazı sonrasında saygın ve kıymetli bir okurum Facebook’ta adı bende saklı birisinin sayfasında rastladığı iki fotoğraflı metni iletmiş. Fotoğraflarda ekranlardan “Müstafi amiral” olarak tanıdığımız Cihat Yaycı belindeki çakaralmazla bir tekne üzerinde görülüyor. Facebook’taki satırlar şöyle:
“Yunan Sahil Güvenlik botu Datça sahiline gelip karaya çıkmış operasyon yapıp geri dönmüş. Bizimkilerden tık yok. Geçen hafta da Bodrum Gümüşlük' te benzer bir olay olmuştu. Müstafi amiral, yeni showman Cihat Yaycı da durumdan vazife çıkarıp belinde bir mantar tabancasıyla bir balıkçı sandalına binmiş koca göbeğiyle kovboyculuk oynayarak kahramanlık taslıyor. Tam bir çadır tiyatrosu.”
Tabii yorum sayfa sahibine ait. Ancak anlıyoruz ki, yakın geçmişte medyaya yansımayan başka bir karasuyu ihlali daha yaşanmış Gümüşlük civarında. Yaycı ile ilgili paylaşımı aktarmamın nedeni de malum, bizim Sahil Güvenlik’in İçişleri Bakanlığı’na bağlandıktan sonra içine düştüğü durum. Zindeliğini, disiplinini kaybetmesi… İzleme sistemlerindeki ve müdahaledeki zafiyet.
İZLEME ENSTRÜMANLARI FAZLASIYLA OLSA DA DENİZDEKİ İZLEME YETERSİZLİĞİ
Söz konusu yazıyla ilgili önemli gördüğüm ikinci geri dönüş de Ortadoğu’daki önemli merkezlerde büyükelçilik yapan emekli bir diplomattan. Onun paylaşımı da şöyle:
“Devletler umumi hukukunda uygulama yolu ile içtihat niteliği kazanmış bir hüküm vardır. Bu da ‘sıcak takip’ ilkesidir. Kısaca, kendi ülkenizde kamu düzenini bozan suçlu ve suç unsuru komsu ülkeye kaçıyor ve buna söz konusu ülke kolluk kuvvetleri müdahale etmiyor veya edemiyor ise, kendi güçlerinizle ‘sıcak takip’ yöntemiyle takip ederek anında ve kesintisiz takip ederek suçluyu ve suç unsurunu yakalarsınız. Müdahalenin iki temel unsuru vardır a)anında, derhal, b)kesintisiz, sürekli olacak. Bu karada, denizde ve hatta havada da olabilir. Havada müdahaleyi genellikle ABD uygular. Türkiye'nin lrak ve Suriye'deki kimi sınır ötesi askeri müdahaleleri bu niteliktedir.
Irak-İran savaşı sırasında Saddam yönetimi yapılan bir anlaşma ile Türkiye'ye 25 km derinlikte ‘sıcak takip’ yetkisini peşinen vermişti. Yunanistan'ın sıcak takibe başvurmasının hukuki gerekçesi, geniş bir sahil bölgesinde Türk güvenlik unsurlarının insan kaçakçılığı trafiğine olanak sağlayan veya kolaylaştıran bir tutum sergilediği kanısı olabilir. Kısacası nerede İHA'lar, sahil muhafaza unsurları, deniz devriye uçakları, kara radarları. Yunan botları tarafından kara sularımıza itilen mülteci tekneleri de sıcak takibin somut örnekleridir.”
Umarım bizim Sahil Güvenlik bundan böyle karasularımızın takip ve kontrolünü Cihat Yaycı’ya bırakmaz! Şaka bir yana, bu işlerin rayına girmesinin formülü, daha önce de vurguladığım gibi Sahil Güvenlik’in yeniden Deniz Kuvvetleri’ne bağlanması ve disiplininin sağlanmasıdır.
BAĞCIOĞLU’NUN YERİNDE VE GERÇEKÇİ DEĞERLENDİRMESİ
Öte yandan, CHP MYK Üyesi ve MSB’dan sorumlu gölge bakan E. Tüma. Yankı Bağcıoğlu da geçen perşembe günü sosyal medya hesaplarından yaptığı ve çok katıldığım “Somali Görevi Ertelenmeli” başlıklı açıklamasında şu gerçekçi değerlendirmelerde bulundu:
“(…) Cumhurbaşkanı tarafından “ İsrail’in Türkiye’ye saldırısı” ihtimalinden bahsediliyor, Yunanistan botları karasularımızda cirit atıyor, ama biz bölgemizde muhtemel muhasımlara karşı nispi kuvvet mukayesesinde üstünlüğümüzü zora sokacak hamleler yapıyoruz.
