Futbolcu olmak isteyen tüm çocukların ve futboldan (!) beklentisi olan anne babaların merak ettikleri bu soruya cevap vermeden önce biraz ayrıntı vermekte yarar var. Öncelikle hiçbir şekilde kabul etmediğim bir ayrıntıyı vurgulamam gerek: Çocukluk veya ergenlik döneminde spora yönlendirilen kişilerin kötü alışkanlıklardan korunması gibi bir tanım spor adına yapılmasına kesinlikle katılmıyorum. Çünkü, aşağıdaki tanımda da göreceğiniz gibi, sporun kendine ait bir disiplini ve bunun koruyucu etkisi kendi içindeki kültüründe zaten var. Sporu Yeşilay’ın bir alt kuruluşu gibi tanımlamak doğru değildir. Spor tanımıma baktığımızda: İnsanın fiziksel olarak gelişmesini sağlayan spor aynı zamanda oyunlar, hareketler ve yarışmalar vasıtasıyla insanın potansiyelini, kültürünü, davranış niteliğini, düşünce yapısını belirleyen bir bilim dalıdır. Çok yönlü etkiye sahip olan spor, kişinin kendisini disiplin etmesine yardımcı olurken, karşılaşacağı psikolojik ve fizyolojik sorunları aşmasına da yardım eder. Tanımlamadan sonra, bir yeteneğe ulaşmak için çocuk ile spor ve futbol ilişkisine de bakmak lazım. Çocukların, özellikle spor aracılığıyla bir gruba veya bir takıma ait olma duygusu onu yalnızlık hissiyatından uzaklaştırdığı gibi, ait olduğu grubun içinde coşku, sevinç ve üzüntü gibi hisleri belki de ilk defa yaşamasına neden olup sosyalleşme sürecine de katkıda bulunur. Ailede başlayan bu sosyalleşme süreci toplumdaki paydaş kurumların katkısına muhtaçtır. Çocuğun enerjisini bu alan yönlendirerek bireyin sosyal yönden gelişmesini ve kendine olan güven problemini aşıp güven duygusunun artmasını sağlaması tabii ki çok önemi bir katkıdır. Futbola ait en önemli ayrıntı ise, futbolun çocuklar için popüler ve en sevilen branş olmasıdır. Bunda kitle iletişim araçlarındaki-medya ağırlıklı spor yayınlarının futbol ağırlıklı olmasının katkısı çok büyük. Bu yayınlar nedeniyle idealler üzerinden özelleştirilmiş objeleri yaratılmasının etkisi vardır. Aslında, burası çok önemli-gizlenen ama en önemli beklenti içinde oluşan popüler ve profesyonelleşmenin şartlarını yerine getirmesi nedeniyle ailelerin, maddi getirisi fazla olduğu için hiçbir şekilde engel olmadıkları gibi, bilakis çocuklarını futbola yönelttiklerini görmekteyiz. Toplumsal bir güç olarak kabul edilen futbol, sosyoekonomik bakımdan daha fazla getirisi olması nedeniyle özellikle aileler tarafından tercih edilmektedir. * Zaten bu branşı seçmeye çoktan razı olan çocuklar, ailelerinden bu desteği aldıkları andan itibaren futbolu ilk tercih yapmaktadırlar. Futbolun çok fazla özelleştirilmiş objeleri taşıması nedeniyle çocuklar, popüler olan bir başka kişiye duygusal olarak bağlanmaları çok kolaydır. Bu bağlılığın en belirgin özelliği tanınma ve şöhret olma isteğinin bu alanda kendini daha kolay ve kuvvetli hissettirmesidir. İşte, bir kısım duygulara yönelme talebi çocukları popüler spor olan futbola yöneltmektedir. Şimdi, futbolcu olmak isteyen çocukların şu aralar sorduğu ‘ben Arda Güler gibi olabilir miyim?’ Sorusuna bakalım. Aslında soruya baktığımızda, içinde bir taleple beraber farkında olmasalar da bir rekabette gizlidir. Belki de keşfedilmesi gereken yer bu nokta, yani rekabet ortamı… Onun aileden gelen genetik kodlarının farklılıkları sayesinde, doğru yetenek seçimiyle spora-futbola yönlendirilmesi belki bir şans olmanın yanında, belki de bir zorunluluk (!) olarak ortaya çıkmasıyla birlikte doğru bir tercih olmuştu. Çok iyi bir kulağa sahip olan birinin müzisyen olması, analitik çözüm üzerine matematik yeteneği olan birinin bilim insanı olması gibi o da kendine ait olan yeteneğine yönelmişti. Burada, ailelerin çocuklarını ve çocukların kendilerini