Somali deniz yetki alanlarında güvenliğin sağlanması veya doğal kaynakların araştırılması için herhangi bir acelemiz yok. Bu faaliyetler bölgemiz istikrar bulduktan ve tehdit seviyesi düştükten sonra da yapılabilir.
Ama yaşanılan kriz ortamında, anavatan ve mavi vatan savunması için bir muharip geminin bile önemi var. Ayrıca bölgemizdeki krizin Kızıldeniz ve mücavir bölgeleri de etkileme potansiyeli mevcut. Gemi ve birliklerimizi riske atmaya değer mi? (…)”
Doğru, “Yunanistan botları karasularımızda cirit atıyor” iken, güneyimiz yangın yeri iken, bizim Somali’deki görev için acelemiz ne?
ATATÜRK’TEN YADİGAR BİR FESTİVAL
Yazıyı olumlu bitirelim… Dert dava Yunanistan ile kavga döğüş içinde olmak değil. Tam tersine Atatürk ve Venizelos’un 1934’te açtığı açtığı barış ve iyi komşuluk sayfasını devam ettirmek. Tabii bunun için Yunanistan tarafının ‘şımarıklıkları’ bir kenara bırakıp uluslararası ve ikili anlaşmalara sadık olması gerekiyor.
Yine geçen perşembe günü 3-5 Ekim’de İzmir’de yapılan 18. Uluslararası Balkanlılar Halk Dansları Festivali’nin Cumhuriyet Meydanı’ndaki açılış törenine, Kordon’daki kortej yürüyüşüne ve Gündoğdu’daki katılımcı Balkan ülkelerinin halk dansları gösterilerine katıldım. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay ve Yunanistan İzmir Başkonsolosu Alexandros Konstas İzmir Büyükşehir Belediye Bandosu ulusal marşlarımızı seslendirirken birlikte yürüdüler kortejde. Cumhuriyet Meydanı’ndaki törende iki isim beraber saygı duruşunda bulundu ve İstiklal Marşı’nı beraber dinlediler.
Dr. Tugay, Cumhuriyet Meydanı’ndaki açılış konuşmasında balkan dostluğuna ilişkin özetle şu güzel cümleleri kurdu:
“Cumhuriyetimizin kurucusu olan, hepimizin lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Balkan topraklarında doğan bir Türk’tür. Atatürk'ün öncülüğünde Balkan Festivali 1935 yılında İzmir'de düzenlendi. Onun emeği ile bu festival gerçekleşti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta Barış Dünyada Barış’ ilkesi doğrultusunda ve o duyguyla düzenlediğimiz bu ve benzeri etkinlikler, aynı zamanda ülkelerimiz arasında var olan bağları güçlendirecek. Gençlerimiz aracılığıyla da yeni dostlukların kurulmasını sağlayacak. İzmir hoşgörü şehridir. Demokrasi geleneğine bağlıdır. Özgürlüklerine düşkün insanların şehridir. Bu kültürel değerleri ile başka ülkelere örnek olur.”
Evet, Atatürk, büyük bir öngörü ve duyarlılıkla Balkan Paktı’nı kurdu ve hemen akabinde de Balkan ülkeleri arasında ilişkilerin gelişmesi için söz konusu Balkanlılar Halk Dansları Festivali’nin öncüsü oldu.
Umarım seneye Romanya, Hırvatistan ve Sırbistan da katılır çoğunlukla katılan ülkeler gibi festivale. Balkanların bir “barış ve dostluk bölgesi” olması bütün Balkan ülkelerinin çıkarınadır. Türkiye’nin misyonu da Atatürk’ün zamanında çizdiği ve gerçekleştirdiği barış ve iyi komşuluk temelindeki ilişkileri bugün de kurucusunun rehberliğinde sürdürmek ve daha ileri taşımaktır.
EN BEĞENDİĞİM EKİP YUNANİSTAN OLDU
Son notum ise şu: Balkanlılar Halk Dansları Festivali’nin açılış gösterileri bağlamında bütün ülkelerin danslarını İzmir Büyükşehir Meclis Başkan Vekili Altan İnanç ve önceki İzmir Milletvekili, Makedon kökenli Kani Beko ve Birol Özkardeşler ile birlikte baştan sona dikkatle izledim. En çok da Yunanistan’dan gelen dansçıların gösterisini beğendim. Yine gösterileri birlikte izlediğimiz ve kendisi de bir halk oyunları sanatçısı olan Girit kökenli CHP Konak İlçe Başkanı Ozan Ali İlgazi’ye sordum, Yunan dansçılar Sakız^'danmış ve haliyle ezgileri ve figürleri de bizim Ege yöresinden izler, benzerlikler taşıyordu. Laf aramızda bendeniz de bir Balkan eniştesiyim bu arada. Rahmetli kayınvalidem Esengül Soyhan da Selanik’tendir.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.