Arda’yla özleştirerek duygusal beklenti içine girmeleri bir yanılgıdır. Her çocuğun genetik kodlarındaki farklılık olması nedeniyle, tüm çocuklar kendilerine ait kişilik kodlarına sahip olurlar ve bu da farklılıkları belirleyici özelliktir. Yani, her çocuk kendisidir. Arda Güler’de kendisi… Yetenekleriyle, donanımlarıyla, düşünce ve kavrama yetileriyle her çocuk ayrı kişiliklere sahiptirler. Bu bir zenginliktir. Farklılıklar rekabeti kuvvetlendirdiği gibi doğru yönlendirilip, doğru yönetildiği sürece gelişime de öncülük eder. Arda, hala gelişme sürecinde olmasına rağmen ancak rekabet unsuru olarak bir hedef olabilir. Bir amaç olmamalı… * Evet, yeteneği keşfedip doğru alana yöneltmek başlangıç için olmazsa olmazdır. Tabii ki bu iş burada bitmiyor. Farklı ve tamamlayıcı bir faz’a geçiliyor. O faz ise; gelişim sürecindeki çevre-paydaş faktörlerinin devreye girmesidir. Özellikle, ikinci önemli etki olan nasıl bir eğitim müfredatına ihtiyaç olduğudur. Her çocuk her yaş aralığında birbirini tamamlayan doğru müfredata maruz kalmak zorundadır. Bu sadece normal eğitim kurgusu için geçerli değildir. Bu, her alandaki öğreti kurgusu için geçerli ana maddedir. Futbol üzerinden gidersek; burada, eğer altyapı yaş gruplarında geçişlerde eksiklik oluşursa, çocuk yukarıya eksik olarak çıkacağından, var olarak düşünülen profesyonel performans sporcusu olma özelliği riske girer. *** Genetik ve yetenek farklılıklara rağmen, ortaya çıkan başka bir fiili durum ise doğru zamanda, doğru yerde ve doğru insanlarla çalışmak lazım. Bu tamamlayıcı özelliğe sahip olmak bir kader değildir. BJK’de Muhammet Demirci de özel bir yetenekti. Ama o yeteneği yönetme becerisizliği adeta bir vakaya dönüşmüştü. Nedeni ise, bir yönetici ile bir menajerin doğru zamanda doğru yerdeki insanların olmamasıydı. Kulübün bu konuda bir politikasının olmaması yüzünden Ülke bir yeteneği kaybetti... Çünkü, kulüplerden talep edilen altyapıya ait kurgu içinde, doğru bir alt yapı modeline sahip olmaları gerekmektedir. Politika olarak, yönetici olarak, çalıştırıcı olarak, antrenör olarak ve yardımcı paydaşlar olarak tüm modüllerin eksiksiz olması zorunluluktur. Başlangıç noktasında olan Arda’nın, sonuç olan Muhammet’ten farkı bu noktada ortaya çıkmaktadır. Arda’nın Gençlerbirliği altyapısında yetişmesi ve Fenerbahçe’nin transfer ederek Jesus ile çalışması onun adına şans olarak belirtilemez. Çevre faktörleri içinde süreci doğru yönetmek olarak görmek gerek. Fenerbahçe ile Beşiktaş arasındaki süreci ve yeteneği doğru yönetme farkı da bu noktada kendini belli etmektedir. Özellikle Jesus önemli bir ayrıntıdır. Teknik direktörlüğü yanında, yetiştirici ve yarışmacı bir ekole sahip olan Portekiz futbolundan gelmiş olması; Arda’nın nasıl bir süreç içinde geliştirilmesi gerektiğini çok iyi yönetmesine neden oldu. Tüketim toplumu içinde bir fenomen yaratılmasına ne olursa olsun izin vermedi. Bu çok önemli bir ayrıntıdır. Yeteneği keşfetmenin yanında, yeteneği yönetmenin mühendisliğini yapmak çok daha ayrıcalıklı bir konuma gelmiştir. Avrupa’da yıldız futbolcu yaratmanın oranı binde üç civarında olduğunu düşündüğümüzde, bu alana, yani futbol alanına yönelecek çocukların aileleri ve çalıştırıcılar bunu çok iyi düşünmelidir. Popülist tavırlardan uzak bir gelecek planlaması yapılırken, yetenek üzerinde rasyonel ve gerçekçi bir yaklaşım gösterilmesi gerekmektedir. Subjektif beklentiler üzerine bir insanın hayatını sömürerek heba etmenin bedeli sadece bir aileyi veya bir kişiyi bağlamamakta olup, bu bedel, bir ülkenin ekonomik ve sosyal kayıplar yaşamasına da neden olmaktadır. Her kişi kendi donanımları içinde kabul edilmeli ve buna saygı duyulmalıdır.